Sözlükte dürüstlük, doğruluk, gerçeklik, kalp temizliği, verilen hükmün var olana uygun bulunması, vakıa ve hadiseye mutabık haber, vefa, ahde bağlılık, hak olan; terim olarak ise söz, fiil ve davranışlardaki tutarlılık, iç ve dışın birbirine uygunluğu, olanı olduğu gibi anlatma demektir. Zıttı ise yalancılıktır.(1)
Tasavvufî bir terim olarak bakıldığında ise sıdk; kişinin mahvolması söz konusu olan durumlarda bile hak olanı söylemesi; yalandan başka bir şeyin insanı kurtarmayacağı hallerde dahi doğruluktan ayrılmaması; itikadında şüphe, halinde leke ve davranışlarında kusur bulunmaması; özün söze uyması anlamlarında kullanılmaktadır.(2)
Sıdk ile aynı kökten gelen sadakat kelimesi cefa ve sefada, lütuf ve kahirde kalbin aynı durumda bulunması, her halükarda Hakk’a aynı derecede bağlı kalması, ‘Elest bezmi’nde Hakk’a verilen söze ve ahde vefalı olmasıdır.
Sıdk kelimesi insanın lisanından çıkmaya görsün akla ilk gelen sıddîk lafzıdır. Sıddîk, dürüstlük ve doğruluk demektir. Ayrıca aralarında sıkı bir münasebet bulunması sebebiyle Hz. Peygamber (s.a.v.)’e yakın olunduğundan bilgi, söz ve davranışlarla Habib-i Kibriyâ’nın her getirdiğini tasdikte kemâl mertebesinde bulunmak anlamına gelen bu kelime, peygamberliği izleyen en yüce bir manevî makam olup; Hz. Ebû Bekr’in bulunduğu mertebedir. Sıddîk olmak dilin söylediği her şeyi kalp ve amel ile gerçekleştirmeyi, özü söze uydurmayı gerektirmektir. Ebû Ali Dekkâk; “Sıdk, halka olduğun gibi görünmen veya onlara göründüğün gibi olmandır.”(3) demiştir.
Kur’ân-ı Kerim’de aynı kökten türeyen kelimelerle birlikte 155 yerde geçen bu kavram, kelam âlimlerinin nübüvvet sıfatı saydığı bir özelliktir.(4) Bu sıfatın peygamber olmayan sahipleri, peygamberlerden hemen sonraki makamdadırlar.(5) Nitekim “Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse onlar, Allah’ın nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve salihlerle beraberdir.”(6) buyrulmuştur.
Kur’ân-ı Kerim’de söz ve davranışlarında belli bir sıdk haline ulaşabilenler muhtelif vesilelerle övülmüş(7) ve sıdk ehli kimselerle beraber bulunmak takvaya erdirici bir sebep olarak görülmüştür.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.”(8). “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde sıdk üzere duran nice erler vardır.”(9) âyet-i kerimesinde sıdk ehli övülmüştür. Âyette geçen sıdkın ‘Elest bezmi’nde Rabbimize verdiğimiz söze sadakat göstererek doğruluk üzere olmak anlamına geldiği ifade edilmiştir. Bu takdirde sıdk, Allah Teâlâ’ya o zaman verilen sözü tutmak demektir.(10)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de doğruluk ve yalancılık hakkında şöyle buyurmuşlardır: “Doğruluk birr’e (iyiliğe), birr Cennet’e ulaştırır. Kişi Allah katında sıddîklar zümresinden olmak için doğrulukta bulunsun. Yalan ise insanı ahlâksızlığa, o da Cehennem’e götürür. Bir kimse Allah katında yalancılar sınıfına yazılmak isterse yalan söylesin.”(11), “Kul sürekli doğru söyler ve doğruyu (sıdk) ararsa, Allah indinde sıddîk olarak yazılır. Yalan söyler ve yalanı ararsa Allah nezdinde yalancı olarak yazılır.”(12)
Doğruluk; şeytan (aleyhi’l-la`’ne) ile savaş, onun hilelerinden kurtuluş, vesveseden uzaklaşma ve şerden korunmaktır. Zira doğruluk, kalpten dünyaya ait olan sevgiyi çıkarma hususunda insanı mücahede ve hayra davet eder.
Doğruluğun mahalli dil, kalp ve fiillerdir. Bunların hepsi doğruluğa muhtaçtır. İnsanın diliyle doğru olanı söylemesi, kalbinden geçenlerin doğru şeyler olması, fiil ve hareketlerinde istikametten şaşmaması onu dünya ve âhiret saadetine ulaştırır.
Doğruluk, Allah Teâlâ’ya kavuşma hazırlığı olup, iman ve sâlih amelin anahtarıdır. Sıdk, sâlihleri Allah’a yaklaştıran bir makamdır. İstikamet üzere olmak isteyen bir kimse, gafletle geçen günlerine tevbe edip, peygamberî ahlâkı yakaladığı zaman onda yavaş yavaş muhabbet, korku, hüzün, ümit, teslimiyet gibi özellikler ortaya çıkar. Bütün bu güzel hasletlerin hepsi insanı doğruluğa alıştırma hazırlığı ve Hakk’a ulaştırma vesilesidir.
Ahmed b. Hadraveyh şöyle der: “Allah Teâlâ’nın kendisiyle beraber olmasını isteyen kimse sıdka dört elle sarılsın. Zira Allah Teâlâ; ‘Şüphesiz ki Allah sadıklarla berberdir.’(13) buyurmuştur.”
Doğruluk, nefsin kötü ahlâklarını güzelleştirerek insanı manevî hastalıkların en büyüğü olan yalan ve nefsin aşırı istekleri sayılan şehvetten kurtarır ve kalbi temizler. Bu sayede insan gerçek imanın zevkini tatmaya başlar. İnsanın nefsiyle olan mücadelesine sadakatle devam etmesini sağlar. Haramlardan uzaklaştırır.(14) Kannâd, “Sıdk, haramları men etmek ve ondan uzak durmaktır.” der.
Sıdk ahlâkından nasip alamama sebebini Sehl b. Abdullah Tüsterî şöyle ifade etmektedir: “Nefsine ve başkasına yağcılık eden sıdkın kokusunu koklamamıştır.” “Sıddîklar için ilk hıyanet nefisleri ile konuşmaları ve nefsin sıdk konusunda kendilerine vesvese vermesidir.”(15)
İmam Gazâlî’nin ifadesine göre doğruluğun mertebeleri altı esasta toplanmıştır. Bunlar: Sözde, niyet ve iradede, azimde, vefada, amelde ve dinin bütün makamlarını tahakkukta doğru olmaktır. Kim bu sıfatlarla muttasıf olursa o, doğrulardandır.(16)
Abdulvâhit b. Zeyd, sıdkın amelî boyutunu ele alarak bunu ahde vefa şeklinde yorumlar: “Sıdk, amel ile ve fiilen Allah Teâlâ’nın ahdine vefa etmektir.”(17)
Sıdk, dilin söylediğini kalp ve amel ile göstermektir. Sıdk konusunda kişiye lazım olan hakikaten niyet ve iradede doğru olmaktır. Bunun başı ise tevhiddir. Vâsıtî; “Sıdk, kast ile beraber tevhidin sıhhatidir.” der. Yani sıdk, niyet ve maksadın Hakk olması kaydı ile sahih bir tevhiddir.
Bu sebepledir ki sadık olan bir kimseden Hakk’ın razı olacağı bir ahlâktan başkası görülmez. Onların hâli ya farzları ikmal etmek veya nafilelere devam etmektir. İbrahim Havvas, onların bu hâlini şöyle ifade eder: “Sadık olanı, ya üzerine farz olanı eda ederken veya nafile ibadetle meşgul olurken görürsün. Bundan başka bir hâl üzere göremezsin.”(18)
Doğruluk, avam olsun havas olsun herkeste aranılan bir haslettir. Avamda başka, havasta başka değildir. Doğruluk, her yerde ve her zamanda doğruluktur. Bugün doğru olup da yarın bu ahlâktan uzaklaşmak gibi bir durum söz konusu olmadığı gibi; şu zaman az, bu zaman çok şeklinde de değildir. Kullar arasında farklı olan, sadece bu ahlâkı yakalama hususunda gösterilen gayrettir.
Doğruluk, güzel alışkanlıkların ahlâka dönüşmesinde önemli bir vasıftır. Kişinin şaka bile olsa yalan söylemesi bu olgunluğa zarar vermektedir. Zira “Sıdkın hakikati, yalandan başka bir şeyin seni kurtaramayacağı yerde doğru söylemendir.” denilmiştir.(19)
Kuruluş ancak doğruluktadır. Kulun dili, kalbi ve ameli hep bu istikamette olmalı, yalana alışmamalıdır. Zira daha sonra doğru da söylese bir anlam ifade etmez. Her şeyin bir değeri varken yalancının doğru söylemesinin bir kıymeti olmadığı bilinmektedir. “Yalancının alameti, teklif edilmeden cömertçe yemin etmesidir.” denilmiştir.
Öyleyse insan kendisine zararı dokunacağından korksa bile yine doğruluktan ayrılmamalıdır. Çünkü bu davranışı mutlaka kişinin yararına olacaktır. Kul, fayda vereceğini ümit etse bile yalandan şiddetle sakınmalı, asla böyle bir hataya düşmemelidir. Zira yalan er geç sahibine zarar verecektir.
Allah (c.c.), dilinin söylediğini kalbi ve ameli ile gerçekleştirebilen kullarına rahmet eylesin! Âmin!
Kaynakça:
1. Bkz. ULUDAĞ Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 468.
2. Kuşeyrî, Risâle, s. 356.
3. Bkz. Kuşeyrî, a.g.e., s. 359.
4. Peygamberlerin sıfatları: Sıdk, emanet, fetanet, ismet, tebliğdir. Sıdk, peygamberlerin yalan söylememesi demektir. Bkz. Ömer Nesefî, Akaid, s. 119.
5. Sıdk, tasavvufta bir makam olarak kabul edilmektedir. Fakat her makamda yaşanılan bir takım hâller vardır. Bu makamdaki hâlleri Bayezid Bestâmî şu şekilde ifade eder: “En büyük veliler olan sıddîklerin hâlleri, peygamberlerin ilk hâlleridir. Peygamberlerin son hâlleri için ise ulaşılacak bir hudut yoktur.” Bkz. Kelâbâzî, Taarruf, s. 103.
6. en-Nisâ, 4/69.
7. Bkz. el-Ahzâb, 33/35; el-Mâide, 5/119.
8. et-Tevbe, 9/119.
9. el-Ahzâb, 33/23.
10. Bkz. YILMAZ Hasan Kamil, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 178.
11. Müslim, Birr 105.
12. Buhârî, Rikak 38.
13. el-Bakara, 2/153.
14. ERAYDIN Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 162.
15. Kuşeyrî, a.g.e., s. 359.
16. Bunlardan niyet ve iradedeki sıdkın adına ihlâs denmektedir. Gazâlî, İhyâ, c. IV, s. 334.
17. Kuşeyrî, a.g.e., s. 357.
18. Kuşeyrî, a.g.e., s. 358.
19. Cüneyd-i Bağdâdî’nin sözü. Bkz. Kuşeyrî, ag.e., s. 358.
Sıdk
Özlenen Rehber Dergisi 40. Sayı
Allah (c.c.), dilinin söylediğini kalbi ve ameli ile gerçekleştirebilen kullarına rahmet eylesin! Âmin!
abi yazı için allah razı olsun.
çok beğendim allah razı olsun