Özlenen Rehber Dergisi

40.Sayı

Nefsin Hastalıklarından Haset ve Mahiyeti

osman şen Özlenen Rehber Dergisi 40. Sayı
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّٰى اللّٰهُ عَلَيهِ وَسَلَّمَ:
إِيَّاكُمْ وَالْحَسَدَ، فَإِنَّهُ يَأْكُلُ الْحَسَنَاتِ كَمَا تَأْكُلُ النَّارُ الْحَطَبَ، أَوْ قَالَ الْعُشْبَ .

Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:

’Hasetten kaçının! Çünkü o, ateşin odunu -veya kuru otu- yiyip tükettiği gibi, bütün iyilikleri yer tüketir.’
(Ebû Dâvûd, Edeb 52.)
Haset; başkalarına verilmiş olan maddî-mânevî nimetleri çekemeyip onların, sahiplerinin elinden çıkmasını istemek demektir.

Hasedin Tarihçesi ve Mahiyeti

Allah Teâlâ ilk insan ve aynı zamanda ilk peygamber olan Hz. Âdem’i yaratmadan önce meleklere şöyle demişti: “Hani Rabbin meleklere, ‘Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin.’ demişti. Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler. Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı. Allah, ‘Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?’ dedi. İblis dedi ki: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insan için saygı ile eğilemem.’ Allah, ‘Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir.’ dedi.”(1)

İşte İblis, uzun yıllar Allah’a ibadet etmişken Allah’ın Âdem (a.s.)’a verdiği üstünlüğü çekememiş ve Allah katındaki değerini yitirmiştir. Böylece Allah’a, ilk defa haset yüzünden isyan edilmiştir.

Yine Hz. Âdem (a.s.)’ın oğlu Kâbil, kardeşi Hâbil’i çekemeyip öldürmüş ve yeryüzünde ilk cinayet de haset yüzünden işlenmiştir.(2) Yakup (a.s.)‘ın oğulları da kardeşleri Yusuf (a.s.)’ı hasetleri yüzünden kuyuya atmışlardır.(3)

Haset, insanın yaratılışı ile birlikte var olan nefsânî bir hastalıktır. Peygamberimiz (s.a.v.), bizlere bunu şöyle ifade ediyor: “Size öncekilerin çekememe ve buğz hastalığı sirayet etti. İşte bu hastalık kazıyıcıdır. Bilesiniz; kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum. O, dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zü’l-celâl’e yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yaygınlaştırın.”(4)

Hasedin kaynağı, Allah’ın taksimine razı olmamak ve bu taksimi beğenmemektir. Verilen nimetlerin kim tarafından verildiği bilinirse haset değil, rıza yolu açılır.

Haset Kimlerde Bulunur

Haset herkeste bulunabilir. Daha çok da emsal, akran, kardeş ve akrabalar arasında bulunur. Bunun içindir ki âlim âlime, sanatkar sanatkara haset eder.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz, bu karmaşık ve anlaşılmaz duruma hiç bir Müslüman’ın düşmemesi için açık bir uyarıda bulunarak, “Haset etmekten sakının!’ buyurmuştur. Gerekçesini de, “Zira, ateşin odunu (veya otları) yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir.’ diye açıklamıştır.

Ateş için odun veya otları yakıp kül etmek ne kadar tabiî ve kolay ise, çekememezlik duygusu da kişinin yaptığı iyilikleri öylece tüketir. Çünkü kıskanan kişi kıskandıklarının gıybetini, dedikodusunu yapar, aleyhinde konuşur. Bunlar hasetçinin kaybını ve zararını artırır. Böylece haset eden kimsenin hem dünyası hem de âhireti mahrûmiyetle dolar.

Haset tedâvi edilmezse, neticede kişinin imanını da ifsat edebilir. İyiliklerin, hayır ve hasenâtın desteğinden uzak kalan imanın önce kemalini, sonra da aslını kaybetmesinden korkulur. Ateş, odunların cismini yok edip küllerini bıraktığı gibi, haset de iyilikleri yer, onların etkisini ortadan kaldırır. Bu sebeple haset şiddetle yasaklanmıştır.

Hasedin Zararları

Haset, öncelikle haset edene zarar verir. Başkasında gördüğü her nimet onu rahatsız eder. Ancak asıl büyük zarar, hasetçinin arzusunu gerçekleştirmek üzere hile, söz ve fiillere başvurarak bunları faaliyete geçirmesiyle hasıl olur. Felâk sûresinde, ’Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden” Allah’a sığınmak emredilmiştir. Zira hasetçi kimse, içinden geçen haset ve çekememezlik duygularını gerçekleştirmek üzere harekete geçtiği takdirde son derece zararlı olabilmektedir. Çünkü böyle nefislerin göze almayacağı kötülük, başvuramayacağı hile yoktur.

Meşru Olan Haset

Âlimlerimiz, kâfirler ve mazhar oldukları nimetleri Allah’a isyan ve bir kısım günah işlerde harcayan fasıklara yapılan hasedin meşru olabileceğini söylemiştir. Bunların ellerindeki nimetten mahrum kalmalarını temenni etmek günah değildir.(5)

Bir de gıpta vardır. Gıpta; başkalarında bulunan nimetlerin onlarda kalmakla beraber, bir benzerinin de kendisine verilmesini istemek, arzu etmek, güzelliklerin artmasını temenni etmek demektir. Meşru kılınan bu temenni, başkasındaki nimetin zevalini temenni etmemek şartıyla kayıtlıdır. Bu hususta gösterilecek hırsa, âyette; “İyi şeyler için yarışanlar, bunun için yarışsınlar’(6) buyrulmuştur. Günahlarda yarış yasaklanmıştır.

İbn-i Mes’ûd (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Şu iki kişi dışında hiç kimseye gıpta etmek caiz değildir: Biri, Allah’ın kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi kimse. Diğeri de Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolda sarf eden zengin kimse.”(7)

Hadisin başka sahabeler tarafından rivayet edilen vecihlerinde farklı ziyadeler var. Bunlara göre Rasûlullah (s.a.v.)’in bu sözünü işiten bir adam: ’Keşke bana da falancaya verilen kadar mal verilmiş olsaydı da ben de onun gibi hayır ameller işleseydim.’ temennisinde bulunur. Rasûlullah (s.a.v.) bu temenniye: “Hak yolda amel edenlerle, hak yolda amel etmeyi temenni edenlerin sevapta eşit olacaklarını” belirterek cevap verir.

Hasetten kurtulmanın çaresi; haset hissi içinde doğduğu zaman, bu hastalıktan Allah’a sığınmak, bundan nefret edip defetmeye çalışmak ve bütün Mü’minleri kardeş bilmektir.

İslâm kardeşliğini en güzel şekilde hayatlarına tatbik eden Peygamber (s.a.v.) ve Sahâbe Efendilerimiz’in yaşayışlarını kendimize örnek alırsak o zaman kalbimizde ve nefislerimizde bu hastalığa yer kalmayacaktır.

Cenâb-ı Hak hepimize dünya ve âhiret mutluluğu versin ve bizlere razı olacağı davranışları nasip etsin! Nefsimizin hastalıklarından bizleri kurtarsın!

Kaynakça:

1. el-Hicr, 28/35.
2. Bkz. el-Mâide, 5/27-31.
3. Bkz. El-Yûsuf, 12/11-14; 17-18.
4. Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme 57.
5. CANAN İbrahim, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yay. 6/323.
6. el-Mutaffifîn, 83/26.
7. Buhârî, İlim 15.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.