Ramazan-ı şerife mahsus olan teravih namazı da bir gece namazıdır. Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından bu gece ibadetine ’Kıyam-ı Ramazan / Ramazan Namazı? unvanı bahşedilmiştir.(1)
İbn Abbas (r.a.) Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin ramazan namazının her dört rekâtından sonra bir müddet istirahat buyurduklarını rivayet etmiştir. Yine İbn Abbas (r.a.)’in rivayetinden bu namazın daha çok ’teravih namazı? unvanı ile yaygınlaştığını anlıyoruz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu namazı îmanın bir şubesi addetmişlerdir. Peygamberimiz (s.a.v.), teravih namazını birkaç gece müstesna olmak üzere münferiden kılmaya devam buyurdukları gibi ashabını da: ’Her kim ramazanda teravih namazını hak olduğuna inanarak ve riya karıştırmayarak Allah rızası için kılarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır? diye teşvik buyururlardı. Bu hadisi Buharî: ’Nafile olan teravih namazını kılmak îmandandır.? unvanıyla açtığı bir babında zikretmiştir. Teravih namazı kılmak îmandan bir şube addedildiği için İmam Ebu Hanife: ’Teravih, sünnet-i müekkede’dir.? buyurmuştur.
ASR-I SAADET’TE KILINAN TERAVİH NAMAZI VE BU HUSUSTAKİ RİVAYETLER
Buharî’nin rivayetinde Zeyd İbn Sabt (r.a.) şöyle demiştir: Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ramazanda Mescid-i Saadet’te itikâf için hasırdan bir hücre ittihaz etmişti. Ramazan-ı şerifin aşr-ı ahirinde (son on gününde) birkaç gece buradan çıkıp cemaatle hem farz ve hem de teravih namazı kılmıştı. Sonunda cemaatin bu namaza hücumunu görünce bir gece, yalnız yatsı namazını kıldırıp, bu hasır odasına çekilmiş, teravih için çıkmamıştır. Rasûl-i Ekrem’in hücresinde sesi duyulmayınca uyuduğu zannedilerek uyansın ve çıksın diye bazı Ashab öksürmeye başladı. Peygamberimiz (s.a.v.) çıkıp bekleyen cemaate hitap ederek buyurmuştur ki: ’Cemaatle teravih namazı kılmak hususunda sizde gördüğüm bu arzu ve iştiyak daimidir; fakat böyle cemaat halinde bu ibadete devam ederken teravihin farz kılınmasından ve farz kılındıktan sonra hepinizin cemaatle beraber edasına muktedir olamamanızdan korkarım. Ey insanlar, bu namazı evinizde kılınız! Farz namazlardan başka sünnet ve nafile namazları kişinin evinde kılması daha faziletlidir.?
Buharî’nin Hz. Âişe (r.anha)’dan rivayetine göre ise Peygamberimiz (s.a.v.)’in böyle cemaatle teravih namazı kılması iki yahut üç geceye münhasırdır. Hz. Âişe (r.anha) demiştir ki: Bir ramazan gecesi Rasûl-i Ekrem, Mescid-i Saadet’te teravih namazı kıldı. Ashab-ı Kiram da kendisine iktida edip kıldılar. Ertesi gece de böyle cemaatle kıldılar. Halk çoğaldı. Üçüncü veyahut dördüncü gece yine toplanmışlardı; fakat Rasûlullah (s.a.v.) o gece teravihe çıkmadı. Sabahleyin çıkıp namazdan sonra: ’Ey insanlar! Sizin cemaatle ramazan namazı kılmaya olan şedid arzu ve iştiyakınızı görüyorum. Benim için de namaza çıkmaya hiçbir mani yoktu. Yalnız böyle aşırı bir iştiyak ile devam edilerek üzerinize farz kılınmasından, sizin de edasına muktedir olamamanızdan endişe ettim.? buyurdu.
Sahih hadis kaynaklarından elde edilen rivayetlere göre; Peygamberimiz (s.a.v.) iki veyahut üç gece cemaatle teravih namazı kıldırmışlardır; fakat böyle devam edilirse git gide farz kılınır endişesiyle cemaati bırakmışlar ve herkesin evlerinde münferiden kılmalarını emretmişlerdir. Zaman zaman da: ’Kim ki, ramazanın şeref ve faziletine inanarak ve Allah’u Teâlâ’nın rızasını dileyerek ramazan hatırası için namaz kılarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır.? diye farz değil nafile olarak münferiden teravih namazını kılmaya teşvik buyurmuştur.
HULEFA-İ RAŞİDİN DEVRİNDE TERAVİH NAMAZI
Buharî Sahih’inde İbni Şihab ez-Zührî’nin bu mevzuu şu şekilde izah ettiğini rivayet ediyor: Peygamberimiz (s.a.v.)’in irtihalinden sonra Ebu Bekir ve kısmen de Ömer (r.anhum) zamanlarında teravih namazı, Asr-ı Saaadet’te olduğu gibi münferiden kılınmak suretiyle cereyan etti. Bilahare cemaatle kılınmaya başlandı.
Urve’nin rivayetine göre demiştir ki: Bir ramazan gecesi Ömer İbni Hattab (r.a.) ile mescide çıkmıştık. Mescidde halk münferid ve ayrı ayrı teravih namazı kılıyordu. Kimi kendi başına yalnızca namaz kılıyordu, kimi namaz kıldırıyordu ve bunun namazına bir kısım halk da tabi oluyordu. Hz. Ömer (r.a.): Öyle zannediyorum ki, bunları bir imam arkasında toplarsam daha hoş olacak, demişti. Sonra azmetti ve hakikaten ertesi günü, Übey İbn Kab (r.a.)’ı teravih imamı tayin edip cemaati onun arkasında topladı. Teravih namazı cemaatle kılınmaya başlandı. Başka bir gece yine Ömer İbn Hattab ile mescide çıkmıştım insanlar, imamları Übey İbn Kab ile beraber namaz kılıyorlardı. Hz. Ömer halkın dini bir vecd ile namaz kıldıklarını görünce ’Şu teravihin böyle cemaatle kılınması her veçhile ne güzel adet oldu.? diye sevincini izhar eyledi ve ’fakat namazlarını gecenin sonuna tehir edip de şimdi uyuyanlar, şimdi namaz kılanlardan daha ziyade fazilete kavuşurlar? sözünü de ilave etti. İnsanlar teravihi gecenin evvelinde kılmakta idiler.(2)
Halkın böyle sevinç içinde teravih namazı kıldığını görünce Hz. Ömer (r.a.)’in: ’Bu teravihin cemaatle kılınması ne güzel adet oldu? sözü teravihin cemaatle kılınmasına teşvik içindir. Zira Peygamberimiz (s.a.v.) teravih namazını, farz olabilir endişesi ile cemaatle kılınmasından vazgeçmiştir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v) hayatta iken vahiy inmeye devam ediyordu. O’nun irtihalinden sonra ise vahiy kesildiği için teravihin cemaatle kılınmasında herhangi bir sakınca kalmamıştır.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) ise hilafeti zamanında teravihten çok daha mühim işlerle meşgul bulunuyordu. İslâm’ın mevcudiyetini tehdit eden çetin ve korkunç irtidat hadiseleri bu ilk ve büyük halifeyi başka hiçbir işe baktırmamıştı. Hz. Ömer’in ilk devri hilafetini de kısmen işgal eden bu nevi hadiselerden dolayı teravih namazına sıra ancak bu hadisler bertaraf edildikten sonra gelebilmiş idi. Hz. Ömer (r.a.), teravihin cemaatle kılınmasına karar verince Kurra’dan üç zatı davet etti. Ve bunlara Kur’an okutup içlerinden süratli okuyana her rekâtta otuz âyet, orta derecede okuyana yirmi beş, ağır okuyana da yirmi âyet okumalarını emretti. Yine Hz. Ömer (r.a.), erkekleri Übey İbni Kab’ın, kadınları da Süleyman İbni Ebi Hamse’nin arkasında ayrı ayrı toplanmıştı.
Hz. Osman (r.a.) zamanında da teravih namazının cemaatle kılınmasına devam edilmiştir. Hz. Osman (r.a.) ise kadınları da, erkekleri de Ebu Hasme’nin arkasında cem etmiş ve ayrı ayrı kılmalarına lüzum görmemiştir. Abdullah İbni Mes’ud (r.a.) gibi büyük Sahabe de bizzat imam olup teravih kıldırmışlardır. Hz. Ali (r.a.) zamanında ise halkı bu mübarek namaza daima teşvik etmiş ve: ’Allah (c.c.) Ömer’in kalbini nurlandırsın, nasıl ki Ömer, mescitlerimizi teravihin feyzi ile nurlandırıp şereflendirdi ise.? diyerek teravih namazının ramazan-ı şerife ve bütün Müslümanlara hususi bir şeref bahşettiğini bildirmiştir.
HULEFA-İ RAŞİDÎN DEVRİNDE KILINAN TERAVİH NAMAZININ REKÂT ADEDİ
İbni Hacer Askalâni, ’Hulafa-i Raşidîn devrinde kılınan teravihin yirmi rekât olduğunda Ashabın icmaı vardır.’ demiştir. İmam Malik Hazretleri teravih namazının vitirle beraber (8+3=11) rekât olmasıyla ile ilgili rivayetin, Hz. Ömer (r.a.) hilafetinin ilk zamanlarında tercih edildiği ancak daha sonra yirmi rekât kılınmaya başlandığını bildirmiştir.
Teravih namazının ilk zamanlarda on iki rekât kılındığına dair rivayetler de vardır; ancak teravih namazının gerek cemaat ile ve gerekse yirmi rekât olması hususunda İmam-ı Şafii ve Ahmed bin Hanbel de Ebu Hanife Hazretlerinin içtihadına iştirak etmişlerdir. Kadı İyaz; ’teravih namazının yirmi rekâttan fazla olmasının nafilelerde belirli bir sınır olmadığının caiz olmasındandır’ demiştir. Çünkü Malik’i Mezheb’inde teravih namazı otuz altı rekâttır. Bu namazın ardından üç rekât da vitir namazı kılınır yani yirmi rekât teravihin üzerine kılınan on altı rekât teravih değildir, nafile bir namazdır. İmam Malik Hazretlerin teravihe on altı rekât eklemesinin sebebinin şu hadise olduğunu söylemişlerdir; Mekkeliler Harem-i Şerif’te teravih kılarken teravihin her dört rekâtından sonra bir kere tavaf etmek ve müteakiben iki rekât tavaf namazı kılmakta idiler. Mekkelilerin bu faziletkârane hareketlerine gıpta eden Medine-i Münevvere ahalisi de Mekkelilerin tavaflarına ve tavaf namazlarına denk olmak üzere her dört rekâttan sonra dört rekât nafile kılmayı kabul etmişler. Şu kadar ki Mekkeliler, beşinci tervihada tavaf etmediklerinden Medineliler de bu son tervihadan sonra nafile kılmamışlardır. Dört tervihada dörder rekât olarak kılınan on altı rekât nafile, asıl teravihle toplanınca otuz altı rekâta tamamlanır. Üç rekâtta vitir namazı olunca otuz dokuz rekât eder. Böylelikle teravih namazı sadece Maliki mezhebinde vitir ile beraber otuz dokuz rekât olarak eda edilmektedir.(3)
Cenâb-ı Hak (c.c.) yaptığımız ibadetlerimizi kabul ve karin eyleyip, ramazan-ı şerifi hepimize mübarek kılsın.
--------------------
1. Tahavî.
2. Buharî.
3. Tecrid-i Sarih, c. 4, s. 96
Teravih Namazı ve Asr-ı Saadet'te Teravih
Özlenen Rehber Dergisi 31. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.