İnsanın doğması; çeşitli zahmetler, sıkıntılar, acılar çekilmesi sonucunda gerçekleşiyor. Doğumundan sonrasında ise bu meşakkat zincirine yeni halkalar eklenerek devam ediyor. Doğumu ve sonrası meşakkat, elem ve zahmetlerle dolu olan insanın, bu dünyadan dar-ı ukbaya göç etmesi esnasındaki durumu da çok elemli ve zahmetli geçmektedir.
Bu yazımızda da bütün insanların kaçınılmaz olarak karşılaşacağı ölüm anını ve bu esnada çekilen sıkıntı ve elemleri, âyet ve hadisler ışığı altında, zikredeceğiz.
İnsanların dünyadaki yaşayışları ve ölüm hâlindeki durumları üç kısma ayrılmaktadır:
1- Herkesten daha ziyade bu güzel dine bağlanmış, dini yakinen anlayan ve yaşayan zatlardır. Bu zatlar için ölüm Hakk’a bir vuslat vesilesidir.
2- Salih kimseler ki amel defterlerini sağ taraflarından alacaklardır. Bu zatlar için de ölüm bu meşakkatli dünyadan bir kurtuluş vesilesidir.
3- Amel defterlerini sol taraflarından alacak olan facirlerdir. Bunların varacağı yer alevli ateş olduğu için ölüm bunlar için ızdıraptır.
Ubade ibn-i Samit (r.a.) anlatıyor: ’Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’Kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.’ Hz. Âişe (r.anha): ’Biz ölmekten hoşlanmayız.’ dedi. Rasûlullah (s.a.v.): ’Kastımız bu değil; fakat mü’mine ölüm gelince, Allah’ın rızası ve ikramıyla müjdelenir. Ona, önünde (ölümden sonra kendisini bekleyen) şeyden daha sevgili bir şey yoktur. Böylece o, Allah’a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Kâfir ise, ölüm kendisine gelince Allah’ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Bu sebeple ona önünde (kendini bekleyenlerden) daha kötü bir şey yoktur. Bu sebeple Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.’ buyurdular.?(1)
Ölüm anındaki çekilen zahmeti Allah (c.c.) Kur’an’da bize şu âyetiyle bildiriyor: ’Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de, işte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir denir.?(2) İşte insanı bayıltan, aklını ve şuurunu gideren ölüm sarhoşluğu çok şiddetli ve dehşet vericidir. Hz. Âişe annemizden rivayetle, Peygamber (s.a.v.) Efendimize ölüm sekerâtı geldiğinde, yüzünden teri silmeye ve şöyle demeye başladı: ’Subhanallah! Kuşkusuz ölümün sekerâtı vardır.?(3) Hatta Hz. Fatıma annemiz, Efendimiz’in bu durumuna dayanamayıp ağlamaya başladığında Efendimiz (s.a.v.): ’Üzülme kızım, babana bu günden sonra sıkıntı yoktur? diye teselli etmişlerdir.
Bir diğer âyet-i kerimede ölüm sekerâtı (sarhoşluğu) şöyle anlatılmaktadır: ’Hele can, boğaza dayandığı zaman, o vakit siz bakar durursunuz.?(4) Ruh boğaza gelip çıkmak üzereyken, insan ölüm sarhoşluğunu yaşar, yaşamış olduğu hayat gözünün önünden geçer, acizlik ve çaresizlik içinde o acı ve ızdırabı çekerek bakıp durur.
ÖLÜM ANINDAKİ MUSİBET ÜÇ KISIMDIR:
1. Ruhun bedenden ayrılmaya başladığı andaki şiddetli acı:
Bu acı ve elem hiçbir acıya benzemez, çok şiddetlidir. Şeddad b. Evs bu durumu şöyle izah etmiştir: ’Ölüm testerelerle biçilmekten, makaslarla kesilmekten, tencerelerde kaynatılmaktan daha şiddetli ve acıdır. Eğer ölen tekrar dirilip dünya ehline ölümün verdiği acıyı haber verse, dünya ehli ne yiyebilir ne de uyuyabilirdi.? Ölüm anındaki dehşetten dolayı kulun aklı karışır, dili tutulur, azaları dermandan düşer. İşte can boğaza dayandığı zaman kul bütün dünyalıklardan gözünü çeker, kimseye bakamaz olur. Artık tövbe kapısı kapanmıştır. O anda kendisiyle sadece hasret ve pişmanlık kalır.
Ölüm anındaki şeytanın insanın imanını çalmak için çeşitli vesveseler vermesi, en sevdiği kimselerin suretlerinde gelmesi gibi karşılaşılacak imtihanlara hazırlıklı olmamız ve bu durumun dehşetinden Rabb’imize sığınıp çokça dua ve niyazda bulunmamız gerekiyor. Efendimiz (s.a.v.)’in şöyle dua etmesi bize ölüm anının ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermeye yeterdir: ’Ya Rabb’i! Ölümün fitnesinden sana sığınırım.?, ’Allah’ım! Muhammed’e (s.a.v.) ölüm sekerâtını kolaylaştır.?(5)
Hz. Ömer (r.a.) Ka’bu’l-Ahbara: ’Ey Ka’b, bana ölümü anlat dedi: Ka’b şöyle dedi: Çok dikenleri olan dallı budaklı bir ağacı bir adamın karnına boğazından soksalar, onun dal ve budakları damarlara takıldıktan sonra onu tekrar çıkarsalar, bu çıkarma anında o ağaç nasıl tuttuğu damarları koparır da tutmadıklarını bırakırsa, işte ölüm de bu ağaç gibidir.?(6)
Rivayet edilir ki: İbrahim (a.s.) vefat ettiği zaman, Allah Teâlâ ona buyurdu ki: ’Ey dostum! Ölümü nasıl buldun?’ İbrahim (a.s.): ’Yaş bir yün parçasına sokulup sonra çıkarılan demirden bir şiş gibi buldum.’ Cenâb-ı Hak şöyle buyurdu: ’Biz ise sana ölümü kolaylaştırdık.’ Diğer bir rivayette ise, Hz. Musa (a.s.) vefat ettiğinde, Cenâb-ı Hak ona da sordu: ’Ey Musa, ölümü nasıl gördün?’ Hz. Musa (a.s.): ’Sac üzerinde kavrulan bir kuş gibi gördüm. Ölmüyor ki istirahata kavuşsun, kurtulmuyor ki uçsun.’(7)
Hz. Âişe (r.anha) annemiz şöyle demiştir: ’Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatının şiddetini gördükten sonra ölümü kolay geçmiş hiçbir kimsenin haline gıpta etmem.?(8) Ölüm anındaki kulun karşılaşacağı bu durumları öğrendikten sonra, hele hele Efendimiz (s.a.v.)’in vefat anındaki yaşamış olduğu zahmetler, şu soruyu nefislerimize sormamızı kaçınılmaz kılıyor: Acaba bizim gibi günahkârların çekeceği elem ve meşakkat nasıl olacaktır?
2. Azrail (a.s.)’in suretinin görülmesi ve o anda insanın kalbinin korkuyla dolması:
Hz. İbrahim (a.s.) ölüm meleğine: ’Facir bir kimsenin ruhunu aldığın andaki suretini bana gösterebilir misin?’ diye sordu. Ölüm meleği: ’Bu durumda sen bana bakmaya tahammül edemezsin.’ dedi. İbrahim (a.s.): ’Tahammül ederim.’ dedi. Melek: ’O halde yüzünü çevir.’ der. Bunun üzerine İbrahim (a.s.) yüzünü çevirince; simsiyah, saçları dik, kokusu iyi olmayan, elbiseleri simsiyah, ağız ve burun deliklerinden alevler ve duman çıkan bir kişiyi gördü. Bunun üzerine İbrahim (a.s.) düşüp bayıldı. Ayıldığında melek eski suretine dönmüştü. İbrahim (a.s.): ’Ey ölüm meleği! Eğer ölüm anında facir kimseye görünüşünden başka bir dehşet isabet etmese dahi bu ona yeterli olurdu.’ dedi.(9) Fakat ölüm meleği Allah’a itaat eden mü’min bir kulun ruhunu alırken ise, tam aksine en güzel surete bürünerek gelir.
3. Mücrimlerin ölüm anında cehennemdeki yerlerini görmeleri sonucu şiddetli korkmaları:
Ölüm esnasında ruh ilk önce ayaklardan başlayarak çekilmeye başlanır. Kişi bu anda 300 kılıç darbesini bir anda vücuduna saplanmasından daha ziyade acı hisseder. Yavaş yavaş bütün kuvveti tükenir. Eğer ölecek olan kişi facir ise, ölüm meleğinin şu nidasını duymadan ruhu çıkmaz: ’Ey Allah’ın düşmanı, ateşle müjdelen!? Bu hitabın kalbine saldığı korku ve dehşetle gideceği yeri görerek ölür.
Mü’min kul ise aynı şekilde ölüm meleğinin nasıl nida edeceğini korku içinde bekler. ’Ey Allah’ın dostu, cennetle müjdelen!? nidasını işitince sevinç ve mutlulukla ruhunu teslim eder.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: ’Sizin biriniz gideceği yerin neresi olduğunu bilmeden, cennetten veya cehennemden yerini görmeden dünyadan çıkmaz (ölmez).?(10)
Böylece insanın dünyadaki yolcuğu başladığı gibi, yani elem, zahmet ve meşakkatlerle sona eriyor. İnsanın ölüm anında kendisine fayda sağlayacak tek unsur, hayatta iken zamanını, ömrünü Allah’a itaat ve ibadetlerle doldurduğu anlardır. Ölüm anındaki çekilen sıkıntı ve acıları ancak o durumda olan iyi anlar ve bilir. Bundan dolayıdır ki, iş o duruma gelmeden Rabb’imize olan kulluk vazifemizi, hiçbir engel tanımadan, yerine getirmemiz lâzımdır. Aksi halde çok pişman oluruz, ne yazık ki bu pişmanlığımızı telafi edecek ne bir vaktimiz kalır, ne de ibadet etme fırsatımız kalır. Ölüm meleği geldiği zaman gözlerimiz ona acziyet ve çaresizlik içinde baka kalır.
Rabb’im cümlemize ölüm anını kolaylaştırsın. Ölümün fitnesinden cümlemizi muhafaza eylesin. Âmin.
-----------------
1. Buharî, Rikak 41; Müslim, Zikr 14.
2. Kâf, 50/19.
3. Buhari, Rikak 81.
4. el-Vâkıa, 56/83, 84.
5. Kütüb-i Sitte.
6. İ. Gazali, İhya-u Ulumiddin, 4/963.
7. İ. Gazali, Ölüm ve ötesi, sh. 45.
8. Kütüb-i Sitte, Hd. No: 1666.
9. İ. Gazali, a.g.e., sh: 47.
10. İ. Gazali, Mükaşefetü’l Kulûb, sh: 372.
Ölümün Şiddeti
Özlenen Rehber Dergisi 31. Sayı
ALLAHU TEALAYA HAMD ONUN HABİBİ VE RESULU OLAN EFENDİMİZ MUHAMMED (SAV)E SALAT SELAM OLSUN ALLAH RAZI OLSUN BÖYLE SİTE KURUP İNSANLARI BİLGİLENDİRENLERDEN VE YAZANLARDAN VE OKUYANLARDAN