Özlenen Rehber Dergisi

29.Sayı

Mü'minin Davranış Özellikleri

Döndü ERDAL Özlenen Rehber Dergisi 29. Sayı
İnsanı, yeryüzündeki temsilcisi olarak yaratan Allah (c.c.), ona dünya hayatında geniş bir salahiyet vermiş ve kâinattaki her şeyi onun hizmetine sunmuştur. İyi ile kötüyü potansiyel olarak bir arada bulunduran insanın, bu üstünlük ve ayrıcalığını ahirette de devam ettirebilmesi, dünya hayatındaki imtihanda elde edeceği başarıya bağlıdır. Bu başarı da ancak, îman ve îmanın gereği olan salih amelle elde edilebilir.

İşte bu açıdan İslâm’a gönül verip, Kur’an rehberliğinde bir hayat sürmek isteyen kişi, îman hakikatlerini tam anlamıyla özümseyebilmeli ve bu güzellikleri davranışlarına yansıtabilmelidir. İlâhî kelâmın gerçek mucizeliği, Müslümanların ahlâkî olgunluğu ile müşahhas hale gelebilir. Kendisinin mü’min olduğunu söyleyen her kişi, dinin esaslarına göre hissedip, düşünüp, hareket etmek için gayret sarf etmelidir. Bunu yapmadıkça, yani; İslâm’ın inanç ve ahlâkına kendini uydurmadıkça, mü’minliğini sadece diliyle ifade etmesi, ona fazla bir şey kazandırmaz.

İslâmî hayat prensiplerinin temsilcisi olma durumundaki mü’minler, kendileri için istediklerini, başkaları için de isteme olgunluğunu gösterebilmelidirler. İslâm Dini’nin sadece bu prensibi ihtiva etmesi bile, tüm insanlık için, ’niçin rahmet dini’ olduğunu anlamaya yeterli bir göstergedir. Rahmet Peygamberi (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur: ’Sizden biriniz, kendisi için istediğini, mü’min kardeşi için de istemedikçe (kâmil) mü’min olamaz.’ Ayrıca, Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz için, ’İnsanları rahatsız edip, üzen her şey, O’nu da rahatsız eder, incitir’(1) denilmektedir. Allah Rasul’ünü örnek almadan mü’min olmak mümkün olmadığına göre, mü’minlerin de, inancı ne olursa olsun insanları incitecek davranışlardan kaçınması gerekir.

Kâfirlerin en büyük özelliği olan hakkı, gerçeği gizlemeye karşın, mü’minde hakkı kabullenme ve bunu başkalarına duyurma özelliği mevcuttur. Yine kâfirlerde körü körüne inatçılık, nasihatten ve davetten yüz çevirme varken, mü’minlerde nasihatten istifade etme, davete icabet, araştırma ve inceleme özellikleri mevcuttur. Bu hususları Yüce Allah Kur’an’da şu şekilde ifade etmektedir: ’Kâfirlere gelince, onları uyarsan da birdir uyarmasan da, inanmazlar.’(2) ’Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. Îman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: ’Allah böyle misal vermekle ne murat eder?’ derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır.’(3)

Münafığın ikiyüzlülüğüne, gösteriş düşkünlüğüne karşı mü’min, ihlâs sahibidir. Îmanın şuurunda olan mü’min, gücünü îmanından ve kendini adadığı değerlerden alır. Samimiyet, mü’minin davranışlarının kıvama ermesi açısından büyük bir önem taşır; ancak, insanın samimi olup olmadığı, onun niyetine bağlıdır. Mü’minin samimiyeti hiç kimseden övgü, ilgi ve takdir beklememesiyle belirginleşir. Mü’min için dünya hayatının gayesi, Rabbine kul olmak ve O’nun rızasını kazanmaktır. Samimi mü’min, Rabbinin rızasını elde etme gayreti ve ’hizmet sorumluluğu’ ile hayatını düzenler. O, bu kâinatta Cenâb-ı Hakk’ın halifeliği sorumluluğunu yüklenmiş olduğunun bilincindedir. Duygu, düşünce ve davranışlarını bu bilinç doğrultusunda düzenler.

Yine münafığın sözünde durmaması ve yalancılık özelliklerine karşı mü’min, her zaman doğruluğu düstur edinen ve verdiği sözde duran kişidir. Yüce Allah, Mü’minûn (Mü’minler) Suresi’nde, ’Mü’minler, emanetlerine ve sözleşmelerine uyanlardır.’(4) buyurarak, inananların bu özelliğini bildirmektedir.

Yüce, her şeye gücü yeten, her şeyden haberdar ve sevdiği kullarının yardımcısı olan Allah’a îman eden mü’min, îmanından aldığı emniyet duygusuyla, güç ve yeteneklerini en verimli şekilde kullanabilecek enerjiyi kendisinde bulacaktır. İç gözlem (nefis muhasebesi) Müslüman’ın en önemli özelliklerinden biridir. Kendi kalbinin düzensizliğini gideremeyenlerin, kendi dışındaki düzensizlikleri giderme konusunda başarılı olması mümkün değildir. Hakiki mü’min, ölmeden önce ölebilmeyi başarmış mü’mindir. Bu başarıya giden yolda uygulanması gereken en önemli yöntemlerden biri de, kişinin kendi kendisini, düzenli olarak muhasebeye tabi tutmasıdır.

Kendini sürekli kontrol altında tutan mü’min, boş işlerle de vaktini heba etmez. ’Onlar (mü’minler), boş sözlerden ve işlerden yüz çevirenlerdir.’(5) âyet-i kerimesi ve ’Sizin en hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır.’ hadis-i şerifi gereğince inanan insan, bulunduğu ortama mana kazandırmalı, ya birilerine faydalı olmalı ya da birilerinden istifade etmelidir. Ebedî hayatı kazanma gibi bir gayesi olan mü’minin, boşa geçirilecek bir dakikası bile olmamalıdır.

Mü’minin fark edilir özelliklerinden biri de, yaptığı doğru davranışlarda kınanmayı, ayıplanmayı bile göze alabilmesidir. Mü’min, insanların övgüsü için iş yapmamaya dikkat ettiği gibi, insanların yermesi karşısında da doğru davranışlarından vazgeçmemelidir. Bir takım insanların işi gücü yeryüzünde bozgunculuk yapıp, fesat çıkarmak olduğundan, bu tip insanların hakka uygun yapılan işlerden rahatsız olması gayet doğaldır. Şuurlu mü’min, bunlara aldırmaksızın doğru olanı yapmaya kararlılıkla devam etmelidir.

Hayatta birçok şey imtihan vesilesi olduğu gibi, insanın sevgisinin kaynağı da imtihan sebebi olabilir. Bu noktada da mü’min uyanık olmalı, geçici unsurları tercih ederek, Rabbinin rızasını göz ardı etmemelidir. Bir âyette Rabbimiz: ’Biz, insanların hangisinin daha güzel davranacağını deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi, dünyanın kendisine mahsus bir ziynet yaptık.’(6) buyurarak bu hususa dikkat çekmektedir. Her insanın bir zaaf noktası vardır. Kimin ne ile imtihan edileceği belli olmaz. Kiminin meyli mala, kiminin makama, kiminin karşı cinse, kiminin şöhrete olabilir. Mü’min, bunların hiç birine gönül bağlamayıp, sevgisini, o sevgiye en layık olan Allah ve Rasûl’üne yönlendirmeyi başarabilen insandır.

Korku ve ümit arasında olmak, mü’minin en önemli özelliklerindendir. Bu iki hususiyet, insan hayatına yön verir; hedeflerini, davranışlarını, duygu ve düşüncelerini sınırlar, ayarlar ve dengeye sevk eder. Korku, insandaki haddi aşma, haksızlık etme ve taşkınlık yapma gibi his ve eğilimleri frenleyen çok özel bir histir. Korku, insanın arzu v isteklerini helâl ve haram sınırında dengeli tutmaya yardım etmektedir. Bir âyette Rabbimiz: ’Ey insanlar! Doğrusu biz sizi, bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizin (örf ve hukukunu) tanıyasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki, Allah katında en değerli ve en üstününüz, O’ndan en çok korkanınızdır...’(7) buyurarak, Allah’tan korkarak, emir ve yasaklarına titizlikle uymanın mü’minlerin özelliklerinden bir olduğu vurgulamaktadır.

Mü’minlerin özelliklerinden diğer bir kısmı da Kur’an-ı Kerim’de şöyle beyan edilmektedir: ’Onlar, Allah’ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar. Onlar Allah’ın birleştirilmesini istedikleri şeyi birleştirirler, Rablerinden korkarlar, kötü hesaptan ürkerler. Onlar, Rablerinin rızasını dileyerek sabrederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizlice ve açıkça sarf ederler; iyilik yaparak kötülüğü ortadan kaldırırlar. İşte onlara bu dünyanın iyi sonucu, girecekleri Adn cennetleri vardır. Babalarından, eşlerinden, çocuklarından iyi olanlar da oraya girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girip, ’sabretmenize karşılık, size selâm olsun, burası dünyanın ne güzel bir sonucudur!’ derler.’(8)

Mü’minler, dinlerinin güzelliklerini hayatlarında yaşadıkları oranda mutlu olacak ve toplumsal huzuru bulacaklardır. Bu huzur, tatbik edilen emirlerin peşin neticeleridir. Kalıcı ve ebedî güzellikler, bakî olan hayatta kendilerine cennet nimetleri olarak sunulacaktır.

Kaynakça:
1. et-Tevbe, 9/128.
2. el-Bakara, 2/6.
3. el-Bakara, 2/26.
4. el-Mü’minûn, 23/8.
5. el-Mü’minûn, 23/3.
6. el-Kehf, 18/7.
7. el-Hucurat, 49/13.
8. er-Ra’d, 20/24.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.