Özlenen Rehber Dergisi

163.Sayı

YARASA-ETOBUR BİTKİ İLİŞKİSİ

Özet
Karşılıklı faydaya dayalı ortak yaşamı sürdürmek için, kimi etobur bitkiler hayvan ortaklarının seziş yeteneğine muhtaçtırlar. Yapılan araştırmalar neticesinde paleotropik bölgede yayılış gösteren kimi etçil bitkilerin, yarasaları kendine çekmek için ses dalgalarını yansıtıcı yapılara sahip olduğu tespit edilmiştir. Benzer yapılar neotropikal bölgede yayılış gösteren ve yarasalar yardımıyla tozlaşan bazı bitki türlerinde de görülmektedir. Yarasalar, bu bitki içindeki konaklama karşılığı olarak bitkinin ibriksi yapısının içerisine dışkılarını bırakmak suretiyle bu bitkilerin ihtiyaç duyduğu azotu sağlamış olurlar. Böylelikle yarasalar ile bu etobur bitkiler arasında karşılıklı yardımlaşmaya dayanan her iki tarafında da yarar sağladığı olağanüstü bir ortak yaşam örneği ortaya çıkar.

Bilindiği üzere Cenâb-ı Hakk’ın tabiatta yarattığı bitkiler yaşamlarını sürdürebilmeleri için solunumun tersi diyebileceğimiz bizlerin ve hayvanların yapamadığı Fotosentez adı verilen sentezleme yani organik madde üretme olayını gerçekleştirmek zorundadır. Bunun içinde toprak içerisindeki su, mineraller ve güneş ışığı ile birlikte havadaki karbondioksiti kullanmak zorundadır. Bu bitkiler açısından olmazsa olmaz bir olaydır. Aslında dolaylı olarak biz ve hayvanlar alemi de bitkilerin bu ürettikleriyle beslendikleri için fotosentez olayı bizlerin de olmazsa olmazlarındandır. Fotosentez sonucu organik yapılı bir bileşiğin ortaya çıkması için toprakta çeşitli minerallerin bulunması gerekir. Bu minerallerden birisi de azottur. Azot, bitkide birçok önemli organik bileşiğin yapısında yer alır. Proteinler, amino asitler, nükleik asitler, enzimler, klorofil, ATP, ADP azot içeren önemli organik bileşiklerdir. Bitkide yeni hücrelerin oluşumu için de azot gereklidir. Kısacası azot elementi bitki açısından olmazsa olmazlardandır. Azotun doğadaki kaynağı atmosferdir. Toprakta bulunan azot çeşitli yollarla atmosferden toprağa geçmiştir. Toprağı oluşturan materyalde azot bulunmadığı için, ayrıca atmosferden toprağa geçmiş olan azot da toprakta iyi bir şekilde depolanma kabiliyetinde olmadığı için, toprakların azot içerikleri genellikle düşüktür. Toprakta bulunan azotun ana deposu organik maddedir. Organik maddeye bağlı bulunan azot ise bitkilerin hemen alabileceği durumda değildir. Bununla beraber organik maddenin zamanla parçalanması neticesinde içinde bulunan azottan bitkiler faydalanabilir. Dünya topraklarının büyük bölümünde azot noksandır. Özellikle organik madde miktarı çok düşük olan ülkemiz toprakları azot bakımından oldukça fakirdir. Bu nedenle azotlu gübrelemeye sürekli olarak ihtiyaç duyulmaktadır.
Tüm bu bilgilerden hareketle bitkilerin büyüyebilmeleri ve yaşamlarını sürdürebilmeleri için azot maddesine mutlaka ihtiyaç vardır. Tabiattaki çoğu bitki bu azotu topraktan temin eder. Baklagiller gibi kimi bitki grupları ise köklerinde bulunan çeşitli bakteriler aracılığıyla bu azot ihtiyacını havadan alabilir. Fakat öyle bitki grupları vardır ki her ikisini de yapamamaktadır. Yani bitkiler için elzem olan azotu ne topraktan ne de aracılar vasıtasıyla havadan alamamaktadırlar. İşte bu noktada Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz ilim deryasından bir zerrenin tabiatta tecelli ettiğini görürüz. Cenâb-ı Hak bu bitkilerin ihtiyaç duydukları azotları doğadan alabilmeleri için akıl almaz bir mekanizma yaratmıştır. Bu bitkiler ihtiyaç duydukları azotu yakaladıkları böcekleri sindirmek suretiyle sağlarlar. Aklımıza bu bitkilerin bunu nasıl yaptığı ile ilgili sorular gelebilir? Tabi ki Cenâb-ı Hak bu bitki gruplarını çeşitli böcekleri yakalayabilecek ve sindirebilecek yapıda yaratmıştır. Bu bitkilerin genetik kodlarında bu yakalamayı yapacak ve yakaladığı böceği sindirebilecek sindirim enziminin salınmasını sağlayacak bilgiler kodlarda mevcuttur. Bu bitki grupları insanları şaşırtacak derecede farklı özelliklere sahiptir. Kimi böcekleri kapanvari sistemle yakalar, kimi yılanvari şekilde yaprağın aniden katlanmasıyla avını yakalar, yine kimi sürahi şeklindeki etobur gruplarında av sürahiden aşağı düşerek av olur. Etobur grubu bitkiler (örneğin sinek kapan bitkisi) çeşitli böceklerle beslenmesi yönüyle Cenâb-ı Hakk’ın tabiattaki mucizelerini yansıtması açısından bahse değer bir konudur. Fakat yazımızda üzerinde durmak istediğimiz asıl konu Etobur bitki gruplarının çeşitleri ya da beslenme özellikleri olmadığı için bu bitkilerin üzerinde fazla durmayacağız. Belki Rabbim nasip ederse bu Etobur bitki grubu bitkiler başka bir yazımızın konusunu teşkil edebilir. Yazımızın başında bitkinin yaşamsal özelliğinden ve Etobur bitkilerin niçin böceklerin sindirimine ihtiyaç duyduğundan bahsetmemin nedeni, konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaktı.
Bu yazımızda bahsedeceğimiz bitki, yapısı itibariyle sürahi ya da eskilerin tabiriyle su ibriğini andırdığı için Suibriğigiller familyası üyelerinden olan bir bitki çeşididir. Bu bitkiyi akraba türlerinden farklı kılan özelliği bu etobur bitkinin minik yarasalara ev sahipliği yapmasıdır. ’Yarasalar büyük gruplar halinde mağaralarda yaşar’ genel bilgimizin aksine, yazımızda bahsedeceğimiz Kerivoula hardwickii adı verilen yaklaşık 4 gr. ağırlığındaki minik yarasalar, Nepenthes hemsleyana adıyla bilinen güney Çin, Hindistan, Endonezya, Laos, Malezya, Miyammar, Filipinler, Sri Lanka, Tayland ve Vietnam bölgelerinde dağılım gösteren bir etobur bitkinin içinde konaklarlar. Yani aynı cinse mensup diğer akrabaları azot ihtiyaçlarını karşılamak için üzerine konan böcekleri yakalayıp sindirirken Nepenthes hemsleyana adını verdiğimiz bu bitki minik yarasalara ev sahipliği yapmaktadır. Bu noktada aklımıza gelen ilk soru şudur: Bu bitki etobur bir bitki grubundan olduğu için azot ihtiyacını nasıl giderir? Çünkü bu bitkinin diğer akrabaları gibi sinek, böcek tarzı etçil canlıları yakalamayıp sindirmediğini söylemiştik. İşte bizlerin fazlasıyla dikkatini çekmesinin sebebi de budur. Bu bitki ihtiyaç duyduğu fakat diğer etobur bitkiler gibi topraktan sağlayamadığı azotu şahsına özel bir durumla misafir ettiği yarasaların misafirliği esnasında suibriği yapısı içerisine bıraktığı azot içerikli dışkısından temin etmektedir. Tabi ki bu olay bir iki cümleyle özetlediğimiz kadar basit değildir. Yani Kerivoula hardwickii adı verilen küçük yarasalar Nepenthes hemsleyana adı verilen bu etobur bitkiyi tesadüfen seçmemiştir. Bu bitki grubunda aşağıdaki bölümlerde daha ayrıntılı açıklayacağımız üzere diğer cinslerinden öyle farklı özellikleri var ki işte bu özellikler minik yarasaların konakçı olarak sadece bu bitki türünü seçmesine sebep olmaktadır.


1- Reflektör Özelliği
Aşağıdaki fotoğrafta kabaca şematize edilmeye çalışıldığı gibi bu minik yarasalar konaklayacağı bitkinin hangi bitki türü olduğunu anlamak için dalga yansıtmaktadır. Yansıyan bu dalgaların algılanıp ona cevap mahiyetinde geri yansıması sonucu minik yarasalar konaklayacağı bitki türünü tespit etmiş olmaktadır. İşte Nepenthes hemsleyana bitkisini akrabalarından farklı kılan özelliklerinden birisi budur.




Aşağıdaki resimde birbiriyle akraba olan iki Nepenthes türünü görmekteyiz. A resmindeki Nepenthes minik yarasalara ev sahipliği yapan yani ses dalgalarını algılayıp yansıtma özelliğine sahip olan N. hemsleyana türüdür. B resmindeki ise azot ihtiyacını içerisine düşen böcekleri sindirerek sağlayan suibriğigiller familyasından N. rafflesiana etobur bitki türüdür. Her ikisinin de ağız açıklığı bölgesine baktığımızda A resmindeki türün bir nevi reflektör görevi görmek üzere ağız açıklığı bölgesinin biraz daha dik açılı yapıda yaratılmış olduğunu, buna karşın diğer etobur türlerin daha yatay açılı yapıda olduğunu görmekteyiz. Bu suibriksi bitki türünün ağız bölümü diğer cinslerinden farklı olarak yarasadan gelen dalgaları yansıtmak üzere biraz daha dik açılıdır. İşte bu özellik yarasaların konakçı olarak doğru etobur bitki türünü seçmelerini sağlamaktadır. İşte bu bitkideki sadece bu özellik bile Cenâb-ı Hakk’ın kâinattaki sonsuz ilminin bir tecellisidir. Bizlerin gerek el yordamıyla gerekse gözle bile zor ayırt edebildiği bir özelliği görme yetisi olmayan minik yarasaların ayırt edebilmesi için Rabbimizin sonsuz ilmiyle bu bitkiye has bir özelliği yaratması Cenâb-ı Hakk’ın kainattaki kudretini anlamak isteyenler için ibretlik bir olaydır.



Aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi yarasalara ev sahipliği yapan suibriğigiller familyasından N. hemsleyana türünün ibriğinin spektrum içeriğini (mavi noktalar), aynı cinse mensup ama yarasalarla bağlantısı olmayan N. rafflesiana türününkinden (yeşil noktalar) belirgin şekilde farklılık göstermektedir. Yarasalar ibrikgillerin bu türe özgü spektrum içeriği sebebiyle onları tanırlar. N. hemsleyana türünün hedef kuvvetinin aşağıdaki şekilden de anlaşıldığı üzere -50, +50 açı oranlarında yüksek olması bu bitkilerin karmaşık ortamlarda bile ses dalgalarının öne çıkmasına sebep olur.



2- Yarasalar, çok sayıda bitkinin olduğu karmaşık bir ortamda suibriği bitkisinin yerini nasıl tespit eder?
Kerivoula cinsindeki yarasaların, genellikle bir nesneye yaklaştıklarında daha da artan çok geniş bir bant genişliğini kapsayan nispeten kısa ve çok tizli çağrıları vardır. Böyle bir çağrı tasarımı, dar alanda konakçıyı belirlemeye yarayan avcı canlılar için tipiktir; böylelikle yoğun bitki örtüsünde konakçı bitkiyi bulmak kolaylaşır. Kerivoula yarasalarının kanat çırpmaları da ayrıca etobur bitki türünün yerini tespitini kolaylaştırdığı da öne sürülmektedir.
Yarasaların etobur ibriksi bitkilerin yerini nasıl tespit ettiği hususunda yapılan çalışmalarda, beş K. hardwickii yarasa türünün ibriksi bitkiye gönderdiği çağrıların başlangıç, pik ve bitiş frekansları ile bant genişliği, süresi, nabız aralığı ve yön belirleme yetenekleri incelenmiştir. Analiz edilen ilk çağrılar çok kısa süreli, geniş bant genişliği ve 292 kHz’e kadar olan yüksek başlangıç frekanslarına sahip seslerden oluşuyordu. Bildiğimiz kadarıyla, bunlar yarasalarda kaydedilen en yüksek frekanslardır.
Bu yüksek aralıklı çağrılar, çok karmaşık çevrelerdeki hedeflerin lokalizasyonu ve sınıflandırılmasını kolaylaştıran çok yüksek çağrılı yer tespitine neden olur (Şekil A ve B). Şöyle ki bu yüksek frekanslı çağrılar ortamda çok fazla sayıda yankı varken sadece ilgili nesnenin sesinin algılanmasını sağlar. Bu çağrılar da, bitki örtüsü içinde kısmen gizlenmiş halde bulunan sürahi şeklindeki bitkilerin oldukça dağınık alanlarda dahi hedef olarak tespit edilmesi için çok uygundur. Ayrıca, yarasalardan gelen ses dalgalarını bir reflektörler gibi geri yansıtan bitkilerle etkileşime giren Glossophaga soricina gibi diğer yarasa türleri de Kerivoula yarasalarının sahip olduğu gibi yer tespit etme özelliğine sahiptir. Bu yarasa türlerini çağrılarının bant genişliği ve frekansı aynı Kerivoula yarasalarınkinde olduğu gibi yüksektir. Ancak Glossophagine türü yarasalarının çağrıları genellikle çoklu ses dalgasından oluşmakta olup biraz da kısadır. Genel olarak, bu gibi çağrılar, yarasaların hedeflerinden oldukça yüksek oranda sabit bir ses dalgası almasını ve böylelikle yarasanın ilgili bitkiyi yansıtıcıları ya da N. hemsleyana türünde olduğu gibi türe özgü ibrik ağzı yapısı sayesinde tanınmasını kolaylaştırır.


3- Yarasalar, N.hemsleyana etobur bitki türünün ultrason reflektörüne nasıl yanıt verir?
Etobur N.hemsleyana bitki türünün üzerine gelen ses dalgalarını geri yansıtma özelliğinin yarasaları ne oranda bitkiye çektiğinin tespiti amaçlı kontrollü bir çadır içerisinde deneyler yapılmıştır. İlk deneyde bitkinin sahip olduğu yansıtıcı özelliğin yarasaların ibriksi bitkiyi bulmada karmaşık nesnelerin olduğu bir ortamdan daha hızlı olup olmadığı test edildi. Çalılar içinde gizlenmiş tek bir sürahimsi bitkiye yarasaların ulaşma anına kadarki zamanı ölçüldü. Bu deneyde, sürahimsi yapının yarasaları kendine çekmede önemli olup olmadığı yansıtıcısı yapı ya hiç değiştirilmemiş, ya büyütülmüş ya da tamamen çıkarılarak anlaşılmaya çalışılmıştır. Aşağıdaki A şeklinden de anlaşılacağı üzere, yarasalar yansıtıcısı genişletilmiş ve hiç değiştirilmemiş etobur bitkileri yansıtıcı yapısı hiç olmayan bitkiye nazaran daha kısa sürede bulmuşlardır.
Etobur bitki ve yarasalar üzerine yapılan ikinci deneyde ise N.hemsleyana etobur bitkinin boyun kısmındaki yansıtıcı görevi gören yapının yarasaların hangi bitkide konaklayıcını belirlemede önemli bir işlev gördüğü tespit edilmiştir. Buna göre bir yarasanın karşısına üç tane farklı şekillerde değiştirilmiş (biri yansıtıcı boyun kısmı genişletilmiş, diğeri boğaz kısmı kısmen azaltılmış, sonuncusu ise boğaz kısmen hiç yok) ve bir tanede kontrol amaçlı hiç değiştirilmemiş doğal haldeki N.hemsleyana bitkisi konmuştur. Deney sonucunda yansıtıcı boyun kısmı genişletilmiş olan etobur bitkilere yarasaların yansıtıcı kısmen azaltılmış ya da yok edilmiş etobur bitkilere nazaran daha az uğradığı tespit edilmiştir. Bu da, bitkideki yansıtıcı (reflektör) görevi gören boyun kısmının yarasaları bitkiye çekmek için çok önemli olduğunu teyit etmiştir. Yansıtıcı boyun kısmı doğal halde bırakılan N.hemsleyana bitki türüne ise yarasaların uğrama oranı ağız kısmı genişletilmiş bitkiye nazaran az sayıda olsa da doğal bir ortamdaki sayılarında seyretmiştir. Fakat aşağıdaki B şeklinden de anlaşılacağı üzere yarasaların bu etobur bitkilere ilk uğramalarının ardından asıl konaklayacakları yerleri belirlemeye geldiğinde, ağız kısmı genişletilmiş ya da daraltılmış etobur bitkilerden uzaklaşıp normal ebattaki, doğal yapılı N.hemsleyana bitkileri daha fazla sayıda tercih ettiği görülmüştür.
Bu ikinci deneyin sonucu, yarasaların başlangıçta büyütülmüş reflektörler tarafından çekildiğini, ancak daha sonra bunları doğal haldeki N. hemsleyana olarak tanımlamadığını göstermektedir. Başlangıçta büyütülmüş reflektörü olan bitkiye gitmeleri fakat ardından konaklamak için doğal haldeki N. hemsleyana bitkisine gelmeleri muhtemelen ilk bitkideki yapay yansıtıcıların tipik N. hemsleyana bitkisinin özelliklerini içermediğinden dolayıdır. Bu deneyde göstermiştir ki bizler üzerinde oynama yaparak alıcı frekansları çok olan yapay yansıtıcılar oluştursak bile bu başlangıç itibariyle canlıları kandırabilmekte fakat ardından Cenâbı-ı Hakk’ın kendilerine yaratılışta verdiği en ideali seçme güdüsüyle ilk davranışına geri dönmektedirler. Yani her şey aslına rücu etmektedir.
İnsanoğlu da öğle değil midir? Kimi zaman bizler yarasaların yaptığı gibi Cenâb-ı Hakk’ın bizlere murat ettiği ve Peygamberleri vasıtasıyla çizdiği yoldan dünyanın şaşalı nimetleri sebebiyle haram ve helalleri karıştırmak suretiyle sapmaktayız. Bir ayet-i kerimede Cenâb-ı Zülcelal hazretleri şöyle buyurmaktadır: ’Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.’ (el-Fâtır, 35/5) Tüm canlılar Cenâb-ı Hakk’ın ilk yaratılışında genlerine kodladığı yani kendisi için takdir ettiği çizginin dışına çıkarsa yok olmaya mahkûmdur. Bu yok oluş zahiri de olabilir batini de olabilir. Bu yok oluş ister canlı ister cansız bir nesne olsun her ikisi için de geçerlidir. Cansız bir nesne dahi kendisi için ideal kılınan ortam dışına çıktığında zarar görmektedir. Örneğin cansız ve oldukça sağlam olan demir çubuk ideal şartları dışına çıkarıldığında (mesela nemli ortamda tutulduğunda) kısa sürede paslanmakta ve zamanla moleküllerine ayrılmak suretiyle yok olmaktadır. Canlılar için örnek verecek olursak; doğal ortamları dışında tutulan hayvanat bahçesindeki hayvanlara bir bakalım. Ne aslan aslan gibi, ne maymunlar maymun gibi davranmaktadır. Gerek psikolojik gerekse fiziksel yapı olarak sıkıntılar çekmektedir. Konuyla ilgili sizlere son zamanlarda görsel basına da düşen bir haberi aktarayım:
Amerika’daki bir hayvanat bahçesinde hem aslanlar hem de goriller hazır yemekten ve hareketsizlikten dolayı obezite hastası olmuşlar. Hayvanat bahçesi yöneticileri bu canlıları hareket ettirebilmek için ne yapabiliriz diye kara kara düşünmektedirler. Oysa bu canlılar doğal ortamlarında avlarını kendileri bulup yakalamakta ve bu suretle de fazlasıyla hareket etmekteydiler. Bu da onları hem fit tutmaktaydı hem de yaratılış gereği kodlarında böyle bir beslenme şekli olduğu için bunu gerçekleştirmiş olmaktan dolayı mutluydular. Aynısı insan için de söz konusudur. Cenâb-ı Hakk’ın Peygamberleri vasıtasıyla bizlere çizdiği yolun dışına çıkan insanlar hem ruhsal olarak hem de bedensel olarak zarar çekmektedir. Nitekim haramı helali karıştırarak peygamberinin çizdiği yol üzeri gitmeyen insanlar ister çok fazla zengin olsun ister şöhret sahibi olsun isterse fakir olsun hep mutsuzdurlar. Bu mutsuzluğun kaynağı ruhsal da olabilir bedensel de olabilir. Ruhsal olarak mutsuzdur. Çünkü ölüm gerçeğini görmekte, yaş ilerlemekte, beden eskimekte kısacası ahiret yaklaşmaktadır. Buna karşın şahıs, aslan örneğinde olduğu gibi Cenâb-ı Hakk’ın genlerine kodladığı gibi yaşamamaktadır. Yine bedensel olarak mutsuzdur. Çünkü beslenmesini, hareketliliğini, temizliğini kısacası tüm yaşamını peygamberinden öğrendiği gibi icra etmemektedir. Bu da günümüzde çok yaygın olan hastalıklara sebep olmakta, insanları aciz duruma düşürmesi sebebiyle mutsuz etmektedir. Örneğin AIDS hastalığı, obezite hastalığı vb. Bu noktada yarasaların bitki tercihi deneyinden de yola çıkarak şu söylenebilir ki; yarasalarda başlangıçta normal sinyallerin üzerinde sinyal gönderen bir bitkiye kandılar ve bunun bir nevi büyüsü altında o bitkiye yöneldiler. Oysa ulaştıklarında konaklamak için asıl hedeflerinin bu bitkiler olmadığını görüp belki sinyal yansıması daha az olan normal reflektöre sahip N. hemsleyana bitkisine yöneldiler ve bu bitki içine girerek orada konakladılar. Yani bir süreliğine büyük yapılı reflektörün cazibesine kapılsalar bile sonunda Cenâb-ı Hakk’ın takdir ettiği en uygun bitki olan N. hemsleyana suibriği bitkisine yani asla döndüler. İşte insanoğlu da böyle davranmalı. Çoğu zaman dünya süslerine aldanıp yürüyeceğimiz yolu şaşırsak bile asıl mutluluk kaynağı olan ve genlerimizde kodları mevcut olan Cenâb-ı Hakk’ın yoluna tekrar dönüş yapmalıyız.



Bitkide yansıtıcı görevi gören reflektör yapının, yarasaları çekme noktasında etobur bitkinin sahip olduğu diğer yapılar üzerindeki önemini değerlendirmek ve yarasaların genellikle yansıtıcısı değiştirilmiş ibriksi bitkilerde konaklamaktan uzak durduğu fikrini de çürütmek için daha fazla deneyler yapılmıştır. Bu üçüncü deneyde ise, N. hemsleyana sürahi bitkisinin üst kapağı ya da ağız etrafındaki çıkıntı yapılar değiştirilmiş olup reflektör yani yansıtıcı görevi gören boyun kısmı muhafaza edildi. Yarasaların, konaklayacakları yeri seçmede bu tür değişikliklerden etkilenmediği görülmüştür. Bu deney şu sonucu ortaya çıkarmıştır ki; yarasalar, üzerinde çeşitli değişiklikler yapılmış olsa dahi konaklama hususunda suibriği bitki tercihini değiştirmemiş ve böylece yarasaların bu bitkiye yönelmesinde bitkinin yansıtıcı görevi gören reflektör yapısı bitkinin diğer yapılarından daha önemli olduğu sonucunu ortaya koymuştur.
Tüm bu gerek ses dalgası ölçümü sonuçları ve gerekse yarasaların davranış deney sonuçları, aynı cinsten olmalarına karşın tüm suibriği bitkilerinde bulunmayan N. hemsleyana bitkisi reflektörünün, yarasaların bitkinin yerini bulma, hedefindeki bitki olduğunu tanımlama ve nihayetinde ibriksi yapının içine girmesi için çok önemli olduğunu kuvvetle desteklemektedir.

Sonuç
Tahmin edildiği gibi, yarasalar Paleotropik bölgede yayılış gösteren bu suibriği bitkilerini yankı-yansıtıcı yapılar sayesinde bulmaktadır. Ses dalgası ölçümleri, N. hemsleyana bitkisinin boyun kısmındaki genişlemenin arka duvar gibi iş görerek yarasanın gönderdiği ses sinyallerinin geniş bir açı oranına ulaşıp geri yansımasında etkili olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, N. hemsleyana bitkisinin diğer cinslerinde olmayan türe özgü yankı-yansıtıcı özelliği bu suibriği bitkisinin yarasalar tarafından bulunurluğunu kolaylaştırmaktadır.
Yapılan deneyler, tahminlerde olduğu gibi suibriği bitkisindeki yansıtıcı görevi gören yapının yarasaların kendine en uygun konaklayacakları bitkinin yerini ve bitkinin kendisini belirlemede en önemli yapı olduğunu doğrulamıştır. Kuvvetli muhtemeldir ki, yarasalar konaklayacakları bitki seçiminde bozulmamış yani doğal halde yansıtıcısı olan suibriği bitkilerini daha fazla tercih etmektedirler. Yarasalar, yansıtıcı görevi gören reflektörü eksik suibriği bitkisini bulmak için daha fazla zamana harcamaktadırlar ve sonunda bu yapıdaki bitkileri bulsalar dahi konaklama noktasında bu bitkileri tercih etmemektedirler.
Bu deneylerde ilginç olan husus şudur ki, yansıtıcısı büyütülmüş suibriği bitkisi karmaşık ortamda yarasalar tarafından daha hızlı bulunmuştur ve yarasalar tarafından daha sık ziyaret edilmiştir. Bu da, yarasaların dışkılarıyla beslenen bu suibiriği bitkilerinin daha fazla azotsu besine ihtiyaç duymaları halinde yerlerinin yarasalar tarafından daha kolay tespiti ve daha fazla miktarda yarasanın bu bitkilerde konaklaması için ilerleyen süreçte bu bitkilerin yansıtıcı yapılarını büyütebilmek için adaptasyon geçirebileceği öngörüsünü ortaya koymaktadır. Veyahut başka bir ifadeyle henüz bilim dünyasının keşfetmediği, çok fazla azotsu besine ihtiyaç duyması sebebiyle kendisine daha fazla yarasanın uğrayıp dışkı bırakması için yansıtıcısı, Paleotropik ve Neotropik bölgelerde yayılış gösteren normal yapılı reflektöre sahip suibriği bitkilerinden çok daha fazla geniş olan suibriği bitkileri de mevcuttur.
Sonuç olarak, yarasalar belli frekanslarda dar bir sinyal aralığına sahip çağrılar gönderdiği için, reflektöre sahip N. hemsleyana suibriği bitkisini çok fazla farklı bitki ve nesnenin bulunduğu karışık ortamlarda bile kolaylıkla bulmaktadır. Tüm bunlardan hareketle N. hemsleyana bitkisi için şu söylenebilir ki; N. hemsleyana bitkisi, çok az bitki grubunun sahip olduğu yankı-yansıtıcı özelliği sayesinde yarasaların yankıya yönelim eğiliminden faydalanarak kendine çekmektedir. Bu yankıya yönelim eğilimi yarasalar açısından belki kaynağının ne olduğunu bilmeden zafiyet gibi görünse de hedeflediği bitkiyi bulma noktasında kendisine büyük kolaylık sağlamaktadır. Ayrıca, yarasaların yaratılış gereği genlerindeki mevcut kodlarda yer alan bilgiler sayesinde sadece belli frekans aralığındaki dalga boylarına yönelmeleri bu zafiyeti de ortadan kaldırmaktadır. Böylelikle yarasaların aslında hangi hedefe ulaşmak istediklerini çok iyi bildiklerini göstermektedir. Araştırıcı bu deneylerinde yarasaların N. hemsleyana bitki tercihini bilinçli yapıp yapmadığını ve bu tercihte bitki üzerindeki hangi yapının bunu sağladığının tespiti amaçlı suibriği bitkisi üzerinde normalde tabiatta rastlanmayan değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikler sonucu kısmen yarasaların kafaları karışıp büyük frekanslı suibriği bitkilerine yönelse de bitkiye ulaştıktan sonra konaklamak için bu bitkinin aradığı bitki olmadığına karar verip normal reflektöre sahip N. hemsleyana bitkisine dönmektedir.

Not:
Bu yazıda kullanılan görsel ve bilgi Current Biology dergisinde yayınlanan ’Bats Are Acoustically Attracted to Mutualistic Carnivorous Plants’ adlı makalenin çevirisinden alınmıştır.

Kaynaklar:
Schöner M.G., Schöner C.R. Simon R., …., Puechmaille S.J., Ji L.L., Kerth G. (2015). Current Biology 25, 1911–1916.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.