Özlenen Rehber Dergisi

163.Sayı

EMR-NEHİY HUSN-KUBH İLİŞKİSİ

Ahmet Taşdoğan Özlenen Rehber Dergisi 163. Sayı
Husn ve kubuh meselesi kelam-akait ilmi ile usul-i fıkhın kesiştiği bir noktadadır. Usul uleması bu ilmin her ilimden istifade ettiğini kitap ve risalelerinde sık sık vurgulamışlar ve emir ve nehiyle alakası olduğu için usul kitaplarında ’husn-kubh’ meselesini incelemişlerdir.
Husn:
Allah Teâlâ’nın (c.c.) emrettiği şeyin haddi zatında güzel olmasıdır. O bir şeyi emrederse mutlaka o güzeldir. Çünkü O, el-Hakîm’dir, yani yapmış olduğu işleri hikmete binaen yapandır. Akıl ise Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini anlamakta bir alettir. Emirlerdeki husn iki çeşittir:
1- Hasen li aynihî (özü itibarıyla güzel olan emirler)
Hasen li aynihi de kendi arasında ikiye ayrılır:
a) Hiçbir durumda kulun üzerinden sakıt olmayan mükellefiyetler.1
Kalben Allah Teâlâ’ya iman etmenin hiçbir zaman sakıt olmaması gibi. Bir mümin işkence altında kalacak olsa ve kendisinden küfre düşürecek sözler sarfetmesi istense ve aksi halde canı veya uzuvları kesilecekse o zaman sadece dili ile bu sözleri söyleyebilir. Ancak hiçbir şekilde bunu kalbiyle tasdik etmez, aksi halde (el-iyazu billah) mürtet olur. Ammâr b. Yâsir (r.a.) efendimiz müşrikler tarafından işkenceye maruz kalınca bunun sonucunda küfür kelimelerini söylemek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine vahiy gelmiş, ikrah ve zorlamadan dolayı imanına zarar gelmediğini açıklamıştır.2
b) Özür hallerinde sakıt olan emirler:
Mesela namaz kılmanın savaşın şiddetli zamanlarında, baygınlık veya namaz kılamayacak derecede çok ağır bir hastalık olması durumunda vaktinde kılınamaması ve mükellefiyetin o an üzerinden kalkması gibi. Ancak kişi özür durumu geçince bu namazları kaza eder.
2- Hasen li gayrihî’ye benzeyen ama hasen li aynihî gibi sayılan emirlerdir. Zekat ve oruç gibi. Zekatta fakir, miskin, garip-gurebanın ihtiyaçlarını karşılamak vardır ve bundan dolayı da güzeldir. Zekata nefsani boyuttan bakacak olsak kendi kazandığımız parayı başkasına vermek olarak görürüz. Mülkün hakiki sahibi Hz. Allah olduğundan ve kullara nimetleri bahşeden olması hasebiyle mülkün gerçek maliki ve sahibi olarak bahşetmiş olduğu malın bir kısmını fakir ve ihtiyaç sahibi kullarına vermeyi emretmiştir. Dolayısıyla ihtiyaç sahibi fakirlere zekat vermek güzeldir. Çünkü onu muhtaç ve düşkün hallerinden kurtarmak ve ona yardım elini uzatmak vardır zekatta. Oruca gelince, oruç görünüşte açlık çekmek gibi gözükebilir. Dinden uzak olan insanlar oruca boş yere açlık çekmek gibi bakabilirler. Ancak oruçta nefsi gemleme ve terbiye etme gibi çok önemli bir fayda vardır ki, belki de başka bir ibadetle bu fayda elde edilemez. Ayrıca orucun sağlık açısından faydaları saymakla bitmez. Fakat biz orucu sağladığı faydadan dolayı tutmayız. Bilakis Allah rızası ve Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin sünnetine ittibaya niyet ederiz.
3- Hasen li ğayrihî (harici bir sebepten dolayı güzel olan emirler). Bu da üç kısma ayrılır:
a) Güzel bir işi yapmaya yardımcı olan şeyler doğrudan güzel olmasa bile vesile olduğu şeyden ötürü güzel sayılan emirler. Buna usul kitaplarında abdest misal verilir. Ancak abdest ibadet kastı olmaksızın da güzeldir. Bunu şu şekilde yorumlamak daha doğru olsa gerek: abdest haddi zatında güzeldir ama vesile olmuş olduğu namaz çok daha güzeldir. Çünkü müminin miracı, kul ile Rabbi arasında güçlü bir manevi bağdır.
b) Memurun bih ile amel edilmesiyle husn vasfı direkt olarak ortaya çıkar.3 Allah yolunda cihat etmek gibi. Allah yolunda cihat etmekte Allah Teâlâ’nın ismini ve dinini yüceltmek vardır. Ama dıştan bakıldığı zaman bu bir yıkım olarak görülebilir. Ancak onun güzelliği başka bir vasıf olan ’İ’layı kelimetullâh’ sebebi iledir.
c) Memurun bih hem zatı itibariyle güzeldir hem de şartındaki bir güzellikten dolayı güzeldir. Kulun emredilen fiili yapma gücüne sahip olması gibi. Kula taşıyamayacağı yükü yüklemek abes ile iştigaldir. ’Allah bir nefsi ancak taşıyabileceği yükle mükellef kılar.’4 Bir kulun namaz kılması, oruç tutması için o ibadeti yapacak güce sahip olması zaruridir. Aksi halde kul gücünün fevkinde bir emir ile mükellef kılınmış olur.
Semere-i hilaf
Yukarıda anlatılan konu ile bağlantılı bir mesele daha vardır. O da; ’Ormanın derinliklerinde yaşayan ve kendisine İslam daveti ulaşmayan bir kişinin durumu Allah katında ne olacaktır?’ meselesidir. Bu kişinin iman etmesi gerekir mi, gerekmez mi?
Bununla ilgili olarak Maturidî ve Eş’arî mezhebi arasında görüş ayrılıkları vardır:
1- Eş’arî mezhebi, Hanefilerin cumhuru ve müteahhir Maturidî ulemaya göre: böyle bir kişinin husn/iyi işleri yapıp, kabih/kötü işlerden sakınması kendisinden istenmez. Ne sevabı ne günahı vardır.
2- Mutekaddim Maturidî ulemaya göre: iman etmekle mükelleftir. Sevap işlerse mükafat, günah işlerse azap
görür.5
Kubh:
Cenâb-ı Hakk’ın kerih gördüğü ve yasakladığı şeylerdir. Akıl ise bu kerihliği anlamakta araçtır.
1- Hissi işlerle alakalı olan nehiylerdir. Küfür, zina, katl ve gasp gibi. Hissi olarak vasfettiğimiz bu nehiyler dikkat edilecek olursa Müslüman olsun olmasın her milletin yasakladığı kötü işler cinsindendir. Bundan dolayı katil mirastan menedilmiştir. Bu kısım ikiye ayrılmaktadır:
a) Kabih li nefsihî: Zatı itibarıyla kabih olan işler. Küfür (Allah’ın varlığını inkar etmek veya İslam dininin rükünlerinden birini inkar etmek) gibi.
b) Kabih li aynihî: Bizatihi kabih olan işlerdir. Zina etmek ve başkasının malını gasbetmek gibi.
c) Şer’i nehiyden dolayı kabih olan işler: Buradaki yasaklık yasaklanan şeyin kendi zatıyla değil, harici sebeplerden dolayıdır. Hanefiler bundan dolayı bu tip uygulamaları batıl, fasid diye ayrıma tabi tutmuşlardır. Eğer bir akdin/sözleşmenin baştan şartları oluşmamışsa buna ’batıl’, eğer harici bir sebepten dolayı eksiklik varsa buna da ’fasit’ demişlerdir.6 Daha tafsilatlı bilgi için mutavvel fıkıh ve usul kitaplarına müracaat ediniz.
Kulun Kudreti Meselesi
Mükellefte teklif edilen emirleri yerine getirebilmesi itibarıyla iki türlü kudret vardır:
1- Kudret-i mumekkine (mutlak kudret):7
Mükellefin emri yerine getirebilmesi için sahip olması gereken en asgari kudrettir. Her emrin yerine getirilmesi için bu kudret şarttır. Bu kudretin hakikati değil, var olabilmesi şarttır. Bu kuraldan dolayı vaktin sonunda buluğa eren çocuk, İslam’a giren kafir, hayızdan temizlenen kadın o namazı vaktinde kılıp yetiştiremezlerse kaza ederler. Çünkü kudret-i mumekkine tahakkuk etmiştir.
2- Kudret-i muyessira (kamil kudret):
Emri yerine getirmeyi kolay kılan kudrettir. Vacip olan bir emri yerine getirebilmek için bu kudretin kesilmeksizin devam etmesi şarttır. Eğer bu kudret devam etmezse, -malının telef olmasıyla mesela- zekat, öşür ve haraç mükellefiyeti sakıt olur. Çünkü kişi zengin iken fakir ve muhtaç duruma düşmüştür. Böyle bir insana zekat vermeyi gerekli kılmak gerçekten de zulüm ve altından kalkamayacağı bir yük yüklemek olur. Bundan dolayı İslam bu tip insanlardan sorumluluğu kaldırmıştır. Ancak mutlak kudret böyle değildir. Bundan dolayı hac etmesi üzerine vacip olup mali durumu yerinde iken hacca gitmeyen kimse fakir düşse de hacca gitmekle yükümlüdür. Fıtır sadakası vermekle mükellef olan ama zamanında bunu vermeyen de aynı şekilde fakir düşse dahi vermekle yükümlüdür. Çünkü bu ibadetler mutlak kudret ile vacip olduğundan düşmesi söz konusu değildir.


Son notlar
1 el-Menâr, s. 4.
2 en-Nahl, 16/106. Ammâr b. Yasir ve Yâsir ailesinin kısası meşhurdur. Daha geniş bilgi için ayetin tefsirine ve siyer kitaplarına müracaat ediniz.
3 el-Menâr, s. 4.
4 el-Bakara, 2/254.
5 V. Zuhayli, Usulu’l-Fıkhi’l-İslâmî, c. I, s. 130, 2010.
6 V. Zuhayli, a.g.e., c. I, s. 134.
7 el-Menâr, s. 4.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.