’Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir.’ (Müslim, Salatül-Müsafir, 42)
Zaman hızla akıp gidiyor. Ömür her geçen gün sona doğru yaklaşmakta. Akıllı olmak insanın kendisini yarınları için hazırlamasını mecbur kılan bir olgu olsa gerek. Bizler müminleriz… Bizler için yarın, ahiretimizi ve onunla ilgili hasletleri ifade etmelidir. Hal böyle olunca müminin akıllı olanı ahireti için çalışan, imar faaliyetlerini ahiret merkezli yapan olmalıdır. Rabbim ahireti için çalışanlardan olmayı nasip etsin (Amin)
Bir Ramazan-ı şerife, rahmet ve mağfiret mevsimine, af ve ümit iklimine daha yaklaşmaktayız. Hamdolsun ki Rabbimiz, bu nimeti bize bir kere daha lütfetti. Bunun için O’na hakkıyla şükretmenin yollarını aramalıyız…
Ramazan ayı, rahmetin kulları çepeçevre sardığı safa, zikir, sabır ve sadakat ayıdır.
Ramazan ayı, kalpleri düzeltme, günahları, masivaları terk etme ayıdır.
Ramazan ayı, kulluğun farkına varma, rahmet dergahının kapısını bekleme ve O sonsuz rahmet sahibinden merhamet dilenme ayıdır.
Bu ay, manevi iklimden hakkıyla istifade edebilenlerin ayıdır.
Bu ay, başında rahmetten, ortasında mağfiretten, sonunda da bağışlanmadan nasip alanların, hayırda nasibi olanların ayıdır.
Bu ay Kur’ân’ın nuru ile Orucun rahmetinin birleştiği, cennet kapılarının ardına kadar açılıp kulların cehennemden azad edildikleri ulvi ve kadri yüce bir aydır.
Bu ay kulluktan firar etmiş biçarelerin tekrar aff-ı Rahmana, mağfiret-i gufrana erme ayıdır, ümit ayıdır, kulluk ayıdır.
Ramazan: Oruç ve Kur’an ayı, Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de müminlere hitaben şöyle ferman buyurur: ’O Ramazan ayı ki; insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an onda indirildi. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin.’ (Bakara, 2/185)
Âyet-i kerimede de beyan edildiği üzere, orucun farz kılınmasının hikmetlerinden biri de Kur’an’ın bu ayda indirilmiş olmasıdır.
Muhakkak ki müminlere Hak’tan gelecek hidayet nuru, Kur’ân-ı Kerim ile açılır. Rabbimiz hidayeti bizlere, o Sever-i Kainat olan güzeller güzeli Habibi (s.a.s.)’nin dilinden pınar olup coşan Kur’an’ıyla vermiştir. Bu nimete çok şükür gerekir ki o şükür, Kur’an’a hürmeten Ramazan’ın tümünü oruçla geçirmektir.
Oruç ve Takva
Şu yadsınamaz bir hakikattir ki; Kur’an’ın insanlara karşı olan hidayetinden hakkıyla istifade edenler, ancak inananlar ve takva sahipleridir. Takva sahibi olmak Hak’tan, O’nun emirlerine isyan etmekten ittika/çekinmek/korkmaktır. Takva sahibi olabilmek için birçok güzellikler var. İşte oruç ibadeti de takva sahibi olabilmek için kuvvetli bir vesiledir. Oruç helal olan arzu ve isteklere karşı kişinin kendisini frenlemesidir. Zira dünya nimetlerinden uzaklaşmadan takvaya ulaşılmaz. Takva sahibi olunmadan da Kur’an’dan istifade mümkün değildir.
Oruç-Kur’an münasebeti
Ramazan orucuyla, Kur’an arasında kuvvetli bir münasebet vardır. Efendimiz (s.a.s)’in, Ramazan ayında Kur’an ile münasebetini İbn-i Abbâs (r.a.) Efendimizden gelen şu rivayet güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. İbn-i Abbâs (r.a.) buyurdular ki: "Rasûlullah (s.a.s), insanların en cömerdi idi. En cömert olduğu zaman da Ramazan’da idi ki (bu ay) Cibril’in kendisiyle çokça buluştuğu zaman idi. Cibril (a.s.), Ramazan’ın her gecesinde Peygamber’le buluşur ve onunla Kur’an’ı müdârese ve müzâkere ederdi. İşte bundan dolayı Rasûlullah hayır dağıtmakta, esmesi bir engele uğramayan rüzgârdan daha cömert idi. (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 5)
Ümmet-i Muhammed içerisinde güzel bir adet olarak yerleşen mukabele, işte Efendimiz (s.a.s.)’in Ramazan’da, Cebrail (a.s.)’la kurduğu Kur’an meclislerinin bir bereketidir.
Kur’an-Mümin münasebeti
Şu halde bir mümin, Kelâm-ı ezeli olan Kur’an-ı Azimüşşan’la bağı nasıl olmalıdır?
Kur’ân-ı Kerim, hidayet rehberi, büyük ve eşsiz bir nur olarak Cenâb-ı Allah tarafından insanlığa indirilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’in inzal olunmasında anlayabildiğimiz ve de anlayamadığımız bir çok hikmetler, güzellikler vardır hiç kuşkusuz. Kur’ân-ı Kerim sadece, diller onunla terennüm etsin diye indirilmemiştir. İnsana dair bütün her şeyin ondan alacağı güzellikler, hikmetler vardır. Gözün, kulağı, kalbin, ruhun, aklın ve ıslaha muhtaç nefsin ondan nasibi unutulmamalıdır. Diller Kur’an’ın lafızlarını söylerken, sineler onun manasını tefekkür ve tezekkür etmekle meşgul olmalı, kalpler o nurdan lezzet almalıdır.
Sad İbn-i Ebi Vakkas (r.a.)’dan rivayet edilir ki, Rasûlullah Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurur: "Kur’an’ı okurken ağlayarak oku, ağlayamıyorsan ağlar gibi yap." (Sünen-i İbn Mace, ikametis-Sala ve Sünne, 176) Böylece Efendimiz (s.a.v.) Kur’an’ı nasıl okumalıyım sorusunun cevabını arayan bütün ümmetine en güzel cevabı vermiştir. Kalp, tercümanı olan gözlerin dökeceği yaşlarla müteessir gönül, kimin sözünün okunduğunu şuuru ile rikkat halinde.... Evet, Kur’ân-ı Kerim edep, hüzün ve hikmetle okunmalıdır...
Rabbimiz, öncelikle Ramazan-ı şerif ayını ve bütün ömrünü Kur’an’ın bereket yağmurlarıyla suladığı ve hesap gününde onun şefaatine kavuşturduğu şerefli kullardan olmayı cümlemize lütfeylesin…
Mevsim-i Rahmet İklim-i Saadet; Ramazan
Özlenen Rehber Dergisi 124. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.