Sevginin ve bağlılığın en uç noktası, en aşırısı ve en yoğunu olan aşk kavramı hemen her dönem konuşulan, tartışılan ve üzerine sayısızca eser yazılan bir duygudur. Belki de edebiyatın ilk sırada gelen konusudur aşk. Ya da şöyle demeli; edebiyat aşkı anlatabilmek için vardır ama elbette ki anlatması mümkün değildir. Yine de hemen her şair ve yazar kendi gücü nispetinde dokunmuştur aşk denilen o engin duyguya. Peki sevgi ve bağlılıkta aşırı olma durumu nasıl olur? İnsanın bir kişiye, bir varlığa ya da bir eşyaya aşırı bir şekilde bağlanması ne derece de mümkündür? Fuzuli’nin aşağıdaki beytini okuyunca bunun anlaşılması biraz daha kolaylaşacaktır.
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır
Özellikle Fuzuli’de sıklıkla karşılaştığımız aşkın verdiği acıdan hoşnut olma durumu tasavvuf edebiyatı şairlerimizin vazgeçilmez konuları arasındadır. Fuzuli’nin bu beytinde onun, aşkın vermiş olduğu bir acıya müptela olduğunu ama bu acıdan herhangi bir şikâyetinin olmadığını görüyoruz. Şair çok iyi biliyor ki maşuk, âşığın kendi uğruna dert çekmesini, türlü sıkıntılara katlanmasını, hor ve hakir görülmesini, hatta gerekirse uğruna canını bile vermesini ister. Maşuk bu şekilde âşığın sadakatinin ve teslimiyetinin derecesini ölçer ve o nispette âşığın kendi katında bir pay almasına müsaade eder. Fuzuli bir başka beytinde de aşk belasından duyduğu hazzı şu şekilde ifade ediyor:
"Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl aşna beni
Bir dem belayı aşkdan etme cüda beni"
Aşk belası nasıl bir beladır ki insan ondan kurtulmak istemez, aksine aldığı her nefeste o belanın tadı olsun, bu bela dört bir taraftan kendisini çepeçevre kuşatsın ister.
Hak yolu belâlıdur her kârı cefâlıdur
Cândan ümîdün kes cânâna irem dirsen
Kişi çok sevdiği, son derece bağlılık duyduğu bir insana elinden geldiği kadarıyla bütün her şeyini sunmaya çalışır ama iş cana gelince… Evet, iş cana gelince durum bayağı güçleşiyor. Çünkü can tatlıdır, karşıdaki sevgili bile olsa öyle kolay kolay sunulmaz. Peki ya sevilen Yaratan olunca… İşte o zaman can elbette ki değersiz bir ölçek oluyor. Yukarıdaki beyitte de Niyaz-i Mısri canan diyerek Allah (c.c.)’ı kastediyor. O’na ermek için de candan vazgeçmek gerektiğini ifade ediyor.
O uğurda canını seve seve feda eden sayısız insan vardır. Bunlardan biri de Hallac-ı Mansur’dur. Rivayete göre bir dostu Mansur’a aşkın tarifini sorar, Mansur’da ona şimdi git, falanca gün gel ben sana o gün aşkın ne olduğunu söyleyeceğim der. O gün geldiğinde dostu Mansur’un yanına aşkın tarifini öğrenmek için gider ancak aşkın tanımı yerine Mansur’un asılmış bedeniyle karşılaşır. Ama elinde bir kâğıt vardır Mansur’un, asılmadan önce hazırladığı bir cevap. Dostunun sorduğu sorunun cevabı: Aşk, evveli yanmak ahiri idam sehpasında sallanmaktır. İşte aşk böyle tehlikeli bir sudur, yüzmesini bilenler bütün bu tehlikeleri göze almışlar ve elbetteki canlarından vazgeçmişlerdir. Çünkü onlar için âlemde, Fuzuli’nin ’Aşk imiş her ne var âlemde ilm bir kıyl ü kâl imiş ancak’ dizesinde de belirttiği gibi sadece aşk vardır. Gerisi boş söz ve dedikodudan ibarettir.
Aşksızlara verme öğüt
Öğüdünden alır değil
Aşksız âdem hayvan olur
Hayvan öğüt bilir değil
Bu dizeler de Yunus Emre’ye ait. Fuzuli’nin âlemde sadece aşkın olduğunu belirten dizeleri Yunus’ta böyle bir dörtlük hâlini almış. Yunus’un gözünde aşktan bihaber yaşayan bir insanın, aşk duygusuna gark olmamış âdemin hayvandan hiçbir farkı yoktur. İnsanı insan yapan asıl duygu aşktır. Bazı insanlar vardır Kur’an’da da geçtiği üzere hayvandan daha aşağı bir seviyededirler, bazı insanlarda vardır ki yine Kur’an’da geçtiği üzere şerefli mahlûkatlardır. İşte bu iki insan tipini birbirinden ayıran en belirgin özellik şerefli olan mahlûkatın aşk ateşiyle kavrulmuş olması olsa gerek.
Yazının başında da belirttiğim gibi aşk, tarifi pek mümkün olmayan bir duygudur, hele aşksız bir insanın tarif etmesi, bu hiç mümkün değildir. Ama şunu söyleyebilirim ki aşk, Allah (c.c.)’dan ve Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz gibi sevgisiyle ancak Allah aşkına kavuşturacak olan Hakk sevgililerinden başka hiç kimseye duyulamayacak kadar büyük ve özel bir duygudur.
Aşk İmiş Her Ne Var Âlemde
Özlenen Rehber Dergisi 124. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.