Sahip olduğumuz her şeyi bize veren ve hakiki sahibi olan Rabbimizdir. Sahibi olunan her şeyin de bir zekâtı vardır. Nitekim Rabbimiz Teâla müminlerin sıfatlarından bahsederken ’…kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler.’(Bakara, 2/3) buyurmaktadır. Burada rızıklandırdığımız şeyler ifadesini karşılamak için Rabbimiz ’ما/mâ’ ism-i mevsûlünü kullanılmaktadır. Bu ise umumiyet ifade ederek rızık olarak verilen küçük büyük maddi manevi her şeyi kapsayarak kişinin sahip olduğu her şeyle; malı olan malıyla ilmi olan ilmiyle bu dine hizmet etmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
Bu hususta Sahabe efendilerimiz emsalsiz birer örnektirler. Zira Onlar malları ve canlarıyla hidayetin tek kapısı olan Rasûlullah (s.a.v.)’e hizmetkâr olup siper olmuşlardır.
Tabi fedakârlık denildiğinde ilk akla gelen Peygamberimiz (s.a.v.)’in biricik eşi Hatice annemizdir. Mekke’nin en zengin kadınıydı, varını yoğunu Rabbin rızasını umut ederek dini uğruna harcadı. Ve bir zaman geldi ki giyecek elbise bulamaz hale geldi.
Musab b. Ümeyr öylesine zengindi ki bir giydiğini bir daha giymezdi. Bir sokağa girdiğinde sürünmüş olduğu kokusu Rasûlullah’a benzeyen cemalinden önce gönülleri mest ederdi. Fakat İslam’la tanıştıktan sonra Allah ve Rasulu için öyle bir infak yaptı ki bedenini Rasûlullah’a siper ettiği o Uhud günü şehit olduğunda üzerini kefen niyetine boydan boya örtecek bir elbisesi dahi bulunamadı. O gün mal vermek gerekiyordu mal verdiler, can vermek gerekiyordu can verdiler.
Rasûlullah (s.a.v.)’den sonraki günlere baktığımızda ise bütün sahabe Rasûlullah (s.a.v.)’den alışmış oldukları hayırları yayma gayretine girdiler. Öyle ki veda hutbesinde yüz binin üzerinde sahabenin varlığından bahsedilirken Medine’de vefat eden sahabe on bini geçmez, hepsi alışmış oldukları ilim ve hayırları yayma maksadıyla mallarını memleketlerini aile ve çocuklarını geride bırakarak, insanlığı bir hayırla buluşturabilir miyiz diyerek hiç bilmedikleri memleketlere hiç bilmedikleri insanlara koştular. Ve bunu yaparken şunun da bilincindeydiler: ’Bu bizim bir ikramımız, lütfumuz değil, bilakis yapmakla yükümlü olduğumuz bir gerekliliktir.’
Değerli okur severler! Kimse benim imkânım yok demesin! Gücümüz birkaç damla gözyaşıyla duaya kalkacak ellere de mi yetmiyor?!.. Sizlere şahit olduğum bir olayı anlatmak istiyorum:
Üniversiteye hazırlanırken 4-5 aya yakın bir zaman İstanbul’da bir yurtta kaldım. Cuma namazlarını da yurdun hemen bitişiğindeki camide kılardım. Erken gittiğim oldu, geç gittiğim oldu ama ne zaman gidersem gidiyim benden önce giden bir amca vardı. 45’li yaşlarda olan bu amca elindeki miski caminin girişinde, gelenlere sürüyordu. Kokusunu sürüneneler de ona Allah razı olsun diyordu. Miskçi amca ise Allah ümmet-i Muhammet’ten razı olsun dedikten sonra âmin mukabelesini almanın memnuniyetle tebessüm ediyor ve her hangi bir şey talep etmeden bir sonrakine geçiyordu. Bir zaman buna şahit olduktan sonra dayanamadım ve amcaya sordum. ’Ey amca senin derdin nedir? Haftalardır burada namaz kılıyorum elinde bir koku dolanıp duruyorsun.’ O amca öyle bir cevap verdi ki uçsuz bucaksız bir ufuk açtı. Ve dedi ki: ’Ey oğul bu gün de öyle bir saat var ki dualara icabet olunur ben koku sürdüğümde insanlar bana Allah razı olsun diyor ben de Allah ümmet-i Muhammet’ten razı olsun diyorum onlarda âmin diyorlar elbet Allah birinin âminine icabet edecek ve ümmetten razı olacak’ diyordu. Bu amcanın öğreteceği bir ilmi yoktu. İnfak edecek bir malı da yoktu belki ama bir şişe kokusu vardı ve bir şişe kokuyla ümmeti kurtarmaya çalışıyordu.
Hal sahabede ve sahabe yolunda gidenlere de böyle iken Allah’ın kendisine mal mülk verip de lüksüne, arabasının modeline göstermiş olduğu hassasiyeti dinine din kardeşine göstermeyenlere eyvahlar olsun… İnfak edelim kardeşlerim, yarın mallarımızın bir kıymeti kalmayacak. Malımızda kıymet, tenimizde de can varken infak edelim.
Ey, Allah’tan bir lütuf olarak ilim ile tezyin edilenler! Eğer ki vakitlerimiz şu veya bu bahane ile hizmetten uzak evlerimizde rahatlık içerisinde geçiyor ise nasıl bakacağız o Çin’e giden Vehb b. Kepşe’nin İstanbul’a gelen Eyyüb el-Ensari’nin ve bu sahabeleri yetiştiren Rasûl-u Ekrem’in yüzüne, yazıklar bize eyvahlar bize.
Değerli kardeşlerim, ilim sahibi ilminden mal sahibi malından kim neye sahipse ondan bu ümmetin hayrı için az çok demeden infak edecek. Unutmayalım ki ümmet sevgisi peygamber sevgisinden gelir ve Allah (c.c.)bizim azımıza çoğumuza muhtaç değildir, yaptığımız iyiliğe biz muhtacız.
Bir Şişe Kokuyla Bir Ümmet Kurtarmak
Özlenen Rehber Dergisi 123. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.