Özlenen Rehber Dergisi

105.Sayı

Eğitim; Din Eğitimi Üzerine..

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 105. Sayı
Din, bireyin ve toplumun olmazsa olmazlarındandır...
Din, insanın ayrılmaz bir parçasıdır. Yüce bir yaratıcıya inanıp bağlanmak, ona sığınıp güvenmek, her zaman insanı rahatlatır, gönlünü ferahlatır, hayatın zorlukları karşısında gücünü ve direncini artırır. Din, insanın ölçülerinde daima temel referans kaynağı olmuştur. İnsanlar sıkıntılarında ve çaresizliklerinde dine sığınırlar; en bunalımlı anlarında ’aman Ya Rabbi’ diyerek Allah’a yönelme ihtiyacı hissederler. Bu herkes için ortak bir tavırdır. İnanmak, bir dine bağlanmak, insan ruhunun en büyük ihtiyacıdır. Yaratılış gayesini arayan ve kısa sürede ölümle sonuçlanan hayatı anlamlandırmaya çalışan insanın varacağı nokta, Yüce bir yaratıcının varlığı ve hikmetleri olacaktır. Böylece din, ferdin iç dünyasını sevgi, merhamet, kanaat v.b erdemlerle donatarak onu zulüm, haksızlık, kin, düşmanlık, çekememezlik v.b kötülüklerden arındırır, dünyevi çıkarların karışmadığı bir kimliğe kavuşturur. Bütün bu saydığımız hususlar da kendiliğinden oluşması beklenen şeyler değildir bir eğitim işidir. ’Hakikat aşkına sahip olanlar cemiyet içinde çoğalmadıkça, Hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve en muhterem yeri tutmadıkça ve Hakikatin ihtirası toplum içerisinde bir umumi cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, milli mektep gerçekten var olmayacaktır. Hakikat karşısında duyulması gereken bu ihtirasın temeli ise dînîdir, ilâhîdir.’ (Topçu, 1970/8)
Din, ’sadece insanların vicdanlarında yaşadığı, insanların kendi iç dünyalarıyla ilgili bir olaydır’ der isek bu büyük bir yanlışlık ve hata olur. Dinin, toplum için taşıdığı değerleri de göz ardı etmememiz gerekir. Din bir hayat nizamıdır ve kişinin doğumundan ölümüne kadar her alana sirayet eder. Manevi yönden boşluk içerisinde olan insanlardan bir verim elde edilmesi beklenemez. İnsanların manevi yönü düzelmedikçe, insan için teknik bilgiler bir işe yaramamaktadır.
Din eğitimi verilmeden yetiştirilen insanların topluma faydalı olması beklenemez…

’Nitekim en az kırk yıldan beri (Anadolu’dan) Avrupa’ya ve Amerika’ya binlerce hatta on binler sayısına ulaşan talebe gönderip buralarda yetiştirdiğimiz halde, bunlar memleketin maddi huzur ve selametine faydalı olmamıştır’, demekten daha tok ve daha doğru bir söz olamaz. Bu bir ahlak meselesidir. Öğrenmek zekânın, yapmak ahlakın işidir.’ (Topçu, 1970/105) Bütün dini kurallar, emirler ve yasaklar inançlı, ahlaklı, kendine ve insanlara faydalı insanı oluşturmaya yöneliktir. Yoksa Allah’ın, ne insanların yapıp etmelerine ne de kaçınıp sakınmalarına ihtiyacı vardır.
Din eğitimi ve Cumhuriyet dönemi…
İslam dininin öngördüğü insan tipinin özellikleri Kur’an-ı Kerim’de, ’iman ehli, akli melekelerini kullanabilen ve salih amel sahibi’ olarak sıralanmıştır. İşte bu imanlı, akıllı ve ahlaklı insanları yetiştirebilmek için dini usullerin, kavaid ve ahkâmın doğru bir eğitimle insanlara öğretilmesi gerekmektedir. Anadolu’daki toplum uzun yıllardır bu ihtiyacı karşılayamamadan kaynaklanan sıkıntıları yaşadı. Cumhuriyet döneminde eğitimde sağlanan gelişmelere rağmen laiklik anlayışı ile din eğitimi arasında sağlıklı bir ilişki kurulamaması, bu konuda bir güven ortamının tesis edilememesi sonucu din eğitimi yıllarca askıya alındı. Böylece yaklaşık 25 yıllık bir süre din eğitim-öğretiminin resmi kanalla yapılamamış olmasının ve ailelerin insiyatifine terk edilmesinin meydana getirdiği boşluğun sonuçları ileriki yıllarda acı bir şekilde görülmüştür.
Bu hususta şunlar söylenmiştir: ’Şu kadarını ilave edelim ki, 12 Mart 1971 öncesi anarşik olaylara katılan, eylemde bulunan gençlerin yaşları tetkik edilirse, bunların 1924-1950 arasında eğitim alan kişilerin çocukları olduğu ortaya çıkar. Bu hale göre, o boşluk yıllarının çöküntüleri ve neticelerini daha uzun zaman, fakat olaylar ortaya çıktıkça görebileceğimizi son olaylar ispatlamaktadır. Terbiye, neticeleri hemen değil, 40-50 sene sonra görülen hassas bir müessesedir.’ (Dinçer, 1974/49) Türkiye, Dinçer’i haklı çıkarırcasına bu tarihten sonra 1980 askeri müdahalesinden önceki olayları yaşayacaktır.
Türkiye’de bugünkü din eğitimi alanları…

Türkiye’de bugün din eğitimi faaliyetlerinin yürütüldüğü alanlar şunlardır:
1- Genel din eğitimi; okul çağındaki çocuklara, dini öğretileri yerine getirecek kadar bilgi vermeyi amaçlayan din eğitimidir. Bu da din kültürü ahlak bilgisi dersleri ile yürütülmektedir.
2- Mesleki din eğitimi; Toplumun ihtiyaç duyduğu din görevlilerini yetiştirmeyi ve uzmanlığı amaçlayan bir eğitimdir. İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat fakülteleri gibi kurumlar vasıtasıyla yürütülmektedir.
3- Yaygın din eğitimi; her yaştan insanlara temel dini bilgilerin, vaaz, hutbe, kurs, seminer, konferans ve basın-yayın yoluyla verildiği eğitim faaliyetleridir.
4- Ailede din eğitimi; bilinçli veya bilinçsiz olarak çocuğun aile içinde aldığı din eğitimidir.

Türkiye’de gayr-i müslim vatandaşların açtığı okullar ve din eğitimi…

1839 yılıonda ilan edilen ’Tanzimat Fermanı’ ve 1856 yılında çıkarılan ’Islahat Fermanı’ ile yeni haklar elde eden gayr-i müslim vatandaşlar, hızla kendi okullarını açmaya başladılar. ’Islahat Fermanı’nın gayr-i müslim vatandaşlar ile ilgili maddesi şöyledir: ’Tebaa dini inançlarında ve milli eğitimlerinde tam bir Özgürlüğe sahiptirler.’ Gayr-i müslim tebaa bu okullarda kendi dînî ve millî kimliklerini korumanın yanında, misyonerlik amaçları da güdüyorlardı. Yine aynı amaçlarla, yabancılara ait okullarda vardı. Gerek gayr-i müslim tebaanın okulları, gerek yabancılara ait okullar, ülkenin birlik ve bütünlüğüne hizmet etmekten çok, devletin parçalanıp bölünmesine hizmet ediyorlardı. ’Türk Eğitim Tarihi’ yazarı Akyüz, bu hususta şunları söylemektedir: ’Rum ve Yunanlılar, Türklerin kendilerine tanıdığı eğitim ve öğretim hakkını, Türkiye’ye karşı propaganda amacıyla kullanmışlardır. Fakat şu da bir gerçek ki, o yıllarda Anadolu’da çok sayıda Rum okulu ve Rum öğretmeni bunuyordu. Rum okulları, çevrelerini Rumlaştırma, Yunan işgalini kolaylaştırma, Trabzon ve çevresinde bir Pontus Rum devleti kurulması amaçlarını güdüyorlar ve öğretmenleri de bu yolda büyük çaba harcıyordu. Bu öğretmenler, Rum din adamları ile el ele çalışıyorlardı. Yabancı okullar ve öğretmenleri de bu dönemde zararlı eylemlerini daha şiddetle sürdürmüşlerdir. Özellikle Merzifon’daki Amerikan koleji, zikre değer. Bu okulun Türkçe öğretmeni zeki bey, okulun haince eylemlerini hükümete bildirdiği için, öğretmenler ve öğrenciler tarafında şehit edilmiştir’ (Akyüz, 1989/358)
Genel din eğitiminin problemleri…
1- Din öğretimi öğretmeni sorunu; genel eğitiminin en önemli problemlerinden birisi, öğretmen konusudur. Sayı bakımından, büyük boyuttaki öğretmen açığının yanında, mevcut öğretmenlerin de bu görevi verimli bir şekilde yürütecek yeterlilik düzeyinde yetiştirilmedikleri de ayrı bir problemdir.
İlahiyat fakültesi mezunları;
1- Diyanet İşleri Başkanlığında imamlık, vaizlik ve müftülük gibi dini hizmetlerde,
2- İmam Hatip Liselerinde meslek dersleri öğretmeni olarak,
3- İlk ve orta öğretim kurumlarında, Din Kültürü ve Ahlak bilgisi Dersi öğretmeni olarak görev alabilmektedirler. Hâlbuki bir öğrenci, bu üç alandan hangisinde göreve başlayacaksa, o alana ait bir eğitime tabi tutulması gerekmektedir. İlahiyat fakültelerinde ise, bu görevlerin her biri için ayrı programlar uygulanmamakta, İlahiyat diploması verdikleri herkese bu üç alandan çalışma imkânı vermektedirler.

2- Din öğretiminin LAİKLİK ile uzlaştırılması sorunu; Devletin temel niteliklerinden birisi olan laiklik ilkesi ile ülkemizin temel ihtiyacı olarak anayasal zorunluluk durumuna getirilmiş bulunan din eğitim ve öğretiminin tam telif edilememiş olması bu konuda sorun olmaya devam etmektedir. Bir yandan devlet okullarında zorunlu din eğitiminin laikliğe aykırı olduğu iddia edilirken, bir yandan da okullardaki din öğretimi faaliyetlerinin laiklik çerçevesinde din ve vicdan özgürlüğü temeline dayalı olarak yürütülmesi hususunda ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır.
Esas itibariyle laiklik, ’herkesin din ve vicdan hürriyetine sahip olması, kimsenin bir dini inanç ve kanaati bir başkasına zorla kabul ettirmeye kalkışmaması ve kimseyi dini inanç kanaatinden dolayı kınamaması’ temeline dayanır. Ayrıca devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini dini kurallara dayandırmamak, dince kutsal sayılan şeyleri siyasi veya kişisel çıkar amcıyla kullanmamak da laiklik kapsamında yer almaktadır.
Laikliği bu çerçevede alıp belli kurallara bağlayan Türkiye Cumhuriyetinin hukuk yapısı, aynı zamanda din ve ahlak eğitim ve öğretimini de bütün ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulması gereken zorunlu dersler arasına almıştır. Din eğitim ve öğretimi anayasanın ’KİŞİSEL HAKLARI VE ÖDEVLERİ’ bölümünde, ’Dine Vicdan Hürriyeti’ başlığı altında şu şekilde yer almaktadır: ’Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcilerinin talebine bağlıdır.’ (Madde:24)
Buna göre bir dine inanmak ve inandığı dinin öğrenim ve öğretim hakkına sahip olmak, anayasamızda kişinin temel hakkı olarak görülmektedir. Buradan hareket ’öğretim’; bireyde öğrenme olayını sağlayıcı bir etkinliktir ve öğrenme ’izli davranış değişikliği’ olarak kabul edilir. Yani ’bir şeyin öğrenilmesi demek’, on şeyi öğrenende, kalıcı bir davranış değişikliğinin meydana gelmesi demektir. Binaenaleyh, eğer öğrenilenler, öğrenci tarafından uygulanabiliniyorsa, yapılabiliyorsa öğrenme gerçekleşmiştir, aksi takdirde öğrenildiği sanılan şey öğrenilmemiştir. Bu bakımdan öğrenmeyi, davranışta bulunmaktan, yapıp etmelerden soyutlamak mümkün değildir. Okulda aldığı din öğretimi neticesinde çocukların namaz kılmak, oruç tutmak v.b birtakım dini davranışlar veya tutumlar geliştirmeleri, okulda verilen di öğretiminin laikliğe aykırı bir şekilde yürütüldüğü anlamına gelmez. Yalan söylemenin, hırsızlık yapmanın haram olduğunu, fakir ve muhtaçlara yardım etmenin dini bir görev olduğu bilgilerini öğrettiğimizde, bunları öğrenen çocuk yalan söylemekten, hırsızlık yapmaktan uzak durmayacaksa, yardımsever olmayacaksa, bu bilgileri öğrenmesinin ne anlamı olacak?
(Bu yazıyı, Prof. Dr. Suat Cebeci ile yaptığımız sohbetlerden ve kitabından esinlenerek kaleme aldım.)

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.