Özlenen Rehber Dergisi

105.Sayı

Hadis-i Şeriflerin Yazılması Meselesi Ya da Asr-ı Saadet'te Hadisler Yazılmadı Mı?

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 105. Sayı
’Kur’an-ı Kerim günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmiştir. Fakat hadisler öyle değildir. Onlara güvenilemez! Niçin güvenilemez?
Çünkü Kur’an-ı Kerim Hz. Peygamber’in zamanında yazıldığı halde, hadisler yazılmamıştır. Üstelik Hz. Peygamber hadislerin yazılmasını yasaklamıştır. Hal böyle olunca, hadis diye ortaya sürülen binlerce söze nasıl inanabiliriz?’ Bu ve buna benzer sözler günümüz ilim (?) meclislerinde devamlı surette dillendirilen ve görüntüsü masum gibi duran ama aslında çok sinsi bir projenin izharı, tabir yerindeyse kamuya mal edilişidir maalesef.
Bu söylemi dillendirenlerin ne maksatlarla bunu söylediklerini pek tabi ki net olarak anlamak kolay değil ama söylem eylem ikilemi neticesinde ortaya çıkan sonuç değerlendirildiğinde iddia sahiplerinin asıl maksadının, sadece Kur’an’la yetinmek, hadisleri devre dışı bırakmak olduğu çok net anlaşılmaktadır. Hoş, zaten bunu kendileri de açıkça söylemekten çekinmiyorlar.
Genel anlamda Peygamberimizin (s.a.s.) sözleri, konuşmaları, eylemleri veya huzurunda başkalarınca yapılan hareketler ile konuşmalara onay verip vermemesi anlamına gelen hadisler, doğru kanallardan bizlere ulaşmış mıdır? Yoksa çoğu uydurma mıdır? Peygamberimiz dönemindeki hadis sayısı sadece 500-600 civarında mıydı? Çoğu sonradan mı uyduruldu? O dönemde hadisler yazılmadı mı? Hadis sayısı 600-700 bine ulaştı mı? Bütün bu sorular uzun süreden beridir tartışılmakta.
Biz de bu çalışmamızda var olan bu arızalara çözüm, sıkıntının izalesine yardımcı olmaya gayret ve ümmete faydalı bilgi olması maksadıyla hadis-i şeriflerin yazımı, derlenmesi, Efendimiz (s.a.s.) zamanında bu işin yapılıp yapılmadığı konularını araştırdık. Rabbim rızasına muvafık kılsın. (Âmin)
İtirazlar ve niçin böyle yapılıyor?
Kur’an-ı Kerim’in ilk müfessiri olan Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, ayetlerin nasıl anlaşılması gerektiğini açıklamış, bozuk fikirli kimselerin Kelam-ı Kadim’i keyiflerine göre yorumlamasına meydan bırakmamıştır. Onun bu yorumları hem hadis kitaplarımızda hem de rivayete dayanan tefsir kitaplarımızda yerini almıştır. Bu hadisler, Kur’an-ı Kerim’i nefislerinin heva ve heveslerine göre yorumlamak isteyenlerin boğazına tabiri hoş görün ham armut gibi oturduğu ve nefeslerini kestiği için bu Peygamber mirasını elden çıkarmak istiyorlar. Hadis-i şerifleri, kendi hevalarını dine yaftalayabilmenin önündeki en büyük engel olarak görüyorlar.
Peygamber (s.a.s.) Efendimizden daha ileri bir İslâm kahramanı görünümündeki bu kimseler, Kur’an-ı Kerim üzerinde sere serpe konuşacakları, vahyi anlatma adına uygunsuz şekilde bangır bangır bağıracakları ve din adına hiçbir engele takılmadan üzerinde tepinecekleri bir meydan arzuluyorlar. ’Bu ayetten kastedilen mana şudur’, ’şu âyetten kastedilen mana budur’, diye ahkâm kesmek istiyorlar. Onun için de Kur’an’ı anlamada önlerinde hadis gibi bir engelin kalmaması gerektiğine inanıyor ve işlerini buna göre idare ediyorlar.
Sapı bizden olan bu baltalar, on dört asırlık hadis çınarını büsbütün devirebilmek veya en azından önemli dallarını budayabilmek için, öncelikle Asr-ı saadette hadislerin yazılmadığı şüphesini uyandırmak istiyorlar. ’Peygamber zamanında yazılmayan bu sözlere dayanarak Allah’ın kitabını doğru olarak nasıl anlayabiliriz?’ diyorlar.
Burada onlara bir soru yöneltelim: ’İslâmiyet’in ilk yıllarında Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.s.) hadislerin yazılmasını yasakladığını söylüyorsunuz. Bu söz doğrudur. Ama bu bilgiyi Kur’an-ı Kerim’den değil de yine hadislerden öğreniyorsunuz. Hadislerin günümüze sağlam olarak gelmediğini iddia ettiğinize göre, Peygamber (s.a.s.) Efendimiz devrinde hadis yazmanın yasaklandığına dair bu hadisin sağlam olarak geldiğini nereden biliyorsunuz? Hadislere karşı olduğunuza göre, onların verdiği hiçbir bilgiye güvenmemeniz gerekmez miydi? Demek ki siz işinize gelen hadisi kabul ediyor, işinize gelmeyeni kabul etmiyorsunuz!’
Hadislerin Yazılması
Hadis-i Şerifler bize, dünya tarihinde bir benzeri daha görülmeyen eşsiz bir metotla gelmiştir. ’Hadis Usulü’ dediğimiz ilme şöyle bir bakıldığında, bu metodun mükemmelliği bütün açıklığı ile görülür. Burada konunun bu yönüne girmek makalenin boyutunda sabırları zorlamak olur ki, bu da maksadın hâsıl olmasına halel getirir.
Peygamber (s.a.s.) Efendimizin hadisleri, onun zamanından itibaren başlıca iki şekilde korunmuştur: Yazarak ve ezberleyerek. Aslında bir üçüncü şekil daha var ki, hadislerin en güvenli şekilde geldiğinde hiç şüphe bırakmaz. O da hem yazarak hem de ezberleyerek rivayet etme usulüdür.
Sahabenin çoğunluğunun okur-yazar olmadığı biliyoruz. Bu nedenle de Peygamberimiz (s.a.s.) döneminde sima’ (işiterek, duyarak bilgi edinme) kitabetten (yazılı kayıttan) daha ön plandaydı. Sahabe, müşâfehe (peygamberimizin ağzından duyma) ile müşahede (peygamberimizin eylem ve onaylarını takip etme) yöntemleriyle dinini öğreniyor, imkân bulduğunu da kayıt altına alıyordu. Sahabenin bir kısmı, mesela Ebu Hureyre (r.a) gibileri, sürekli Peygamberimizi (s.a.s.) takip ederek ondan duyduklarını ezberlerdi. Hz. Ömer (r.a) ve bir komşusunun işleri çıkınca nöbetleşe Peygamberimizi (s.a.s.) dinlemeye gittiklerini ve sonra birbirlerine o gün Mescid-i Nebevi’de duyduklarını, gördüklerini aktardıklarını biliyoruz. Yine bu meyanda Peygamberimizin (s.a.s.) kadınlara özel gün ayırdığını, onlara dini emir ve nehiyleri anlattıklarını da kaynaklardan müşahede ediyoruz. Kısaca, Peygamberimizin (s.a.s.) günlük konuşması, Kur’an-ı Kerim’i açıklaması, hitabeleri, oturması, kalkması, ahlakı, sorulara verdiği cevaplar, yani 23 yıllık bütün hayatı bu usul ve yöntemlerle kayıt altına alınıyordu. Nesilden nesle aktarılan bu bilgiler dinî birer prensip olarak uzun yıllar sonra kitaplara yansıdı.
Peki, hadis yazımı yasaklanmış mıdır?

Hz. Peygamber (s.a.s.) ilk yıllarda Kuran-ı Kerim dışında herhangi bir şeyin yazılmasını yasakladı. Çünkü yazılı herhangi metnin Kuran-ı Kerim ile karışmasını istemiyordu. Ayrıca sayısı az olan okur-yazar Sahâbî’yi de Kur’an’a yoğunlaştırmak arzusundaydı. Daha sonraki yıllarda bu tehlikeler bertaraf edilince hadis yazımına müsaade edildi. Peygamberimizin diğer kavim ve ülke liderlerine yazdırdığı mektuplar, bazı hitabelerinde ’falancaya dediklerimi yazın’ emri (Buharî, İlim, 39, Lukata, 7; Ebu Davud, Menasik, 19, Diyat, 4; Tirmizi, İlim 12), Amr b. Hazm’a yazdığı mektup (Malik, Muvatta, Kur’an, 1) ve bazı heyetlere verdiği yazılı akitlerin hepsi Kur’an-ı Kerim dışındaki yazımla ilgili vesikalardır.
O dönemde hiç hadis yazılmadı mı?
Ashab-ı kiramın içinde hem yazıyı çok iyi bilen hem de son derece zeki, güvenilir ve dikkatli olanlar da vardı. Bunlar Peygamber (s.a.s.) Efendimizden, hadisleri yazmak için izin istediler. Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz onları çok iyi tanıdığı, hata yapmayacaklarını bildiği için, istedikleri izni verdi. Bir süre sadece, özel izin alanlar hadis yazdı.
Bu olay yani sadece özel izin alanların hadisleri yazabildikleri dönemin ne kadar sürdüğünü net olarak bilemiyoruz ama hadis yazma yasağının konmasına sebep olan mahzurların bir müddet sonra kalktığını ve isteyenin hadisleri yazmasına izin verildiğini çok net bir şekilde görebiliyoruz. Mesela bu konuda hafızası güçlü olmadığı için hadisleri öğrenemediğinden yakınan bir sahabiye, Peygamber (s.a.s.) Efendimizin, hadisleri yazarak hafızasına yardımcı olmasını tavsiye etmesi (Tirmizî, İlim, 12) artık herkese bu konuda genel bir izin çıktığını göstermektedir.
Yine bu mevzuda Ebû Şah (r.a.) künyesiyle tanınan İran asıllı bir sahabînin, Efendimizin (s.a.s.) bir konuşmasına hayran kaldığını, bu konuşmayı yazıp kendisine vermesini istirham ettiğini, Peygamber (s.a.s.) Efendimizin de, o konuşmayı yazıp Ebû Şah’a (r.a.) vermelerini ashabına emrettiğini biliyoruz (Buharî, Diyat, 8). Büyük muhaddis İbni Hacer el-Askalanî, bu olayın Mekke Fethinden önce cereyan ettiğini söylemektedir. Ahmed ibni Hanbel (ra.h.)’in muhaddis oğlu Abdullah da, hadislerin yazılabileceğini belirten en iyi vesikanın/hüccetin bu hadis olduğunu ifade etmektedir.
En çok hadis yazan genç sahabilerin başında, daha çok oruç tutmak, daha çok namaz kılmak ve Kur’an-ı Kerim’i üç günde bir hatim edebilmek için Peygamber (s.a.s.) Efendimizle adeta pazarlık eden Abdullah ibni Amr İbni As (r.anhüma) gelir. Beş binden fazla hadis rivayet ettiğini bildiğimiz Ebû Hureyre (r.a.), Abdullah İbni Amr’ın (r.a.) kendinden daha fazla hadis bildiğini ve bunları rivayet ettiğini haber vermektedir. Onun kendisinden daha fazla hadis bilmesinin sebebini söylerken de, ’çünkü o yazardı, ben yazmazdım’ demektedir.
Bu noktada Abdullah İbni Amr (r.anhüma)’nın Peygamber (s.a.s.) Efendimizle aralarında geçen şu konuşma da konuya delil olması bakımından son derece önemlidir.
Abdullah b. Amr (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ben, Rasûlullah (s.a.s.)’den işittiğim her şeyi yazıyordum. (Bu şekilde hadisleri) muhafaza etmek istiyordum. Bunun üzerine Kureyş (kabilesinden bazı Müslümanlar bundan) beni nehyetti ve: ’Sen ondan duyduğun her şeyi yazıyor musun? Hâlbuki Rasûlullah (s.a.s.) öfke ve memnuniyet halinde konuşan bir insandır.’ dediler. Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim ve bunu Rasûlullah (s.a.s.)’e anlattım. Parmağıyla ağzına işaret etti ve: ’Yaz. Canım elinde olan (Allah)’a yemin olsun ki ondan haktan başkası çıkmaz.’ buyurdu. (Ebû Dâvûd, İlm, 3)
Mevzunun daha net anlaşılması adına konuyu biraz detaylandırmada fayda var. Genel olarak konu hakkındaki rivayetler, hadisleri Efendimiz (s.a.s.)’in bizzat yazdırdığı ve yazmak isteyenlere müsaade ettiği şeklinde iki ana başlıkta yoğunlaşmaktadır.
a) Hz. Peygamber’in Hadislerini Bizzat Yazdırdığına İlişkin Rivayetler
Hz. Peygamber (s.a.s) Efendimiz’in hadislerin yazılmasına izin verdiğine dair en önemli delillerden biri değişik vesilelerle bizzat kendisinin hadislerini yazdırmasıdır. Nitekim Rasûlullah (s.a.s.); Bizans İmparatoru Herakletios, Mısır Hükümdarı Mukavkıs, Habeş Kralı Necâşî, İran Kisrası, Bahreyn Meliki Münzir b. Sâvâ el-Abdî, Gassân Emiri Haris b. Ebû Şemre, Umman melikleri Ceyfer b. Cülendî ile kardeşi Abd b. Cülendî, Gassân Meliki Cebele b. Eyhem, Dûmatü’l-Cendel Meliki Uheydir b. Abdülmelik, Himyer Meliki Haris b. Abdükülâl, Yemâme Emiri Hevze b. Ali el-Hanefî gibi devlet başkanı ve yöneticilerle resmî yazışma yapmış, Amr b. Hazm el-Ensârî (r.a.) Muâz b. Cebel (r.a.) gibi valilerine emirlerini yazılı olarak bildirmiş, Abdullah b. Cahş (r.a.), Hâlid b. Velîd (r.a.) gibi komutanlarına talimatnameler yazdırmış, Cüheyne, Has’am, Hades, Benî Züheyr b. Ukeyş, Hemdân heyeti gibi kabile ve heyetleri İslâm’a davet etmiş veya İslâm’ın temel prensiplerini yazılı olarak iletmiş, Hayber Yahudileri ve Necran Hıristiyanlarıyla yazışmalar yapmış, Sürâka b. Mâlik el-Müdlicî’ye emannâme vermiş, Müseylimetü’l-kezzâb’a cevap yazdırmış, Hudeybiye Antlaşması ile Medine anayasasını kaleme aldırmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) den intikal eden bu yazılı metinlerin dışında onun hadislerini sahabeye bizzat yazdırmak istediğini veya yazdırdığını ifade eden başka rivayetler de bulunmaktadır. Nitekim Ebû Râşid el-Hıbrânî Abdullah b. Amr b. As’tan (r.anhüma) Rasûlullah’tan (s.a.s) işittiği hadisleri rivayet etmesini istediğinde o bir metin çıkararak: ’Bu Rasûlullah’ın (s.a.s.) bana yazdırdığı sahifedir’ demek suretiyle söz konusu sahifedeki hadisleri bizzat Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yazdırdığını açıklamıştır. (Tirmizî, Deavât, 101)
Hz. Peygamber’in son hastalığında ümmetinin dalâlete düşmesini engelleyecek bir vasiyyetnâme yazdırmayı istemesi de sahih rivayetler arasında yer almaktadır. (Buhârî, İlim, 39)
b) Hz. Peygamber’in Hadîslerini Yazmak İsteyenlere İzin Verdiğini Gösteren Rivayetler
Hadislerinin yazılmasına izin vermesini talep eden sahâbîlere Hz. Peygamber (s.a.s.)’in müsaade ettiğini ve huzurunda hadislerin yazılmasına engel olmadığını ifade eden rivayetler de Rasûlullah’ın bu husustaki müsamahakâr tavrının delillerini teşkil etmektedir. Abdullah b. Amr’a (r.anhüma) İstanbul ve Roma şehirlerinden hangisinin önce fethedileceği sorulduğunda halkaları bulunan bir sandık getirterek içinden bir kitap çıkartıp şu açıklamayı yapar: ’Biz Rasûlullah’ın (s.a.s.) etrafında yazıyorduk. Derken ona İstanbul ve Roma şehirlerinden hangisinin önce fethedileceği soruldu. O İstanbul’u kastederek önce Herakleios’un şehri diye cevap verdi’ (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.11, s.224, h.no:6645) Abdullah b. Amr’ın (r.anha) bu açıklamasından kendisinin dışında da Hz. Peygamber’den hadis yazan sahâbîlerın bulunduğu anlaşılmaktadır.
İşittiği hadisleri ezberleyemediğini söyleyerek hafızasından şikâyette bulunan sahâbîye ’Hafızana elinle yardım et’ demesi bir başka sahâbînin senden duyduklarımızı yazalım mı? sorusuna ’Yazmanızda bir mahzur yoktur’ şeklinde cevap vermesi ’İlmi yazarak kaydedin’ buyurması hadislerini yazmayı talep edenlere engel olmaması Hz. Peygamber’in hadislerini yazmak isteyenlere izin verdiğini ifade eden rivayetlerdir.
Efendimiz (s.a.s.) döneminde hadisler toplandı mı?
Disiplinli bir derlemeden bahsetmek pek doğru olmaz. Disiplinli ve resmi kimlikli derlemenin her ne kadar Emevi Halifesi Ömer b. Abdülaziz döneminde yani hicri II. asır başlarında yapıldığı söyleniyorsa da bu tam isabetli değildir. Çünkü Ebu Kalabe gibi âlimler bu resmi derlemeden çok evvel Ömer b. Abdülaziz’in elinde sahifeler halinde hadis notlarını gördüklerini söylerler. (Darimî, Mukaddime, 43) Bunun benzeri örnekleri kitaplarda bolca görebiliriz. Bu da demek olur ki; hadisler bu dönemden çok önce kaleme alınmaya başlanmıştır.
Sahabe ve daha sonraki dönemlerde kaleme alınmış hadis sahifelerine dair birkaç örneği verelim:
Abdullah b. Amr b. El-As (r.a.) ın kitabı
Sahabe olan Hz. Abdullah (r.a.), Peygamberimizle (s.a.s.) sık sık görüşürdü. Hz. Peygamber’den (s.a.s.) kendisinden duyduklarını yazma konusunda müsaade istemiş, Efendimiz (s.a.s) de ona bu müsaadeyi vermiştir. Kaynaklarda bu yazılan kitaba ’es-Sadıka’ adı verildiği yazmaktadır. Yazdığı bu kitap hakkında Hz. Abdullah (r.a) şöyle der: Ben buraya Peygamberimizle (s.a.s.) baş başa kaldığım zaman duyduğum hadisleri yazdım. (İbn-i Sa’d, Tabakât, c.2, s.322)
Peki, bunda kaç hadis vardır?
Abdullah (r.a.), Rasûlullah (s.a.s.)’den bin mesel ezberlediğini söyler. (İbn-i Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, c.3, s. 346)
Hz. Ali’nin (r.a) hadis sahifesi

Hz. Ali’nin (r.a) muhafızı Hülas b. Amr Hz Ali (r.a.) Efendimizin yazdığı bazı hadisleri yazılı olarak derlediği bilinmekte ama bunların kaç hadis olduğu bilinmemektedir.
Semure b. Cündüb (r.a.) kitabı
Kaynaklarda bu sahabenin de hadis derlemesinde bahsedilir. Ancak detayları net olarak bilinmemektedir.
Bunların dışında Sa’d b. Ubade (r.a) ve diğer sahabe Abdullah b. Mesud’un (r.a) adları ifade edilebilir. (İbn Mesud (r.a) yazdığı eserine es-Sahiha adını vermiştir). Cabir b. Abdillah (r.a.); Urve b.Zübeyr (r.a.), Hemmam b. Münebbih’in (r.a.) eserleri ve daha nicesi Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz ve sonraki dönemde hadislerin kayıt altına alınmaya çalışıldığını gösterir.
Peki, Hadislerin sayısı ne kadardır?
Bu faaliyetlerdeki hadisler elbette ki yüz binlere varmıyordu. Ama 500-600 rakamlarıyla da ifade edilemezdi. Ezberlenen ve söylenegelen hadisler bu kapsamın çok dışındadır. Bugün elimizde bulunan ve en güvenilir olan altı hadis kitabından bir kısmındaki hadislerin sayısını verdiğimizde maksadımız daha net anlaşılır. Buharî’deki hadis sayısı 7124, İbn Mâce’deki hadis sayısı 4341, Nesâî’deki hadis sayısı 5758, Tirmizî’deki hadis sayısı 3953 civarındadır. Demek ki bu kitaplardaki mükerrer (tekrarlanan) hadisler aradan çıkarıldığında elimizde kalan hadis sayısı on bin hadisin altındadır. Bu şu demek değildir. Peygamberimiz’in (s.a.s.) nakledilen hadis sayısı bu kadardır, diğerleri uydurmadır. Böyle bir kanıya varmanın mümkün olmadığı gibi sahih hadislerin sayısı da bu yazımızın ana konusu değildir.
Hadisler konusunda ihtiyatlı olmak
Hadisler konusunda seçici ve ihtiyatlı olmamız tabii ki şarttır. Âlimler yüzyıllarca bu anlayışla hadisleri metin ve senet açısından ayıklamaya tabii tutmuşlardır. Hatta ilk dönemlerde bu hassasiyet üst sınırdaydı. Ama buna rağmen yazılı metinler nesilden nesle aktarıldı. O halde sahih hadisleri ortada bırakacak, değersizleştirecek yorumlardan uzak durmamız lazım. Peygamberimizden (s.a.s.) sadır olmadığı sabitleşen hadislere inanmamızın yanlış olduğu kadar sahih yollarla bize ulaşan hadislerin sayısını çok ufak rakamlarla ifade etmekte doğru değildir. Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz 23 sene boyunca konuştu, dini anlattı. Sadece bir ay konuşmadı. 23 sene boyunca bütün hayatı ve sözleri ezberlenircesine takip edildi. İşte elimizdeki sahih hadisler, bu uzun mesainin ürünüdür. Bu noktada ’münasebetli münasebetsiz her konuda devamlı konuşan bir Peygamber’ (Bkz., M. İslamoğlu, Üç Muhammed, Düşün Yay, İstanbul, 2000) düşüncesine ulaşmak, bırakın saf Peygamber anlayışına ulaşmayı, Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimize karşı en hafif ifadeyle küstahlık ve edepsizliktir. Burada makale ile doğrudan ilinti olmadığından bir cümleyle değinmek istiyorum. Âlim vasfına haiz bireyler olmak, ümmete Peygamber (s.a.s.) Efendimiz hakkında şüpheler aşılamakla, O (s.a.s)’nu görevini yapıp giden bir postacı hüviyetine indirgemeye çalışma densizliği ile değil, ümmetin gönlünde Efendimiz (s.a.s.)’in sevgisini artırmaya çalışmakla kaimdir. Âlim şüpheler oluşturmayı değil, şüpheleri giderip yakini hâkim kılmayı gaye edinendir.
Sonuç;

Hadislerin yazılmasıyla ilgili mütevazı imkânlarla yaptığımız bu araştırmada vardığımız son nokta, Evet Efendimiz (s.a.s.) hadislerin yazımını yasaklamıştır ama bu yasak hadislerin Kur’an ayetleriyle karışmasını önlemek ve az sayıdaki okur yazar Sahabî’yi Kur’an-ı Kerim üzerine yoğunlaştırmak gibi ulvi maksat gereğidir. Kaldı ki yasak devamlı olmamış Efendimiz (s.a.s) bu endişelerin ortadan kalkmasıyla birlikte hadis yazımına müsaade etmiştir. Bu konudaki rivayetleri yukarıda zaten zikrettik.
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Kur’ân için vahiy kâtipleri edindiği gibi sünnet için de sünnet kâtipleri edinmediği, Kur’ân’ın tamamını yazdırdığı gibi sünnetin de bütününü yazdırmadığı tarihî bir gerçektir. Ancak bu hiçbir şekilde hadis yazdırmadığı veya yazılmasına izin vermediği anlamına gelmemektedir. Bu itibarla hadislerin yazıldığını ifade eden rivayetlerin az olduğu, Hz. Peygamber (s.a.s.) devrinde hadislerin yazılmasına müsaade edilmediği, onun kendisinden sonra yazılı olarak sadece Kur’ân’ı bıraktığı gibi iddialar manasızlık hudutlarına varan şüpheden başka bir şey olamaz. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hadislerin yazılmasına müsaade ettiğini ifade eden sahih rivayetlerin yanında sahabenin yazdığı bir kısım hadis metinlerinin günümüze ulaştığı inkâr edilemeyecek bir gerçektir.
Hadislerin yazılmasını yasaklayan rivayet sahih ise de Hz. Peygamber’in bizzat kendisinin hadislerini yazdırması, sahâbenin hadisleri yazmasına izin vermesi söz konusu yasağın belirli bir amaca yönelik olduğunu göstermektedir. İstisnalar bir tarafa bırakılırsa yasağın Kur’ân’la hadisin karıştırılmasını önlemeyi amaçladığı şeklindeki açıklamanın söz konusu hadisler arasındaki ihtilâfı çözme önerilerinde müşterek ve isabetli noktayı oluşturduğu söylenebilir. Kur’ân’la hadisin aynı sayfaya yazılması durumunda karıştırma ihtimalinin daha yüksek olması yasağın öncelikli olarak böyle bir yazımı engellemeye yönelik olduğunu göstermektedir. Şu halde Hz. Peygamber’in hadislerin yazılmasıyla ilgili takip ettiği tutumunu ’Kur’ân’la karıştırılmaması şartıyla hadislerin yazılmasına izin vermek’ şeklinde özetlemek mümkündür.
Bütün bunların nihayetinde ise hadislerin yazımının yasaklandığını ya da Efendimiz (s.a.s.) döneminde hadislerin yazılmadığı, en sahih kabul edilen hadis kitabı Sahih-i Buhari’nin bile Efendimiz (s.a.s)’den iki asır sonra toplandığını iddia etmek, dillendirmek hiçte masum ve İslam’ı anlama, anlatma gayesine matuf değildir. Kimse kendisini kandırmasın, din Efendimize (s.a.s) indirilmiştir, tebliğ eden, öğreten ve yaşamıyla canlı bir şekilde rehber olan O (s.a.s.)’dur. Ve Hakkın razı olacağı din/İslam O (s.a.s)’na tabi olmaktan başka şekilde yaşanamaz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • Metin Yılmaz

    Hadislerin yazılması yasaklanmış mıdır? BİSMİHİ TEALA İslâm hukukunun Kur?an-ı kerim?den sonra ikinci delili olan hadislerin üzerinde ilk devirlerden beri sahihliği üzerinde tartışmalar olmuştur. Hadislerin peygambere (Sallallahu aleyhi ve sellem) ait olmadığını savunanların çeşitli iddialarının başında gelen itirazlarından birisi de hadislerin peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından yazılmasının engellendiği şeklindedir. Nitekim bu konuda ki rivayetlerin birisi şu şekildedir: عن أبي سعيد الخدري أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال لا تكتبوا عني ومن كتب عني غير القرآن فليمحه ?? Ebu saidi?l hudri?den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre peygamber (Sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurmuştur: ?? Benden kur?andan başka bir şey yazmayın. Kim benden kur?an dan başka bir şey yazdıysa imha etsin.?? İmam-ı Nevevi (rahmetullahi aleyh) bu hadisin şerhin de: ?? Selef ve tabiun (rıdvanullahi aleyhim ecmain) hadislerin yazılması hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bir kısmı hadislerin yazılmasını uygun görmemişken, diğer kısmı da uygun görmüşlerdir. Daha sonra Müslümanların hadislerin yazılmasının cevazına dair icmalarından sonra bu ihtilaf ortadan kalkmıştır. Yine hadisi şerifte ki nehyin sebebi hakkında da ihtilaf etmişlerdir. Bir kısmı bu nehyin sebebi hakkında ??hafızalarına güvenilmeyen kişilerin bu hadisleri yazmaları sebebiyle insanların birbirlerine düşeceklerinden korkulmasından dolayı?? derken. Bir kısmı da ?? O zaman Kur?an ayetleri ile hadislerin yazılmaları aynı sahife de olmasından dolayı karıştırılabilirdi. Zira sahifeyi okuyan kişi kur?an ayetleri ile hadislerin bir birine benzemesin den dolayı tefrik edemeyebilirdi. Ancak daha sonra artık insanların bunları karıştırma endişeleri ortadan kalkınca peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) Enes b. Malik, Ebu hureyre, ve ömer b. As (radıyalalhu anhum ecmain) yazmalarına izin vermesi sebebiyle bu yasak nesh olmuştur. ?? Hadislerin daha sonraki kuşak ve nesillere aktarılması hususunda yazmak elbette önemli olabilir ancak sadece yazmak yeterlimidir? Yazmanın yanın da hadisleri nakleden (ravinin) kişilerin hadisleri koruması yani ravinin adil ve güvenilir olmasının ve ravinin hafızasının kuvvetli olması daha emniyetli ve güven verici değil midir? Hadis hangi yolla nakledilirse nakledilsin hadisin korunmasın da önemli olan ravinin adaleti olduğu için yazmak hadisin delil olmasının şartlarından olmadığı gibi, hadisi korumanın da tek yolu değildir. Zira peygamber?in (Sallallahu aleyhi ve sellem) islâm?ın yayılma politikasını takip ederken uygulamış olduğu metod bizim için yeterli bir örnektir. Bilindiği gibi peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) gönderdiği her elçi ile birlikte onun elçiliğini ispatlayan ve bazen içerisin de ayetlerin olmayıp sünnet ile tespit edilen hükümlerin olduğu geniş bir mektup yazardı. Bu da bize ravinin adil ve kur?an ve sünnetten bildiklerini tebliğ etmesinin yeterli olduğunu göstermektedir. Ayrıca hepimizin malumudur ki kur?an birçok emrin izahatının yapılmasını peygambere (Sallallahu aleyhi ve sellem) bırakmıştır. Mesela namazın keyfiyeti hususunda kur?an da bir hüküm bulunması mümkün değildir. Bir insan kalkıp ta ??Ben kur?an?a göre namaz kılacağım derse?? bunun mümkün olamayacağı gayet açık ve nettir. Bilakis bu konuda başvuracağı tek merci peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) ve onun sünnetidir. Ve bu konuda yani namazın keyfiyetinin peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından yazıldığına veya yazılması gerektiğine dair bir delil olmadığı gibi peygamber?in (Sallallahu aleyhi ve selem) bunu emrettiğine dair bir delil dahi bulunmamaktadır. Eğer hadislerin yazılması şart olsaydı gerek peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem), gerek onun ashabı (rıdvanullahi aleyhim ecmain), gerekse daha sonra gelen müçtehidler sadece içtihad ile namazın keyfiyetini ortaya koyamayacaklarından dolayı bunların yazılması gerektiğini söylerlerdi. Hadislerin yazılmasının şart olmadığını gösteren başka bir hususta şudur ki, peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) kendisinin yaptığı her şeyin yazılması gerektiğini hiçbir zaman söylememiştir. Eğer hadislerin yazılması şart olsaydı peygamber?in (Sallallahu aleyhi ve sellem) bunu unutması veya yapmaması caiz olmazdı. Eğer hadisleri bize kadar ulaştıran kişi adalet sahibi olmasaydı onun yazılı bir biçim de bize ulaştırdığı hadislere de güven olmazdı. Zira bu tür yazmalar ne kat?iyyet ne de zan ifade etmez. Keza adil bir ravinin yazdığı hadisi, adil olmayan bir ravi yazılı olarak bize nakletse bu hadiste kat?iyyet ve zan ifade etmez. Eğer adalet sahibi bir ravinin yazdıklarını aynı değerde ki bir ravi bize ulaştıracak olursa bu da kat?iyyet değil sadece zan ifade eder. Zira her ne kadar ravi adil dahi olsa bir ihtimal onda hata veya tahribat söz konusu olabilir. Sadece bu tür ravilerin hepsi tevatür mertebesine ulaşırlarsa o zaman bu tür hadisler delil ve kat?iyyet ifade ederler. Usül uleması hadislerin kabul edilmesi meselesini izah ederlerken ezberden dinleme yolu ile, yazılı olarak alınan hadis çeliştiği zaman dinleme yolu ile gelen hadisin tercih edileceğini söylemektedirler. Nitekim El- Âmidi (rahmetullahi aleyh) bunu şu şekilde izah etmektedir: ?? Haberlerden birisinin ravisi, onu peygamber?den (Sallallahu aleyhi ve selem) bizzat işiterek, diğeri de yazı yoluyla aldığında, işitme yoluyla alınan rivayete, hata ve tahrif vuku bulma ihtimali daha nadir olduğundan dolayı bu rivayetin kabul edilmesi daha evladır.?? İbn-i Hacer (rahmetullahi aleyh) de bu meseleyi şöyle değerlendirmektedir: ?? Hadisin yazı yoluyla delil olabilmesi için mektubun mühürlü ve onu taşıyanın güvenilir olması şarttır. Bununla birlikte, mektubu gönderen şeyhin yazısını, kendisine mektub gönderilen zâtın tanıması gerekmektedir.?? Ayrıca peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında Arapların ümmi bir topluluk oldukları da bilinen bir gerçektir. İçlerinde ender olarak yazmayı bilenler bulunmaktaysa da onların da yazılarının düzgün ve güzel oldukları söylenemezdi. İçlerinde yazanlar olmasına rağmen okur durumda olanlar da yazılan metinleri doğru dürüst okuyamazlardı. Öyle ki noktalama işaretleri tespit edilmediği dönem de özellikle haberleşme, tarihi vak?aların tespitinde, hatalar olduğundan dolayı hafızaları kuvvetli olanlara büyük güven duyulmaktaydı. İmam-ı Nevevi?nin de (rahmetullahi aleyh) işaret ettiği gibi güven ortamı sağlandıktan ve kur?an-ı kerim ayetleri ile hadislerin karıştırılma ihtimali ortadan kalktıktan sonra peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) bazı sahabelere hadislerin yazılması için bazı sahabeye (rıdavanullahi aleyhim ecmain) izin vermiştir. عن عبد الله بن عمرو قال : كنت أكتب كل شىء أسمعه من رسول الله صلى الله عليه وسلم أريد حفظه فنهتني قريش وقالوا أتكتب كل شىء تسمعه ورسول الله صلى الله عليه وسلم بشر يتكلم في الغضب والرضا فأمسكت عن الكتاب فذكرت ذلك لرسول الله صلى الله عليه وسلم فأومأ باصبعه إلى فيه فقال ? اكتب فوالذي نفسي بيده ما يخرج منه إلا حق Abdullah b. Amr (radıyallahu anh) şöyle rivayet etmektedir: ?? Ben ezberlemek amacıyla resulullah?tan (Sallallahu aleyhi ve sellem) işittiğim her şeyi yazıyordum. Kureyş?den bazıları (sahabiler): ??Rasulullah?tan (Sallallahu aleyhi ve sellem) dinlediğin her şeyi yazıyor musun? Hâlbuki oda bir insandır, bazen kızgın, bazen neşeli halinde konuşur.?? diyerek beni yazmaktan alıkoydular. Bunun üzerine ben yazmayı bıraktım ve rasulullaha (Sallallahu aleyhi ve selem) bu durumu anlattım. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) parmağı ile ağzını işaret ederek: ?? Yaz, nefsim elinde olan ALLAH?a (Celle celalühü) yemin ederim ki; buradan haktan başkası çıkmaz.?? buyurdu.?? أبو هريرة قال : لما فتحت مكة قام النبي صلى الله عليه وسلم فذكر الخطبة خطبة النبي صلى الله عليه وسلم قال فقام رجل من أهل اليمن يقال له أبو شاه فقال يارسول الله اكتبوا لي فقال ? اكتبوا لأبي شاه ?? Mekke feth edildiğin de peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir hutbe okudu. Bu sırada yemen den Ebu şah (radıyallahu anh) isimli bir kişi: ?? Ya resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) (bu hutbeyi) benim için yazdırırmısınız??? diye sordu. Bunun üzerine resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem): ??Ebu şah için onu yazın.?? buyurdu. Görüldüğü gibi peygamber (Sallallahu aleyhi ve selem) islâm?ın ilk dönemlerin de hadislerin yazılmasını yasakladıysa da daha sonra bu yasağı kaldırmıştır. Ulema bu tearuz eden hadisler hakkında birkaç görüş ileri sürmüşlerdir: 1) Hadislerin yazılması kur?an-ı kerim?in indirildiği dönem de karıştırılmasından korktuğu için peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından yasaklanmış. Daha sonra bu tehlike ortadan kalkınca izin verilmiştir. 2) Hadislerin yazılması kur?an ayetleri ile hadislerin aynı sayfa ya yazılmasıyla alakalıdır. Zira sahabeyi kiram (rıdvanullahi aleyhim ecmain) hadisleri ayetlerin kenarına yazmaktaydılar. Bunların karıştırılması endişesi dolayısıyla hadis yazımı yasaklanmıştır. Sadece hadislerin yazıldığı müstakil sayfalar hakkın da bu yasaklama söz konusu değildir. 3) Hadislerin yazılmasının yasaklanması umumi bir yasak olmayıp, sadece peygamber?in (Sallallahu aleyhi ve sellem) odalarında ki vahiy kâtipleri hakkındadır. Zira onlara hadislerin yazılması için izin verilseydi kur?an la hadisi karıştırılmadığından emin olunamazdı. 4) Yazma yasağı, unutma endişesi olmayan, hafızasına güvenerek yazdığına dayanarak gevşek davranacağından korkulan kimseler içindir. Unutma korkusu olan veya onlara güvenmeyip gevşeklik göstermesinden korkulmayan kişiler içindir. 5) Bu izin Süryanice ve Arapçayı okuyup yazabilen Abdullah b.Amr?a (radıyallahu anh) aittir. Zira sadece o eski kitapları okuyabiliyor ve yazabiliyordu. 6) Burada nesh bulunmaktadır. Zira peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) önce hadislerin yazılmasını yasakladı, daha sonra bazı sebeblerden dolayı bu yasağı kaldırdı. Nitekim buna benzer (tıpkı oruçlunun kan aldırması ilk önce yasaklanmışken daha sonra fiili sünnet ile nesh edilmesi gibi) neshlerde oldu gibi. Nitekim Hattabi (rahmetullahi aleyh) şöyle demektedir: ?? Öyle görülüyor ki yasaklama önceleri olmuş, fakat daha sonra yazmaya müsaade edilmiştir.?? Kaynaklar: 1) Nevevi, şerhi müslim, c: 18 sh: 129,130 2) Hattabi, meâlimü?s-sünen, c: 4, sh: 150 3) Suyuti, tedribu?r-râvi sh: 150,151 4) Süneni ebu davud, k, ilm,3 5) İbn-i hacer, fethu?l bâri, c:1 sh:115,150 6) Suyuti, miftahu?s-sünne, sh: 17 7) Abdulgani abdulhâlık, hücciyyetü?s-sünne 8 ) Nesefi, serhu?l akaid, c:1, sh:54 9) Amidi, el-ihkam, c: 4, sh:334 10) Sahihi Müslim, k,zühd,16

  • muzaffer hakses

    güzel bir çalışma... Allah razı olsun.... Tebrikler...

3 kişi yorum yazdı.