Ankara Mescidi (3 Ramazan) 2011
Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin. Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ Rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve eshâbihî ve ezvâcihi ve evlâdihi ve etbâıhî ve ehl-i beytihî ve ümmehâtihî ve ebîhi bi adedi külli şey’in fi’d-dünyâ ve’l-âhirati ve kezâlik ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
Cenâb-ı Hakk’a sonsuz hamdu senâlar olsun. Peygamber (s.a.s.) Efendimize salât ve selâmların en ekmeli olsun inşallah kardeşlerim. Hamd olsun. Cenâb-ı Hakk Peygamberimizin (s.a.s.) duasını dillerimize de nasip etti. ’Allah’ım! Recep ve Şa’ban (ayın)da bize bereket ver ve bizi Ramazan (ayın)a ulaştır.’ (Bezzâr, Müsned –el-Bahru’z-Zehhâr-, c.13, s.117, h.no:6496) Rabbim bizleri elhamdülillah bu rahmet dolu aya kavuşturdu.
Bugün toplanmamıza vesile olan Muhterem Efendim, mürşidim, mürebbim Hazreti Abdullah Farukî el-Müceddidî efendimin ahirete intikalinin sene-i devriyesidir. Her ramazan ayının üçünde olduğu gibi bugün de bu münasebetle yine toplandık. Cenâb-ı Hakk’ı zikredeceğiz inşallah. Kur’anlar okuduk. Namazlarımızı kılacağız. Rabbimizi zikredeceğiz. Rabbimize dua edeceğiz, Rabbimizi sena edeceğiz.
Şu ahir zamanda, insanların haramların içerisinde boğulduğu dönemde, tertemiz şeriat ipini tutmamız yolunda bize güzel bir vesile olan Muhterem Efendime teşekkürlerimizi arz edeceğiz ki bu, Rabbimize de bir şükürdür elhamdülillah. Çünkü Allah (c.c.) bize bu hayır yollarını Evlad-ı Kiram olan Mübarek Efendim’in vasıtasıyla alıştırmıştır elhamdülillah.
Malumunuz ki sözlerinin içerisinde ’ben şeriat adamıyım’ diye sıkça konuşur idi. Şeriat adamı… Ancak Allah için yaşayan, gönlü ancak Rabbimizin hükümleriyle razı ve hoşnut olan bir ahlâkın sahibiydi elhamdülillah. Cenâb-ı Hakk şefaatlerine nail etsin inşallah.
Veli Kimdir?
Mübarek Efendim ’İslam’da Zikir ve Rabıta’ isimli eserinde veliyi tarif etmiş. Velinin kelime manası dost ve yakın demektir. Istılahta ise veli, bütün hâl ve işinin muradını Cenâb-ı Hakk’ın üzerine aldığı ve yardımında bulunduğu kimsedir. Yani bunun manası, bir veli ancak Cenâb-ı Hakk’ın muradı üzere hareket eder.
Mübarek Efendim bunu hepimizin anlayacağı bir hal üzere cereyan eden şu hadise ile ifade ediyor. Ameliyat olmuştu. Dizlerinden yürüyemiyor, merdivenleri çıkamıyordu. Bazı zamanlar evine çıkamadığı için de mescidde kalmak zorunda kalıyordu Efendi Hazretleri. İşte böyle bir zamanda iken bazı kardeşlerimiz Efendi Hazretlerini Kırıkkale’ye davet etmişlerdi. O yolculukta kendisiyle beraber bulundum. Yola çıkmadan önce ev halkı diyor ki: ’Efendim siz yola gitmeyin. Ameliyat oldunuz. Dizlerinizin üzerine basmamanız lazım. O kardeşleri çağırsanız onlar sevinerek buraya gelirler.’ Fakat Mübarek Efendim şu anlamlı cevabı veriyor ailesine: ’Siz çobanın çaldığı kavalı bilir misiniz? Çoban o kavala nasıl üflüyorsa ses de kavaldan öyle çıkar. Diyebilir mi ki ben bu sesi çıkartmayacağım. Bizim halimiz de aynen böyledir’, buyuruyor. Eğer ki bize emir varsa ’gidilecek’ diye ne hastalık ne de başka bir bahane bu emrin önüne geçebilir. Muhakkak bu emre itaat ederiz.
Hakk’ın elinde, çobanın elindeki kaval misali gibidir Allah Dostları. Cenâb-ı Hakk onların kalplerini ne yöne sevk ederse o tarafa dönerler. Onlardan aksini beklemek muhaldir.
Veli’nin Umûm Anlamı ve Velîlerin Vasıfları?
Cenâb-ı Hakk’ın vahdaniyetini, Peygamberimizin risaletini kabul eden her kişi Cenâb-ı Hakk’ın velisidir, en geniş manada. Çünkü Allah’ın birliğine iman etmişlerdir. Kur’ân-ı Kerim’de de Cenâb-ı Hakk: ’Onlar (o Allah dostları ki) dosdoğru iman etmiş ve Allah’tan korkup fenalıklardan sakınmış olanlardır. Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük başarıdır.’ (Yunus suresi, 63-64)
Bu âyet-i kerimeye göre Mübarek Efendim, evliyaullahta şu sıfatlar bulunur buyuruyor:
- Birincisi, dosdoğru bir iman…
Zaman zaman bunu ifade ediyorum. Mübarek Efendim gerek itikadî, gerek amelî ve gerekse ahlâkî (bütün) cihetlerden kendisi bunları dosdoğru yaşadığı gibi kendisine tabi olan kardeşlerimize de bu istikametleri kazandırmada örnek olmuştur elhamdülillah. Şeriatın izin vermediğine o da izin vermemiştir. Cenâb-ı Hakk’ın hoşlanmadığından o da hoşlanmamıştır. Peygamber (s.a.s.) Efendimizin ahlâkını diğer bütün ahlâkların üstünde tutmuştur. Hiçbir vesileyle Peygamber Efendimizin ahlâkının önüne bir başka ahlâkı tercih etmemiştir, elhamdülillah.
- İkincisi; takva…
Her halukarda Allah’tan korkup fenalıklardan sakınma, ki Mübarek Efendim’in üzerindeki hasletlerin en kuvvetlilerinden bir tanesi de budur. Takva üzere bulunmak. Cenâb-ı Hak’tan haşyet sahibi olmak. Haram olan şeylerden şiddetle kaçınmak. Cenâb-ı Hakk’ın yasakladığı şeyleri terk etmede, elhamdülillah, yine diğerlerinde olduğu gibi bu hususta da en güzel örneğimiz olmuştur elhamdülillah.
- Üçüncüsü; insanlar üzüldüğü zaman onların üzülmemeleri, ferahlık duymaları…
’Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiç bir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.’ (Yunus suresi, 62)
Allah Dostundan Nasıl İstifade Edilir?
Hz. Ebubekir-i Sıddık (r.a.) efendimiz için Cenâb-ı Peygamber Efendimiz’in; ’Diğer insanlar tereddüt ederken o hiçbir tereddüt yaşamadan İslâm olmuş, mü’min olmuştur, İslâm’ı kabul etmiştir’ (Bkz. Buhârî, Fedâilu’s-Sahâbe, 5) buyurarak Ebubekir Efendimizin bu husustaki farklılığını, ayrıcalığını bu sözleriyle ifade buyurdukları gibi; Cenâb-ı Hakk nasip edip de Mübarek Efendim’den istifade kapıları açılınca, hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak bir kalp ile Cenâb-ı Hakk istifade yolunu açtı elhamdülillah.
Bir Allah Dostundan istifade etmek için kâmil bir manada teslimiyetin olması şarttır. Teslimiyeti hak olmayanın istifadesi de güzel olmaz. Elbette ki bir insanın istifade edeceği kapıyı bilmesi ve tanıması lazım. Çünkü din alışacaksınız, şeriat alışacaksınız, peygamber ahlâkı alışacaksınız. Bunları insan Allah’a kulluk ve itaat olarak alışacak. Öyle ise ebedi bir hayatın kapısını bulmak için gayret ederken muhakkak bunları alışacağın kapıyı da çok iyi bilmen lazımdır.
Bir, kendisinden istifade edilen insanın bu işe ehil ve hak sahibi olması lazımdır. Bir de ondan istifade edecek kişi tarafından istifadeye dönük ahlâklarını kâmilen muhafaza etmesi lazımdır. Bu durumu Mübarek Efendim, ’alıcı ve vericinin birbirine uygunluğu’ olarak zikreder ve şu misali verirdi: ’Rasûl-i Kibriya Efendimiz dosdoğru bir verici idi. Şeriat yolunda, Cenâb-ı Hakk’ın itaati ve yakınlığı yolunda emsali bulunmaz bir örnek idi, bir verici idi. Hz. Ebubekr-i Sıddîk (r.a.) efendimiz de böyle bir kapıdan istifade edebilecek güzel bir alıcı idi. Böyle olunca Allah (c.c.), Kur’ân-ı Kerim’de ’ikinin ikincisi’ olarak âyet-i kerimesinde zikrettiği Ebubekr-i Sıddîk (r.a.) efendimiz gibi salih bir insan halk etti. Öyle ki Peygamberimiz (s.a.s.) ’Peygamberlerden sonra insanın en efdali Ebubekir’dir.’ (Bkz. Buhârî, Fedâilu’s-Sahâbe, 5) buyurmuştur. Ama bu kuvvetin sahibi olan Rasûl-i Kibriya Efendimiz’den bu güzellikleri alarak yükselen Ebubekir efendimiz olduğu gibi; buna kalbi kapalı olan Ebucehil de küfürde en dibe vurdu, şirkte en dibe vurdu, Allah muhafaza! Cenâb-ı Hakk hepimizi muhafaza etsin inşallah.
Bir salikin de bir Allah Dostundan istifadesinin güzel olabilmesi için bu alıcı ve verici kuvvetinin güzel olması lazımdır. Örneğin şu anda radyo televizyon yayın yapıyor. Evinde radyon ve televizyon varsa, bunların frekansını bu yayın yapan frekansa eşitleyemezsen ne ses işitebilirsin ne görüntü alabilirsin. Bir salik de mürşidinin gönül frekansını bulabilecek teslimiyeti, sadakati, dosdoğru yolu bulmak zorundadır ki istifade etsin. Yoksa sen kendi ahlâkın üzere elli yıl böylece kalsan hiçbir merhale kat edemezsin. Ne gibi? Sürekli akıp duran bir çeşmenin yanına içi boş bir kap koymuşsun, akan suyun kenarında bekliyorsun ki dolsun. Dolmaz!.. Suyun dolması için o kabı pınarın altına tutman lazım ki o su da onun içine aksın da onu doldursun.
Onu Anlamak İçin, Onunla Yaşamak Gerek…
Rahmetli Mübarek Efendi hazretlerini kavrayabilmek için birebir onunla yaşamak lazım. Bizler her ne kadar anlatsak da gözümüzün gördüğü fakat kalbimizin hissiyat olarak yaşadığı şeyleri belki dilimize döküp anlatmakta aciz kalabiliriz. Çünkü hakikaten Cenâb-ı Hakk’a mütevekkil, itaatkâr, Cenâb-ı Hakk’ın farz kıldığı emirleri yerine getirme ve yasaklarından kaçınma hususundaki gayreti eşsiz, Peygamberimizi takip eden Sahabe-i Kiram efendilerimizin yaşadığı o tertemiz hayatı günümüzde kuvvetlendiren, bunun yayılmasına öncülük yapan, yardım eden bir ahlâk ve anlayışın sahibiydi, elhamdülillah.
Hakk’ı ve hakikati söyleme hususunda hiçbir kimseden ve hiçbir yerde söylemekten çekinmemiştir, imtina etmemiştir. Hakk’ı söyleyeceği insanları da sınıf sınıf ayırt etmemiştir. Hangi makam ve mevkide olursa olsun, söylenecek şey Cenâb-ı Hakk’ın razı olacağı şey ise bunu söylemekten hiç çekinmemiştir elhamdülillah. Çünkü insanlar ancak Allah’ın emirlerine itaat ettikleri zaman doğruya kavuşabilirler. O insanları farklı şekilde yanlış yönlere sevk etmek, Cenâb-ı Hakk’ın ve Peygamber Efendimiz’in hoşnut olmadığı hususlarda müsamaha göstermek dine ihanettir. Dini ifsattır. Peygamber Efendimiz’in ahlâkını ifsattır. Çünkü ruhsatı da azimeti de Peygamber Efendimiz yaşamış ve göstermiştir.
Dinin emirleri hususunda bizim ruhsat diye kolaylık diye göstereceğimiz şey ancak Allah’ın Nebîsi’nin göstermiş olduğu şeydir. Biz bunun dışında kolaylık olsun diye eğer farklı bir şey yapıyorsak, o hususta Peygamber Efendimizin yolunu ve ahlâkını değiştiriyoruz demektir.
Bugün Mübarek Efendimin yolunda bulunan insanlar olarak Mübarek Efendi hazretlerinden istifade edebilmek için; dosdoğru bir şeriat sahibi olmak, Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyyesini yaşamak, sırat-ı mustakimi takipte kuvvetli olmak ve sadakat üzere bulunmak gerekir. Ancak bunlarla Mübarek Efendi hazretlerinden istifade yolları açılır. Haramları barındıran bir kalp ile Allah dostunun gönlünden istifade mümkün değildir kardeşlerim.
Cenâb-ı Hakk’ın dostlarına yakın, dost ve arkadaş olmak istiyorsak, ’Kişi kıyamet gününde sevdiği ile beraberdir.’ hadis-i şerifinde ifade edilen nimetten istifade etmek istiyorsak, onların dünyada iken yaşadıkları hayatın takipçisi, sahibi ve mümessilleri olarak hareket etmemiz gerekir.
Mübarek Efendimin maneviyattaki hallerine gelince -şeriattaki halleri insanlara ağır geliyor, ben bunu biliyorum- Çünkü Allah dostu denilince herkesin kalbinin beklediği şey keramet, manevi haller, seyirler… Fakat Efendi Hazretlerinin ’Yolumuzun esası üçtür’ diye bıraktığı düsturların hiçbir tanesinde ’keramet yolu’ ifade edilmemiştir.
Mübarek kabrindeki yazıyı dikkatli okuyun. Cenâb-ı Hak bir dostu ile bir yol ikame etmiş; Peygamber yoluna hizmet etmiş, Rasûlullah Efendimizin sünnetine hizmet etmiş, şeriata hizmet etmiş bir hak dostunun takip etmiş olduğu yolun esaslarını yazdık oraya.
Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.)… Evlad-ı Kiram…
Mübarek Efendimi ilk tanıdığım zaman Allah bana iki söz nasip etti. Belki de manasını o zaman idrak edemediğim ama Mübarek Efendim’in gönlünden Cenâb-ı Hakk’ın şu gönlüme yansıttığı bu iki şeyi Allah’ım nasip etti. Birisi; Mübarek Efendi hazretlerini bana ’Abdullah Farukî hazretlerini anlatır mısınız?’ diye sordukları zaman, tek bir kelime söyledim: ’Mübarek Efendim bana Rabbimin rahmetidir.’ Ben bunu kendi açımdan şöyle anlıyorum: Allah bir kuluna rahmet ederse, ona ne lutfederse, Mübarek Efendimle bana açılan kapı da budur. ’Yâ Rabbî, bize rahmet et’ diyoruz ya, Cenâb-ı Hakk (c.c.) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hakkında ’Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik’ (Enbiyâ sûresi, 107) buyuruyor ya, işte Mübarek Efendimi ben o genişlikte anlıyorum.
Mübarek Efendimi diğer bir ifade şeklim de şöyle oldu: ’Mübarek Efendim benim için zamanın ’Abdulkadir Geylanîsi’dir.’ Benim gözlerim Mübarek Efendime hep bu gözlerle, bu kalp ile bakmıştır. İstifadem hep bu kapıdan olmuştur elhamdülillah. Ki Mübarek Efendimi tanıdığım ilk dönemde onun Hz. Pîr ile olan terbiye yollu ülfet ve ünsiyetinden de hiç haberim yoktu; ama sonradan gördüm ki Mübarek Efendimin terbiyesinde ve yetişmesinde Hz. Pîr’in çok derin izleri var. Hatta Mübarek Efendim’in şuan Ankara’da bulunması, Malatya’da iken Hz. Pîr Abdulkadir Geylanî (k.s.) efendimizin emir ve işaretleriyle Malatya’dan Ankara’ya hicretle olmuştur. Bunu kardeşlerim işitmişlerdir.
Onun manevi hallerinde Cenâb-ı Hakk’ın yakınlık nimeti olarak açmış olduğu birçok halleri vardır. Bunları zaman zaman sohbetlerde Cenâb-ı Hakk imkân verdikçe anlatıyoruz. Fakat Cenâb-ı Haktan niyazım o ki, Efendi Hazretlerini anlama ve idrak etme kapılarını kapatmasın inşallah.
Mübarek Efendim’in sözlerini bir emanet alan insan gibi dinleyin ve okuyun! Her biri istikamet gösteren o sözlerini kalbe nakşetmek lazımdır. Çünkü takip edeceğimiz ve istifade edeceğimiz yol, bu yol olmazsa, sen desen ki: ’Manen her gün Mübarek Efendimi görüyorum, her gün Mübarek Efendimi yaşıyorum’ ben sana derim ki: ’Yalan söylüyorsun! Şeriatı çiğneyerek Mübarek Efendime yakın olamazsın! Sen nefsî hezeyanını yaşıyorsun. Benim Efendim Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) şeriat sahibi bir insandır!...’
* * *
Ez cümle… Rahmeti Efendim evlatlarına üç şey bırakmıştır ki zaman zaman anlattığımız bu üç esas; Peygamber (s.a.s.) Efendimizin ashabına, ’Tutunduğunuz zaman asla sapıtmayacaksınız şeylerdir’ diyerek bırakmış olduğu hususlardır. Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimizin ashabına sımsıkı tutunmalarını emrettiği şey ne ise, dalalete düşmememiz için benim mürşidimin, benim Efendimin bıraktığı şeyler de onlardır, Rasûl-i Kibriya Efendimizin bırakmış olduğu düsturlardır. Rabbim (c.c.), bunu tasdik edecek şu izanı akıllara ve kalplere nasip etsin inşallah.
Töhmet için söylemiyorum kardeşlerim. Yanlış anlamayınız. Demeyin ki biz bu konuşulanları anlıyoruz. Benim söylediğim dilden dökülenleri akılların, kulakların işitmesi değil; Mübarek Efendimin yaşadığı ve kalbinde bulduğu kuvveti şu sadırların anlamasıdır.
Allah (c.c.) o kalbe nasıl kıymet vermiş ki ahir zaman Allah’ın Nebisinin sevgisine memba olmuş, kaynak olmuş da âb-ı hayattan mahrum olan gönüllere Peygamber sevgisini kazanacak hayat pınarı kılmış elhamdülillah…
Burayı ben nasıl anlatayım ya Rabbi!?.. Vallahî bilemiyorum! Gücüm yetmiyor! Allah’ım, size de bana da anlayıp idrak etmeyi nasip etsin inşallah.
Mübarek Efendim bırakmış olduğu bu düsturlar ve anlayışla diyor ki: Ashab-ı Kiram ne ile mükellef ise siz de onunla mükellefsiniz. Allah’ın Rasûlü Ashabını ne ile mesul tutmuş ise ben de Peygamberimin söylediğini size söylüyorum. Peygamberimin söylediğinden başka tek bir kelime söylemiyorum size.
Ve tasavvuf terbiyesinde bir metot vardır. Bir meşrep vardır. Kimisi kendisini senelerce dar bir yere koymuş, orada riyazet yapmışlar, çile çekmişler, Hacı Bayram-ı Veli hazretleri gibi. Mübarek Efendimin meşrebi ise şudur: -Allah aşkına nakşedin şu sözleri kalplerinize- ’Rasûl-i Kibriya Efendimizin her sünnetini işlemek bir nefis tezkiyesidir.’
Kadrimce şunu söyleyeyim: Kim Rasûl-i Kibriya Efendimizin sünnet-i seniyyesini işlemede diğerinden fazla ise nefis terbiyesinde de diğerinden bir adım öndedir. Çünkü kim Allah Rasûlü’nün ahlâkıyla daha çok muttasıfsa, onun nefsi Hz. Allah’a itaata daha yakındır, Allah’ın Rasûlü’ne daha yakındır. Kim de Rasûlullah Efendimizin sünnetinden uzaksa bunun manası da şudur: O beden ikliminin saltanatının sahibi, daima kötülüğü emredici olan nefs-i emmaredir, nefistir.
Rabbimiz (c.c.) bizleri zahiren amellerle, şeriatla, sünnet-i Rasûlullah’la iştigale sevk ettiği gibi hakikatte de bütün kalbimizi bunların manasıyla doldursun inşallah.
Geceniz mübarek olsun, Mübarek Efendim’e sonsuz rahmet olsun. Rabbimizin katında Mübarek Efendim’in makam ve derecesi, sizlerin ve bizlerin tahayyül edemeyeceğinden daha ileride olsun inşallah. El-Fatiha….
Onu Anlamak İçin Onunla Yaşamak Gerek..yâd Sohbetleri
Özlenen Rehber Dergisi 105. Sayı
selamün aleyküm muzaffer hocamızın sohbetlerine nasıl katıla bilirim ankarada yaşıyorum
selamun aleyküm
selamun aleyküm Allah razı olsun muzaffer hocam rabbimiz anlamayı yaşamayı amel etmeyi nasip etsin inşaAllah veefendi hazretleriyleve sizinle dünya ve ahirette beraber olmayı nasip etsin inşaAllah