Özlenen Rehber Dergisi

93.Sayı

Talâk ve Yanlışlarımız...-ııı-

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 93. Sayı

وَلَا تَتَّخِذُوٓا اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُوًاۘ
’Sakın Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın.’ (el-Bakara, 2/231)
Talâk ve ona ait hükümler, ’Allah’ın âyetleri’ndendir. Bu hususta pervasızca hareket ederek şeriatın koyduğu sınırları aşmak; Allah’ın âyetlerini oyuncak haline getirmek ve alaya almak manasına gelir.
Dergimizin Ekim sayısındaki yazımızda talâkın sünnî ve bid’î olmak üzere ikiye ayrıldığını; sünnî talâkın; şeriatın emrine, Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetine uygun olarak meydana gelen talâk; bid’î talâkın ise, sünnete aykırı biçimde meydana gelip Allah ve Rasûlü’nün razı olmadığı haram olan talâk olduğunu açıklamıştık.
Karısını bir temizlik müddeti içerisinde birden fazla boşamak bid’î talâk sayılır. Bu şekilde meydana gelen talâk geçerli olsa da hanımını bu şekilde boşayan kimse haram işlemiş, günahkâr olmuştur.

Bid’î talâkla boşamak ahmaklıktır, Allah’ın emrine isyandır:
Bid’î talâkla boşamak, talâkı alaya almak ya da bunu ifade eder şekilde davranmak;
1- Ahmaklıktır,
2- Acziyettir,
3- Allah’ın boşama hususunda emrine itaat etmemektir,
4- Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetine muhalefet etmektir,
5- Takvadan ayrılmaktır,
6- Cenâb-ı Hakk’ın kendisine vermiş olduğu hakların hepsini bir anda tüketerek hanımına geri dönme ve evliliği kurtarma yollarını kendisine kapatmaktır,
7- Şeytana itaat etmek, onun maskarası olmaktır,
8- Haddi aşmaktır ve zulümdür
9- Allah’ın muhasebesine uğrayacaktır,
Bu hususlara işaret eden bazı rivayetleri zikredelim:
 Mücâhid’den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir: İbn-i Abbas’ın yanında idim. Bu sırada bir adam geldi ve karısını (bir defada) üç (talâkla) boşadığını söyledi. (Mücâhid devamla şöyle) dedi: Bunun üzerine (İbn-i Abbas) sustu, öyle ki ben onun, o (kadını) ona (yani kocasına) geri döndüreceğini sandım. (Bir müddet) sonra (İbn-i Abbâs) şöyle dedi: ’Sizden biri tutuyor (karısını boşamak suretiyle) ahmahlık yapıyor, sonra da: ’İbn-i Abbas, İbn-i Abbas’ diyor (yardım istiyor). Hâlbuki Allah: ’Her kim Allah’tan korkarsa, (Allah) onun için bir çıkış yolu ihsan eder.’ (et-Talâk, 65/2) buyurdu. Sen ise (bu şekil boşamanla) Allah’tan korkmadın. Bundan dolayı ben de senin için bir çıkış yolu bulamadım. Rabbine isyan ettin, hanımın da senden (bain talâkla) boş oldu. Hâlbuki Allah: ’Ey peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman onları iddetlerini gözeterek (temizlik halinde) boşayın.’ buyurdu.’ (et-Talâk, 65/1) (Ebû Dâvûd, Talâk, 10)
 İbn-i Tâvûs’un babasından rivâyet ettiğine göre şöyle demiştir: İbn-i Abbâs, karısını (bir defada) üç talâkla boşayan bir adam hakkında sorulduğu zaman: ’Allah’tan korksaydın senin için bir çıkış yolu ihsan ederdi.’ der, o kimseye bu (sözünün) üzerine bir şey ilave etmezdi. (Abdurrazzâk, el-Musannef, Talâk, c.6, s.396, h.no:11346)
 Bazı hadis âlimleri, İbn-i Ömer (r.a.)’dan gelen bir rivâyette (Buhârî, Talâk, 2) geçen: ’Acz’ kelimesini; adam, karısı hayız hâlinden temizleninceye kadar boşa¬mayı geciktirmekten âciz kalıp sabredemezse; ’Ahmaklık etmek’ ifadesini de; karısını âdet içinde boşamak suretiyle ahmaklık ederse şeklinde açıklamışlardır.
 İbn-i Ömer (r.a.) da şöyle demiştir: ’Şâyet sen onu (bir defada) üç kere boşadıysan, artık o senden başka bir kocayla evleninceye kadar sana haram olmuştur. Ve (üç talâk vermekle) karını boşaman hususunda sana emrettiği şeyde Allah’a asi olmuş oldun.’ (Müslim, Talâk, 1)
 Nâfi’den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir: İbn-i Ömer şöyle derdi: ’Her kim karısını (bir defada) üç kere boşarsa, karısı kendisinden kesin bir şekilde (beynûne-i kübrâ ile) boş olur, Rabbi Teâlâ’ya asi olmuş olur ve sünnete muhalefet etmiş olur.’ (Dârakutnî, Sünen, Talâk Ve Ğayruhû, c.5, s.58, h.no:3975)
Bu rivâyetlerde; üç talâkla boşamanın üç talâk olarak geçerli olduğu ve bu şekilde boşamanın kişiye hanımını haram kıldığı ifade edilmektedir. Bu şekilde boşamayla kişi Allah’tan korkmamış ve O’na isyan etmiş oluyor. Eğer Allah’tan korksaydı bu şekilde boşamaz ve Allah da hanımına geri dönmesi için bir çıkar yol verirdi.
Bu rivâyetlerden şu da anlaşılmaktadır:
Kişi aile ortamı ve ilişkileri gibi kendisini en samimi, en rahat hissettiği ve hareket ettiği yerde dahi üzerinde Rabbinin tasarrufu ve hükmünün icrası söz konusudur. Bu sebeple kişi ağzından çıkan sözlere, azalarından sadır olan hareketlere dikkat etmeli, Rabbinin üzerindeki tasarrufunu, O’nun her hareketini görüp, her sözünü işittiğini, bunları yaparken kalbindeki niyetlerden haberdar olduğunu unutmamalıdır.
Ahmaklık; akıllılığın zıttıdır. Ahmaklık yapmak; öfkesine, o andaki hevasına kapılarak -çoğu kere- yanlış olduğunu bildiği halde aklın gerektirdiği şeyin zıttına hareket etmek, söz söylemek, bir şeyi yerli yerine koymamaktır.
Allah (c.c.), birçok hikmetlere binaen boşama hakkını erkeğe vermiştir. Hikmetlerinden biri de şudur:
Kadınlar, duygularından ve haricî etkenlerden erkeklerden daha çok etkilenirler. Çoğu kere bu etkilerle hareket ederler. Erkekte de bu durum muhtemeldir; ancak kadına göre çok daha az meydana gelir. İlim, takva ve akl-ı selim sahibi bir erkek, duygularıyla, nefsinin aşırılıklarıyla değil, şeriatın ve aklın gerektirdiği hal üzere mutedil bir hareket sergileyecektir. Ayrıca evlilik ve boşanmanın getirdiği maddî-manevî birçok yükümlülükle erkek daha çok karşı karşıya kalmakta, özellikle nafaka, mehir vb. maddî hususlar erkeği ilgilendirmektedir.
Şeriatın emrettiği şekilde; boşama usulüne, talâk öncesinde başvurulması gereken önlemlere, talâk sonrası takip edilmesi gereken metoda dikkatlice bakıldığında, bu işin bir anlık gafletle, hezeyanla, şeytanın dolduruşuna gelerek sadır olmamasının elzem olup, çok dikkat edilerek öncesinin ve sonrasının incelikle hesap edilmesi gerektiği görülecektir. Tüm bu hükümler neticesinde sonuç olarak talâkın, akl-ı selimle düşünme ve karar verme olmaksızın kullanılmaması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
İşte evlilik gibi muhafaza edilmesi din ve dünya saadeti açısından son derece önemli olan bir müessesenin devamı için Cenâb-ı Hak talâk hakkını erkeğe vermiş, duygularıyla hareket edip çabucak yıkma ihtimali kuvvetli olan kadına vermemiştir. Ancak bugün çokça müşahede edildiği üzere erkeklerin evliliği yıkmak hususunda kadınlardan geri kalmadığı görülmektedir. Bunun en büyük sebebi; akla asıl kuvvetini veren dinî ilim, amel ve şuurdan uzak olmaları ve bu şekilde yetişmeleridir. İnsanlar, İslâm’dan uzaklaştıkça akıl da kuvvetini yitirmekte, şuursuz davranışlar sergilenmektedir. İbn-i Abbâs (r.a.), karısını bir defada birden fazla talâkla boşayan kişiye ’ahmak’ demiştir. Zira o kişi, talâk hususunda şeriatın emri üzere hareket etmemiş, bir anlık gaflet ve taşkınlıkla evlilik bağını koparmıştır. Aklını kullanmamış, şeytanın iğvasıyla hareket etmiş, Rabbinin kendisine verdiği hakkı bir anda boş yere harcamış ve sonunda pişman olup rücu etmek istemiştir.
Talâk hakkında soru sorarak pişmanlıklarını, geri dönmek istediklerini belirtenler büyük çoğunlukla talâk lafzını söylediği anda çok sinirlendiğini, kendisine hâkim olamadığı vb. söylemekte, iddia etmektedir. Bu gösteriyor ki, talâk, akl-ı selim sahibi bir insanın kolay kolay başvurmayacağı bir şeydir.
Karısını kolaylıkla boşayan erkekler bugün var olduğu gibi Asr-ı Saadet’te, Sahâbe ve Tâbiîn dönemlerinde de mevcut idi. Ancak günümüze kıyas edilemeyecek derecede az idi. Çünkü Allah ve Rasûlü’nün koyduğu sınırları bilip, itaat etmek daha revaçta ve kuvvetli idi. Nefisler ilâhî nurun şuası altında terbiye olup temizlenmişti. Bugün ise insanlar, akl-ı selim’in kaynağı olan İslâmiyet’ten uzak bir şekilde nefsin istek ve arzularına uygun hareket etmektedirler.
 İbn-i Abbas (r.anhümâ)’dan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir: Bana bir adam geldi ve: ’Amcam karısını (bir defada) üç (talâkla) boşadı.’ dedi. Bunun üzerine (İbn-i Abbâs cevaben ona) şöyle dedi: ’Muhakkak ki amcan Allah’a asi oldu, Allah da onu pişman etti. Şeytana itaat etti, (Allah da) onun için bir çıkış yolu ihsan etmedi.’ (Bunun üzerine adam): ’Bir adam, karısını kendisine (yani amcama hulle yoluyla) helal kılamaz mı?’ dedi. (İbn-i Abbâs cevaben) şöyle dedi: ’Her kim (hulle yapmak suretiyle) Allah’ı aldatmaya çalışırsa (Allah) onun bu gayretini başına geçirir.’ (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, c.7, s.552, h.no:14981)
 Câbir (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Muhakkak ki İblis, tahtını suyun üzerine koyar. Sonra çetelerini gönde¬rir. Onların kendisine konum itibariyle en yakın olanı, (insanlar arasında) fitne (çıkarma) bakımından en büyük olanıdır. Onlardan biri gelir ve: ’Şöyle şöyle yaptım.’ der. (İblis de küçümseyerek): ’Hiç bir şey yapmamışsın.’ der. (Ravi devamla şöyle) dedi: Sonra onlardan biri gelir ve: ’Onu (yani uğraştığım insanı), kendisiyle karısı arasını ayırıncaya dek bırakmadım.’ der. (Ravi devamla şöyle) dedi: (İblis) onu kendisine yaklaştırır ve: ’Sen ne iyisin!’ der.’ (Müslim, Sıfatu’l-Kıyâme Ve-’l-Cenneti Ve’n-Nâr, 16)
Hadiste büyük şeytan İblis’in ’arşı’ yani tahtı ifadesi onun komuta merkezini ifade eder. Tahtının suyun üzerinde olması hakikaten olabileceği gibi bundan mecaz mana kastedilip şeytanın azgınlığı ve emrini avanesine geçerli kıldığı murat olunmuş olabilir.
Peygamberimizin buyurduğuna göre büyük şeytan İblis, insanları Allah’a isyan olan; zina, hırsızlık, yalan, dedikodu vb. fiillere sevk eden avanesine itibar etmiyor, onlara değer ve kıymet vermiyor, ancak karı koca arasını ayırana iltifat edip kendisine yakın kılıyor. Ona; ’sen ne iyi bir evlat ve yardımcısın’ diyerek iltifatta bulunuyor.
Şu halde anlaşılıyor ki, şeytan insanı boşanmaya sevk edinceye kadar türlü vesveseler verir. Devamlı surette eşinin hata ve kusurlarını gösterir. Gizli kusurlarını araştırmasını, görmesini ister. Etraftan duyduğu iftiralara inanmasını, itibara alınmayacak delilsiz ve mesnetsiz sözlere inanmasını salıklar. Eşini kesin boşayacaksa, ona ’üç talâk’ vermesini ve işi tamamen bitirmesini söyler. En kızgın zamanlarında talâk lafızlarını hatırlatır, diline getirir, vesveseleriyle söylemesi için onu zorlar. Onun hile ve desiselerinden ise ancak Allah’ı çokça zikreden, ihlas nuruna ermiş, muttaki ve sadık kullar necat bulabilir. (el-Arâf, 7/201; el-Hicr, 15/40)
Öyleyse hanımını geçerli bir sebep yok iken üç ve yukarısı talâk ile kesin bir şekilde boşayanlar şeytanın iğvasına kapılıp ona oyuncak olan kimselerdir. Dinî emirleri bilmeyen ve hayatında icra etmeyen, daha dorusu dinle imanla pek alâkası olmayan insanların dahi talâk lafızlarını ağızlarına dolamaları buna en büyük delil değil midir?
 Abdullah (r.a.)’den rivayet edildiğine göre kendisine (bir defada) yüz talâkla hanımını boşayan bir adam hakkında soruldu. Şöyle dedi: ’Üç (talâk) o kadını (kendisine) haram kıldı. (Geri kalan) doksan yedi ise haddi aşmadır.’ (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, Talâk, 12, c.4, s.63, h.no:17793) Zira bu kimse Allah’ın talâk hususunda kendisine verdiği yetkiyi kötüye kullanmış ve yetki sınırını aşmıştır.
 Dâvûd b. Ubâde b. es-Sâmit’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Dedem karısını (bir defada) bin kere boşadı. Bunun üzerine babam Rasûlullah (s.a.v.)’e gitti ve O’na bu (durumu) haber verdi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v) şöyle buyurdu: ’Deden Allah’tan korkmadı mı (da böyle yaptı)? Üç (talâk) onun hakkında geçerlidir. Dokuz yüz doksan yedi (talâk) ise haddi aşma ve zulümdür. Allah Teâlâ dilerse ona azap eder, dilerse de onu affeder.’ (Abdurrazzâk, el-Musannef, Talâk, c.6, s.393, h.no:11339)
 Saîd el-Makburî’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir adam Abdullâh b. Ömer’e geldi, ben de yanındaydım. ’Ey Ebâ Abdirrahmân! (Kendisini kastederek) O, karısını (bir defada) yüz kere boşadı.’ dedi. (İbn-i Ömer): ’Üç (talâkla) senden kesin bir şekilde ayrılmış oldu. (Geri kalan) doksan yedi (talâk) ise, Allah onunla seni kıyamet günü hesaba çekecektir.’ dedi. (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, Talâk, 12, c.4, s.64, h.no:17801)

Hz. Ömer (r.a.)’in üç ve üzeri talâkla boşayana tepkisi:
Enes (r.a.)’dan rivâyet edildiğine göre; Ömer b. el-Hattâb, karısını üç talâkla boşayan bir adam getirildiğinde sırtını acıtırdı (yani döverdi). (Saîd b. Mansûr, Sünen, c.1, s.302, h.no:1073) Diğer bir rivâyette de ’başını kırbaçla acıtırdı (yani vururdu).’ (Abdurrazzâk, el-Musannef, Talâk, c.6, s.395, h.no:11345) şeklinde gelmiştir.
Zeyd b. Vehb’den rivayet edildiğine göre; Medine’de yiğit bir adam karısını (bir defada) bin kere boşadı. Ömer (b. el-Hattâb)’ın huzuruna çıkarıldı ve: ’Muhakkak ki ben şaka yapıyordum.’ dedi. Bunun üzerine (Ömer) kafasına kırbaçla vurdu ve (karısıyla) aralarını ayırdı. (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, Talâk, 12, c.4, s.63, h.no:17795)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.