ÂYETLERDEN BİR DEMET
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ
وَلَئِنْ اَذَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُۚ اِنَّهُ لَيَؤُ۫سٌ كَفُورٌ . وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ نَعْمَآءَ بَعْدَ ضَرَّآءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّـَٔاتُ عَنّ۪يۜ اِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌۙ . اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ.
“Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da, sonra bunu ondan çekip alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör oluverir. Ama kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak mutlaka, ‘Kötülükler benden gitti!’ diyecektir. (Bir de bakmışsın ki) şüphesiz ki o, şımarık ve böbürlenen biridir. Ancak sabredip salih amel işleyenler böyle değildir. İşte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.”
(Hûd, 11/9-11.)
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِه۪ وَمَنْ اَسَآءَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ . اِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِۜ وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ اَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ اَيْنَ شُرَكَآء۪يۙ قَالُوٓا اٰذَنَّاكَۙ مَا مِنَّا مِنْ شَه۪يدٍۚ . وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَح۪يصٍ.
“Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabb’in kullara (zerre kadar) zulmedici değildir. Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O’na havale edilir. Meyveler tomurcuklarından ancak O’nun bilgisi altında çıkar, dişi ancak O’nun bilgisi altında hamile kalır ve doğurur. Allah onlara, ‘Nerede bana ortak koştuklarınız?’ diye seslendiği gün şöyle derler: ‘Sana arz ederiz ki, içimizden onları gören hiçbir kimse yok.’ Daha önce yalvardıkları (tanrılar) onları yüzüstü bırakıp uzaklaşmıştır. Kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.”
(Fussilet, 41/46-48.)
اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَآءَۚ فَاللّٰهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِ الْمَوْتٰىۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟ . وَمَا اخْتَلَفْتُمْ ف۪يهِ مِنْ شَيْءٍ فَحُكْمُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبّ۪ي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۗ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ . فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَمِنَ الْاَنْعَامِ اَزْوَاجًاۚ يَذْرَؤُ۬كُمْ ف۪يهِۜ لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ.
“Yoksa onlar Allah’tan başka dostlar mı edindiler? Hâlbuki gerçek dost Allah’tır. O, ölüleri diriltir, O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabb’im Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve içtenlikle ancak O’na yöneliyorum. O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu tarz içinde sizi üretiyor. O’nun benzeri hiç bir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”
(eş-Şûrâ, 42/9-11.)
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
Ayetlerden Bir Demet
Özlenen Rehber Dergisi 41. Sayı
Amenna ve saddakna ilâhî! Kuvvet ve kudret sahibi Sensin Sen... Bütün âyetlerini tastik ederiz. Maddî ve manevî hazinelerin anahtarları Senin katındadır. İlmin her şeyi kuşatmıştır. Hakiki dost Sensin. Bizler dosluğuna lâyık değiliz ve aslâ lâyık olamayız; ama lutfet dosluğunu, yakınlığını.Sana tevekkül ederiz. Bizleri içtenlikle Sana yönelenlerden, sabrederek salih amel işleyenlerden kıl. Kuşkusus Sen hakkıyla işiten ve görensin!...