Özlenen Rehber Dergisi

122.Sayı

Kitap'ta Hikmet, Hikmet'te Sünnet,

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 122. Sayı
Peygamber Efendimizin (s.a.v) çokça konuşulduğu şu günlerde, özellikle Sünnet-i Seniyye’nin ümmet içerisinde farklı farklı telakki edildiği gerçeği, bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Hemen hemen her Kutlu Doğum mevsiminde bu konular tekrar tekrar gündeme gelmektedir. Birbirinden ayrı düşünülmesi asla mümkün olmayan Kur’an ve Sünnet birlikteliği, Sünnet-i Seniyye hususundaki yanlış düşünceler sebebiyle yıkılmaya çalışılmaktadır. Böyle bir yolu takip eden kişilerin bir de bunu ’Kur’an adına’ diyerek yapıyor olmaları, bu konu hususundaki karışıklığı daha da derinleştirmektedir.
Sünnet kavramı üzerinden zihinlerde karışıklıklar meydana getirilerek, temiz dimağlardaki peygambere iman hakikatine bilinçli veya bilinçsizce zarar da verilmektedir. İçinde yaşadığımız şu devirde dine ve dini hükümlere pamuk ipliğiyle bağlı zayıf kalpleri düşünürsek, verilen zararın müminler üzerindeki boyutları daha iyi görülecektir.
Kur’an mesnetli dinin yaşanması hususunda Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Sünnet’ine verilen önemin kaldırılmaya çalışılması, masum bir içtihat hatası gibi görülmemelidir. Sahabe-i Kiram (r.anhüm) içerisinde Sünnet-i Nebevi’nin terk edilmesi sapıklığa ve dalalete düşmek olarak algılanırken, Sünnet-i Seniyyenin ihyası dinin ihyası olarak kabul görmüştür.
Sünnet’in doğru bir şekilde anlaşılmasının ve yaşanmasının asrımızdaki ender mümessillerinden Abdullah Farukî el-Müceddidî hazretlerinin bahsi geçen konuya açıklık getiren bir tefsir çalışmasını ilgili kısımlarıyla iktibaslarla aktarmak istiyorum. Tefsirinden açıklamalar aktaracağımız âyet-i celîle Bakara suresinin 151. âyet-i kerimesidir.
Âyet mealen şöyledir:
’Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve Hikmeti talim edip, bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik’
Abdullah Farukî el-Müceddidî hazretleri âyet-i kerime içerisinde vurgulanan kavramlara dikkatimizi çekerek bu kavramların kısaca neler olduğunu açıklıyor. Âyet-i Kerime’de üç kavramdan bahsediliyor bunlar;
1- Kitap
2- Hikmet
3- ’Bilmedikleriniz’ tabiriyle anlatılan ’Gizli ilimler.’


1-) ’Kitap’ açıkça bilindiği üzere Kur’ân-ı Kerîm’dir. ’Kitab’ın, ’Kur’ân-ı Mübîn’ anlamına geldiğini belirten bir çok âyet-i kerîme mevcuttur. Dolayısıyla ’Kitab’tan murad ’Kur’ân-ı Hakîm’dir.
2-) ’Hikmet’ ise geniş anlamları olan bir kelimedir. Bize göre bu âyet-i kerîmedeki ’Hikmet’, ’Sünnet’ anlamına gelir. Kur’ân-ı Hakîm’de ’Hikmet’, Lokman Sûresi 12. âyetinde olduğu gibi ’İlhama dayalı güzel söz’ manasına da gelir. Kamer Sûresi 5. âyetinde olduğu gibi bazı yerlerde de ’Kıyametle ilgili haberler’ anlamında kullanılmıştır. Bir kaç âyet-i kerîmede ise; ’Diğer peygamberlere âit sünnetler, onlara verilen lütuf ve ihsanlar’ anlamında kullanılmıştır.
Âyet-i kerimede zikri geçen kitaptan maksadın Kur’an olduğu izahattan da anlaşılmaktadır. Burası önemlidir çünkü, Kur’an zikredilmiş, sonrasında hikmet kelimesiyle ifade edilen Kur’ânî ifadenin Sünnet’i kastettiği önemle vurgulanmaktadır. Bu şunu ifade eder ki Hz. Allah (c.c.) Peygamber Efendimizin mü’minlere öğrettiği hususları zikrederken hem kitap kelimesiyle Kur’ân’ı, ayrıca hikmet kelimesiyle Peygamber Efendimizin yaşantısını Sünnet’ini zikretmiştir. Rasûlullah’ın Sünnet’inin mü’mini bağlayıcılığı hususunda Kur’anî bir kavram olarak zikredilmesi elbette çok önemlidir.
Bundan sonra kavram üzerinde bir kapalılığın kalmaması için hikmet kelimesinin Sünnet anlamına kullanıldığına geniş bir izahat getiriliyor. Âyetin tefsiri sadedinde yapılan bu izahat Sünnet anlayışının temellendirilmesinde son derece önemli olduğu için tefsirdeki açıklamaları aynı ehemmiyet ve genişlik çerçevesinde iktibas etmeyi istiyorum:
Tefsîrini yaptığımız Bakara Sûresi 151. âyette ise ’Sünnet’ anlamındadır. Şimdi Bakara 151. âyette yer alan ’Hikmet’ kavramını açıklayalım:
Dini yaşantı içerisinde bağlayıcılığı son derece önemli ve kuvvetli olan Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Sünnet’i Kur’ân-ı Kerim içerisinde sadece bu âyetle sınırlı değildir. Buna da işaret edilerek Kur’an’da "Sünnet" anlamına gelen hikmet kelimesinin farklı âyetlerde geçtiği yerlere işaret edilerek örneklemeler veriliyor.
"Hikmet"in Kur’ân-ı Hakîm’de "Sünnet" anlamında kullanıldığı âyet-i kerîmelerden biri de İsrâ Sûresinin 39. âyetidir. Bu âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır.
’İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir.’ (İsrâ Sûresi, 17/39)
Bu âyetin öncesine baktığımızda Rasûlullah (s.a.v.)’in ahlâk-ı hamîdesinin unsurlarından bahsedildiğini görüyoruz. Ana-babaya iyi davranmak, akrabaya, yolcuya, yoksula yardım etmek, israftan kaçınmak, eli sıkı olmamak, geçim endişesiyle çocukların canına kıymamak, zinâdan uzak durmak, haklı bir sebep olmadıkça cana kıymamak, yetimin malına göz dikmemek, verdiği sözü yerine getirmek, ölçü-tartıda hile yapmamak gibi hususları Allah Teâlâ: ’İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir.’ şeklinde tavsif buyuruyor.
Bunlara baktığımızda, hepsinin Rasûl-i Ekrem (s.a.v)’in sünnetleri olduğunu görüyoruz. Bunlar aynı zamanda yapılması farz olan davranışlardır. Bu âyetlerdeki emir her ne kadar, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e ise de asıl bu emirler Sahabe ve ümmetedir. Yani nüzûlü Rasûlullah’a, şümûlü ümmetedir. Bunlar hep Rasûl-i Kibriya’nın ahlaklarıdır. Bize de bu ahlaklarla ahlâklanmamız emrediliyor. Bizim bu âyetin tefsîrinde özellikle üzerinde durmak istediğimiz konu: ’Sünnet anlayışı’dır.
"Bana Kur’ân ve onunla beraber onun gibisi (sünnet) verildi. Yakında karnı tok, koltuğuna yaslanmış birisi; ’Size Kur’ân yeter. Onda neyi helal buluyorsanız onu kabul edin. Neyi haram buluyorsanız onu da haram bilin’ diyecek. Şunu iyi bilin ki Allah Resûlü’nün haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir.’ (Ebû Dâvûd/Sünnet; Tirmizî/İlim; İbn-i Mâce/Mukaddime)
Hem Kur’ân’ın hem de Sünnet’in bu hadisten anlaşıldığı üzere kaynağı vahiydir. Kaynağı vahiy oluşu itibariyle Kur’ân’a uymak nasıl farz ise, Peygamberin sünnetine uymak da farzdır.
Burada sünnet anlayışının önemli bir hususuna işaret vardır. O da; Sünnetin de Kur’an gibi vahiy kaynaklı olmasıdır. Allah Rasûlü’nün haram kıldığının Allah’ın haram kıldığı gibi haram olması hükmü, hadis-i şerifte zikredilirken bu hakikat kastedilmiştir. Bunu ifade eden başka hadisler de mevcuttur. Kütüb-ü Sitte de zikredilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in buyurduğu: "Kim bir hadisi ketmederse (gizlerse) Allah’ın indirdiğini ketmetmiş (gizlemiş)tir." hadis-i şerif bunlardan bir tanesidir. Bir diğer hadis-i şerif ise şöyledir: ’Benim sözlerim de Kurân gibidir.’ (Ebû Dâvûd)
Hz. Allah (c.c.) Peygamber Efendimizin sözlerini belagat ve fesahat yönünden de diğer insanların sözlerine üstün kılmıştır. Peygamber Efendimiz mu’cemil kelimdir. Yani az sözle çok mana ifade edebilmek Efendimiz (s.a.v.)’in mucizelerindendir. Hz. Allah O’nun sözleriyle dini hükümler koydurmuştur.
Allah Rasûlü’nün bizzat hüküm koyduğuna en güzel örneklerden biri sahabeden İmran b. Husayn’ın başından geçen şu hadisedir:
"Sahabeden İmran b. Husayn insanlar arasında oturmuş hadîs naklediyordu. İçlerinden bir adam:
- "Ey Ebû Nuceyd! Bazı hadîsler anlatıyorsunuz ki biz onların aslını Kur’an’da bulamıyoruz.’ dedi.
Buna son derece kızan Hz. İmran ona:
- ’Sen Kur’an okudun mu?’ dedi. O da:
- ’Evet’ dedi.
- ’Yatsı namazının dört, akşam namazını üç, sabahı iki, öğleyi ve ikindiyi dört rekat olarak buldun mu?’ deyince
- ’Hayır’ dedi.
- "Bunları nereden aldınız!’, Bunları bizden almıyor musunuz?’, ’Koyunun zekatının kırkta bir, devenin kinin şöyle, paranın kinin böyle olacağını Kur’an’da buldunuz mu?’, ’Hayır, bunları nereden aldınız? Siz bizden; biz Nebî’den almadık mı?’, Kur’an’da eski ev / Kabe’yi tavaf etsinler.’ emri var. Beytullah’ı yedi kez tavaf edin.’ ’Makam-ı İbrahim’de iki rekat namaz kılın.’ açıklamalarını Kur’an’da buldunuz mu? Ticaret malını bir yerde biriktirerek aldatmayın, zekat malını memurdan kaçırmayın.’ nehiylerini Kur’ân’da buldunuz mu? Bunları Rasûlullah getirmedi mi? Allah Teâlâ’nın Kur’an’da; ’Rasûlün getirdiği şeyi alınız, yasakladıklarından da kaçınınız’ (Haşr Suresi: 7) buyurduğunu duymadın mı?
Sizin bilmediğiniz bir çok şeyi biz Rasûlullah’tan aldık. Rivâyet ettiğimiz hadîslere uyunuz. Aksi halde saparsınız.’ demiştir.
Abdullah Farukî el-Müceddidî hazretlerinin Bakara sûresi 151. âyetinin tefsirini işlediği bu makalesinde yukarı sünnetin hüküm koyuculuğu açısından ehemmiyeti zikredildikten sonra şu konuya da dikkat çekiliyor ki; Kur’ân-ı Mubin’de zikri geçen her âyet hüküm bakımından farz mesabesinde değildir. Örnek olarak namaz, oruç, hac gibi emirler farz olduğu gibi, kurban kesmek hükmü Kur’an’da yerine getirilmesi emredilen bir hüküm olduğu halde farz mesabesinde değildir. Kurban kesmek mezhepler arsında vacip ya da müekked sünnet mesabesindedir. Mescitlere girerken temiz elbiselerin giyilmesi hususundaki âyet-i kerime de sünnet mesabesinde bir hükmü beyan eder. Şayet farz derecesinde bir hüküm olsaydı hiç kimse temiz elbiseler giymeden mescitlere giremezdi ki bu da Müslümanlara büyük bir zorluk getirirdi.

Âyetin (Bakara, 2/151) tefsirinde bu izahlara dikkat çekilerek Kur’ân-ı Kerim’de yer alan âyetlerin hepsinin farz derecesinde olmadığı, kimi ayetlerin farz kimi ayetlerin vacip ve bir kısmının da sünnet (nafile) derecesinde hüküm beyan ettiği ortaya konmaktadır. Buradan yola çıkarak sünnetlerin de Kur’an âyetleri gibi içerdiği hükümler yönünden farz vacip ve nafile gibi derecelerinin olduğu vurgulanıyor. Bununla da Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Sünnet-i Seniyyesini dinî bağlayıcılık açısından zayıf gören yanlış anlayış sahiplerine işaret ediliyor. Sünnetlerin sadece, "yapıldığı zaman sevap, terk edildiğinde ise hiçbir günahı yoktur" gibi bir hükümle beyanının yanlışlığına işaret olunmaktadır.
Yukarıdaki izahlarla anlatılmış olan 151. âyette zikredilen hikmetten muradın sünnet oluşu, sünnetin vahiy mahsulü oluşu ve dinin ayrılmaz parçası olarak Kur’ândan ayrı düşünülemeyeceği farklı izahlarla açıklandıktan sonra Abdullah Farukî el-Müceddidî hazretleri İmam Şafiî gibi nice büyük âlimin de "Hikmet"i "Sünnet" olarak izah ettiklerine işaret ediyor ve Sünnetin İslam’daki hayati konumuna değiniyor.
Kur’ân-ı Kerîm’deki ’Hikmet’ kavramının sünnet oluşunu İmam Şafiî, İmam Suyûti, Beyhâki, İmam Gazâli gibi daha bir çok müctehit âlimler kabul ederek nice nice sünnetle ilgili eserler yazmışlardır. İmam Şafiî Risale’sinde, İmam Gazali İhya’sında, Beyhaki Medhal’inde, İmam Suyuti Miftahi’l-Cenne Fi İhticac-i Bis-Sünne adlı kitabında, İbn-i Hazm İhkam’ında ’Sünnet’ kavramını çok geniş şekilde anlatmaktadır.
İmam-ı Gazâlî (rh.a) ’Nasıl, su; hidrojen ve oksijen iki elementten meydana gelmişse, bu güzel islam dini de iki esastan oluşmuştur. Allah’ın Kitab’ı Kur’ân ve Resûl-i Kibriyâ (s.a.v)’in Sünnetleri demiştir. Cenâb-ı Hakk’ın âyetleri ile Efendimiz’in hayatı birbirinden ayrılmaz iki parçadır. Zaten Resûlullah (s.a.v) Efendimiz de vedâ haccında;
’Size iki şey bırakıyorum ki onlara sımsıkı sarılırsanız asla sapıtmazsınız. Onlar; Allah’ın Kitab’ı Kur’an ve Benim Sünnetimdir.’ buyurmuştur.
Sünnet-i Rasûlullâh’ın bu hükümsel temellendirilmesinden sonra, bir mü’minin kulluk hayatı içerisindeki sünnetin yüksek tesiri anlaşılmış oldu. Rasû-i Kibriya Efendimizin ve Sünnet’inin mü’minin hayatındaki yerini herkesin rahatlıkla kavrayacağı şu söz; Abdullah Farukî hazretlerinin hem maksadı ifade etmedeki sadeliği hem de Allah’ın Rasûlüne karşı kalbindeki yüksek bağlılığı ne de güzel ifade ediyor:
"Biz Rasûl-i Kibriya’ya aldığımız hava gibi hatta ondan daha ziyade her anımız da ve her ibadetimizde muhtacız."
Yani sözün özü; bir müslüman her hâlükârda Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in getirdiklerine muhtaçtır. O’nun sünnetlerine ittiba olmadan ne farzları, ne de vacipleri yapamaz, Allah’ı sevemez, Allah’a itaatte edemez. Bu âyette ’Hikmet’ten murad ’Sünnet’tir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • d.nur

    Hasta gönüllere ulaşip şifa olur insaAllah Efendim

1 kişi yorum yazdı.