Sıcak bir yaz gününde şeyh efendi, talebeleriyle şehirde dolaşırken, bir buz satıcısına rastlarlar.
Satıcı: ’Sermayesi eriyip giden şu adama acıyın, merhamet edin...’ diye bağırıyordu.
Satıcının bu sözlerini işiten şeyh efendi aniden fenalaşarak bayıldı.
Yanındakiler, kendisini gölgelik bir yere taşıdılar ve saatler sonra kendisine geldiğinde üstadlarına bayılma sebebini sordular.
Aslında şeyh efendi, satıcının eriyip giden buzlarında kendi hayatını görmüştü. Tüm sermayesi buzdan ibaret olan satıcı malının ziyan olmaması için çırpınıp durmaktaydı.
Karşılığı hiç bir seyle ölçüleyemeyecek kadar kıymetli ve ahirette ebedi saadete vesile olabilecek ömür sermayesinin eriyip gidişine nasıl kayıtsız kalındığını düşündürmüştü ona…
Doğduğu andan itibaren ölüme doğru yol alan insanoğlu öleceğini bilir. Fakat ölümden sonrasını idrak etmesi herkeste aynı derecede değildir. İşte bizden önceki kuşaklar gelip geçtiler. Onlardan kimi gülerek, kimi de ağlayarak göçtü bu dünyadan. Şimdi imtihan sırası bizde. Ya zorda kalınca yılmadan, rahata erince de gevşemeden Allah’a iman ve güven içinde müslümanca yaşama mücadelesini sürdüreceğiz, ya da zelil ve hakir bir gidişe mahkûm olacağız.
Hayat bir daha geri dönüşü imkansız olan kaçınılmaz bir sona doğru akıp gitmekte ve hicri veya miladi yıl başları birbirini takip ederken, her gün takvimlerimizden bir yaprak daha yırtmaktayız.
Peki bu arada Kur’an’ın; ’Nereye gidiyorsunuz?’ diye ikaz mahiyetinde sorduğu soruyu hiç kendimize soruyor muyuz?
’Bu gidişat nereye veya yolculuğumuz hangi yöne doğru?’
Yolculuğumuz hiç şüphesiz oraya... Rabbimizin huzuruna...
Âlem’i ervahla başlayan âdemoğlunun yolculuğu dünya, berzah, mahşer ve sonrasında cennet veya cehennemle son noktaya gelinecektir.
Şu anda bizler âlemi ervahtan sonraki dönem olan dünya merhalesini yaşıyoruz. Dünya günlerinin Allah’ın rızası doğrultusunda veya aksi istikamette tüketilmesi irademize havale edilmiştir.
Zaman akıp giden bir su, hayat ise dönüşü olmayan bir yolculuktur. Hayatın yanlış yaşanmış kısımlarını yeniden, doğru bir şekilde yaşamak üzere, geriye döndürmek mümkün değildir. Olan olmuş, geçen geçmiştir. Bu yüzden geçmişteki hallerimize tevbe etmek ve gelecek için de hayır dualarda bulunmalıyız.
Tüm vakitlerimizi en değerli amellere sarfetmek lazımdır. Bazen aynı anda birden fazla yapılacak işlerle karşılaşabiliriz. Böyle durumlarda Rasûlullah (s.a.s.) Efendimizin yaptığı gibi ahirete yönelik olan işleri tercih edilmelidir ki, kaybedilmesi mümkün olmayan sermayemiz olsun elimizde. Aksi takdirde dünyada bir nevî kendini boş şeylerle oyalama batağına düşülecektir.
Hz. Fatıma annemiz bazı işlerini yetiştirebilmek için Rasûlullah (s.a.s.) Efendimizden kendisine yardım etmesi için bir hizmetçi istediğinde, Efendmiz (s.a.s.), hizmetçi vermek yerine ona daha hayırlı olan kelimeler öğretme tavsiyesinde bulunmuştu.
Her halinde Efendimiz (s.a.s)’i takip eden annemiz de o kelimeleri öğrenmeyi kabul ederek; ’yatağa girdiğinde otuzüç defa sübhânellâh, otuzüç defa elhamdulillâh, otuzdört defa Allahü ekber’ tesbihatını kendisine vird edinir. İşte öğrenilen bu tesbihatlar da hem ruha bir gıda, hem zamanı ihyâ, hem de Allah rızasına vesiledir.
Unutmayalım ki; bu dünyanın cefâsından, sefâsına sıra gelmeyebilir. Bu yüzden vakitlerimizi Allah’a ve Rasûlüne itaatin haricinde lüzumsuz meşgûliyetlerle harcamayalım.
İslâmî takvime göre senenin ilk ayı olan, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu Muharrem ayındayız. Rasûlullah (s.a.s.) Efendimizin hürmet gösterip oruç tutarak ve ihsanlarda bulunarak ihya ettiği Aşure gününü de idrak etmiş bulunmaktayız.
Ayrıca hicretin 8. yılında Ocak ayında Cenâb-ı Hakk’ın Rasûlullah (s.a.s.)’e ve ashabına en büyük lütuflarından Mekke’nin fethiyle İslam tarihinin en önemli hadiselerinden birine şahit olunmuştur.
Dergimizin bu ayki sayısı başta Mekke’nin Fethi olmak üzere farklı konularda kaleme alınan yazılarla sizlerin takdirlerine sunulmaktadır.
Hicri 1431- Miladî 2010 senesinin tüm İslâm âleminde fütuhâta vesile olması dileğiyle...
Sizin İçin Seçtiklerimiz
Özlenen Rehber Dergisi 81. Sayı
yazı güzel ve çok klasik bir tarzda görünüyor. fakat bana göre asıl mesele iman ve islamı gönülde duyma meselesi ki bu da arkadaş ortamlarının sağlayacağı birşey. A. Faruki el-müceddidi hz.lerinin de dediği gibi oğlum! size verilen bu dersler elmanın bir yarısı ise sohbetlerde bulunmak diğer yarısıdır. allah şuurlu müslümanlar topluluğunun sayısını artırsın. dua ile..
çok güzel sizin gibi insanlar oldukca maneviyatımız herzaman güzel olur