Özlenen Rehber Dergisi

74.Sayı

Gülizâr-ı Ehâdis...kâinat Sevgilisinin Yolundan Gidebilmek...

Ömer Faruk EJDER Özlenen Rehber Dergisi 74. Sayı
عَنْ أَبِي مُحَمَّدٍ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ :لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتّٰى يَكُونَ هَوَاهُ تَبَعًا لِمَا جِئْتُ بِهِ.Ebû Muhammed Abdullâh b. Amr b. el-Âs (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Siz hiç biriniz, hevası (arzuzu) benim getirdiğim şeylere tâbi olmadıkça (kamil manada) mü’min olmazsınız.” (Nevevî, Erbaîn, h.no:41)Bu ayki yazımızda; Peygamber Efendimizin sünnetini, yaşama, yaşatma, öğretme, özetle; hayatın her alanı kapsayacak şekilde tatbik metotlarına değinmeye çalışacağız.Hadisi tam manasıyla kavrayabilmek için yakından analiz etmemiz gerek.- Hadiste geçen sözler, hayatımızda hangi değişikliği yapmamızı kapsıyor?- Hadisin içeriği (muhtevası) ile hâllenmez isek, hayatımız nasıl etkilenir?- Hadisin, hangi rivayete binaen daha da önem arz etmiş olması hususuna değineceğiz!Bu sorulara, hadisin ışığında cevap bulmaya çalışalım!Hadiste geçen: “Hevası (arzusu) yani iradesi bana tabi olmadıkça” ifadesiyle, imanın kemale ulaşamayacağı, bu imanın kemale ancak O’nun getirmiş olduğu şeriata ruhen ve bedenen ittibayla ulaşabileceği belirtilmiştir.Bir şerhe göre: “Ta ki mü’minin aklı, mantığı, düşünce metodu, O’nun getirdiğine tabi olmadıkça kâmil manada iman etmiş sayılmaz” denmiştir.Bazı ârifler hadise şöyle açıklama getirmişlerdir: “Bu ifadenin manası: ‘Kişinin, nefs-i emmâresinin sıfatlarından olup, ittiba edilmesi bâtıl olan ve uyulması nefse hoş gelen hevasının; nefsin arzularından ve tabiatındaki meyilden neşet eden farklı endişelerinin ve muhtelif düşüncelerinin tek endişe, yani ‘Rabbi’nin emrine ve şeriatına uymak’ oluncaya kadar kâmil manada iman etmiş olunmaz.’ demektir.”Bazı âlimler şöyle buyurmuştur: “Bütün masiyetler (büyük günahlar) ve bidatler, ancak insanın kendi nefsine olan sevgisini Peygamber (s.a.v)‘in sevgi ve muhabbetinin önüne takdim etmesiyle (önüne geçirmesiyle) başlar!”Hadis şarihleri, yukarıda geçen hadis-i şerif için, manada Nisâ sûresinin 65’inci âyetine tam paralellik arz eden rivayetler zikretmişlerdir.Âyette: “Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.” (en-Nisâ, 4/65) buyrulmuştur.Bu âyet, bir toprak meselesi yüzünden Zübeyr (r.a.)’ı dava eden, Peygamberimizin de Zübeyr’in lehine karar verdiği kişi hakkında nazil olmuştur. İşte Peygamberimizin verdiği bu hüküm Rasûlullah’ın bir sünnetidir. Yoksa hakkında âyet nazil olarak verilmiş bir hüküm değildir.Buhârî’de bu âyetin sebeb-i nüzulu olarak şu rivayet zikredilmektedir:Abdullah b. Zübeyr’den rivayet edildiğine göre, Zübeyr (r.a.) şöyle anlattı: Kendisi, Bedir’de hazır bu¬lunmuş olan Ensâr’dan bir adamla Harre mevkiinde hurmalıklarını suladıkları suyolları ve su nevbeti hakkında Rasûlullah huzurunda davalaşmış. Rasûlullah (s.a.v.), Zübeyr’e: “Yâ Zübeyr! Tarlanı sula, sonra suyu hapsetmeyip komşuna salıver.” buyurdu. Ensârî zat bundan öfkelendi de: “Yâ Rasûlallah! Zübeyr halanın oğlu olduğu için mi?” diyerek (tarafgirlik yaptığını) tarîz etti. Hemen Rasûlullah’ın yüzünün rengi değişti. Sonra Rasûlullah, Zübeyr’e: “Yâ Zübeyr! Tarlanı sula, sonra suyu hapset; hurma ağaçla¬rının köklerine erişmedikçe bırakma!” buyurdu. Daha sonra bu âyet-i kerime indi. (Buhârî, Sulh, 12)Rasûlullah (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: “Her kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiştir. Her kim de bana isyan ederse, Allah’a isyan etmiştir.” (Buhârî, Ahkâm, 1)Câbir b. Abdillâh (r.a.)’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir kere Pey¬gamber (s.a.v.) uyurken yanına birtakım melekler geldi de, bunlardan bazıları: “Bu zât uyuyor!” dedi. Bazıları da: “Gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır.” dedi. Bunun üzerine bu melekler (birbirlerine): “Bu dostunuzun yüksek sıfatı vardır (yüksek menkıbe sahibidir). Haydi siz de bunun yüksek mevkiini haricî bir örnekle temsil ediniz!” dediler. Fakat bazıları: “İyi amma bu zât uyuyor.” dediler. Bazıları da: “Hayır, O’nun gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır.” dediler. Bunun üzerine melekler: “Bu Zât’ın haricî benzeri, şu bir kimsenin misâli gibidir ki, o kimse yeni bir ev yaptırır, o evde bir ziyafet yemeği tertip eder ve bu ziyafete insanları davet etmek için bir davetçi gönderir. Bu davetçinin davetine kim icabet ederse, o (mükemmel) eve girer ve ziyafet yemeğinden yer. Her kim de davetçinin davetine icabet etmezse o eve giremez ve ziyafet yemeklerini de yiyemez.” Bunun üzerine melekler yine birbirlerine: “Haydi bu temsili bu Zât’a izah ediniz de anlasın!” dediler. Fakat yine bunlardan bazıları: “İyi ama bu Zât uyuyor.” dediler. Bazıları da: “Hayır, gözleri uyuyor ama kalbi uyanıktır.” dediler. Bunun üzerine melekler (kendi aralarında temsili şöyle izah ettiler): “O ev cennettir. Davetçi de Muhammed (s.a.v.)’dir. Her kim Muhammed’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiştir. Her kim de Muhammed’e asi olursa, Allah’a asi olmuştur. Muhammed insanların arasını ayırt etmiştir. (İtaat ve isyan şiarını bildirip mü’minleri, münkirleri ayırt etmiştir.) (Buhârî, el-İ’tisâmu Bi’l-Kitab, 2) Çağımızdaki sözde ilim adamlarının Sünnet ve Hadis’e insafsızca yaptıkları yorumlar!Sevgili Rasûlullah Efendimizin sünneti, 14 asırdır İslam dünyasında yaşanmakta ve kıyamete kadar da Allah Teâlâ’nın vaat ettiği şekilde yaşayacaktır.Malum bazı mahfillerin dile getirdikleri: ”Sünnet’in çağımızda uygulanmasına gerek kalmamıştır.”, “Kur’ân, kutsal ve vahye dayalı bir kitap olarak bize yol gösterici olarak yeter!” ve buna benzer ifadelerle İslâm‘ın özünü, Peygamberî hayat metodu ve düşünce kavramlarından arındırma gayretlerini şiddetle tenkit etmekle beraber esefle karşılıyoruz. İslâm düşmanları iyi bilmektedirler ki; Sünnet-i Seniyye’nin Müslümanların hayatındaki tezahürleri ve tatbikleri zayıfladığı vakit, öngördükleri ifsat gerçekleşmiş olacak. Bunu yapan düşman da maalesef içimizde yaşayan, sözde ilim adamı geçinen, malum mihraklara hizmet eden ve ne yazık ki akademik unvana sahip sözde din bilginleridir. Bunların yaptığı ifsat ve çıkarttıkları fitne, içimizde sözde münevver geçinen maneviyat düşmanı insanların ekmeklerine yağ sürmektedir.Yapılan manevî tahribatın derecesini kestirmek mümkün olmamakla beraber, çok ağır ve vahim olduğunun kanaatindeyiz.Konumuz tabiî ki, bu insanlara reddiye ve cevap vermek değildir. Meseleye değinmemizin yegâne sebebi, çağımızdaki Sünnet aleyhine tertip edilen karalama kampanyalarına okuyucuların dikkatini celp etmektir. Dinî ilmihâli zayıf olan muhafazakâr ve mütedeyyin kesim, Sünnet ve Hadis düşmanlarının farkına varmadan sinsi tuzaklarına düşebilmektedir!Manevî Tahribat Yapan Yayınları ve Programları İzlemeyin!Ülkemizde kitap okuyan insanların az olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, vatandaşlara, önünde sınırlı bir alternatif olarak sadece muhtelif TV kanallarında çıkan hocaları izlemek kalıyor doğal olarak.TV kanallarında çıkan hocalar, ilimlerindeki derinliklerinden ziyade, kullandıkları mübalâğlı ve yumuşak üslupla seyircilerin karşısına çıkıp etkileyebilmektedir!Seyirciler de doğal olarak işten aştan vakit bulamadıklarından, dinde ehil hocalara gidip öğrenmek yerine TV kanallarının karşısına geçip tabiri caizse ders halkalarına katılmaktalar!Sanal âlemde ders halkalarına katıldıkları hocayı, ne yakından ne de uzaktan tanımamaktadırlar!Din adına konuşma ehliyetini kim vermiş bu insanlara, bu medya vaizlerine? Teknoloji; din dersi halkalarını artık evimize kadar taşımıştır! Bize, yerinde öğrenme zahmetini kaldırmıştır. İleride ne gibi yenilikler ile karşılaşacağımızı şimdiden kestiremeyiz tabi.Dinimiz, Rasûlullah Efendimiz’den bize emanet bırakılmıştır. Bu emanete sahip çıkacak ehil ulema lazımdır! Ancak bu ehil ulema sayesinde doğruyu yanlıştan ayırt edebiliriz!Çağımızdaki baş döndüren teknoloji sayesinde, uydu kanallarının girmediği ev neredeyse kalmadı. Kaldı ki, çanak antenler halkımızın alım gücüne uygun olmaya başlayınca, artık gecekondularda bile kanaldan kanala dolaşmak için vakit kalmamakta!İnsanın aklına şu söz gelmiyor değil: ”Din bu kadar ucuzladı mı?” Sözümün yanlış anlaşılmasını istemem tabiî ki. Uydu kanallarında yayınlanan manevî içerikli programları izleyip de hidayete eren insanlara şahit olmamış değilim! Sadece bir bölüm TV dizisi izleyip de, eski hayatına sünger çeken insanlar ile karşılaştım, birçoklarımız da karşılaşmıştır.Uydu kanallarına külliyen karşı olmanın gayri mantıki olacağını düşünüyorum. Ayrıca, evde ebeveynlerin kontrolünde programlar izlendiğinde, ne kadar büyük yarar getirdiğini de inkâr edemeyiz.TV’de seçkin programları izlemede ölçülü davranmak esastır. İbadet, zikir, evde yapılması gereken ev işleri ve en önemlisi çoluk çocuğa ayrılacak vakitten çalınmaması gerek!KİME İLİM ADAMI VASFI VERİLİR?İlim adamı veya âlim olmak, ülkemizde ve birçok ülkede, ancak akademik unvana haiz kişilere has bir şeymiş gibi lanse edilmekte. Yani, dinde söz sahibi olabilmek için akademik unvan, diploma, tez, kitap ve araştırma vs. kriter ve kıstaslar muteber olmakta! Âlim olup da toplumun kahir ekseriyeti tarafından ilmi dolayısıyla saygı gören insanların, dinî irşat vazifesi ifa etmeleri, malum kesimlerce itibar görmemektedir!Peygamber (s.a.v.)’in: Muhakkak ki âlimler, pey¬gamberlerin vârisleridir.” (Ebû Dâvûd, İlm, 1) hadisine bakarak, bize yegâne sözcünün hakiki manada varis olan âlimler olduğunu idrak etmekteyiz.Âlimler, nübüvvetten sonra Peygamber Efendimizin yolunun takipçileri olmuşlardır. Ulema, irşat ve tebliğ vazifesini yerine getirirken nübüvvet metodunu kendisine kıstas ve ölçü olarak belirlemiştir. Bu metodun dışına çıkılamayacağını, nefsine ahdetmiştir. Varisler, veda hutbesinde Peygamber Efendimizin vurguladığı: “Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılınca asla dalalete düşülmeyeceği” (bkz., Muvattâ, Kader, 1) hakikatini çok iyi idrak etmişlerdir. Hadis ilmi bu hadise binaen hadis uleması tarafından dini hayatımızda bir mihenk taşı olmuştur. Muhaddisler, bir hadis rivayet edebilme şerefine nail olabilmek için binlerce kilometre kat ederek bu uğurda şiddetli meşakkatleri hafif görmüşlerdir. Tarihe mal olmuş bu âlimler, hadis rivayetinde çok titiz davranmış ve ”mustalahu’l-hadis” ilmini kurmuşlardır. Hadis uleması, kütüphanemizde bulunan bu eserleri, o günün ağır şartları altında meydana getirerek Rasûlullah Efendimizin paha biçilmez bir hediyesi olarak sonraki nesillere sunmuşlardır. Bize düşen, bu hediyeyi açıp içeriğini hayatımıza aksettirme gayreti içinde olmamızdır.Bazı âlimler şöyle demiştir: “İnsanların adet ve tabiatlarına (alışageldiklerine) muhalif düşse bile hayrın tümü Peygamber Efendimizin getirdiğindedir. İnsanlar da O’nun getirdiklerine göre tabiat ve ahlâklarını ayarlasınlar!”Şair ne güzel söylemiş:“Sevdiğini iddia ettiğin Yaratan’a isyan edersinKarşılaştırma yaptığın çirkinliği fark etmez misin?Sevginde ihlâs olsaydı O’na itaat ederdinSevilene, sevdiğinden ötürü itaat etmez misin?”
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.