Özlenen Rehber Dergisi

36.Sayı

Unutulan İki Değer : Karşılıksız Yardım ve Fedakârlık

Yüksel ERDAL Özlenen Rehber Dergisi 36. Sayı
Eksikliğini özellikle bu dönemlerde bir hayli hissettiren, insanlar tarafından unutulmaya yüz tutmuş ulvî değerlerden biridir yardımlaşma. Ancak yardımlaşmanın, karşılık beklenmeden yapılanı... Alacağı ücret ya da kendisine yapılacak bir övgü, insanı yardıma teşvik etmemeli, bu huy güzelliği zaten, kişinin içinde taşıdığı bir değer olmalı...
“Her kim Müslüman kardeşinin bir iyiliğe ulaşması konusunda aracılık ederse veya zorluğu kolaylaştırmasında ona yardımda bulunursa, Allah kıyamet günü ayakların kaydığı anda sırattan geçerken ona yardım eder.”(1)
Yüce Nebî’nin müjdelediği bu güzel haberi duyan bir Müslüman’ın, kardeşine yardım konusunda gayret ve çabalarını artırması beklenir elbette. Ancak bu zamanda, yapılacak her iyiliğe yalnızca maddî karşılık bekleniyor olması, tüm insanlığın bu güzel haberlerle ilgilenemeyecek kadar dünya telaşına düşmüş olmasının göstergesidir. Oysaki karşılığı yalnızca, insanı birçok yönden nimetlerle donatan Yaratıcı’dan beklenerek yapılan küçük bir iyilik, bir yardım, insanlar arasında muhabbet oluşması için atılmış büyük bir adım olacaktır. Zira Peygamber’imiz (s.a.s)’in bir müjdesi de şudur ki: “Amellerin en faziletlisi (farzlardan sonra) ihtiyacını karşılamak suretiyle bir müslümanı sevindirmektir.”(2)
Verilen küçücük bir hediye karşısında sevinerek dualarını kardeşinden eksik etmeyen bir Müslüman’ın, ihtiyacının giderilmesi sırasında edeceği dualar belki de iyilik yapanın ahiretteki derecelerini yükseltecek ve bu dünyada da aralarındaki kardeşlik bağını kuvvetlendirecektir.
Bir kimse bir mümini yardımıyla sevindirince, Allah bu sevinç dolayısıyla kendisine ibadet eden ve kendisini tevhid eden bir melek yaratır. Kul kabrine vardığı zaman o sevinç gelir ve ona:
“- Beni tanıyor musun?” der. O da:
“- Sen kimsin?” diye sorar. Sevinç de:
“- Ben filancaya yardımından dolayı verdiğin sevincim. Bugün yalnızlığında sana dost olacağım. Vereceğin cevabı sana telkin edeceğim. Sabit söz ile seni destekleyeceğim. Kıyamet günü göreceğin dereceleri sana göstereceğim, senin için Rabb’inden şefaat dileyeceğim ve sana cennetteki yerini göstereceğim.” der.(3)
Sevmeyi ve kardeşini sevindirmeyi amaç edinmiş bir müslümanın bahtiyarlığı kim bilir ne yücedir! Karşılığını beklemeden, fedakârlık göstererek yaptığı iyilikleri içine gömen, yardım sever müslümanlar... İşte bunlar gerçek manada iyiliği ve güzelliği yaşayanlardır.
Kardeşinin mutluluğu için fedakârlıktan kaçınmamak, kişinin gerçek iman sahibi olduğunun açık ifadesidir. Mümin vasfını taşıdığının ifadesidir. Zira bu yüce dinin bu günlere gelebilmesinde hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış olan sahabeler (r.anhum), müslümanlara en güzel örnekler değil midirler? İmanlarını, kardeş sevgisiyle birleştirerek zerrelerinde hisseden o mübarek sahabeler, yaşadıkları dönemin ismini “Asr-ı Saadet” olarak yazdırabilecek kadar çok sevmiş, yardımlaşmış, ihtiyaç sahiplerinin dertlerine ortak olmuş ve bir zaman sonra artık sadaka verecek kimse bulunamaz hale gelinmiştir.
Dinimizin müminlerin yardımlaşma ahlâkı kazanması açısından bu denli önemle üzerinde durduğu yardım hususu, aynı zamanda kişinin nefsiyle birebir mücadeleye girişmesini amaçlayan bir davranıştır. Çünkü hiç kimse karşılığını alamayacağı bir iyiliğe girişmek istemez. Bu, nefsine çok ağır gelir ve böylelikle artık hayatta onun için yardımlaşma diye bir olgu kalmaz. Ancak nefsinin dizginleri elinde bulunan, fedakârlıktan kaçınmayarak kardeşinin ihtiyaçlarını gidermeye çalışan ve bundan kazanacağı sevabın farkında olanlar başka...
Fedakârlık yapıp yardım etmek merhametli olmayı gerektirir. Merhameti olmayan bir insan başkalarına yardım edilebileceğinin dahi farkında değildir. Yalnızca, varsa kendi dertleriyle ilgilenir, yoksa zaten kimsenin derdi kendini ilgilendirmez. Yapacağı her türlü yardımlarla kendisinden bir şeylerin eksileceğini düşünür. Ama insan ne kadar kötü olsa da içinde azıcık bir merhamet duygusu varsa, bu merhameti sebebiyle fedakârlık ve iyilikte bulunabilir ve cenneti kazanabilir. İşte örnekte olduğu gibi:
Çölde yürüyen adamın, susuzluktan yüreği yanar, nihayet giderken bir kuyu bulur, inip su içer ve çıkar. Tam o sırada susuzluktan dilini çıkarmış, susayan ve toprakları yalayan bir köpek görür. Köpeğin bu halini gören adam kendi kendine: “Bana isabet eden susuzluk bu zavallı köpeğe de isabet etmiştir. Ona da yardım etmeliyim.” der ve tekrar kuyuya iner. Ayakkabısının içine su doldurur. Sonra ayakkabısını ağzı ile tutar ve elleriyle kuyunun kenarlarına tutunarak yukarı çıkar ve köpeğe su verir. İşte sırf bu düşüncesi ve yardımı sebebiyle cenneti kazanan bahtiyarlardan biri oluverir adamcağız.
Müminler kardeştirler. Kardeşler ise birbirini tamamlayan bir bütünün parçaları gibidirler. Bu sebeple kardeşler arasında öyle bir samimiyet ve birlik olmalıdır ki, hiçbir şey kardeşleri birbirinden uzaklaştırmasın. Bunun temel taşı da karşılığı yalnızca Allah’tan beklenerek yapılan yardım ve sarf edilen fedakârlıktır.
O halde müslümana düşen şu duayı dilinden düşürmeden, yaptığı yardımdan dolayı kardeşinden karşılık beklemeden, alacağı bir tebessüm ve duayla yetinebilmesidir.
“Ya Rabb’i! Yapmış olduğum tüm amelleri, iyilikleri, güzellikleri, hayır ve hasenatı, yardımları, yalnızca Sen’in rızana erebilmek ümidiyle yapıyorum. Sen bu uğurda bana güç ve kuvvet ver. Yaptığım yardımlardan usanmayacak, terbiye edilmiş bir nefis ver. Ve Senin rızan için herkesi yardıma teşvik edecek bir lisan ver! Âmin.

Kaynakça:
1. Taberanî, Sağîr.
2. Taberanî, Evsat.
3. İbn Ebu’d-Dünya ve Ebu’ş- Şeyh, Kitabu’s-Sevab’ta rivayet etmişlerdir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.