’De ki: vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; sizden istediğim ancak Ehl-i beyt’ime muhabbettir.’ (1)
Hz. Hüseyin (r.a.) Efendimiz’in Dünyaya Teşrifleri
İbn-i Abbas (r.a.) anlatıyor: ’Rasûlullah (s.a.v.), bir sabah namazından sonra yüzlerini Ashâb’ına dönmeden Hz. Ali (r.a.)’ı çağırdılar. Beraber mescitten çıktılar, Ashâb-ı Kirâm nereye, niçin gittiklerini anlayamadılar. Hz. Fâtımâ’nın (r.anhâ) evine gitmişlerdi. Hz. Hüseyin doğmuştu. Melekler tebrik etmek için gelmişti. Hz. Ebû Bekir (r.a.), dayanamayıp, Hz. Ali’nin (r.a.) evine gitti. Daha sonra da diğer Sahâbe Efendilerimiz eve geldiler. Hz. Ebû Bekir (r.a.), Rasûlullah’ın (s.a.v.) nerede olduğunu sordu. Hz. Ali (r.a.), ’İçeride.’ dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a.): ’İzin verirsen ben de gireyim.’ dedi. Hz. Ali (r.a.): ’Allah’ın Rasûlü meşguldür.’ dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a.): ’Benim içeri girmememi sana emretti mi?’ deyince; Hz. Ali (r.a.): ’Hayır, yalnız dört yüz yirmi dört bin melek geldi.’ dedi.’ (2)
Doğuşu bile binlerce melek tarafından tebrik edilen, Rasûl’ün ciğerparesi, ’ İmam, Şehid, Seyyid, Seyyid-i Şebâb-ı Ehli’l-Cenneh (Cennet gençlerinin efendisi), Sıbt (torun), Râşid, Ez-Zekî’ Hz. Hüseyin (r.a.) Efendimiz’in Kerbelâ’da şehit edilişinin, Hicrî yıl dönümündeyiz. O yüce şahsiyeti, şehâdete götüren olaylar zincirini kısaca gözden geçireceğiz.
Rasûlullah (s.a.v.)’in Nazarında İmam Hüseyin
Hz. Fâtımâ (r.anhâ) validemiz ile Hz. Ali (r.a.) Efendimiz’in ikinci oğulları, Rasûl-i Kibriyâ (s.a.v.) Efendimizin güzide torunları, Hicretin dördüncü yılı Şâban ayının beşinde dünyaya teşrif etti. Çocukluğu, Mübarek Dedeleri, Âlemlerin Sultanı’nın (s.a.v.) yanında, şefkat ve sevgisinde geçti.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bütün torunlarına hangi isimlerin konulacağı Cebrail (a.s.) tarafından bildirilmiş, Hz. Hüseyin’e (r.a.) Hz. Hârun’un (a.s.) oğlunun ismi konulmuştur.
Hz. Hüseyin, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e çok benziyordu. Hz. Ali (r.a.): ’Hasan, Rasûlullah’a göğsünden başına kadar olan kısmında, Hüseyin de bundan aşağı olan kısmında çok benzerdi.’ (3)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhumâ)’ya son derece düşkün olup onları çok severdi. Onlar hakkında:
’Allah’ım: Ben, bunları seviyorum. Sen de bunları sev.’(4), ’Hasan ve Hüseyin, benim dünyada kokladığım iki reyhanımdır.’ , ’Hasan ve Hüseyin’i seven, beni sevmiş, onlara kin tutan da bana kin tutmuştur.’ buyurmuşlardır. (5)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in gönüllerince oynayıp eğlenmeleri için onlara eşlik eder, bir çocuk gibi onlarla oynardı. Hz. Hüseyin, Rasûlullah (s.a.v.)’dan deve olmalarını istediklerinde hemen yere eğilir ve onları mübarek sırtına alırdı. Arkasından da: ’Bundan güzel deve olabilir mi?’ buyururlardı. ’O’nun ağlamasına üzüldüğümü bilmiyor musun, Yâ Fâtıma!’ diyecek kadar sevgi saçtığı ciğerparesinin şehâdeti neler ifade etmiştir acaba?
Peygamber Efendimiz, bir gün, cenazelerin konulduğu yerde oturuyordu. Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin, güreşmeye başladılar. Peygamber Efendimiz gülerek: ’Ha gayret Hasan; göreyim seni, yakala Hüseyin’i!’ diyerek Hz. Hasan’ı kayırınca, Hz. Ali: ’Yâ Rasûlallah! Sen Hüseyin’i kayırmalı değil miydin? Hasan daha büyüktür’ dedi. Peygamberimiz: ’Baksana Cebrail de, Hüseyin’e: ’Ha gayret Hüseyin, göreyim seni’ diyor.’ buyurdu. (6)
Namaz esnasında onun yanına gelirler, secdeye gitmesini adeta dört gözle beklerlerdi. Secdeye giden Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kutlu omuzlarına çıkarlardı. Allah Rasûlü, çok sevdiği bu iki yavruya bir zarar gelmemesi için, onlar ininceye kadar secdede kalırdı.
O Ehl-i Beyt ki; haklarında: ’Ey Ehl-i beyt! Allah sizden kiri, günahı gidermek, sizi tertemiz yapmak ister.’ (7) âyet-i kerîmesi nâzil olmuş, Ümmü Seleme’nin (r.anhâ) evinde gerçekleşen bu olayda, Peygamber (a.s.) Hz. Fâtımâ’yı, Hz. Hasan’ı ve Hz. Hüseyin’i çağırdı. Onları bir örtü içine aldı, o sırada Hz. Ali geldi, onu da örtü içine alarak: ’Allah’ım bunlar benim Ehl-i beytimdir, bunlardan günah kirini gider, kendilerini tertemiz yap!’ diyerek duada bulundu. Bunu gören Ümmü Seleme: ’Yâ Nebiyallah! Ben de onlarla birlikte miyim?’ diye sorunca, Efendimiz ona müşfik sesleri ile: ’Sen yerindesin ve bana hayırlısın.’ diyerek ’Ehl-i abâ’nın’ farklı bir konumda olduğunu ortaya koymuştur.
Yedi yaşında dedesini kaybeden Hz. Hüseyin, sekiz yaşında da annesini kaybetti. Küçüklüğünden itibaren özenle yetiştirilen Hz. Hüseyin, ilk eğitimini Allah’ın Elçisi’nden aldı. Daha sonra babasının gözetiminde Ebû Abdurrahman es-Sülemî tarafından Medine Mescidi’nde, diğer çocuklar ile birlikte kıraat okudu. Babasından da fıkıh dersleri aldı. Bu gayretlerin sonucunda bir fakih ve muhaddis olarak yetişti. Nitekim muhtelif kaynaklarda kendisine ait fetvâların yanı sıra dedesi, babası ve diğer bazı Sahâbelerden rivayet ettiği hadisler de bulunmaktadır. (8)
Dört Halife Döneminde Hz. Hüseyin (r.a.)
Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.), gerek yaşları ve gerekse tahsil ettikleri ilim nedeniyle ilk iki halife döneminde cereyan eden önemli olaylarda fiilen yer almadılar. Hz. Osman (r.a.) zamanında, İslâm sancağının daha da ileri bir noktada dalgalandırılması amacıyla yapılan fetihlere, o da ağabeyi ile beraber bir nefer olarak katıldı ve Said b. el-Âs’ın komutasında gerçekleşmiş olan Horasan’ın fethinde kendisine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirdi. Daha sonra, Hz. Osman’ın (r.a.) evini kuşatan isyancılara karşı babası Hz. Ali (r.a.) tarafından yine ağabeyi ile beraber halifeyi korumak ve evine su taşımakla görevlendirildi. Babasının halifeliği sırasında Hz. Hüseyin (r.a.), O’nun bütün seferlerine katıldı. (9)
Hz. Muâviye’nin (r.a.) Halifeliği Döneminde Hz. Hüseyin (r.a.)
Babalarının şehâdetinden sonra ağabeyi Hz. Hasan’a biat etti. Hz. Ali (r.a.), kendilerine, ağabeyine itaat etmesi hususunda vasiyet buyurmuşlardı, O da bu emri sonuna kadar yerine getirdi. İmam-ı Sâdık (r.a.) bu konuda şöyle demiştir: ’İmam-ı Hüseyin (r.a.), Hazret-i Hasan’a (r.a.) hürmeten önünde hiç yürümemiştir.’
Hz. Hasan (r.a.), Hz. Muaviye (r.a.) ile anlaşmaya varıp hilâfeti O’na devredince, Hz. Hüseyin de ağabeyine itaat etmiş ve Medine’ye yerleşmiştir. Burada zühd ve takvaya dayalı bir hayat sürdü. Bütün vaktini Allah’a (c.c.) itaat ile geçirmiş ve her gece bin rekat namaz kılmıştır. Tarih ve siyerciler, Hz. Hüseyin (r.a.) Efendimiz’in yirmi beş defa yürüyerek haccettiğini ve her gece bin rekat namaz kıldığını haber vermektedirler. (10)
Hz. Hüseyin’in husûsi özelliklerine gelince onu tam manasıyla Peygamber Ocağı’nda yetişmiş bir gül gibi görmekteyiz. Yiğitlik ve şecaat sahibiydi. Geceleri Medine’nin karanlık sokaklarında tebdîl-i kıyafet içinde kapı kapı dolaşırdı. Fakirlerin kapısına uğrar, ihtiyaçlarını bırakır, kimseye görünmeden kaybolurdu. Tanınmamak için de yüzünü örter ve sadece gözleri görünürdü. Medineliler, bu yardımların kimin tarafından yapıldığını bilmezdi.
Medine’de yaşadığı dönemlerde Hz. Muâviye (r.a.) aleyhine hiçbir faaliyette bulunmamış, aksine fitne çıkarmak isteyenlere engel olmuştur. Hz. Hasan (r.a.) vefat ettiğinde, Hz. Muâviye’ye (r.a.) mektup göndererek: ’ Seninle savaşmak ve sana karşı çıkmak niyetinde değilim.’ buyurmuştur.
Hz. Muâviye (r.a.) ile Hz. Hüseyin (r.a.) arasındaki ilk anlaşmazlık, Hz. Muâviye’nin, halifeliği oğlu Yezîd’e bırakması ve ona biat istemesi ile ortaya çıktı. Çünkü Hz. Hüseyin ve Medine’de bulunan İslâm Dini’nin önemli şahsiyetleri Yezîd’in halifeliğini kabul etmeyeceklerini bildirdiler. Bu gelişmeler yeni başladığı sıralarda Hz. Muâviye (r.a.) vefat etti.
Yezîd İle Mücadeleleri ve Kerbelâ Olayı
’Nasıl umar bu ümmet Hüseyin’i katleder de,
Dedesinden şefaat bekler hesap gününde.’
Sözlerine hiç aldırış etmeden Yezîd, Medine valisi Velîd’ten, Hz. Hüseyin’in biat etmesi için zorlanmasını istiyordu. Hatta Yezîd’in adamlarından Mervân, Medine Valisi Velîd’e, Hz. Hüseyin eğer Yezîd’in halifeliğini kabul etmezse O’nu öldürebileceğini söyler. Bu duruma çok kızan Velîd: ’Sen benim için dinimi yıkacak bir şey tavsiye ediyorsun. Yemin ederim ki Hüseyin’i öldürmek suretiyle dünyanın her yanına, üzerine güneşin doğup battığı bütün mal ve mülküne sahip olacağımı bilsem yine de bunu istemem.’ diyerek tavsiyesini reddetmiş ve Hz. Hüseyin’le (r.a.) görüştükten sonra O’nun Medine’den ayrılmasına müsaade etmiştir. Bu gelişmeden sonra da Hz. Hüseyin (r.a.), Mekke’ye yerleşmiştir. (11)
Hz. Hüseyin’in Yezîd’e biat etmeyip Mekke’ye gittiği haberini alan ve aralarında Müseyyeb b. Necebe, Rifaâ b. Şeddad, Habîb b. Muzahhar ve Süleyman b. Surad el-Huzaî’nin de bulunduğu Kûfe’nin ileri gelenleri, sayısız mektup göndererek Onu Irak’a davet ettiler.
Bunun için durumu yerinde incelemek üzere amcasının oğlu Müslim b. Akîl’i bu şehre gönderdi. Muhtar b. Ebî Ubeyd es-Sekafî’nin evinde konaklayan Müslim, Hz. Hüseyin (r.a.) adına 18.000 kişinin biatını alınca kendisine haber gönderdi ve bir an önce Kûfe’ye gelmesini istedi. Hz. Hüseyin (r.a.), Müslim tarafından gönderilen bu haberlerden sonra Kûfe’ye gitmek üzere hazırlanmaya başladı ve hicrî 61-mîlâdî 680 yılı Zilhicce ayının üçüncü günü Kûfe’ye hareket etti.
Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye gelmek üzere yola çıktığı, halkın önemli bir kısmının kendisine biat ettiği haberi Kûfe valisi Nu’man b. Beşîr’e ulaşınca, vali buna sevinmemekle beraber, ciddi bir önlem almak için de harekete geçmedi. Çünkü o, Hz. Peygamberin torunu Hüseyin’e (r.a.) karşı gelişecek bir hareketin içerisinde yer almak istemiyordu. Bunu fark eden Emevî taraftarları, durumu Emevî halifesi Yezîd b. Muâviye’ye bildirdiler. Yezîd, Nu’man b. Beşîr’i valilikten aldı ve yerine Ubeydullah b. Ziyâd’ı atadı.
Hiç zaman kaybetmeden Basra’dan Kûfe’ye hareket eden Ubeydullah, önce Kûfe’deki Hz. Hüseyin taraftarlarını sindirmek için harekete geçti ve Hz. Hüseyin adına Müslim b. Akîl’e destek veren grubu dağıtmaya çalıştı. Ubeydullah b. Ziyâd ve Kûfe’nin ileri gelenleri, bu insanları, Suriye’den gelmekte olan askerler ve aldıkları yardımların kesilmesi ile tehdit ettiler. Müslim b. Akîl ve Hz. Hüseyin’e (r.a.) verdikleri desteği çekmeleri durumunda, kendilerine yapılmakta olan ekonomik teşviklerin artırılacağı vaadinde bulununca halk dağıldı. Halkı dağıtmayı başaran Ubeydullah b. Ziyâd, Hz. Hüseyin adına biat toplamakta olan Müslim b. Akîl ile onu koruyan Hâni b. Urve’yi yakalatarak öldürdü.
Kûfe’ye gitmek için yola çıkmış olan Hz. Hüseyin, es-Sa’lebî’ye geldiğinde, Kûfelilerin ihanetine uğradığını ve Müslim b. Akîl’in, Ubeydullah b. Ziyâd tarafından şehit edildiğini öğrendi ve geri dönmek istedi. Ancak Müslim b. Akîl’in çocukları ileri atılarak: ’Allah’a yemin ederiz ki ya intikamımızı alırız, ya da Müslim’in tattığını tadarız.’ diyerek, Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye gitme hususunda ikna etmeye çalıştılar. Bunlardan bazısı Hz. Hüseyin’e kendisinin Müslim b. Akîl gibi olmadığını, Kûfe’ye ulaşması durumunda halkın etrafında toplanacaklarını belirttiler. Bununla ikna olmuş gibi görünen Hz. Hüseyin (r.a.), Kûfe’ye doğru yoluna devam etti. Zübâle denilen yere geldiğinde, Müslim b. Akîl’e elçi olarak gönderdiği, Abdullah b. Yaktûr’un da öldürüldüğü haberini aldı.
Öte taraftan Müslim b. Akîl ve Hâni’yi öldüren Ubeydullah b. Ziyâd, Kûfe’den Hz. Hüseyin’e destek amacıyla gidebilecek olanları engellemek ve Hz. Hüseyin tarafından Kûfe’ye gönderilebilecek olan elçilerin şehre girişine mani olmak için, Husayn b. Numeyr komutasında 4.000 kişilik kuvveti Kâdisiyye’ye gönderdi. Hac ve umre amacı dışında Mekke yönüne gidecek olan hiç kimsenin geçmesine müsaade etmemelerini emretti. Kûfe’yi abluka altına alıp, giriş çıkışları kontrol etmeyi başaran Ubeydullah, daha sonra Hurr b. Yezîd et-Temîmî’yi 1.000 kişilik bir kuvvetle Hz. Hüseyin’in gelişini durdurmak üzere gönderdi ve Hz. Hüseyin’in biatını almadan kendisini kesinlikle bırakmamasını emretti. Hurr, Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye girişine engel olmasına rağmen kendisine saygıda kusur etmedi, namaz vakitlerinde onun arkasında namaz kılıyor, sofrasında kendisine eşlik ediyor, sohbetine katılıyordu. Hurr’un, Hz. Hüseyin’i (r.a.) cezalandırmayacağını anlayan Ubeydullah b. Ziyad, bu amaçla Ömer b. Sa’d b. Ebî Vakkas’ı dört bin kişilik bir kuvvetin başında gönderdi. Ömer b. Sa’d, Hz. Hüseyin’e uygulanmakta olan ablukayı daha da daralttı. Direnişini kırmak için Fırat nehrinden içme suyu almalarına dahi müsaade etmedi. Hz. Hüseyin, Kûfe’ye giremeyeceğini anlayınca, geldiği yere geri dönmesine müsaade edilmesini istedi.
Hz. Hüseyin’in bu isteği Ömer b. Sa’d tarafından Ubeydullah’a iletilince, kabul etmedi ve Hz. Hüseyin’in hiçbir şart ileri sürmeden kendisine biat etmesini, aksi takdirde öldürülmesini emretti.
Netice itibarıyla Yezîd b. Muâviye’ye biat etmeye zorlanan Hz. Hüseyin bunu kabul etmedi ve 61/680 yılında, Ömer b. Sa’d komutasındaki ordu tarafından, Ubeydullah b. Ziyâd’ın emriyle, beraberindeki yetmiş iki kişi ile birlikte Kerbelâ’da şehit edildi. Hz. Hüseyin’in şehadeti Emevîler’in durumlarını sağlamlaştırmadı, aksine daha da zorlaştırdı. Zira bundan sonra başta Kûfe olmak üzere, İslâm âleminin birçok yerinde çıkan hadiselerin temelinde, Hz. Hüseyin’in (r.a.) şehadeti yatacaktır. (12)
Tarihte çok derin izleri olan ve ’Kerbelâ Vakası’ olarak anılan bu olay 10 Ekim 680, hicrî takvime göre de Muharrem ayının 10. günü meydana gelmiştir. Bu olaydan erkeklerden yalnızca Hz. Hüseyin’in oğlu Zeynel Âbidin (r.a) sağ olarak kurtulmuş, nesl-i pâkinin bu kanadı bu zât-ı kirâmdan zuhûr etmiştir.
Hz. Hüseyin’i (r.a.) Şehid Edenlerin Sonları
Hz. Hüseyin’in (r.a.) katillerinden veya onların arkadaşlarından, bir belaya uğramadan ölen yoktur. Hz. Hüseyin’in (r.a.) şehid edilmesinden sonra şöyle bir olayın yaşandığı rivayet edilir:
’ Abdullah b. Ziyâd ve arkadaşlarının başlarını Kûfe Mescidi’ne getirdiler. Oradakiler, ’geldi’ dediler. Sonra bir yılan geldi, o başların arasına girdi. Abdullah b. Ziyâd’ın burnundan içeri girdi. Biraz durdu. Sonra çıktı. Yine etraftan ’geldi, geldi’ dediler. Yine o yılan geldi. Evvelki gibi yaptı. Böylece birkaç defa tekrarlandı.’ (13)
Kaynakça:
1. Eş-Şûrâ 42/23.
2. Abdullah Fâruki El-Müceddidî (k.s.), Ehl-i Beyt ve On İki İmamlar, s.273.
3. Ahmed b. Hanbel Müsned, c.1, s.108.
4. Tirmîzî Sünen c.5, s.661
5. Ahmed b. Hanbel, a.g.e., c.II, s.288.
6. Zehebî, Siyer Alâmü’n-Nübelâ, 111, s. 190-191.
7. El-Ahzâb 33/33.
8. Yrd. Doç. Dr. M. Mahfuz Söylemez, Hz. Hüseyin (r.a.).
9. İslâm Ansiklopedisi, Diyânet İşleri Başkanlığı Yay. Hz. Hüseyin maddesi.
10. Abdullah Fâruki El-Müceddidî (k.s.), a.g.e., s.269.
11. İslâm Ansiklopedisi, Diyânet İşleri Başkanlığı Yay. Hz. Hüseyin maddesi.
12. Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yayınları, c.2, s.328.
13. Abdullah Fâruki El-Müceddidî (k.s.), a.g.e., s.279.
Hz. İmam Hüseyin (r.a) ve Kerbelâ Hadisesi
Özlenen Rehber Dergisi 15. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.