Özlenen Rehber Dergisi

136.Sayı

Esasında Hepsi Birer Gizli Bir Kahramandı

Berda AKSOY ÇETİN Özlenen Rehber Dergisi 136. Sayı
Kıymetli annelerimiz… Hayatımıza önder kıldığımızı söylememiz hiçbir zaman kafi değildir, onlar gibi yaşamayı hakikaten benimseyip yaşantımızı o ölçüde şekillendirmedikten sonra. Belki birçoğumuza zor geliyor ya da kıyasladığımız zaman aklımıza gelebiliyor; o dönemle bu dönem arasında birçok farklılık olduğu. Elbette ki doğru.. Farklılık var. Teknoloji ilerledi, erişim kolaylaştı, ulaşım kolaylaştı, haramlar alenileşti, yalanlar arttı, güven azaldı, samimiyet kalmadı… Elbette ki birçok gelişim ve değişim gösterdik toplum olarak. Ancak akışa bir ara verip de bir saniye de olsa baktığımızda, yanımıza kalacak olan kâr ettiğimizin neler olduğunu görüyoruz? Kocaman bir hiç! Ya da şu açıdan bakalım: Yaşıyoruz.. Herşey gelişiyor ama herşey. Aklımıza gelmeyen şeyler bile değişiyor, gelişiyor. Belki şu an için hayatımızı kolaylaştırılıyor; bu, inkar da edilemez. Geçmişte bu gelişimin olmadığını da unutmayalım. Şimdi; bu gelişimin bizim bu dünyamıza sağladığı faydanın zerresini ahiretimiz için de sağladığını kim söyleyebilir? Söyleyemiyoruz, çünkü yenilikler sadece dünya içindedir ve burada kalacaktır.
Geçmişte bu denli bir gelişimden söz etmek zordu. Şimdiki gelişimin de öbür dünyamıza faydası olmadığına göre, onlar geçmişte yaşadılar diyerek, hayat şartlarımız aynı değil, koşullar farklı demek ne derece mantıklı ve gerçekçi soralım kendimize?
Ancak şöyle düşünülebilir: Onların yaşantıları daha zordu, o koşullarda bile İslam’ın ipine sımsıkı sarıldılar, bir an olsun tereddüt etmediler. Ama biz, şartlarımız hafifletildiği halde sımsıkı sarılmak bir yanda kalsın, git gide bağlarımızı zayıflatıyoruz! Yaşadığımız toplumda ne bir savaşa maruz kaldık ne de çok büyük afetlere. Ha olanlarda da sorumlu aradık, ibret almak yerine. Aslında bizler sağlanan nimetlerin, güzelliklerin ve sağlanan toleransın kıymetini bilemeyecek kadar da şükürsüzleşiyoruz…
Yermük Savaşı’nda

Hz. Ömer zamanında İslam orduları, Halid b. Velid gibi kahramanlar komutası altında büyük fetihler gerçekleştiriyor, Bizans ve İran İmparatorluklarının topraklarında ilerliyorlardı. Bu ilerlemeleri durdurmak için pek çok kez büyük ordularla Müslümanların karşısına dikilen Bizanslılar, her seferinde yenildiler. O büyük savaşlardan biri de hicretin 15. Yılında yapılan Yermük Savaşı idi. Hind b. Utbe eşi Ebu Süfyan ile birlikte bu savaşa katılmıştı.
Savaş başlayınca Bizanslılar büyük bir saldırı düzenlendiler. O sırada İslam ordusuna yeni katılmış olan Lahm ve Cüzam kabilelerinin saldırıya dayanamayıp kaçmaları ile Müslümanlar çok zor durumda kaldı. İslam ordusunun arka tarafında bir tepe üzerinde bulunan Müslüman hanımlar, durumun vahametini görünce yalnızca Müslümanları savaşa teşvik etmekle kalmayıp Ümmü Hakim binti Haris ve Hind binti Utbe’nin teşviki ile hanım sahabeler kılıçları ile düşman karşısına çıkarak onlarla kıyasıya savaştılar.
Annelerimiz hiç tereddütsüz kendilerini meydanlara atıp mücadele etmişlerdir. Savaşlarda sahabe efendilerimizin en büyük destekçileri olmakla beraber yaralılara hemşirelik konusunda da bir hayli çabaları olmuştur. Bunlarla da yetinmeyip savaş meydanlarında gözlerini kırpmadan savaşmışlardır. Düşünün hem anneler(!) hem çocuklarına baba oluyorlar, hem eş, hem mümine hem de dini için canını ortaya koyan birer kahraman! Ama şikayetsiz; şükürle, hamd ile.. bizler daha birkaç uğraş içerisinde bunalıyoruz ne ağır imtihanımız var diyoruz… düşünelim çocuklarımızla uğraşmak büyük iş, evle ilgilenmek, aşla ilgilenmek çok büyük iş.. hatta öyle oluyoruz ki farz olan ibadetlerimizi bile son dakikalara bırakıyoruz günlük olan vazifelerimizi sallantıya uğratıyoruz. Çok merak ediyorum bizde ki bu meşguliyet, zaman bulamamak, yetiştirememek, ertelemek vb. alışkanlıklar neyin gerekçesi? Kime neye güveniyoruz? Dünyaya geldik yaşıyoruz, burada bir yaşam sürebilmek için dünyalık işler de gerekli, doğru. Fakat biz birşeyleri abartıyoruz ki asıl vazifelerimizi yaşayamıyoruz ya da eksik yaşıyoruz.
İslam tarihine baktığımız zaman yaşadığımız hayatın kolaylığını daha çok anlıyor olmamız lazım. Bizler kurulu olan bir düzeni yaşıyoruz. Düşünün bir evin inşaat halini daha hiç dizilmemiş halini ve o evi önce yapıp sonra içini dizayn edip daha sonrada yemek pişirmemiz gerektiğini… diğer yandan da evin yapılmış olup, iç aksamının; gıda malzemeleri de dahil tamamen yerli yerinde olduğunu ve o evde yemek pişirmemiz gerektiğini.. hangisi daha kolay ve çabuk olur? Tabii ki hazır olanda pişirmek kolaydır. İşte bizim yaşantımız da tıpkı böyledir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Ashabı ve Sahabe efendilerimiz, Annelerimiz dini yaymak ve yaşamak adına türlü işkenceler, eziyetler ve zorluklar görüşmüştür. Ancak vazgeçmeden mücadele etmişlerdir ve bugünümüze kazandırmışlardır. Bizler yapmamız gereken hususları biliyoruz, Allah (c.c.) bizden öncekilerle bize öğretti, kitabımız önderimiz ve örneklerimiz mevcut. Yani aslında düzen kurulu da zorlukları bizler kendimize çıkartıyoruz. Hiçbir zorluk yok aslında sadece etrafımız çok renkli. Biz de öyle kuvvetsiz tutunuyoruz ki o renklerin ahengi bile bizi kendimizden geçiriyor. Hatta bir daha toparlayamaz hale geliyoruz demek de yanlış olmaz.
Yaptığımız hatalar ortada, doğruların olduğu gibi.. e herşey bu kadar aşikarken bize engel olan bizden başka ne ki? Hepimiz biliyoruz binlerce milyonlarca örneğin her geçen gün sayısız ibretlerin bize gösterildiği şu dünya hayatında niye kendimizi kandırıyoruz?
Allah’ın en sevgili kulları bile çeşitli imtihanlardan geçmiştir. Zorluklar yaşamıştır ki az evvel anlattığımız sahih olan bir hadisedir. Sahabe Annelerimiz bile savaş meydanlarında canlarını ortaya koymuştur. Şu an yaşadığımız ülkede hangimiz böyle bir durumla karşılaştık? Geçmişte olmuştur, şimdilerde de birçok İslam ülkelerinde kardeşlerimiz savaşın içinde. Allah onların yardımcısı olsun inşallah. Bizler de halimize şükredelim. Başımızda böyle hiçbir durum olmadığı halde kabımıza sığamıyoruz. Hergün bir yanlışın içine girmekten alıkoyamıyoruz kendimizi.
Böyle yapmak yerine etrafımıza iyice bir bakarsak; geçmişimizi, çevremizi ve geleceğimizi geniş çaplı görme imkanını kendimize sunarız. Aksi takdirde zamanın albenisi bizi de alır götürür. Sonra da bir türlü toparlayamayız.
Sonuç
Şimdi biraz da kendimizi düşünelim. Empati kuralım. Kendimizi onların yerine koyalım. Çocuklarımızı, yaşadığımız hayatı, davranışlarımızı, yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı… Zaman o kadar hızlı ilerliyor ki günler nasıl geçiyor anlayamıyoruz bile. Herşey böyle hızlı ilerliyor, ölenler, yeni doğanlar… herşey unutuluyor baki kalan bizim yaptıklarımız ve yapacaklarımız. Maddi olan herşey siliniyor. Geride sadece manevi olarak birikimlerimiz kalıyor. Şimdi en iyisi güzelce bir silkelenmek ve yaşantımızı doğrulara göre tekrar şekillendirmek. O doğrultuda hayatımıza kaldığımız yerden değil, kalamadığımız yerden bize bildirilen ölçüye getiremediğimiz yerden tutup, doğru ölçüye getirerek o şekilde yaşamak…
Yâ Rabbî! Lütfet Allah’ım… Yardım et…
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.