EN GÜZEL ÖRNEK HZ. PEYGAMBER’İN HAYATINDAN KESİTLER - II
Bir Baba Olarak Rasûlullah (s.a.v.)
Hz. Peygamber (s.a.v.), büyüklere böyle ilgili böyle sevgili ve bu denli şefkatli olur da çocuklar hiç bundan yoksun kalır mı? Kalmaz elbette. O, zevcelerinin indinde fevkalade bir aile reisi olduğu gibi mükemmel bir baba ve dede idi. Tertemiz bir hayat sürerek evlenmiş olduğu Hatice validemizle mutlu bir yuva kurmuşlar ve evlat sahibi olmuşlardı. Ancak Efendimiz (s.a.v.) bir babanın yaşaması muhtemel tüm sevinçleri, hüzünleri ve acıları hayatında bizzat yaşamış ve karşılaştığı her durumda bizlerin göstermesi gereken tavırları göstererek ümmetine ‘en güzel örnek’ olmuştur. Efendimizin(s.a.v.), altısı Hz. Hatice’den, biri de Hz. Mariye’den olmak üzere yedi çocuğu dünyaya gelmiştir. İsimleri; Kasım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma, Abdullah ve İbrahim olan evlatlarından Kasım, Abdullah ve İbrahim küçük yaşlarda vefat etmişlerdir. Kızları ise büyüyüp yetişkinlik çağına gelmiş ve evlenmişlerdir. Ancak Hz. Fâtıma dışındaki Zeynep, Rukiye ve Ümmü Gülsüm (r.a.) Peygamberimiz (s.a.v.) daha hayattayken ahirete irtihal etmişlerdir.
Sadece Hz. Fâtıma annemiz Efendimiz (s.a.v.)’den sonraya kalmış o da fazla değil, beş buçuk-altı ay sonra ahiret yurduna göçmüştür.
İşte bir baba olarak Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.) Efendimiz, altı kez evlat acısı yaşamıştır. Kaynaklarda, oğulları Kasım ve Abdullah ile ilgili yeterli bilgiye rastlanmazken, Hz. Mariye’den olan İbrahim’in doğumuna ise Efendimizin (s.a.v.) çok sevindiği bildirilir. Hz. Enes anlatıyor: Efendimizin (s.a.v.) oğlu İbrahim dünyaya geldiğinde, Peygamberimiz (s.a.v.) çok sevinmiş ve kendisine bu müjdeyi getiren kişiye büyük bir ödül vermişti. Daha sonra oğlu İbrahim’i, Ümmü Seyfe denilen bir sütanneye teslim etmişti. Medine’nin kenar mahallesinde oturan bu sütannenin kocası demircilik yapmaktaydı. Sık sık Efendimizle (s.a.v.) birlikte oraya gider ve duman dolu evlerine girerdik. Efendimiz (s.a.v.) oğlu İbrahim’i ziyaret eder, kucaklayarak öper ve bağrına basardı. Sonra birlikte geri dönerdik. (Müslim, Fedâil 62–63; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/112)
Enes (r.a.) İbrahim’in vefatı ve defnedilişi hakkında ise şunları anlatıyor: Efendimiz (s.a.v.) İbrahim’in son anlarında onu kucağına alıp bağrına bastı. Kokladı ve öptü. Bu arada babalık şefkatiyle gözleri yine yaşlarla doldu. Peygamberimizin ağladığını gören yanındakiler hem üzülmüş hem de şaşırmışlardı. Acaba Peygamberler de ağlar mıydı? İçlerinden Abdurrahman b. Avf dayanamayarak sordu: “Sizde mi ağlıyorsunuz Ey Allah’ın Rasûlü?”
Efendimiz (s.a.v.): “Evet. Ben de bir babayım. Bu ağlayışım şefkat ve merhamettendir. Gözümüz ağlar, kalbimiz mahzun olur. Fakat biz, Allah’ın hoşnut olmayacağı şeyleri söylemeyiz. O’na isyan etmeyiz” diye karşılık verdi. (Buhârî, Cenâiz 44; Müslim, Fedâil 62, Cenâiz 12)
Yaşanılan bu olaydan da görüleceği üzere Peygamberimizin (s.a.v.) çok şefkatli bir baba olduğunu anlıyoruz. Ayrıca bu durumla karşılaşan bir insanın Allah’a isyan etmemesi ve Takdir-i İlahi’ye razı olması gerektiğini de yine O’ndan öğreniyoruz. Rasûl-i Kibriya (s.a.v.)’in bir baba olarak yaşadığı acılar, bununla bitmemişti. O, ailelerinin baskısıyla müşrik kocaları tarafından boşanılan ve böylece dul kalan kızları Rukiyye ve Ümmü Gülsüm’e babaları olarak şefkat ve merhamet kanatlarını germiş ve onların yeniden evlenip yuva kurmalarına öncülük etmişti. Bir baba olarak kız evladına hayatının her safhasında sahip çıkmayı insanlar O’nun davranışlarından öğrenmişlerdir.
Rahmet ve şefkat pınarı Efendimizin (s.a.v.) daha hayattayken, yetişkin insanlar olan kızlarını kaybetmesi de çektiği acılardan biriydi. Müşriklerin saldırısı sonucunda deveden düşerek karnındaki yavrusunu kaybeden ve sarsılmadan dolayı yakalandığı hastalık sebebiyle bir süre sonra kendisi de hayata veda eden kızı Zeynep, diğer kızları Rukiye ve Ümmü Gülsüm, her biri bir kez daha baba olarak evlat acısı yaşamasına sebep olacak şekilde ayrıldılar Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in yanından...
Bu acıları bir baba olarak yaşayan Rasûl-i Kibriyâ (s.a.v.) Efendimiz, hayatta kalan tek kızı Hz. Fâtıma ve onun çocukları Hasan ve Hüseyin ile teselli ediyordu yüreğini. Doğrusu, Hz. Fâtıma O’nun için her zaman bir teselli kaynağı idi. Gerçekte bu, yaşça en küçük fakat derece bakımından en yüce mertebeli kızı, hiçbir zaman unutamadığı eşi Hz. Hatice’den kalan bir hatıraydı Efendimiz (s.a.v.) için... Kızları içinde annesine en çok benzeyen o olduğu gibi, tavır ve davranışlarıyla da babasını en çok andıran yine Hz. Fâtıma annemizdi.
Rasûlullah (s.a.v.) ile kızları arasında özel bir konuma sahip olan Hz. Fatıma (r.a.) annemiz arasında geçen hatıralar, baba-evlat ilişkileri konusunda ümmetine son derece açık ve anlamlı mesajlar vermektedir. Allah Rasûlü (s.a.v.), Hz. Fatıma yanına gelince hemen ayağa kalkar, onun elinden tutup getirir ve kendi oturduğu yere oturturdu. Hâlini-hatırını sorar, onu sever, okşar ve gönderirken de yine aynı iltifatlarla gönderirdi. (Tirmizî, Menâkıb 60; Ebû Dâvûd, Edeb 143)
Toplum & Aile
Özlenen Rehber Dergisi 62. Sayı
emeğine gönlüne sağlık miyase hocam