İslâm âlimlerinin en büyüklerindendir. İsmi Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Ahmed’dir. Künyesi Ebû Hâmid, lakabı Huccet-ül-İslâm ve Zeyneddîn’dir. Gazâlî nisbesiyle meşhurdur. Müctehîddi. İctihâdı, Şâfiî mezhebine uygun oldu.
İran’ın Tûs şehrinin Gazal kasabasında 1058 (H.450)de doğdu. İmâm-ı Gazâlî, çocukluğunda fıkıhtan bir miktarını kendi memleketinde okudu. Sonra Cürcan’a gitti. İmâm Ebû Nasr İsmâilî’den bir müddet ders aldı. Sonra Tûs’a döndü. Cürcan’dan Tûs’a dönerken başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır: ’Bir grup yol kesici karşımıza çıktı. Yanımda olan her şeyimi alıp gittiler. Arkalarından gidip kendilerine yalvardım. Ne olur işinize yaramayan ders notlarımı bana verin. Reisleri; ’Onlar nedir? Nasıl şeylerdir?? diye sorunca; ’Onları öğrenmek için memleketimi terk ettim, gurbetlere gittim. Filan yerdeki birkaç tomar kâğıtlardır.? dedim. Eşkıyaların reisi güldü; ’Sen o şeyi bildiğini nasıl iddia ediyorsun, biz onları senden alınca ilimsiz kalıyorsun.? dedi ve onları bana geri verdi. Sonra düşündüm, Allah’ü Teâlâ yol kesiciyi beni ikaz için o şekilde söyletti, dedim. Tûs’a gelince üç yıl bütün gayretimle çalışarak, Cürcan’da tuttuğum notların hepsini ezberledim. O hâle gelmiştim ki, yol kesici önüme çıksa, hepsini alsa, bana zararı dokunmazdı.?(1)
Memleketinde geçirdiği bu üç seneden sonra, tahsiline devam etmek için o zamanın büyük bir ilim ve kültür merkezi olan Nişâbur’a gitti. Zamanın büyük âlimlerinden olan İmâm-ül-Harameyn Ebü’l-Meâlî el-Cüveynî’nin talebesi oldu. Üstün zekâsını ve çalışkanlığını gören hocası ona yakın alâka gösterdi. Burada usûl-i hadîs, usûl-i fıkıh, kelâm, mantık, İslâm hukuku ve münâzara ilimlerini öğrendi. Ebû Hâmid er-Rezekânî, Ebü’l-Hüseyin el-Mervezî, Ebû Nasr el-İsmâilî, Ebû Sehl el-Mervezî, Ebû Yûsuf en-Nessâc gibi devrin büyük âlimleri belli başlı hocalarıdır.(2)
Nişabur’da tahsilini tamamlayınca, büyük bir ilim ve edebiyât hâmisi olan Selçuklu vezîri üstün devlet adamı Nizâmülmülk’ün dâveti üzerine Bağdat’a gitti. Nizâmülmülk’ün topladığı ilim meclisinde bulunan zamanın âlimleri, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin ilminin derinliğine ve meseleleri îzâh etmekteki üstün kâbiliyetine hayran kaldıklarını itirâf ettiler. O zaman ortaya çıkan sapık fırkaların mensupları, onun yüksek ilmi ve en zor, en ince mevzuları en açık bir şekilde anlatması, hitabet ve izah etme kabiliyetinin yüksekliği, zekâsının parlaklığı karşısında perişan oluyorlar ve tutunamıyorlardı. Bu sırada otuz dört yaşında bulunan İmam-ı Gazâlî hazretlerinin İslâmiyete yaptığı büyük hizmetleri gören Selçuklu veziri Nizâmülmülk, şimdiki tâbirle, onu Nizâmiye Üniversitesi rektörlüğüne tâyin etti. Bu üniversitenin başına geçen İmâm-ı Gazâlî hazretleri, üç yüz seçkin talebeye lüzumlu olan bütün ilimleri öğretti. Yetiştirdiği talebelerin had ve hesabı yoktu. Ebû Mansûr Muhammed, Muhammed bin Es’ad et-Tûsî, Ebü’l-Hasan el-Belensî, Ebû Abdullah Cümert el-Hüseynî talebelerinin meşhurlarındandır. Bir taraftan da kıymetli kitaplar yazan İmâm-ı Gazâlî ilim ehli, devlet adamları ve halk tarafından büyük bir muhabbet ve hürmet gördü. Şöhreti gün geçtikçe arttı. Nizâmiye Üniversitesinde bulunduğu yıllarda, Kitâbü’l-Basît fil-Fürû, Kitâb-ül-Vesît, El-Veciz, Meâhiz-ül-Hilâf adlı kitaplarını yazdı.(3)
Ayrıca İsmâiliyye adındaki sapık fırkanın görüşlerini çürütmek için Kitâbu Fedâihil-Bâtınıyye ve Fedâil-il-Müstehzariyye adlı eserini yazdı. Yine bu sırada Rumcayı öğrenerek felsefecilerin sapıklığını ortaya koymak için eski Yunan ve Lâtin filozoflarının kitaplarının aslı üstünde üç sene titizlikle incelemeler yaptı. Bu incelemeleri esnasında ve neticesinde felsefecilerin maksatlarını açıklayan Mekâsid-ül Felâsife kitabı ile felsefecilerin görüşlerini reddeden Tehâfüt-ül-Felâsife kitabını yazdı. Avrupalı filozoflar, o asırda dünyanın tepsi gibi düz olduğunu iddia ederek, ilimlerini ve felsefelerini böyle yanlış bilgiler üstüne kurarken, İmâm-ı Gazâlî hazretleri dünyânın yuvarlak olduğunu, karaciğerde kanın zehir ve mikroplardan temizlenip tâzelendiğini, safra ve lenfle zararlı madde eriyiklerinin burada kandan ayrıldığını bu işte dalağın, böbreklerin ve safra kesesinin rollerini, kanın madde miktarlarındaki oranın değişmesi ile sıhhatin bozulacağını, bugünkü fizyoloji kitaplarında yazdığı gibi, delillerle ispat etti. Ayrıca diğer fen ilimlerinde de Avrupalıların bilmedikleri doğru bilgilere kitaplarında yazıp yer verdi.(4)
İmâm-ı Gazâlî hazretleri, felsefecilerle ilgili bu çalışmalarını adeta kendisinin hak yolu bulma sergüzeştini dile getirdiği El-Munkızu Aniddalâl kitabında şöyle anlatmaktadır:
’İşte şimdi filozofların ilimlerinin hikâyesini dinle: Onları birkaç sınıf, ilimlerini de birkaç kısım hâlinde gördüm. Onlara, çokluklarına ve eskileri ile yenileri arasında doğruya yakınlık ve uzaklık farkına rağmen, küfür ve ilhâd damgasını vurmak lâzımdır. Filozoflar fırkalarının çokluğuna ve çeşitliliğine rağmen, Dehriyyûn, Tabîiyyûn ve İlâhiyyûn olmak üzere üç kısma ayrılırlar. Dehriyyûn sınıfı eski filozoflardan bir zümredir. Yaratıcının varlığını inkâr ederler, bunlar zındıktır. Tabîiyyûn; bunlar da âhiretin mevcûdiyetini kabul etmediler. Cenneti Cehennemi, kıyâmeti ve hesâbı inkâr ettiler. Bunlar da zındıktır. Üçüncü sınıf olan İlâhiyyûn, daha sonra gelen filozoflardır. Bunlar ilk iki sınıfı red etmişlerse de kendilerini bid’at ve küfürden kurtaramamışlardır.? Üçüncü kısımdan olan bu filozoflar, kendilerinden önce gelenlerin yanlışlarını açık seçik göstermek ve bir yaratıcının olduğunu söylemekle beraber peygamberlere inanmadıkları için küfürde kalmışlardır. Çünkü küfürden kurtulmak için peygamberlere ve onların bildirdiklerine inanmak da şarttır.(5)
İmam-ı Gazâlî hazretlerinin felsefecilerin görüşlerini çürütmek ve îtikâdlarına, felsefe karıştıran sapık fırkalara cevap vermek için yaptığı bu çalışmasını işiten bir takım kimseler, onu felsefeci zannetmişlerdir. Bunun sebebi, felsefe ile tefekkür arasındaki mühim farkı bilmemek olabilir. Felsefeciler aklı rehber edinmişlerdir. Mütefekkirler ise aklı kullanmakla beraber, akla da rehber olarak peygamberleri ve onların bildirdiği îmânı almışlardır. Göz için ışık ne ise, akıl için îmân odur. Işık olmayınca göz göremediği gibi îmân olmayınca akıl da doğru yolda yürüyemez. İmâm-ı Gazâlî hazretleri, filozof değil müctehiddir. Zâten İslâmiyette felsefe ve filozof olmaz. İslâm âlimi olur. İslâm dîninde felsefenin üstünde İslâm ilimleri, filozofun üstünde de İslâm âlimleri vardır.(6)
İmâm-ı Gazâlî hazretleri, hicri 488 yılında, yerine kardeşi Ahmed Gazâlî’yi vekil bırakarak Nizâmiye Üniversitesindeki görevine ara verdi ve Bağdat’tan ayrıldı. Çeşitli ilmî çalışmalar ve seyahatler yaptı. Şam’da kaldığı iki yıl içinde en kıymetli eseri İhyâu-Ulûmiddîn’i yazdı. Daha sonra Kudüs’e gitti. Burada Bâtınî denilen sapık fırkaya karşı Mufassıl’ul-Hilâf, Cevâb-ul-Mesâil ve Allah’ü Teâlâ’nın Esmâ-i Hüsnâ denilen isimlerini anlatan El-Maksadü’l-Esmâ adlı eserini yazdı. Kudüs’te bir müddet kaldıktan sonra hacca gitti. Haccını müteakiben Bağdat’a döndü. Nizâmiye Üniversitesinde, Şam’da yazdığı İhyâ’sını kalabalık bir talebe kitlesine ders olarak okuttu. Bu seferki tedris hayatı uzun sürmedi. Doğduğu yer olan Tûs’a gitti. Burada yine Bâtınîlere karşı Ed-Dercülmerkûm kitabı ile El-Kıstâs-ul-Müstakîm, Faysal-ut-Tefrika, Kimyâ-ı Seâdet, Nasîhât’ül-Mülûk ve Et-Tibr-ul-Mesbûk adlı kıymetli eserlerini yazdı. On sene kadar süren bu hizmetlerinden sonra Selçuklu veziri Fahrü’l-Mülk’ün ricası üzerine bir müddet daha Nizâmiye Üniversitesinde ders verdi. Tasavvufu anlatan Mişkâtü’l-Envâr adlı eserini de bu sırada yazdı.(7)
İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin tasavvufta mürşidi, Silsile-i Zeheb’in büyüklerinden olan Ebû Ali Fârmedî hazretleridir. Onun huzurunda kemâle geldi. Zâhir ilimlerinde eşsiz âlim olduğu gibi, tasavvuf ilimlerinde (evliyâlık ilimlerinde) de mürşid (yol gösterici) oldu. Her iki ilimde, Peygamberimizin vârisi oldu. Kısa bir müddet daha Nizâmiye Üniversitesinde ders verdikten sonra doğduğu yer olan Tûs’a döndü. Elli beş sene gibi kısa bir ömür süren İmâm-ı Gazâlî hazretleri, ömrünün son yıllarını Tûs’ta geçirdi. Burada evinin yakınına bir medrese ve bir de tekke yaptırdı. Günleri insanları irşâd etmekle geçti. Elli yaşını aştığı bu sıralarda el-Munkızu Aniddalâl, fıkhın kaynaklarına (Usûl-i fıkha) dâir el-Mustesfâ ve selef-i sâlihîne (Ehl-i Sünnet îtikâdına) tâbi olmayı anlatan İlcâmü’l-Avâm an İlm-il-Kelâm adlı eserlerini yazdı.(8)
Yaşadığı Dönemde Çeşitli Akımlarla Fikri ve ilmi Mücadelesi
İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin yaşadığı devirde İslâm âleminde siyâsî ve fikrî bakımdan büyük bir kargaşalık hüküm sürüyordu. Bağdat’ta Abbâsî halîfelerinin hâkimiyeti zayıflamaya yüz tutmuştu. Bunun yanında Büyük Selçuklu Devleti’nin sınırları genişliyor ve nüfûzu artıyordu. İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bu devletin büyük hükümdârları Tuğrul Beyin, Alparslan’ın ve Melik Şahın devirlerini yaşadı. Melik Şahın kıymetli veziri Nizâmülmülk, hem savaş meydanlarında zaferler kazanıyor, hem de o zamanın parlak ilim ocakları olan İslâm üniversitelerini açıyordu. İmâm-ı Gazâlî hazretleri 23 yaşındayken doğuda Hasan Sabbah ve adamları, sapık yollardan olan İsmâiliyye fırkasını yaymaya çalışıyorlardı. Mısır’da Şiî Fâtımî Hânedânı çökmeye başlamış, Avrupa’da ise Endülüs İslâm Devleti gerilemeye yüz tutmuştu. Mukaddes toprakları Müslümanlardan almak için ilk Haçlı seferleri de İmâm-ı Gazâlî hazretleri zamânında başlamıştı. Bunlardan birincisi olan Haçlı seferine katılan Haçlılar, Anadolu Selçuklu Hükümdârı Birinci Kılıç Arslan’ın üstün gayret ve kahramanlıklarına rağmen 600 binden 40-50 bine düşmek pahasına da olsa, Anadolu’yu geçmiş, Torosları aşmış, Antakya’yı ve bir yıl sonra da Kudüs’ü ele geçirmişlerdi (1096). (9)
İslâm âlemindeki bu siyâsî karışıklıkların yanında bir de fikir ve düşünce ayrılıkları vardı. Bütün bunlar; Müslümanların birliğini doğrudan doğruya askerî kuvvetle ve ilim yoluyla yıkamayan iç ve dış düşmanların, halk arasında bozuk ve sapık fikirleri yayabilmeleri için çok uygun bir zemin teşkil ediyordu. Müslümanlar arasında îtikât birliği sarsılmış, düşünce ve fikirlerde ayrılıklar meydana gelmişti. Bir taraftan eski Yunan felsefesini anlatan kitapları okuyarak yazılanları İslâm inançlarına karıştıranlar, diğer taraftan Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerinin mânâsını değiştirerek ve kendi bozuk düşüncelerini katarak açıklamaya kalkışan Bâtınîler ve Mûtezile ile diğer fırkalar İslâm îtikâdını bozmaya çalışıyorlardı. Bunlara karşı Ehl-i sünnetin müdafaasını üstlenmiş olan İslâm âlimlerinin başında aklî ve naklî ilimlerde zamanın en büyük âlimi, müctehid ve asrın müceddidi olan İmâm-ı Gazâlî hazretleri geliyordu.(10)
O, bir taraftan kıymetli talebeler yetiştirdi, bir taraftan da sapık fırkaların bozuk inançlarını çürütmek ve Müslümanların bunlara aldanmamaları için okuyacakları kıymetli kitaplar yazdı. Üç yüz binden fazla hadîs-i şerîfi râvileriyle ezbere bilen ve Hüccetü’l-İslâm adıyla meşhur olan İmâm-ı Gazâlî hazretleri, İslâm’ın yirmi temel ilmi ile bunların yardımcıları olan müspet ilimlerde de söz sâhibiydi. Hadis ve Usûl-i Hadîs ilimlerinde ilim deryâsı olan bu büyük âlimin kitaplarında mevzu hadîs var diyerek, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinde eksiklik aramak, ilmin hakîkatini, İslâm âliminin derecesini bilmemektir. Zamanında yaşayan ve sonra gelen âlimler onun kitaplarını senet kabul etmişler ve neticede İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin kitaplarını ancak mezhepleri kabul etmeyenlerin dinde reform yapmak için uğraşanların beğenmediklerini bildirmişlerdir.
İmâm-ı Gazâlî hazretleri, ömrü boyunca gece gündüz devamlı yazmış büyük bir İslâm âlimidir. O kadar çok kitap yazdı ki, ömrüne bölününce, bir güne on sekiz sayfa düşmektedir. Eserlerinin sayısının 1000’e ulaştığı, Mevdûât-ul-Ulûm kitabında bildirilmektedir. Bunlardan 400’ünün isimleri Şeyh Ebû İshak Şîrâzî’nin Hazâin kitabında yazılıdır.
Eserleri üstünde Avrupalılar geniş ve uzun süren incelemeler yapmışlardır. Bunlardan P. Bouyges adlı müsteşrik Essaie de Chronologie des Oeuvres de al-Ghazâli adlı eserinde İmâm-ı Gazâlî’nin 404 kitabının ismini vermiştir. Meşhur müsteşrik Brockelmann da Geschichte Der Arabischen Litteratur adlı eserinde, eserlerinden 75 tânesinin listesini vermiştir. 1959’da dört Alman ordinaryüs profesörü, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin kitaplarını okuyarak, İslâm dînine âşık olmuşlar ve Hazreti İmâm’ın kitaplarını Almancaya çevirerek sonunda Müslüman olmuşlardır.
O hem bir kelâmcı, hem bir fakih, müfessir, mutasavvıf hem de felsefeyi ve mantığı derinlemesine bilen eşsiz bir İslâm âlimiydi. Bu yüzden kendisinin bir lakabı da ’Hüccet’l-İslâm?dır. İmam-ı Gazâlî hazretlerinin vefâtından sonra İslâm dünyâsının mâruz kaldığı Moğol felâketi esnâsında yakıp yıkılan binlerce kütüphâne içinde Gazâlî hazretlerinin sayısız eseri de yok edilmiştir. Bu sebepten bugüne kadar eserlerinin tam bir listesi ve tasnifi yapılamamış, ilim dünyası bu husustaki eksikliğini tamamlayamamıştır.
Eserlerinden bazıları şunlardır:
İhyâu-Ulûmiddîn, Kimyâ-ı Seâdet, Cevâhir-ül-Kur’ân, Kavâid-ül-Akâid, Kitâb-ül-İktisâd fil Îtikâd, İlcâm-ül-Avâm an İlm il-Kelâm, Mizân-ül-Amel, Dürret-ül-Fâhire, Eyyüh-el-Veled, Kıstâs ül-Müstekîm, Tehâfet-ül-Felâsife, Mekâsıd-ül-Felâsife, El-Munkızu Aniddalâl, El-Fetâvâ, Hülâsât-üt-Tasnîf fit-Tesavvuf.(11)
Büyük hadis âlimi Hâfız Zeynüddîn Ebü’l-Fadl Abdurrahmân el-Irakî, 1353 yılında İhyâ’daki hadisleri teker teker ele almış, her birinin kaynak ve senetlerini araştırmış, bulmuş ve bunları 4 ciltlik bir eserinde toplamıştır. Bu gayretli çalışması tam 40 yıl sürmüştür. Bu eserin ismi Tahrîcü Ehâdîs-il-İhyâ’dır.
İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin en kıymetli eseri İhyâ’sıdır. Osmanlı âlimlerinden Saffet Efendi Tasavvufun Zaferi isimli eserinde, ’İmâm-ı Gazâlî’nin İhyâu Ulûmiddîn kitabı öyle kıymetli bir eserdir ki, Kur’ân-ı Kerîm’in ve Peygamber Efendimizin hadislerinin mânâlarını Müslümanlara anlatmak ve Allah’ü Teâlâ’nın kullarına, doğru yolu göstermek, huzûr ve saâdete kavuşturan İslâm ahlâkını öğretmek için, din âlimleri olarak elimizde bundan başka hiçbir kitap bulunmasaydı, yalnız bu kitap kifâyet ederdi? demiştir.
Kaynakça:
1. Gazalî, İhya-u Ulumi’d-Din, Merve Yay. İstanbul 1992, s. 9-11.
2. Gazalî, a.g.e., s. 26.
3. Gazalî, a.g.e., s. 26-12.
4. Mâcit Fahri, İslâm Felsefesi Tarihi, Çev. Kasım Turhan, İstanbul 1992, s. 201.
5. Gazalî, El-Munkızu Mined’dalâl, Umran Yay. İstanbul 1996, s. 43.
6. Gazalî, a.g.e., s. 48, 49.
7. Gazalî, İhya, s.44.
8. Gazalî, Munkız, 10-13.
9. Algül Hüseyin, İslâm Tarihi, Gonca Yay. İstanbul 1997, s. 156-160.
10. Taftazani, Ebu’l-Vefa, Ana Konularıyla Kelâm, Çev: Şerafettin Gölcük, Konya 2000, s. 26-36.
11. Gazalî, İhya, s.45-48.
Bir Vuslat Yolcusu ve Hüccetü'l İslâm
Özlenen Rehber Dergisi 32. Sayı
Her kese iyi gunler! Lutfen fizyoloji ilm hakkinda tum yazilardan bana gondermenizi rica ediyroum saygilarimla!