İnsanları ’ahsen-i takvîm’ ve İslâm fıtratı üzere yaratan Rabb’imiz bizlere hediyenin ve emanetin en güzelini vermiştir ki, bu hediye ve emanet çocuklarımızdır. Bizler ebeveyn olarak çocuklarımızın tüm ihtiyaçlarından sorumluyuz. Bu sorumluluğun en başta geleni ise çocukların dînî eğitimleridir. Bu eğitim fiîlen, çocuk doğar doğmaz kulağına okunan ezan ve kâmet ile başlar. Bundan sonra çocuk bir şeyler öğrenmeye başladığı yaştan itibaren ona ilk önce Allah’ın varlığını, birliğini ve ortağı olmadığını öğretmek gerekir. Buna göre çocuğun din eğitiminde öğreneceği ilk söz kelime-i tevhid olmalıdır. Rasûlullah (s.a.v.), torunu Hz. Hasan (r.a.) doğunca onun kulağına ezan okumuştur. Ezanda hem kelime-i tevhid, hem de kelime-i şahadet mevcuttur. Dolayısıyla bu iki önemli ve kutsal cümleyi çocuğa kavratmak çok büyük önem arz etmektedir.
Hz. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin şu uygulaması bizlerin çocuklardaki dînî eğitime çok küçük yaşlarda başlamamız gerektiğinin bir işaretidir. Rasûlullah (s.a.v.), Abdulmuttalib oğullarından bir çocuk konuşmaya başladığında ona; ’Çocuk edinmeyen, hakimiyette ortağı bulunmayan, acizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah’a hamd ederim.’(1) âyetini yedi kere okutarak ezberletmiştir. Bu âyet Allah’ın hiçbir ortağı olmadığını, yücelik ve hamde layık olduğunu ifade etmektedir. Çocukların ortalama iki yaşlarında konuşmaya başladığını düşünürsek, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin bu hareketinden, çocuklara daha iki yaşlarında iken îmanın ve tevhidin esaslarını kavratmanın ne kadar önemli olduğunu kolayca anlarız.
Çocuklara verilecek dinî eğitimin temeli Kur’ân’la mümkündür. Dolayısıyla çocuklara, belli bir yaşa geldiklerinde öncelikle Kur’ân öğretilmelidir. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde: ’Çocuklarınız yedi yaşına ulaştıklarında onlara namazı emrediniz.’(2) buyurmaktadır. Namazda kıraat farz olduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin bu hadîs-i şerîfinde zımnen ’Yedi yaşındaki çocuklara Kur’ân’ı öğretiniz.’ tavsiyesi ve emri de yer almaktadır. Zira kıraatsiz namaz caiz değildir.
Buhârî’nin rivayetine göre İbn-i Abbas (r.a.) şöyle der: ’Hz. Peygamber’in vefatında, ben on yaşında idim. Ve Muhkem’i okudum ezberledim.’ Kendisine Muhkem’in ne olduğu sorulunca ’Kur’ân-ı Kerîm’ cevabını vermiştir.(3)
Âmir b. Selâm şöyle anlatır: ’Bizim beldemize gelip geçen kervanlar uğrardı. Biz onlardan Kur’ân öğrenirdik. Babam (Müslüman olup İslâm’ı öğrenmek için) Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanına gitmişti. Hz. Peygamber (namazda imamlık hususunda): ’İçinizde kim daha çok Kur’ân biliyorsa o imam olsun.’ buyurdu. Babam geri geldiğinde ’Rasûlullah (s.a.v.): ’İçinizde en çok Kur’ân bilen imam olsun.’ buyurdu’ dedi. Sonra düşünüp danıştılar. Ben onlardan daha fazla Kur’ân biliyordum. (Bu sebeple beni kendilerine imam yaptılar.) Ben onlara imam olduğumda sekiz yaşında idim.’(4)
Bu hadîs-i şerîfler Kur’ân öğrenme yaşı hakkında bizlere önemli ipuçları vermektedir. Müslümanların, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin sünnet-i seniyyesine uyarak iki ile sekiz yaşları arasında çocuklara Kur’ân öğretmede kararlı ve ısrarlı olmaları ve yukarıda anlattığımız metodu takip etmeleri gerekir.
Kur’ân öğrenmeyi, okumayı, ezberlemeyi ve öğretmeyi neslimize sevdirmemiz gerekir. Tarih boyunca Kur’ân eğitim ve öğretimi bir çok İslâm ülkelerinde bütün eğitim ve öğretim faaliyetlerinin temelini oluşturmuştur. Çünkü İslâm dinine göre onun tâlimi inancın sağlamlaştırılmasında ve îmanın yerleşip kemâle ermesinde büyük önem taşır. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin şu hadîs-i şerîfi de bu önemi çok güzel bir şekilde açıklamaktadır: ’Çocuklarınızı üç hususta yetiştiriniz. Birincisi; Peygamber sevgisi, ikincisi; Ehl-i Beyt sevgisi, üçüncüsü de; Kur’ân sevgisi. Çünkü Kur’ân’ın hâmilleri (hafızları) hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde peygamberlerle ve seçkinlerle birlikte Allah (c.c.)’nun gölgesindedirler.’(5)
Bu hadîs-i şerîfte üç ana husustan bahsedilmektedir. Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi ve Kur’ân sevgisi. Biz konumuz itibariyle Kur’ân sevgisini anlatmaya çalışacağız. Aslında Peygamber sevgisi ve Ehl-i Beyt sevgisinin temelini de yine Kur’ân sevgisi oluşturmaktadır. Çünkü Kur’ân’ı sevmeyen diğer iki sevgiye de ulaşamaz. Kur’ân’ı sevmek ise ancak onu öğrenip okumakla elde edilir. Kur’ân’ı okumadan, onun lafızlarıyla tanışıp manevî iklimini yaşamadan Kur’ân’ı anlamak ve sevmek mümkün değildir.
Müslümanlar, çocuklarına Kur’ân’ı öğrenme ve okuma sevgisini vermeleri gerekir. Çünkü dinimizin iyi bir şekilde anlaşılması ancak dinî temelin kuvvetli olmasıyla mümkündür. Kur’ân da bizim temel kitabımız olduğuna göre bu temelin Kur’ân ile atılması, gençlerimizin hem dünyevî hem de uhrevî hayatını sağlam kılar. Âilede, okullarda, bütün eğitim ve öğretim kurumlarında yetişen çocuklara ve gençlere Kur’ân muhabbeti verilmeli, Kur’ân’la meşgul olmanın kıymet ve değeri anlatılmalı, îtikat, ahlâk, ibadet ve amel hususunda onun asıl ve temel kitap olduğu öğretilmelidir. Ancak bu konuda çok büyük bir sıkıntının olduğu herkesin bildiği bir gerçektir. Maalesef gençlerimize Kur’ân sevgisi ve ilimleri anlatılmamaktadır. Gerek âileler, gerekse de öğretim kurumları gençlerin yabancı dil öğrenme veya üniversite kazanmaları için gösterdikleri çaba ve uğraşı, maalesef onların Kur’ân’ı öğrenmeleri ve anlamaları için göstermiyorlar. Halbuki müslüman anne ve babadan doğan bu çocukların sırât-ı müstakîm üzere bir gençlik olabilmeleri ancak Kur’ân ile mümkündür.
İnsanların doğuştan fıtratlarında bulunan îmanın muhafazası ve dürüst, çalışkan, sadakatli, merhametli ve ahlâklı bir gençliğin kazanılmasının temeli Kur’ân eğitimi ile olur. Kur’ân eğitimi olmadan insanın özünde bulunan îmanın kuvvetlenmesi ve Rasûl-i Kibriyâ Efendimizin ahlâkıyla ahlâklanması mümkün değildir. Fıtratta bulunan bu îman cevherinden uzaklaşan nesillerde ise istikâmetten sapmalar başlar ki, bu taktirde gençlik ve daha da önemlisi geleceğin insanları dümensiz bir gemi gibi sağa sola savrulup, parçalanır gider.
Günümüz gençliğinin asıl problemi bundan kaynaklanmaktadır. Kur’ân eğitiminin verilmemesinin yanı sıra Kur’ân sevgisinin verilmemesi de bu problemlerin ortaya çıkmasında önemli bir âmildir. Şu anki eğitim sisteminde böyle bir uygulama olmadığı için burada en büyük görev anne ve babalara düşüyor. Bu sorumluluğu duyan âilelerin görevi ağır ve çok kutsaldır. Bu görevi üstlenenlerin mükafatı ise sadece Allah’a aittir. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin şu hadîs-i şerîfi çocuklarına Kur’ân eğitimi veren anne ve babalar için çok büyük bir müjdedir. ’Çocuğuna Kur’ân öğreten kimseye kıyamet günü cennette taç giydirilir.’(6) Bir diğer rivayette ise: ’Kur’ân’ı okuyan ve içinde bulunan hükümlerle amel eden kimsenin anne ve babasına kıyamet günü, dünya evlerinize vuran güneşin aydınlığından daha fazla aydın olan bir taç giydirilir.’(7)
İmam Gazâlî Hazretleri de bu konuda şu cümleleri zikretmiştir: ’Çocuk, anne ve babasının yanında ilâhî bir emanettir. Onun kalbi saf bir cevherdir. Her türlü nakış ve sûretten boş, nakşedilen her şeyi kabule müsaittir. Kendisine yönelen her şeye meyleder bir vaziyettedir. Şayet hayır ile alıştırılıp yetiştirilir ve terbiye edilir ise dünya ve âhirette mutlu olur. Onu böyle yetiştiren anne ve baba, öğretmen ve terbiyeci de sevapta ona ortak olur. Eğer şer ile yetiştirilir ve hayvanlar gibi ihmal edilirse kötü olur ve helak olur. Çocuğun muhafazası; onu eğitmek, terbiye etmek, ona ahlâkî faziletleri öğretmek ve kötü arkadaşlardan korumakla olur.’ (8)
Bir çocuk küçüklüğünden itibaren kuvvetli bir îman dersi ile yetiştirilirse, ilerde onu hiçbir faktör yıkamaz. Bu eğitimden mahrum olan çocuklar ise en ufak bir etkenle doğru yoldan sapar. Bu nedenle anne ve babanın, çocuklarına, Allah’ın emirlerini yapabilecek ve yasaklarından kaçınabilecek dînî eğitim ve terbiye vermeleri onların aslî görevleridir. Bu dînî eğitimin temeli ise Kur’ân’ı öğretmeye, sevdirmeye ve anlatmaya bağlıdır.
Bu sebeple anne ve baba her türlü fedakarlığa katlanarak bu görevi yerine getirmelidir. Özellikle çocukların yaz tatillerini fırsat bilip bu eğitime ağırlık vermelidir. Şayet anne ve babanın bu ulvî görevi yapabilecek eğitimleri yok ise, yaz tatillerinde bu eğitimi veren yerlere göndermelidirler. Çünkü her yaz çocuklarımız bir yaş daha büyümekteler. ’Ağaç yaş iken eğilir’ atasözünün verdiği mesaj ve teşvik ile elimizi çabuk tutmaktan başka çaremiz yoktur.
’Çocukların beynine yazılan taşa kazınan gibidir.
Büyüklerin beynine yazılan ise kuma kazınan gibidir.’
Kaynakça:
1. el-İsrâ 17/111.
2. Ebû Dâvud, Salât.
3. Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân.
4. Nesâî, İmâmet.
5. Şirâzî Fevâid’inde rivayet etmiştir.
6. Dârimî, Fedâilu’l-Kur’ân.
7. Ebû Dâvud, Salât.
8. İhyâ, İmam Gazâlî.
Çocuklarda Kur'an Eğitimi
Özlenen Rehber Dergisi 18. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.