Özlenen Rehber Dergisi

133.Sayı

Sevgi ve İtaatin Hakkını Veren Toplum ve Ümmet ve Sahabe Birlikteliği

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 133. Sayı
İnsanoğlunun yaradılış maksadı, kendisini yaratan mutlak güç ve kudretin sahibi olan Cenâb-ı Hakk’a kulluk etmesidir. Zariyat suresinde Cenâb-ı Azîmü’ş-Şân ’Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.’ buyurmuştur.
İnsanoğlu kendisine bahşedilen akıl, konuşma ve seçebilme melekesi gibi hususiyetlerle diğer mahlûkattan ayırt edilmiş, en güzel bir surette (Tîn, 95/4) halk edilmiş, bunun yanı sıra omuzlarına da sorumluluk, kulluk vazifesi gibi ağır bir yük tevdi edilmiştir. Öyle ki dağlar taşlar bu yükü yüklenmekten kaçınmış, insanoğlu ise kabullenmiştir. (Bkz. Ahzab, 33/72)
Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz rahmetinin bir eseri ise kullukla yükümlü tuttuğu cin ve insan ırkını kendi başlarına rehbersiz bırakıvermeyip, onları karanlıklardan aydınlıklara çıkaracak hidayet kandilleri olan peygamberlerini lütfetmiştir. Ehl-i Sünnet âlimlerimizin izahları sadedinde denmiştir ki, şayet peygamberler gönderilmeseydi, kullar yine de kendilerine verilen akıl, irade, seçebilme özgürlüğü ve kabiliyeti sebebiyle Allah’ı bilmekten, kulluktan sorumlu tutulabilirlerdi. Ancak Rabbimizin rahmeti her şeyi kuşatmıştır. (A’raf, 7/156) Bu engin rahmetiyledir ki kullarını şaşkınlık içerisinde bırakmamış ve her bir kavme mutlaka kendilerine hak ve hakikati anlatan bir peygamber göndermiştir. (Nahl, 16/36)
Cenâb-ı Hakk, yaratılışta nuru bütün nebilerden evvel, dünya hayatındaki vazifesini ise peygamberlerin sonuncusu ve risalet davasının hâtemi olarak da, en çok sevdiği ve diğer tüm mahlûklardan üstün ve sevgili kıldığı, bütün âlemlere rahmet olarak Rasûl-i Zîşân Efendimiz’i (s.a.v.) göndermiştir. Risalet tahtının hurşid-i mah-ı enveri aleyhi ekmeli’t-tahiyyat Efendimiz (s.a.v.) diğer bütün peygamberlerden birçok hususiyetle üstün kılınmıştır ki bunlardan bazıları şunlardır:
1- Önceki peygamberlere Safiyyullah, Halilullah, Rûhullah, Kelîmullah denildi, Peygamber Efendimiz’e ise hepsinden mufaddal olarak Habîbullah şerefi lutfedildi.
2- Her Nebi ve Rasûl kendi kavmine gönderildi, Efendimiz (s.a.v) ise bütün insanlara gönderildi.
3- Yeryüzü Efendimiz’e (s.a.v.) tertemiz ve mescit kılındı.
4- Bir aylık yol kadar yerden düşmanın kalbine korku salmakla yardım edildi.
5- Kıyamet günü ümmetine şefaat etme yetkisi verildi.
6- Namazda ümmet-i Muhammedin safları meleklerin safları gibi yapıldı.
7- Su bulamadığı zaman toprak ümmet-i Muhammed’e temizleyici bir araç kılındı.
8- Efendimiz’e (s.a.v.), Cevâmiu’l-kelim (=az sözle çok şey söyleme) verildi.
9- Peygamberlik Efendimiz’le (s.a.v.) sona erdirildi. (Bkz. Buhari, Teyemmüm 1, Salat 56; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/383; Buhârî, Cihad 122)
10- O’nun ümmeti ’Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.’(Âl-i İmrân, 3/110) âyet-i celilesinde beyan buyurulduğu üzere ümmetlerin en hayırlısıdır. Zira canlarından öte sevip bütün varlıklarını uğruna feda ettikleri Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) hem bütün insanların hem de bütün peygamberlerin efendisidir.

İşte bu makalemizde, Ashâb-ı Güzîn’in âyet-i kerimelerle ve hadis-i şeriflerle methedilip kıyamete kadar gelecek olan ümmete imtisal olan sevgi ve itaat örneklikleri üzerinde durmaya gayret edeceğiz.
Doğrusu şu ki sahabeyi hakkıyla anlamak ve anlatmak için yani dini anlamak için sahabe gibi sevmek, onların boyasına boyanmak lazımdır. Zira İslam onların omuzlarında yükselmiştir. Onlar İslam bedeninin ayrılmaz uzuvları gibidir. Bu bedenin kalbi ise Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’dir.
Kur’ân-ı Kerim’i Rasûlullah Efendimiz olmadan anlamak nasıl mümkün değilse, Rasûlullah Efendimiz’i de Ashab-ı Kiram olmadan anlamak mümkün değildir. Onların Peygamber Efendimiz’e olan sevgi, itaat, teslimiyet ve imanları haktır. Hicret gibi, Bedir gibi, Uhud gibi, Zâtü’r-Rik’a seferi gibi en ağır imtihanlarla bu sevgi, itaat, teslimiyet ve imanlarının doğruluğu Hakk indinden teyit olunmuştur. Şu halde onlar hakkında edeble konuşmak; onları saygı, sevgi, hürmetle ve muhabbetle yâd etmek her bir mü’minin boynunun borcu, imanının bir gereğidir. Zira ’Allah onlardan razı onlar da Allah’tan razı olmuştur.’(Tevbe, 9/100)
Şimdi sırayla önce ’Sahabe kime denir?’ ’Allah (c.c.) nezdindeki durumları nedir?’ ’Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ashabına nasıl bakmıştır?’ vd. başlıklarla makalemize devam edelim.
Sahabe (Sahabi) kimdir?
Sahabi, kelime manası olarak ’sohbet’ ve ’sahip’ kelimelerinden türetilmiştir. İslam ıstılahında; iyiyi kötüden ayırt edebilecek temyîz yaşına ermiş, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’e iman ederek O’nu görmüş, sohbetinde bulunma şerefine nail olmuş ve mümin olarak da vefat etmiş güzide insanlara ’sahabi’ denir. Sahabe ve ashâb, sahîb/sahabî kelimesinin çoğul şeklidir. Bazen bu kelime ’iyi ve seçkin insanlar’ manasında Sahabe-i Kirâm veya Ashâb-ı Güzîn şeklinde de kullanılmıştır. Ancak bu tarifler ile sahabeyi idrak etmek kolay değildir. Çünkü bir şeyi tam idrak etmeden tarif etmek sathi kalacaktır. Öyleyse bilinmelidir ki onların Rasûlullah (s.a.v.) indindeki kıymetleri kavrandıkça, dinin teşriindeki mübarek vazifeleri idrak edildikçe tarif ve tanım daha da bir derinlik kazanacak, ’Sahabe’ lafzı işitilince gönüller murad olunanı biraz daha anlar hale gelebilecektir.
Büyük İslam âlimi ve mana sultanı İmam-ı Rabbani (k.s) hazretleri Mektubat adlı eserinin 436.mektubunda ’Sahabe kimdir?’ sorusunu şu mükemmel satırlarla cevaplamıştır: ’Ümmet velilerinden hiç biri, o ümmetin sahabelerinden bir sahabenin mertebesine ulaşamaz. Peygamberlerinin mertebesi şöyle dursun. Bu manada Şeyh Şibli şöyle dedi: Ashabını tazim etmeyen, Allah’ın Rasulüne iman etmiş olmaz. ’ Onlardan sonra hiç kimse onlar gibi olamaz. Onlar Hz. Allah’ı gören gözleri gören gözlerdir.
İbn Mes’ud (r.a.) şöyle demiştir: ’Allah kullarının kalbine baktı ve Muhammed’i seçip, onu peygamberlikle gönderdi. Onu ilmiyle seçti. Onun ardından insanların kalbine Allah Teâlâ yine baktı ve ona sahabîler seçti. Onları dininin yardımcıları, peygamberinin de vezirleri olarak kıldı. Müminlerin güzel gördüğü güzeldir. Müminlerin çirkin gördüğü de Allah katında çirkindir.’
Makalemizin girişinde zikrettiğimiz ’Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz’ (Âl-i İmran, 3/110) âyetini Hz. Ömer (r.a.) şöyle tefsir etmiştir: ’Allah Teâlâ dileseydi ’Küntüm’ (ümmettiniz) lafzı yerine ’Entum’ (ümmetsiniz) lafzını kullanırdı. İşte o zaman hepimiz âyetin şumülüne girerdik. Fakat Cenâb-ı Hak sadece Hz. Muhammed’in ashabı için hassaten ’Küntüm’ lafzını kullanmıştır. Kim sahabenin izinden giderse, onlar da insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olurlar.’ (Haytü’s-Sahabe, Kandehlevi, c. 1, s. 29-30, Divan yay., ter. Sıtkı Gülle)
İşte Sahabeyi Güzin (radiyallahü anhüm ecmain)…
Allah (c.c) nezdinde Sahabenin durumu nedir?

Sahabenin Allah (c.c.) katındaki değerini şu âyet-i kerimeler çok sarih bir şekilde müjdelemektedir:
’Siz (sahabe) insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız...’ (Âl-i İmrân, 3/ 110)
’(İslâm’ı kabulde) öne geçen ilk muhâcirler ve ensar ile iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da ondan razı olmuşlardır. Allah onlara içinden ırmaklar akan içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.’ (Tevbe, 9/100)
’Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) ve imana yerleşmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.’ (Haşr, 59/9)
"O ağacın altında müminler sana bey’at ederlerken, andolsun ki Allah onlardan razı olmuştur da kalplerindekini bilerek üzerlerine manevî bir kuvvet (moral) indirmiş ve onları yakın bir fetih ile mükâfatlandırmıştır" (el-Feth, 48/18)
’Muhammed, Allah’ın Rasûlü’dür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde halinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta anlatılan durumlarıdır, İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat va’d etmiştir.’(Fetih, 48/29)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ashabına nasıl bakmıştır?
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) Ashabını çok severlerdi. Zira onları kendisi yetiştirmişti. Onlar Efendimiz (s.a.v.)’in can dostlarıydı. Rasûlullah Efendimiz’i koruma pahasına canlarını seve seve ona siper etmişler, onunla ağlamışlar, onunla gülmüşlerdi.
Efendimiz (s.a.v.) güzide ashabı hakkında birbirinden güzel yüzlerce hadis-i şerif buyurmuş, bu da Efendimiz (s.a.v.) nezdinde ashabın kadrini çok güzel bir şekilde ortaya koymuştur. Sahabeden tek tek Efendimizin (s.a.v.) övgüsüne mazhar olan çoktur. Ancak burada sahabeyi topluca anan rivayetleri zikretmeye çalışacağız:
Said İbnu Zeyd (r.a.) rivayet etti: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Ebu Bekr cennetliktir, Ömer cennetliktir, Osman cennetliktir, Ali cennetliktir, Talha cennetliktir, Zübeyr cennetliktir, Sa’d İbnu Malik cennetliktir, Abdurrahman İbnu Avf cennetliktir, Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrah cennetliktir." (Ravi der ki: Zeyd) onuncu da sükût etti. Dinleyenler: "Onuncu kim?" diye sordular. (Bu taleb üzerine): "Said İbnu Zeyd!" dedi. Yani bu, kendisi idi. Zeyd sonra ilave etti: "Allah’a yemin ederim. Onlardan birinin Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte yüzü tozlanacak kadar bulunuvermesi, sizden birinin ömür boyu çalışmasından daha hayırlıdır, hatta ömrü, Hz. Nuh aleyhisselam’ın ömrü kadar uzun olsa bile." (Ebu Davud, Sünnet 9/4648, 4649, 4650)
’Ashabıma sövmeyin! Ashabıma sövmeyin! Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, biriniz Uhud (dağı) kadar altın infâk etse, onların bir ölçeğine veya onun yarısına erişemez.’ (Buhârî, Fedâilu’s-Sahâbe, 4)
’Cehenneme inşaallah, (Rıdvan) ağacın altında bey’at eden şecere ashabından hiç bir kimse girmez’(Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 163)
’(Ey Ensar!) Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz bana in¬sanların en makbulüsünüz.’ (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 43)
’Yıldızlar semânın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi semâya vaad olunan gelir. Ben ashabım için bir emniyetim. Ben gittim mi, ashabıma vaad olunanlar gelir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi ümmetime vaad olunan şeyler gelir.’ (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 51)
’Sizin en hayırlılarınız benim asrımdır. Sonra onların peşinden gelen¬ler. Daha sonra onların peşinden gelenler daha sonra onların peşinden gelenlerdir’ (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 52)
Sahabenin kendi üzerlerindeki yükümlülükleri telakkileri ve Sahabe-Ümmet Birlikteliği
Dünde olduğu gibi bugün de takip edilmeye en liyakatli toplum sahabe toplumudur. Onlar kıyamete kadar nebevi ahlak ve nurun hamileridir. Onların hayatları din üzerine inşa olmuştur ve üzerlerinde ikame olunan İslam’ın emirlerinin farkında bir sorumluluk bilinci ile ömür sürmüşlerdir. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin irtihalinden sonra da bu kulluk bilinci içerisinde son nefeslerine kadar Rasûlullah’a sadakat üzere bulunmuşlardır.
Ashabın en belirgin vasıfları ise şu beş özelliktir denmiştir:
1) Vahiy öncelikli yaşamak,
2) Sünnete ittiba,
3) Mescitleri imar,
4) Kur’ân kıraati,
5) Allah yolunda cihat. (İbn-i Hibban, Sahih, 1/166
)
Peygamber Efendimiz’in yolunda olmanın en sağlam yolu sahabe toplumunu takip etmektir. Maksadı Allah ve Rasûlüne itaat olan samimi müminlerin bu tertemiz istikameti muhafaza etmeleri gerekmektedir. Peygamberimizle olması gereken itaat ve sevgi bağının ve ümmet bilincinin oluşmasında Sahabeyi Güzin efendilerimiz bizler için son derece bir mihenk oluşturmuşlardır. Onların izinden ayrılan dalalet üzere kalacaktır. Nitekim büyük Sahabi Abdullah İbn Mes’ûd (r.a.) ’Kim birilerini örnek alıp onların gidişatını izlemek isterse Rasûlullah’ın ashabını izlesin, çünkü onlar bu ümmetin kalpleri en temiz /iyi, ilmî açıdan en derinlikli, (yaşayışları) en külfetsiz, istikameti en sağlam, gidişatı en sağlam ve mutedil olanlarıdır. Allah onları nebisine sohbet arkadaşı olarak ve dininin yerleşmesini sağlamak için seçmiştir. O halde onlara ait bu üstünlükleri tanıyın ve izlerini takip edin. Zira hiç şüphesiz onlar, dosdoğru yol üzerindedirler.(İbn Abdi’l-Berr, Camiu’l-İlim ve Fadlih, 2/119) buyurarak Ashab’ın kıymetinin iyi idrak edilmesi hususunda şaşmaz bir mihenk ortaya koymuştur. Her kim Peygamber Efendimizle (s.a.v.) bağlarını sağlam tutmak istiyorsa; inanç, amel, ahlak ve kalbindeki sevgileri sağlam bir temel üzerine oturtmalıdır ki, en sağlam yol Ashabın Rasûlullah Efendimiz’e olan sevgi ve itaat yoludur. Sahabe de bunu böyle anlamıştır.
Sahabeyi Kiram, Allah ve Rasûlüne itaat hususunda insanların en önünde olanlarıdır. Ahir zamanın fitnelerinden uzak bir şekilde Rasûlullah’a itaatte samimi bir niyet sahibi mü’minler için takip edilecek yegâne kimseler Sahabîlerdir. Onların hayatları Hz. Allah ve Rasûlünün nazarı altında istikamet bulmuş, vahyin şehadetinde tasdik olunmuş, Rasûl-i Kibriya Efendimizin üsve-i hasene olan ahlakının rehberliğinde kemâlâta erişmiştir.
Hz. Allah’a kulluk yolunda, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in mü’minlere örnek olan razı olunmuş hayatını kendisinden sonra kıyamete kadar gelecek bütün mü’minlere taşıyan seçilmiş bir nesildir, Ashab-ı Kiram efendilerimiz (r.anhüm).
Dinî hükümlerin nefsi ve dünyevi tesirler sebebiyle farklı anlaşılmasıyla, fitnenin ve tefrikanın mü’minleri parçaladığı ve hedeflerinden uzaklaştırdığı şu zamanda Sahabeyi Kiram, ümmetin dağınıklığının kendileriyle giderildiği fitne denizindeki kurtuluş gemisi gibidir.
İçinde bulunduğumuz şu asrımızda esefle söyleyeceğimiz çok büyük sapma ve yanılgılar ümmeti sarmış durumdadır. Kalp sahibinden kopmuş, idrakler kirlenmiş, anlayışlar bozulmuş, sevgiler dünyalık bayağı şeye teslim olmuş durumdadır. Sahabe ve ümmetin birkaç husustaki mukayesesi ile hem ümmetin en mühim derdine hem de devasına işaret ederek makalemizi noktalamak istiyoruz. Çünkü sahabe en kâmil bir ayna mesabesinde kendimizdeki tüm noksanlıklarını görebilmemiz için Rabbimizin bir lütuf kapısıdır:
a) Sahabîlerin kalpleri ahireti arzular, dünyada ahireti kazanmak uğrunda yaşarlardı.
İbni Mes’ud (r.a.) ’Siz Allah Rasûlü’nün sahabilerinden daha çok oruç tutuyor, daha çok namaz kılıyor, daha çok yoruluyorsunuz. Hâlbuki onlar sizden yine hayırlıydılar.’ dedi. ’Niçin ey Ebâ Abdurrahman?’ diye sordular. ’Çünkü onlar dünyaya karşı ilgisiz, ahirete düşkün idiler’ diye cevap verdi. (el-Hilye, 1/136)
Şeddad b. Evs el-Ensârî yatağına girdiğinde yatak üzerinde dönüp durur ve bir türlü uyuyamazdı. Sonunda ’Ey Allah’ım! Cehennem ateşinin korkusu bana uyku uyutmuyor’ deyip kalkar ve sabaha kadar namaz kılardı. (Ebu Nuaym, Hilye I/264)
Ya bizler… Kıldığımız namaz ve tuttuğumuz şu oruçlarımızla cenneti garantilemiş bir kimse gibi rehavetle sabahlarken Sahabe, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize onca yakınlığına rağmen Hz. Şeddad gibi sabahlıyordu. Çünkü onların azabın varlığına imanı ile bizim iman edişimiz aynı olmadı.
b) Sahabîler hata ve günahları küçük görmezler, son derece titizlikle Allah ve Rasûlüne itaat ederlerdi.
Enes bin Malik (r.a.) şöyle buyurmuştur: ’Sizler gözünüzde kıl kadar önemi olmayan bir takım işler yapıyor ameller işliyorsunuz, oysa biz onları Nebî (s.a.v.) hayatta iken helak ve felaket sebebi sayardık.’ (Buhari, Rikak 32)
c) Sahabîlerin Allah ve Rasûlüne sevgi ve sadakati hayatlarının yegâne kuvveti idi.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) geceleri ihya ederdi. Sahabesi de bu yolu takip etti. Zira seven sevdiğinden kalben ve amelen nasıl ayrı kalabilir ki?

Ebû Erâke anlatıyor: ’Bir gün Ali (r.a.) ile birlikte sabah namazını kıldım. Sağına döndüğünde durdu. Bir sıkıntısı var gibiydi. Güneş mescidin duvarına bir mızrak boyu kadar yükselince iki rekât (işrak) namaz kıldı. Sonra elini çevirdi ve ’Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in ashabını gördüm. Bugün onlara benzeyen hiçbir şey görmüyorum. Vallahi onlar benizleri sararmış, saçları dağınık, üst başları tozlu bir halde sabahlıyorlardı. (Secde yapa yapa) kaşlarının arası keçilerin dizleri gibi olurdu. Gecelerini sabahlara kadar Allah’a secde ve kıyamla geçirirlerdi. Allah’ü Teâla’nın kitabını okur, daima secde ve kıyamda bulunurlardı. Sabahladıklarında –Rüzgârlı bir havada ağaçların sallandığı gibi- sallanırlar, gözyaşlarından elbiseleri ıslanırdı. Allah’a kasem ederim ki bugünkü Müslümanlar sanki gaflet içinde geceliyorlar’ dedi. Sonra kalktı. Bu konuşmasından sonra –Allah düşmanı fasık İbni Mülcem tarafından katledilinceye kadar- yüzünün güldüğü görülmedi. (İbn Ebî Dünya, el-Bidaye, 8/6
Ya bugünün Müslümanları olarak bizler ne haldeyiz?....
İtaatten uzak, sünnetleri kolay kolay terk ediveren, sıcak yataklarından farzlar için bile üşenerek kalkan, haramların terki konusunda kalbi titremeyen, bütün bunlarla birlikte Peygamber sevgisi konusunda da kimselere söz bırakmayan, süslü süslü eserler yazarak peygambere karşı vazifesinin tamam olacağı zannıyla avunan Müslümanlar…
İşte kısaca verilen bu örnekleri müminler olarak nefislerimize yönelttiğimizde Rabbimize (c.c.) ve Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize karşı kalbi ve ameli durumumuz ortaya dökülecektir.
Rabbim rahmeti ile ümmet-i Muhammed’in ahvalini en güzel hale yine Habibi (s.a.v.) hürmetine tebdil eylesin


Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • diyattin özlük

    Yüreğinize sağlık.Fevkalade güzel bir makale olmuş.Cenab- ı Hak razı olsun inşaallah.

1 kişi yorum yazdı.