Bismillâhirrahmânirrahîm
Essalâtu ve’s-Selêmu âla Rasûlina ve Tabibinâ ve Şefî’i zunûbina Muhammedin ve âlâ âlihî ve sahbihî ve Sellim.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) irtihalinden sonra dinimizde her ilim kendi dalına ayrılıp/tertip edilerek zayi olmadan günümüze kadar gelmiştir. Bu ilim dallarından biri ve belki de en önemlisi, fıkıhtır. İçerisinde şer-i hükümleri barındıran ve amellerin hükümlerini bildiren fıkhın hükümlere ulaşmada takip ettiği düsturların kapsadığı ilim dalına da ’Usûl-u Fıkıh’ denir.
Temel olarak şer-i delillerden oluşan ve hükümlerin kısımlarından oluşan ’usûl-u fıkıh’, her iki kısımda da aşağı doğru çeşitli bölümlere ayrılır. İşte bu iki ana kısımdan biri olan ’şer-i deliller’; âlimlerce usûl-u fıkhın en önemli bölümüdür. Yani bir şeyin helal-haram-mekruh… vs. olduğu bu kısımdaki bölümler takip edilerek belirlenir. İşte bu ’Şer-i deliller’, genel olarak 11 bölüme ayrılır. Bunlar; Kur’an, Sünnet, İcmâ, Kıyas, İstihsan, Masâlih-i el-mürsele, örf, şer’i men gablina (önceki şeriatler), Sahâbe Kavli, Seddi Zerâ-i’, İstishab’tır. Bunlar da kendi aralarında iki gruptur (Aslî-Fer’î) fakat konuyu fazla uzatmadan bu yazımızdaki asıl mevzumuz olan ’Gavlu’s-Sahâbe (Sahâbe Sözü)’ kısmını açıklamaya çalışacağız.
Gavlu’s-Sahâbe (Sahâbe Sözü)
Ne Anlama Geliyor?: Efendimiz (s.a.v.)’i Müslüman olarak görüp sohbetinde bulunma şerefine eren, Rasûlullah Efendimizin dostları olan, Sahâbe efendilerimizin sözlerinden maksat; Ashaptan birinden nakledilen içtihadî görüş ve fıkhî fetvaların toplamıdır.
Gavlu’s-Sahâbe (Sahâbe Sözü) Fıkıhta delil olarak Alınabilir mi?: Sahâbe efendilerimiz, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’i gözleriyle görmüşler, O’nun ilminden ve bereketinden bizzat istifade etmişlerdir. Hadislerden bize aktarılan bilgilere göre Sahâbe efendilerimizin fetva ve kavllerinin (sözlerinin) Sünnet olma ihtimali bulunmaktadır. Bu itibarla fakihler, Sahâbe Kavli’nin hüccet olup olmamasında ihtilâf etmişlerdir. Ancak bu görüşlere geçmeden önce belirtmemiz gereken önemli birkaç husus vardır ki onları şöyle sıralamakta fayda vardır;
- Görüş ve içtihada mahal olmayan hususlarda Sahâbe kavlinin (görüşünün) delil olarak alınmasında âlimlerimizin ittifakı vardır. Çünkü bu durum Rasûlullah’tan (s.a.v) nakledilen hadislerde açıkça beyan edilmiştir.
- Yine Sahâbe efendilerimizin açıkça İcmâ ettiği veya her hangi birinin muhalefet ettiği bilinmeyen hususların alınmasında da ihtilaf yoktur. (Mesela ninenin mirasta altıda bir alması meselesinde olduğu gibi…)
- Aynı şekilde içtihatla söylenmiş bir Sahâbe kavlinin bir başka Sahâbe kavline karşı hüccet olmayacağında da ihtilaf yoktur. Çünkü Sahâbe efendilerimiz, pek çok meselede ihtilaf etmişlerdir. Birisinin sözü diğerine karşı hüccet olsaydı aralarında bu farklı görüşler meydana gelmezdi.
- Âlimlerimizin bu husustaki ihtilafı ise, Sahâbenin sırf kendi içtihatlarıyla verdikleri fetva ve görüşlerin, sadece tabiîn ve sonrakiler açısından şer’î bir hüccet sayılıp sayılmayacağı üzerinedir. Yani Âlimlerimizin böyle bir ihtilafa girmeleri, Sahâbe efendilerimizin güvenilirlikten veya sözlerinin yanlışlığından değildir. Yoksa Sahâbe efendilerimiz, Efendimiz’in (s.a.v.) de hadislerinde belirttiği üzere, dosdoğru yol üzere yaşamışlardır ve sözleri de Efendimiz’den (s.a.v.) sonra en güvenilir sözlerdir. Buradaki ihtilaf ise yukarıda da belirtildiği gibi başka bir mahaldedir.
Bu konudaki görüşleri ise şöyle sıralayabiliriz:
Birinci Görüş: Sahâbe Kavli, kıyas ve akıl ile bilinsin bilinmesin mutlak olarak hüccettir, İmam Mâlik, Pezdevî, Serahsî, Ebû Bekir el-Cassâs ve Hanefîler, Hambeliler ve bir kısım Şafii âlimleri, bu görüşü kabul etmektedirler.
Delilleri: Bunlara göre Sahâbe efendilerimiz, ileri sürdükleri görüşleri Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’den veya ondan işitenden işitmişlerdir. Aynı şekilde Sahâbe efendilerimizin içtihatlarında doğruluk ihtimali gayet fazladır ve hata ihtimâli de gayet azdır. Çünkü Sahâbe, Kur’an’ın (yeryüzüne) indiği devri müşahede etmiş, hüküm koymanın (teşriin) hikmetlerine vâkıf olmuş, Kur’an ayet ve surelerinin iniş sebeplerini anlamış, Efendimiz (s.a.v.)’e uzun müddet arkadaşlık etmişlerdir. Bu durum da onları Şeriatı öğretmiş ve Şeriatın manaları hususunda sahih bir itikat sahibi kılmıştır. İşte bütün bunlar Sahâbe efendilerimizin görüşlerinin delil olmasına, diğerlerinden daha yüksek bir kesinlik kazandırmakta, içtihatlarını da diğerlerinin (Sahâbe sonrasındakilerin) içtihatlarından, doğruya daha yakın bir hale getirmektedir.
İkinci Görüş: Sahâbe kavli mutlak olarak hüccet değildir. Gazâlî, Fahreddin er-Râzî, İbn Hâcib, Âmidî, Beyzâvî, Şevkânî ve bir kısım Şafii uleması da (Allah hepsinden razı olsun) bu görüşü savunmaktadırlar.
Delilleri: Bu âlimlere göre; Bizler Kitab’a ve Sünnet’e ve ikisinin bizi irşat ettikleri şeye uymakla mükellef kılınmışızdır. Sahâbe görüşü bunlardan biri değildir. Re’y ve fikir ile içtihat, hatalı da olabilir; doğru da olabilir. Bu hususta Sahâbenin hatalı olma ihtimâli daha az ise de, Sahâbe ile diğer insanlar arasında fark yoktur. Dolayısı ile onların her görüşü hüccet kabul edilemez. Aynı şekilde şu da anlaşılıyor ki Sahâbe kavli bir içtihadı diğerine tercih etme hususunda tercih sebebidir, ancak Kitap ve Sünnet gibi kendisiyle amel edilmesi farz olan şer’î bir hüccet sayılmaz. "hüccet olma" Kur’an’dan veya Sünnet’ten açık bir delil ister. Sahâbe kavline ittiba etme hususunda Kur’an’da ve Sünnet’te bir delil bulunmamaktadır. Birçok yerde de hüküm koyma hususunda tabiînin Sahâbeye muhalefet ettiğini görülmektedir. Hâlbuki Sahâbe mezhebi bir hüccet olsaydı tabiînin ona uyması vacip olurdu ve muhalefet ettikleri takdirde günahkâr olmaları icap ederdi.
Üçüncü Görüş: Bazı kitaplarda bu konuda üçüncü bir görüşün olduğunu savunmuş ve Sahâbe kavli, kıyas ile bilinmeyen yerde bir hüccettir demişlerdir. Ebû Zeyd ed-Debbûsî, Kerhî ve Hanefîlerden bazı âlimler de bu görüştedirler.
Sonuç:
Görüş ve delilleri saydıktan sonra bu konu hakkında âlimlerin çoğunun itibar ve kabul ettiği görüş; Gavlu’s Sahâbe (Sahâbe sözü)’nin mutlak bir şekilde fıkhî açıdan delil olarak kabul edileceği yönünde olan birinci görüştür. Âlimlerin bu görüşü tercih etmelerindeki sebep şudur ki; Sahâbe sözünü fıkıhta delil olarak almak daha iyidir. Çünkü Sahâbe, Peygamber Efendimiz’i gördüklerinden ve dinin indirilişine birebir şahit olduklarından dolayı, yanlış yapma ihtimalleri daha azdır. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin bu konudaki hadislerine uygun olan da budur. Çünkü Sahâbe Efendilerimizin doğrulukları Efendimiz (s.a.v.) tarafından tasdiklenmiş ve itibar edilmiştir. Bundan dolayı da Sahâbe Kavlini delil olarak almak daha uygun ve doğru olacaktır.
İkinci görüşün delilinde geçen ’Birçok yerde de hüküm koyma hususunda tabiînin Sahâbeye muhalefet ettiği…’ hususu ise; kesinlikle mücerred bir ihtilaf değil tam aksine bir Sahâbeyi bırakıp diğer Sahâbeyi tercih etmektir. Yani yine Sahâbe kavli alınmış olmaktadır. Bu da bizi aynı şekilde sözlerinin mutlak bir hüccet olduğu gerçeğine götürür.
Rabbim cümlemizi, cümlesinin ve büyüklerin şefaatlerine nail olan bahtiyarlardan kılsın… Amin.
Şeriat'te 'Gavlu's-sahâbe ( Sahâbe Sözü)' ve Fıkhî Açıdan Geçerliliği
Özlenen Rehber Dergisi 133. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.