Allah dostlarının kıymetini, yaptıkları işlerdeki hikmetleri ve onlara karşı gösterilecek vefayı anlamamızda yardımcı olacak güzel bir kıssa anlatılır Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde.
Bir adam ağacın altında uyuyakalır. O esnada adamın boğazından içeri bir yılan girer. Uzaktan bunu gören bir atlı, arif bir zat, bu adama zorla ağaç dibindeki çürük elmaları yedirir, türlü sıkıntıyla ite kaka onu koşturur, sonunda adam kusar ve midesindekilerle birlikte yılan da dışarı çıkıverir. Hayatının kurtulduğunu gören adam: ’Ne olur ver şu elini ayağını öpeyim, Allah senden razı olsun.’ der.
Bunun üzerine Arif olan zât der ki: ’Ben sana içindeki yılandan hemen bahsetseydim, sen o an ölürdün. Aklın çıkardı, tahammül edemezdin, hadisenin feciatı karşısında ödün patlardı, korkudan ölürdün. Veya en azından ölümü kabullenir, o çaresizlik içersinde kendi ihtiyarınla, kendi cüzi iradenle bir şeyler yapmaya çalışırdın, öyle uğraşırken heyecanla korkuyla hayvanı da çıkartmaya muvaffak olamazdın’ diyor. ’Biz seni hiç bundan haberdar etmeden, içindeki yılanı, tehlikeyi sana göstermeden, sadece bizim acı reçetelerimizi sunarak, seni o yılandan kurtarmak derdindeydik. Yoksa bizim maksadımız bizim için koşman, bizim için çürük elmaları yemen, bize hizmet etmen, elimizi ayağımızı öpmen değil. Biz, senin yaptıklarından, senin yaptıklarının bize işlemesinden münezzehiz. Senle işimiz yok bizim’.
Mürşid; rehber, kılavuz ve yol gösteren demektir. Mürşid-i kâmil sırat-ı müstakimi gösteren, dalaletten hidayete giden yolda kılavuz olan zâttır. Yeryüzünde Allah’ın halifesi olabilmiş kişidir. Bu zâtlar, insana nefsinin hakikatini gösterir, nefis terbiyesi yolu ile süfli sıfatlarından arındırır. Unutmayalım ki; maksad, Allah’ın rızasına kavuşmak olunca, insanın zahiri ve manevi dünyasında, nefis ve şeytan kişiye türlü türlü tuzaklar hazırlar. Bu tuzaklar, bazen aldatıcı bir serap veya çocukların heves ettiği elma şekeridir ki; dışı rengârenk boyalar ve tatlı şekerlerle süslü iken, içi ekşi ve kurtludur.
İşte, bunun içindir ki mürid, seyr-i sülûk ederken, eğer dikkatli olmaz ve mürşidine olan teslimiyet ve itaatini yitirirse, yönünü tek bir hedefe çevirmezse, şeytan ve nefis engelini aşamazsa kesret âlemi ona içinden çıkılması zor bir girdap haline gelir.
İmam Rabbanî Hazretleri: ’Bu büyükler, birisini bu yola almaya ve sadakatli bir tâlibe, kısa zamanda şuur ve huzur vermeye güçlü oldukları gibi bunları (müride emaneten verilmiş, mülkü olmayan kemâlâtı) geri almaya da güçlüdürler. Bir edebin terki sonunda kalplerinin bir incinmesi saliki müflis bir hâle getirir.’ buyurmuştur.
Kalpleri Allah Teâlâ’nın nazargâhı olan mürşid-i kâmiller manevi Kâbe hükmündeki zâtlardır. Rasûlullah (s.a.s.)’in sevgilisi, vekili, vârisi ve emanetidirler. Dolayısıyla onlarla ahitleşmek, Allah ve Rasûlü ile ahitleşmektir. Onlara itaat etmek, Âlemlerin Rabbi’ne ve İki Cihan Güneşi’ne itaat etmektir. Bu sebeble ahde vefa ve civanmertlik odur ki, mürid yüzünü bir kere mürşidine döndürür ve başka dönmek nedir, ölünceye kadar bilmez. Var gücüyle ona muhabbet eder, sadakatle emirlerini yerine getirir.
Büyüklerimize olan sadakatimiz ve vefamızın son nefesimize kadar artarak devam etmesini Cenâb-ı Hakk’tan niyaz ediyoruz.
Sizin İçin Seçtiklerimiz; Editörden...
Özlenen Rehber Dergisi 107. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.