Hicri 145 senesinde Mekke’de ilmiyle meşhur olacak, dualarının kabulü ile hem kendi zamanına hem de kıyamete kadar gelecek tüm zamanlara bereket olacak Ehlibeyt bahçesinde nadide bir gül dünyaya gelmiştir. Babası Hz. Hasan (r.a.) efendimizin torunlarından Zeyd İbni Hasan, annesi Hz. Abbas (r.a.)’ın torunudur. Babasının terbiyesinde yetişen annemiz küçük yaşta ilim tahsiline başlamıştır. Öyle ki beş yaşında bütün hadis-i şerifleri ezberlemiş, halkın parmakla gösterip imrendiği ender çocuklar arasında idi. Mekke’de doğan Medine’de büyüyen annemiz ailesi ile Mısır’a yerleşti. Mısır’da İmam Şafiî hazretlerinin mescidinde derslere başladı, halkanın en gerisinde edeple oturarak ders dinlerdi.
İlim şehrinin kapısı Hz. Ali ve ilm-i nübüvvetten nûr taşıyan Fatıma (r.anhâ) annemizin torunu Hz. Nefise bu ders halkalarına devam ederken, Allah ona ledün ilmini açmıştır. Bu sefer de İmam Şafiî ve zamanın önde gelen âlimleri zor müşküllerini ona arz eder, ondan perde arkasından ilim tahsil ederlerdi. Ders halkası günden güne çoğalır. Zühd ve takvası ile zirve olan annemize Allah Veysîlik makamı açmıştır ki görmeden sevenlerin hususi makamıdır Veysîlik… Babası Hz. Nefise’yi Ehlibeyt’ten Cafer-i Sadık’ın oğlu İshak-ı Mutemen ile evlendirir. Bu evlilikten Kasım ve Ümmü Gülsüm adında iki çocuğu olmuştur. Eşine hürmette hassas olan annemiz, ondan ayrı hiçbir şey yemezdi. Tefsir ve hadis âlimi olan annemiz 30 defa haccetmiştir.
Gelin hayatından bazı kesintileri de onun dilinden dinleyelim…
Ehlibeyt sevdasına hayatını adamış, Nefise annemizin ismini sohbetlerinde sık sık anarak ona sevgisini gönüllere taşıyan Hz. Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) Mısır’a gittiğinde onun kabr-i şerîfini de ziyaret eder. Âlem-i manada annemiz ona ’oğlum’ diye hitap ederek kendisini tanıtır ve devam eder: ’Rasûlullah (s.a.v.) babama emretti. ’Mısır’a gidin’ dedi. Kahire’ye geldik. Mısır’a geldiğimizde beş yaşındaydım. Beş yaşındayken Rasûllullah’ın (s.a.v.) bütün hadislerini de ezberlemiştim. Mısıra geldiğimizde herkes bizi biliyor ve tanıyordu. ’Bu mudur hadisleri ezbere bilen?’ diyorlar, beni parmakla gösteriyorlardı, çünkü daha çocuktum. Baktım İmam Şafiî hazretleri orada ders veriyor. ’Bana müsaade et de derslerine katılayım’ deyip, kabul etmesi için ona yalvardım. ’Küçüksün’ dedi, ancak müsaade etti. Babamdan da müsaade aldım ve derslere katıldım. Şafiî hazretlerinin camiine gider, arkada edeple otururdum. Derse ilk gittiğimde bana: ’Merhaba, hoş geldin, ey Seyyidetü’n-Nefisetü’l-İlm! Yaşça benden küçük ama ilimce benden çok yüksek Seyidetü’l-Nefise kızım, hoş geldin’ dedi.
Beni Allah yetiştirmiştir oğlum! Ben de senin gibi Veysî’yim. Benim bâtınî terbiyemi Allah yapmıştır; ama zahiri terbiyemi İmam Şafiî yaptı. O bazen halledilmesi bâtınî kuvvet gerektiren zor meseleleri yazıp bana gönderir, ben de cevabını altına yazar gönderirdim. Çok memnun olurdu. Hatta bir gün hasta oldu. Bana dua etsin diye talebelerini gönderdi. Allah her veliye bir keramet vermiştir oğlum; benim de kerametim şu ki, Cenâb-ı Hakk’a ellerimi açıp dua ettiğimde dualarımı geri çevirmezdi. Dua ettim anında iyileşti, beni çok sever hürmet ederdi.’
KERAMETLERİ:
Hz. Nefise Mısır’a yerleştiği zaman bir Yahudi ailesi ile komşu olmuştu. Bu ailenin sakat kızı vardı. Bir gün annesi hamama giderken, onu Nefise’nin evine bıraktı. Hz. Nefise biraz sonra abdest alıp namaza durdu. Sakat kız abdest suyunu leğende görünce bu suyu rahatsız olan bacaklarına sürmek istedi ve fikrini uyguladı. Suyu bacaklarına sürünce de birden bire şifa buldu. Annesi geldiğinde kız koşarak onu kapıda karşıladı. Kızını ayakta gören anne sevinçten bayıldı. Kendini toparlayıp durumu öğrenince Nefise annemizin ayaklarına kapanıp teşekkür etti. Ve kelime-i şahadet getirerek Müslüman oldu. Daha sonra kızın babası ve Yahudilerden bir cemaat kadar kimse de Müslüman oldu. Annemiz, birçok kişinin ahiretini kurtarmaya vesile olduğu için Allah’a şükretti.
Hz. Nefise’nin zamanında zalim bir emir vardı. Zulmü ile bir adamı daha mahkûm etmiş yakalama emri vermişti. Adam annemizin kapısına sığındı ve dua istedi. O da dua ettikten sonra git teslim ol. Allah seni zalimlerin gözlerinden gizleyecektir dedi. Bunun üzerine adam teslim oldu. Emir: ’hani nerede onu göremiyorum’ dedi. ’Huzurundadır’ dediler. Emir: ’Vallahi onu göremiyorum’ deyince, muhafızlar: ’Nefise adama dua etmiş. Ve zâlimlerin onu göremeyeceğini söylemiştir’ dediler. Bunun üzerine emir kendine gelerek: ’O halde ben de zâlimim’ dedi ve hemen tövbe etti. Kalkıp adamın başını öperek ona kıymetli elbiseler giydirdi. Ve Nefise annemize yüz bin dirhem hediye gönderdi. Nefise annemiz o gün bütün parayı küçük keselere ayırıp muhtaçlara gönderdi. Hizmetçi kadın: ’Biz de muhtacız, iftarlık almak için bize de hisse ayır’ deyince, Annemiz: ’Benim kendi elimle ördüğüm bir örgü vardır, onu götür sat ve iftarlık al’ dedi.
Mısır da Nil nehrinin suyu azalmıştı. Halk ona gidip suyun artması için dua istediler. Annemiz onlara başörtüsünü verip Nil’e atmalarını söyledi. Bu örtüyü Nil’e attıklarında su yükseldi ve kararını buldu.
VEFATI:
Ömrünü çocukluğundan itibaren Allah’a itaatle geçiren annemiz vefat edeceği gün oruçluydu. Yatağında hasta yatıyordu. Orucunu bozup biraz olsun su içmesini istediler. O da dedi ki: ’Otuz senedir, oruçlu olarak Allah’a kavuşmak için oruç tuttum. Kavuşma anı gelmişken orucumu mu bozacağım? Bu mümkün değildir’ dedi. Bu sıra da En’am suresini okuyordu. ’Rab’lerinin yanında selâmet yurdu (Cennet) onlarındır ve yaptıkları iyi amellerden dolayı Allah onların dosttu ve koruyucudur’ (En’âm, 6/127.) âyetine gelince ruhunu teslim etti.
Kabrini, evinde daha önce kendisi hazırlamıştı. İçine iner namaz kılardı. O kabirde altı bin defa Kur’ân’ı hatmetmişti. Vefat haberi duyulunca Mısır halkı sel gibi akıp geldiler, ağlayıp yas tuttular. Eşi onu Medine’ye götürüp Cennetü’l-Baki’ye gömmek istemişti. Fakat Mısır halkı onu kendilerine bırakmaları için ısrar ettiler. Kocası o gece rüyasında Rasûllulah (s.a.v.)’i görür ve buyurur ki: ’Mısır halkının ricasını kırma, Çünkü Nefise’nin bereketi ile onların üzerine rahmet iner. Bu rüyanın üzerine annemiz kendi kazdığı kabre gömülür.
Duası Hak katında muteber olup geri çevrilmeyen annemiz hakkında Hz. Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) Mısır’daki evlatlarına yaptığı sohbetlerinde sık sık: ’Dara düştüğünüzde Seyyidetü’n-Nefise Annemizi vesile ederek Allah’tan yardım isteyin’ buyurmuş, onun sevgisini talebelerine her fırsatta alıştırmıştır.
Rabbim bizleri onun hürmetine benlik ateşinden kurtarıp kendi varlığından vazgeçen kullar arasına dâhil eylesin. Âmin
Yararlanılan Eserler:
- Sahabeden Günümüze Veliler ve Kerametleri
- Özlenen Fark Dergisi, sayı 17.
Ehlibeyt'in İlim Menbaı Seyyidetü'n-nefise...
Özlenen Rehber Dergisi 98. Sayı
degerli annem seni anlatmaya dahi kelimeler yetersiz kalır, cümle kurmaya haznemiz yetmez. Ancak bu satırları okumak dahi ne kadar tatlı, ne kadar lezzetli...
kıymetli annem, hürmetli annem. bir degil binlerce can feda sana.efendim sonsuz hürmetlerini bildirmiş size. sizde tevazu buyurup OĞLUM diye lütufta bulunmuşsunuz elhamdülillah. FARUKİME KIYMETİNİZ VAR BUNDA KUŞKU YOK, BU KIYMET HÜRMETİNE BİZ EVLAT OLMAYA ÇIRPINAN ACİZLEREDE TEVAZUDA BULUNUR MUSUNUZ, EVLADINIZ FARUK SULTAN HÜRMETİNE DUALARINIZA TALİBİZ. RABBİM SİZLERİ BİZE ŞEFAAT VESİLESİ KILMIŞ ELHAMDÜLİLLAH. SAYGI VE HÜRMET İLE SİZE HASRETLERİMİ BİLDİRİYORUM.