Özlenen Rehber Dergisi

79.Sayı

Ramazan Özel Proğramı Kontv Mülâkâtı

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 79. Sayı

Aşk ateşi ne sönmez bir ateşmiş
Vallahî iki cihana da bedelmiş
Cenâb-ı Hakk bunu hep sevdiklerine vermiş
Çünkü en çok sevdiğine ’Habîbim’ demiş.


Saygıdeğer Okurlar! 12 Eylül 2009’da KON TV Ramazan Özel Programında gerçekleştirilen bu sohbet kısmen iktibas edilerek yayınlanmıştı. Özlenen Rehber Ramazan Özel Programı KON TV MÜLAKATI (12 Eylül 2009)
Senai Demirci: Değerli izleyenler, bugün çok değerli bir konuğumuz var. Sille’de Muzaffer Yalçın Hocamızı konuk ettik. Çok önemli konular konuşacağız.
Hocam hoş geldiniz…
Muzaffer Yalçın Hocaefendi: Hoş bulduk, teşekkür ederim, Allah razı olsun.
Senai Demirci: Hocam, Kur’ân-ı Kerim’de, Muhammed sûresi 33. âyetinde buyuruluğu üzere, neden Allah’a itaatten (emrinden) sonra Elçisine itaat geliyor?
يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوٓا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوٓا اَعْمَالَكُمْ
’Ey inananlar! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.’ (Muhammed sûresi, 47/33.)
Allah’a itaat etmek, niye Rasûlü’ne itaat etmeyi gerektirsin? Allah’a itaat etsek kâfi değil mi?
Muzaffer Yalçın Hocaefendi: O zaman şu elimizde tuttuğumuz Kur’ân-ı Kerim’e şuan için itibar etmememiz gerekir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’i bize getiren Peygamber Efendimizdir.
Bakara sûresinin iptidasında Kur’ân’ın muttakiler için bir rehber olduğunu ifade ettikten sonra Cenâb-ı Hakk: ’Müminler gaybe iman ederler.’ buyuruyor. İnsan eğer imanı böyle muhafaza ekmezse, Peygamber Efendimize gelen diğer hususların hiç birine iltifat etmemesi gerekir. Kur’ân’ı kabul edip Peygamber Efendimizi bunun dışına bıraksa, bu sefer de iltifat ettiği Kur’ân-ı Kerim’in emrine itaat etmemiş olur. Çünkü Kur’an’da Cenâb-ı Hakk biraz önce okumuş olduğumuz âyet-i kerimede: ’Allah’a itaat edin, Rasûle itaat edin ki amelleriniz boşa çıkmasın’ diyor. (Ayrı ayrı zikrediyor.) Çünkü Rasûlullah Efendimize itaatsızlık, amellerinden boşa çıkmasına yol açar.
Senai Demirci: وَمَآ اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ ’Biz her peygamberi sırf, Allah’ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik.’ (Nisâ sûresi, 4/64)
Biz Peygamber gönderdik, ama buna itaat etmeseniz de olur. Şöyle bir bakın, seyredin Peygamber görün, gözünüz doysun diye gönderilmiş bir Peygamber var mı?
Muzaffer Yalçın Hocaefendi: Hâşâ, bir kere Cenâb-ı Hakk boş iş yapmaktan münezzehtir. Yakın tarihte vefat etmiş âlim ve ârif bir zat olan Abdullah Farukî hocaefendiden dinlemiştim, müminin Peygamber Efendimize karşı durumu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştu: ’Biz Peygamber Efendimizi şunun için çok sevmeliyiz ki, bize Allah’ın birliğini getirdi.’
Cenâb-ı Hakk (c.c.) Peygamber Efendimize ve evvelinde gönderilmiş olan o güzel Peygamber Efendilerimize bu vazifeyi yüklemiş. İnsanlar içerisinde en kıymetli kıldığı, mümtaz muhtar kıldığı insanlara kendi vahdaniyetini, kendi birliğini tanıtma vazifesini yüklemiş. Öyleyse Cenâb-ı Peygamber Efendimiz böyle bir vazife ile göndermiş iken ona itaat vasfını üzerinden çekip aldığınız zaman geriye muamma kalır.
Senai Demirci: Evet, Hz. Ebu Bekir Efendimiz ne güzel çözmüş muammayı, net: ’Ben Rasûlullah (s.a.v.)’in yamakta olduğu şeyi terk etmem, muhakkak yaparım. Onun emrinden bir şeyi terk edersem, sapacağımdan korkarım.’
Muzaffer Yalçın Hocaefendi: Evet, sonundaki söz ne güzel değil mi? ’Sapacağımdan korkarım.’ İlleti nedir? Sapmasından endişe ettiği, terk etmekle sapmak gibi bir iptilaya düşeceği şeyin sebebi nedir? Peygamber Efendimizin Sünnetini, yaptıklarını terk etmek.
Senai Demirci: Peki hocam, ’sünnet’ diyoruz, ’sünnet’ deyince genellikle aklımıza düğünler geliyor, erkek çocukları geliyor.
Muzaffer Yalçın Hocaefendi: Çok hayıflanacak bir durum değil mi? Yani âhir zamanda bulunan bir Müslüman olarak, kıyamete kadar kendisine itaat etmemizin bize farz kılındığı bir Peygamberin ahlâklarının tamamına verilen bir ismin, hele ki günümüzde haramlarla karışmış ve eğlence şekline dönüşmüş olan bir merasimi çağrışım yapması; ’Allah’a itaat edin, Rasûle itaat, edin aksi halde amelleriniz boşa çıkar.’ hükmünü dikkate alırsak; ifade ettiğiniz gibi Peygamber Efendimizin yaşantısı sadece bir eğlence olarak uygulanan sünnet merasimini mi çağrıştırması lazım?
Senai Demirci: Amelin boşa çıkması ne demek hocam? Amelden kasıt namaz, oruç, hac, zekat...
Muzaffer Yalçın Hocaefendi: Amel, Peygamber Efendimizle bize alıştırılan kulluğun tamamıdır. Buna, yapılan kulluk nevinden olan ibadet ve tatlar olduğu gibi, ahlâklar cümlesi olarak ifade edeceğimiz hususlar da dâhildir. Örneğin Efendimiz (s.a.v.): ’Müslüman kardeşinin yüzene tebessüm etmen sadakadır.’ buyuruyor.
Sizinle daha önceki konuşmamızda hatırlattığınız gibi, bir kız çocuğu Medine sokağında Rasûlullah Efendimizin elini tutsa, o bırakmadan bırakmazdı. Rasûlullah Efendimiz için burada boş bir iş yapıyor veya bu amele hevadır, boştur denebilir mi? Mümkün değil.
Hazır yeri gelmişken Sahabe Efendilerimizin ’amelleriniz boşa çıkar’ hitabını nasıl anladığına değinmek istiyorum. Sahabeden Saad bin Kays (r.a.), Hucurat sûresindeki;
’Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.’ (Hucurât sûresi, 49/2) âyet-i celîlesi inzal olduğu zaman, Saad bin Kays hazretleri kulağındaki hususî özründen dolayı yüksek sesle konuşuyor olduğu için (bu endişe sebebiyle) mescide gelmedi. Rasûlullah Efendimizin bir ahlâkı vardı ki mescidi takip ediyor, Sahabe Efendilerimizden gelmeyen olduğu zaman kendisini soruyordu. Bir sıkıntısı mı var? Hastalığı mı var?.. İşte böyle bir seferde de ’Saad nerede?’ diye sordu. Evi kendisine yakın olan birisi dedi ki: ’Ya Rasûlullah! Saad kendisini eve kapattı.’ Rasûlullah Efendimiz haber gönderdi: ’Çağırın Saad gelsin.’ Evine kendisini kilitlemiş. Rasûlullah Efendimizin huzuruna geldiği zaman, Peygamber Efendimiz diyor ki: ’Ya Saad! Seni Allah’ın Rasûlü’nün meclisinden uzak bırakan şey nedir?’ Hz. Saad: ’Ya Rasûlallah! Bir ayet indi ki belimizi kırdı.’ ’Nedir o?’ Biraz önce okumuş olduğumuz Hucurat sûresindeki ayet-i kerimeyi okuyarak, ’Kendi özrüm sebebiyle, sizin yanınızda yüksek konuştuğum için bütün amellerimin boşa gitmesinden endişe ettim!’ diye cevap veriyor. Çünkü âyet-i kerimenin nihayetinde Rabbimiz (c.c.): ’Allah’ın Elçisi’ne yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.’ buyuruyor. Birbirinizin yanında yaptığınız gibi Rasûlullah’ın yanında da böyle yaparsanız, Allah amellerinizi boşa çıkartır.
Senai Demirci: ’Ben niye Sünnet’e itaat edeyim? Hangi Sünnet’i nerden yaparak başlayayım?’ gibi bir soru da var. Ama hocam sağ olsun bizim özel sohbetimizde Sünnet kelimesi yerine, Sünnet kelimesinin yanında Peygambere itaatı da zikretmesi, beni de çok heyecanlandırdı. Daha çok taze, çok şevk verici bir kelime.
Peygambere itaat, Allah’a itaat ne demek? Şimdi oradan başlayalım.
Muzaffer Yalçın Hocaefendi: Tabi, öncelikle bu itaat kelimesini çok kullanmak gerektiği hususuna ehemmiyet veriyoruz. Her vesileyle, gittiğimiz her yerde, konuştuğumuz her kardeşimizle paylaşıyor, özellikle çokça zikrediyoruz. Çünkü Kur’ân-ı Kerim, Peygamber Efendimize bizi bu kelime ile bağlıyor. Yani Müslüman şöyle anlamayacak: Peygamber Efendimize tabi olma hususunda insan serbest bırakılmış bir vaziyette değil.
Özellikle Efendimiz ile alakalı konularda, ben güncel kelimeleri pek kullanmamaya çalışıyorum, çünkü dinin yayıldığı ve insanlar arasında şüyu bulduğu kelimeler, taşıdığı manalar daha yüklü. Çünkü İlâhî temelli. O yüzden dolayı da itaat kelimesini sıkça kullanmak gerekiyor. Peygamber Efendimiz ile beraber bunu sıkça kullanmak gerekiyor. İtaat her şeyden önce bir iman meselesidir. Ben Peygamber Efendimiz (s.a.v.) itaat edeyim mi? etmeyeyim mi? Hâşâ mümin böyle bir soru sormaz; ama anlaşılması noktasında ben bu cümle ile orayı bağlamak istiyorum ki ’itaat doğrudan iman meselesidir’. Müslüman, Peygamber Efendimize iman ve itaat etmekle yükümlüdür. Bu, imanın gereğidir.
Bu konuyu bir vesile ile bir konferansta da anlatmış idim. Şu zaman diliminde yaşayan müminler olarak durum aynıdır. Biz Peygamber Efendimize iman bağı ile bağlıyız, burası çok önemli. Cenâb-ı Hakk bizi, inanan insanlar olarak Peygamber Efendimize iman bağı ile bağlamıştır. Kendisine iman etmek Allah’ın üzerime farz kıldığı bir yükümlülük olduğu halde itaati, bu imanın dışında düşünmek son derece noksan olur. İtaat de Cenâb-ı Peygamber Efendimize iman işidir. Zaten mümin Peygamber Efendimize aslında iman bağı ile bağlı iken bununla beraber bunun içerisinde itaat ve bir de sevgi bağı ile bağlıdır. Bir mümin Peygamber Efendimize hem itaat etmede hem de Peygamber Efendimizi sevme hususunda gayrisindeki her şeyin fevkinde olmalıdır. Peygamber Efendimize imanın tezahürü, itaat ve sevgi bağı ile gayrisindeki bütün hususların üstünde bir kuvvet ile müminin gönlünde yer bulması lazımdır. Çünkü bizim Peygamberimiz ve elimizde bulunan şu Kur’ân-ı Kerim bin dört yüz küsur sene evvel gelmiş, hükmü o dönem için dar bir çerçevede kalmış, günümüze hitap etmeyen bir kuvvet değildir. Bu ta kıyamete kadar geçerlidir. Kur’ân-ı Kerim’in hükmü nasıl ki kıyamete kadar geçerli ise bu gün için de Peygamber Efendimizin hükmü kıyamete kadar geçerlidir. Öyleyse o günün Sahabe-i Kiramı, Rasûlullah Efendimize itaat hususunda nelerden mesul iseler, -tabi ki Efendimiz ile o hususî beraberlikleriyle gelen has şeyler dışında- Rasûlullah Efendimizin Ashabına alıştırdığı Allah’a kulluğa dair hususların cümlesinden bu gün müslümanlar olarak biz de mesulüz.
Kadını ile erkeği ile her Müslüman Rasûlullah Efendimize itaat etme hususunda mesuldür. Çünkü bu bizim imanımızdır. Biz Peygamber Efendimize iman ile bağlıyız. Öyleyse bir müminde Peygamber Efendimize bu imanın emarelerinin itaat olarak ortaya çıkması lazımdır. Müminin itaat kavramını bu iman çerçevesinde ve bu iman doğrultusunda idrak etmesi gereklidir. Aksi halde yanlış bir kapı açılmış olur: ’Peygamber Efendimizin ahlâkı o dönemde yaşandı, bugün ben onların hepsini yapmak zorunda değilim. Şunu yaparım şunu da yapmam!’ gibi bir anlayış ortaya çıkar ki bu da bizim Müslüman olarak dinimizin iman esasları olarak Peygamberlere iman hususunun şeklini ve vasfını değiştirir, zayıflatır, ortadan kaldırır. Biraz önce o güzel sözünü okumuş olduğunuz Ebu Bekir (r.a.) Efendimiz gibi ’Ben Rasûlullah Efendimizden ne öğrendiysem hepsini yaptım, eğer onlardan birini terk edersen sapmaktan korkarım’ diyor ya, işte onlar imanın esasını nasıl anlıyorsa ve neden yükümlülerse bu günün mümini de bundan yükümlüdür.
Rasûlullah Efendimizin yaşadığı topluma çıkıldığı zaman, Ashabın üzerinde görülen Rasûlullah Efendimize itaat emareleri neyse, müminler olarak da onu toplamaya, onu hayat nizamı olarak kendimize almaya mecburuz. Cenâb-ı Hakk’a kulluk modelimizi, önümüze mutlak örnek olarak konulan Peygamber Efendimizin hayat düsturuna göre ayarlamamız her müminin üzerine farzdır. Mümin zıddını düşüne bilir mi? Peygamber Efendimiz (s.a.v.) o dönemde yaşamış, Cenâb-ı Hakk kıyamete kadar gelecek olan insanların imanları ile ilgili kendisini örnek kılmış sonra da o Peygamberi o insanların üzerindeki yükümlülüğü çekmiş almış ve aralarında Peygamber olmayan bir toplum…
O zaman bu din, üzerinde Peygamber tesiri olmayan, Peygamber rehberliği olmayan bir din haline girmiş olur. Hâlbuki Cenâb-ı Hakk buyurmuyor mu ki biraz önceki ayet-i kerimede ve müteaddit birçok ayet-i kerimede: ’Allah’a itaat edin, Rasûle itaat edin.’ ve Kur’ân-ı Kerim’in hükmü kıyamete kadar da bakidir. Bu hükmü nasıl anlayacağız? Arasından Peygamberi çıkılmış, Peygamberi alınmış bir dini nasıl anlayacağız? Geçmiş dönemlerde istikametlerini kaybeden dinlerde hep bu sıkıntı yaşanmıştır. Peygamberleri ile olan bağları kopmuş, dalalete ve sapıklığa düşmüşlerdir. Çünkü yaşadıkları din, kendilerine Peygamber olarak gönderilen Nebî (s.a.v.)’in dini değildir. Onlar onu tahrip ettiler, değiştirdiler. Kendi düsturlarına göre bir din anlayışı çıkardılar. Hâlbuki İslam böyle bir anlayışı asla kabul etmez. Öyleyse her Müslüman kardeşimiz öncelikle Peygamber Efendimize itaati, iman olarak telakki etmeli ve bunu böyle anlamalıdır…
Senai Demirci: Evet, çok güzel. Peygambere itaatsiz Cenâb-ı Hakk’a itaatı Allah kabul etmiyor.
Efendim, programımızın sonuna geldik. Bugün biraz uzattık, farkındayız. Muhabbetle kalın, Muhammed (s.a.v.)’le kalın…
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.