Özlenen Rehber Dergisi

69.Sayı

Tevhid'in, İdrakine Sirayet Ettiği

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 69. Sayı
Allah Azîmü’ş-Şân Hazretleri her şeyi bir ölçü içerisinde yaratmıştır. O’nun yaratmış olduğu her varlıkta bunu görmek mümkündür. Mü’minin dünya ve ahiret hayatını imar eden İslâm’ın getirmiş olduğu hükümlerde de bu ölçü ve usûl bütünlüğünü görmekteyiz.

İlk vahyin gelişi ve sonrasında devam eden tebliğ süreci tamamıyla bir usûl ve ölçü içerisinde süre gelmiştir. Peygamber Efendimizin İslâm’ın tebliğinde takip ettiği metot, tamamıyla faydaya dönük ve sistemli bir şekilde gerçekleşmiştir. Aynı zamanda Efendimiz (s.a.v.)’in takip etmiş olduğu irşat metodu tecrübe yoluyla kazanılmış olmayıp tamamıyla vahiy kaynaklıdır.

Peygamber Efendimizin irtihaliyle risâlet görevi sona ermiştir. Bununla beraber tebliğ yani iyiliği emir ve kötülükleri nehyetme vazifesi kıyamete kadar devam edecektir. Erkek ve kadın her mümine farz olan bu görev Rasûlullah Efendimizin vekili olan kâmil mürşitlerin de aslî vazifelerindendir. İslâm-ı Mübîn’in yükselişi ve tevhidî inancın yayılmasında Peygamber Efendimizin takip ettiği tebliğ yolunu muhafaza ve bu emri yerine getirmek onların vazifesidir. Peygamber Efendimizin, gönüllere tevhid inancını yerleştirirken takip ettiği metot ve usuller, varisleri olan Allah Dostlarının tebliğlerinin ana esasını oluşturur.

Allah Dostları, Allah’ın Rasûlü’ne, itikat, amel ve güzel ahlâk bakımından tam bir itaat içerisindedirler. Onlar, takip etmiş oldukları irşat metodunda da Peygamber Efendimize tam bir ittibâ üzeredirler. Nasıl olmasınlar ki? Hz. Peygambere varis ve vekil olan Allah Dostları, her hâllerini Allah’ın Rasûlü’ne tabi kılmakla memur ve mecburdurlar. Bu mecburiyet, icbar yollu olmayıp kemâl-i iman ve sevgi üzere olan bir bağlılıktır. Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki: “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”

Allah Dostlarının Rasûlullah Efendimize tabi oluşu Kur’an’da zikredilen bu hükümden ve bu hakikatten ne kadar hâli olabilir ki? Onlar Peygamber vekilidirler ve vekil, parçadan bir cüzdür. Zira akan bir suyun kaynağını bulmak için takip edilecek yol, suyun aktığı mecrayı kesintisiz olarak takip ederek ilk çıktığı kaynağa ulaşmaktır. Yani bir Allah Dostunun zahirde ve batında takip ettiği yol, her iki yönden de Rasûlullah Efendimize ulaşmalıdır.

Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretleri, yukarıda izah ettiğimiz yakınlık ölçüleri hayatıyla bütünleştirmiş asrımızın büyük bir velisidir. Rasûlullah Efendimize vekil bir Allah Dostu, Mürşid-i Kâmil’dir. Taşımış olduğu bu yüksek faziletler nedeniyle hayatı irşat ile geçmiştir. 9. Vefat yıldönümü nedeniyle kendisini rahmetle yâd ettiğimiz değerli âlim ve ârif Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretlerinin 63 yıllık hayatında takip ettiği, taliplerini terbiyede izlediği üç temel irşat metodu, ana unsur vardır. Bunlar “Sohbet, Zikrullah ve Mürşit Nazarını Celb” şeklinde ifade edilebilir. Bu makalemizde bunlardan sadece “Sohbet Usûl ve Metodu” üzerine kısmî olarak değinmeye çalışacağım. Ve inşallah çalışmalarına başladığımız Abdullah Fârukî Hazretleri Efendim’in “Hayatı, Güzel Ahlâkı, Tasavvufî Kişiliği, Hizmetleri ve Eserleri...” gibi mühim birçok konular; ileride yayınlayacağımız kitabımızda geniş bir şekilde anlatılacaktır. Bu güzide çalışmayı nihayete erdirmesini Rabbimden en samimi duygularımla niyaz ediyorum:

Sohbet Usûl ve Metodu

Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretlerinin, İslâm dinine ait hükümler hakkındaki itikadî ve amelî istikametini ve mensubu olduğu tasavvufî yolun anlayışlarını en geniş bir şekilde izah etme imkânı bulduğu yer, sohbetlerdir.
Sohbetler, bir mürşidi kâmil olarak Abdullah Fârûkî el-Müceddidî hazretlerinin nefis terbiyesinde takip ettiği en önemli unsurlardan biridir. Bütün ahvalinde olduğu gibi Cenâb-ı Hakk’a ve Peygamber Efendimize olan yüksek sevgi ve bağlılığın tesirleri sohbetlerinde de kendisini kuvvetle göstermektedir.

Peygamber Efendimiz ‘Din nasihattir’ buyurmuşlardır. Nasihatin en yaygın ifade biçimi ise sohbetlerdir. Allah’ın velî kullarının yapmış olduğu sohbetler, sadece bilgilendirme şeklinde bir vaaz-ı nasihat değildir. Öncesinde ifade edildiği gibi onlar, Cenâb-ı Hakk’ın sözlerine hususi nazar ettiği ve büyük tesir halk ettiği kimselerdir. Bu husus onların sohbetlerini, dostluk nimetini taşımayan kişilerin nasihatlerinden ayıran en belirgin özelliktir. İmam-ı Rabbânî (k.s.) efendimiz, Allah Dostlarının sohbetlerinde var olan bu nimeti şöyle açıklıyor:

“Sohbetten maksat gönül birliğidir. Gönül birliği ise o mecliste bulunan herkesin gönlünde Cenâb-ı Hakk’ın yakınlığının hâsıl olmasıdır (Yani Hz. Allah’ın gayrisi olan her şeyden uzak olmasıdır.)” Bu bakımdan Allah Dostlarının sohbetleri, kuvvetini Cenâb-ı Hakk’tan alan bir bereket üzeredir. Sohbetleri tesirlidir ve yakınlık nimetini barındıran bir mânâ derinliği taşır. Allah Dostlarının sohbetleriyle meydana gelen bu bereketin hikmetini Abdullah Fârukî hazretleri:

“Veliler konuştuğu zaman onların sözlerine Allah nazar eder. Allah’ın nazar ettiği bir söz muhatabın kalbine bir ok misali tesir eder. Bu vesile ile Allah’ın kulları da irşat olurlar. Onlar, sohbet vesilesiyle müritlerinin gönüllerine tevhit tohumu diken Hakk’ın askerleridir” sözleriyle ifade etmektedir.

Kendisini dinleyenlerde de bu tesir çok açık bir şekilde görülürdü. Nefislerindeki çirkin ahlâkları nedeniyle Hz. Allah’ı ve Rasûlü’nü sevemeyen nice kimseler, onun sohbetlerinden aldıkları bereketle Allah (c.c) ve Peygamber (s.a.v.) sevgisiyle Hak aşığına dönmüşlerdir.

Peygamber Efendimize itaat çerçevesinde, Ehl-i Beyt’i ve Sahabe-i Güzîn efendilerimizi sevmek ve onlara itaat etmek, her müminin üzerine dini bir vecibedir. Sahabe efendilerimize ve Ehl-i Beyt’e karşı kalbinde bir düşmanlık ve buğuz besleyen birçok mü’min yine Abdullah Farukî Hazretlerinin sohbet ve feyizleri bereketiyle Peygamber Efendimizin bu güzîde insanlar hakkında irade buyurduğu istikameti bulmuşlardır.

Onun sohbetlerindeki en belirgin hususiyetlerden birisi, sohbetinin ilmî temeller üzerine bina edilmiş olmasıdır. Kur’an ve Sünnet, Sahabe-i Güzîn efendilerimizin sözleri ve Ehl-i Sünnet istikameti üzerine bulunan Mezhep İmamları efendilerimizin ve diğer şeriat, itikat ve tasavvuf ilimlerinde hüccet olmuş eimmenin ictihatları, anlatmış olduğu konuların temel mesnetleri olmuştur. Sohbetlerinde buna “ben hep kaynaklı konuşurum” sözüyle dikkat çeker, gerek konunun izah edildiği kimseleri, gerekse de yetiştirdiği kişileri bu metot ve usule yönlendirirdi. Bu anlamda onun sohbetlerinin içeriği; ihtiva ettiği konuların özenle seçilmesi, konuların izah edilirken dayandığı mesnetlerinin Kur’an ve Sünnet olması ve maksadın elde edilmesi, şeklinde kısaca tasnif edilebilir.

Sohbetlerinde dinin emir ve yükümlülükleri konuşulduğu gibi, dünyada ve çevremizde cereyan eden hâdiselere de değinilirdi: Tâliplerin bu husustaki Hz. Allah’a itaatları açısından mü’minleri ilgilendiren hususlar dile getirilir, sohbeti dinleyen kimseler, dinî konularda olduğu gibi dünyevî konularda da İslâmî bir istikamete sevk edilirdi.

Abdullah Farukî el-Müceddidî hazretleri bir konuyu izah eden bir makaleyi kaleme aldığı zaman ya da bir konuyu kendisini dinleyenlere izah ettiği zaman, Cenâb-ı Hakk’ın kendisini ulaştırdığı maksat; “sohbeti bereketi vesilesiyle kişinin kalbinde Cenâb-ı Hakk’a ve Rasûl-i Kibriyâ (s.a.v.) Efendimize sevgi ve itaat açısından ne kadar engel varsa onların izale olması ve sohbeti dinleyen kişinin kalbinde Cenâb-ı Hakk’ın lutfuyla Hz. Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ve sevgi nimetinin hâsıl olmasıydı.”

Hz. Allah’ın sevgisinden ve O’na itaatinden bahsederken sohbete mülaki olan kimselerde hâsıl olan kalbî hissiyat ve fayda şudur:

Şayet sohbetin konusu Peygamberimize sevgi ve itaat ise, dinleyen kimsenin kabinde meydana gelen nimet Peygamber Efendimize karşı bu lutfa mazhar olmaktır. Sahabe-i Kiram efendilerimiz anlatılıyor ise, Cenâb-ı Hakk’ın nazarına mazhar olan o sözleri dinleyen kişilerin gönüllerinde Sahabe-i Güzîn’in (r.anhüm) sevgisinin husûlüne vesile olurdu. Öyle ki Abdullah Farukî el-Müceddidî hazretleri eğer ki Ehl-i Beyt’i anlatıyorsa, onu dinleyen kimsede: ”Ehl-i Beyt’i o kadar seviyor ki, onlara olan sevgisinin önünde herhalde başka bir sevgi yok” duygusu hâsıl olurdu.

Peygamber Efendimizi anlattığı zaman öyle bir sevgi ile anlatırdı ki, “Ehl-i Beyt’e olan sevgisini unuturlardı. Cenâb-ı Rabbü’l-Âlemîn’i anlatırken ise “Ondan gayrı bir sevginin varlığı asla akla gelmezdi. İşte Abdullah Farukî el-Müceddidî hazretleri, bu hâlleriyle terbiyeye talip olanların kalplerine bu sevgileri alıştırdı.

Sonuç olarak diyebiliriz ki Abdullah Farukî hazretlerinin sohbetleri; gönül dünyasında tasavvufun yüksek ve derin manalarını yaşarken, zahirinde ise dinin ahkâmı, Peygamber Efendimizin Ashâbına talim buyurduğu bir yol üzere tecelli ederdi. Onun sohbetlerini gönül kulağıyla dinleyen kimseler, nefisleri terbiye ve tezkiyenin tesirine gark olmuş, hastalıklarından sıyrılmış, kalpleri iman ve itaatte ikana kavuşmuş, gönülleri itaat sevgisiyle dolmuş ve katı olan kalpleri rahmetten nasibini almış olmanın bereketiyle huzura ermiş, rahmetin eseri olan gözyaşlarıyla sükûn bulmuş olarak vuslat arzusuyla sohbet meclisinden ayrılırdı.

Evet, Abdullah Farukî el-Müceddidî hazretleri “idrakine tevhîdin sirayet ettiği” ve sohbetlerini bu kalp hâliyle irad eden bir mürşid-i kâmildir.

Rabbim şefaatlerinden mahrum etmesin. Kalbi, tevhidden nasip alan Hak Dostlarının izin
den ayırmasın.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • EdebHaya

    HZ Fatıma annemi tanımayı onu bilmeyi ona anne demeyi efendim Abdullah cetin farukiden öğrendik hamdolsun hz RASULLAH s.a.v efendimizin aabasının içerisine aldığı benim ehlim ehlibeytim dediği HZ ALİ HZ FATIMA HZ HASAN HZ HÜSEYN EFENDİLEDİMİZİ bizler hamdolsun efendimiz yolundan öğrendik sevmeyi ve sevilmeyi ALLAH cc cümlemizi evlada evlat etme saadatını nasip etsin inşaAllah....... selam dua ile

  • ilhan öztürk

    Cenabı Rabbül Alemin''e ne kadar hamd etsek ne kadar şükretsek azdır Abdullah Faruki el-Müceddidi efendimizi tanımak nasip olmadı ama hamdolsun Rabbime ki O''nun evladı varisi Muzaffer Efendimi bizi tanıttı Efendimin nazarından sohbetlerinden zikir meclislerinden bizi ayırmasın son nefesimize kadar kalplerimizi bu istikametten ayırmasın ve mahşer günü de bizi ve tüm inananları Rasulullah s.a.v. Efendimizin Livaül hamd sancağı altında toplasın Abdullah Faruki Efendimize de sonsuz rahmet eyle Rasülü kibriya s.a.v Efendimize komşu eylesin ve Yine bizlere Abdullah Faruki hazretlerini tam manasıyla anlamayı sevmeyi tanımayı nasip etsin bu konuda özverili çalışmalarından dolayı her fırsatta her zaman Abdullah Faruki hazretlerinin o güzel ahlakını bizlere anlatan bizleride bu ahlaka alıstıran Muzaffer Sultanımızdan da Allah c.c. Binlerce kez razı olsun

  • ayla ozdemir

    peygamber efendimizi ve ehlibeyt sevgisini bizde o mubarek efendimizden öğrendik ALLAH CC.ondan razı olsun.

3 kişi yorum yazdı.