Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin. Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ Rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve eshâbihî ve ezvâcihi ve evlâdihi ve etbâıhî ve ehl-i beytihî ve ümmehâtihî ve ebîhi bi adedi külli şey’in fi’d-dünyâ ve’l-âhirati ve kezâlik ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
Rabbimize sonsuz hamd-ü senâlar olsun. Peygamber (s.a.v.) Efendimize salât ve selâmların en güzeli olsun.
Kalbin, Cenâb-ı Hakk’ın rızasından gayrı işlerle, sevgilerle alâkasını kesmek, sâlikin ve her müminin aslî işidir. Bu nimete erme yolu da; nefse kuvvetli bir muhalefet gayretiyle olur. Kalbin, Subhân olan Yüce Hakk’ın Zât’ından gayrisine alâka peyda etmesi, kulu bu maksattan alıkoyar. Biz hangi işle uğraşırsak uğraşalım netice hâsıl olmaz ve maksada ulaşılmaz.
Kalplerimizden Cenâb-ı Hakk’ın Zât’ının sevgisinden gayrisini söküp atmak aslî vazifemizdir. Yapılan gayretlerin de nimetin büyüklüğü oranında samimi ve fedakârlıklarla dopdolu olması lazımdır ki, nihayetinde maksatlar hâsıl olsun. Yüce Hakk’ın sevgisi bütün varlığımızı kavrasın ve O’nun dışındaki bir sevgiye ne kalbimiz ne de azalarımız meyledecek bir takatin sahibi olsun. Zâhirde ve bâtında, gerek bedenen, gerek kalben, gerek rûhen ve aklen varlığımızı ortaya koyan evsâfımızla Yüce Hakk’ın Zât’ından gayrisine meyletmek, ömrü heba etmektir. Sevgide ve itaatte yalancı olmak demektir. Allah (c.c.), yakınlığını ve sevgisini açmış olduğu bir kulda, kendi Zât’ından başka bir maksada yöneliş kuvveti ve takat bırakmaz. Onun sözlerini, amellerini âfâkî ve enfüsî, yani zâhirde ve bâtındaki bütün duygularını kendi Zât’ına yöneltir. Çünkü bu yakınlık hâli kalbine açılmış olan bir insan için, Cenâbı Hakk’ın Zât’ından gayrı onu meşgul eden her iş, Hazret-i Hakk ile o kul arasında bir perdedir. Biz bu nimetleri elde etme yolunda gayret ederken, eğer nimetlere kavuşma yolundaki engellerin varlığını görüp ondan yüz çevirme gafletine düşersek, bu nimete asla kavuşamayız. Ve bu engellerle meşgul olmak, içinde bulunduğumuz nâkıs hâle rıza göstermek, ondan kurtulup aslî hâle yönelmemize de bir inkıtadır/kesikliktir. Yani ‘Ben bu kadarını yapıyorum, bundan öteye gücüm yetmiyor’ şeklinde bir düşünce, Cenâb-ı Hakk’a kemaliyle bir kulluğu elde etmedeki en büyük tehlikelerden bir tanesidir. Bir kere sen kulsun. Nimetleri veren Hazret-i Allah’tır. ‘Ben bu kadar yapabiliyorum’ demekle Allah’ın Ğaniyy/zengin oluşu ve O’nun rahmetinin nihayetsizliği hususundaki ümidini yitirmişsin demektir ki, bu da, Cenâb-ı Hakk’a karşı kulun kalbinde meydana gelen en büyük mâsivâlardan birisidir. Hazret-i Allah (c.c.) mülkün sahibidir. Hazret-i Allah bütün mahlûkatın Hâlık’ıdır. Bütün nimetler O’ndandır. Yaratıcı O’dur. Sen bu yaratılanlar içerisinde sadece bir kul iken Allah’ın rahmetini ve O’nun nihayetsiz kuvvet ve kudretini, kendi nakıs anlayışınla noksan olarak telakki etmen, imanda büyük bir zafiyet sahibi olman demektir.
Dünya, birçok insanın imanını zayi edici fitnelerle doludur. Eğer nefsî ve rûhî mukavemet gösterecek iman kuvvetiyle muttasıf olamaz isek, bizlere hücum eden mâsivânın altında eziliriz ve dünyamız da ahiretimiz de helâk olur. Bu hususta bizim yardımcımız Hazret-i Allah’tır. Mümin olarak, Hazret-i Allah’a tevekkülde ve teslimiyette tam bir hâle yönelirsek, nefislerimizin önümüze aşılmaz engeller olarak koyduğu kulluktaki bütün engeller bir anda, Allah’ın ‘Ol!’ demesiyle yok oluverir ve bütün engeller kalkar. Vuslatın önünde hiçbir mani kalmaz. Kul, Yaratan’ına karşı bu hâlini kaybederse, zaten yakınlık hâlini de asla elde edemez.
Sohbetlerin Bereketi
Bunun için, sohbet büyük bir feyiz kaynağıdır. Sohbetlere devam etmek ve buraya dökülen rahmetten zâhiren ve bâtınen nasiplenmek büyük bir rahmettir. Allah ve Rasûl’üne itaati anlatan bu nasihat yerlerinde bulunmaya gayret etmek gerekir ki; nasıl şu anda şu duvarlar bizim dünya ile olan bağımızı kesiyorsa, sohbetin bereketiyle de iç dünyamızı, nefsimizi ve ruhumuzu ifsad eden bütün kötülükleri aynı şu duvarlar misali Allah’a itaat hâli çevreler ve dışarıdan içeriye girecek olan kötülüklerin önünü kapatır. Sohbetlere devam etmek gerekir. Allah’ın zikrindeki faydayı yaşamaya gayret etmek lazımdır.
Sohbetle alâkalı şu hususu güzel anlamak gerekiyor:
İman ehli birçok mümin var; ama hiçbir iman ehli, bir Sahabe efendimiz gibi olamaz. Hatta Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) vefatından sonra Rasûlullah Efendimizi gören, ona iman eden, ona itaat eden Ashâb-ı Kirâm efendilerimizi gören Tabiîn efendilerimiz dahi Sahabe efendilerimiz gibi olamaz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in huzurunda bulunmak, onun bütün hastalıklara şifa olan o sözlerini işitebilmek, şu gözlerimizle onu müşahede etmek, ona olan iman ve tasdikiyetimizle Rabbimiz’e kavuşmak... Bu nimete kavuşamayan hiçbir insan bunu başka bir yolla elde edemez. Bu nimet, ancak Peygamber Efendimizi görmekle elde edilir. O yüzdendir ki, belki sevgisi dillere destan olan Hz. Veysel Karânî (k.s.), tabiîndendir. Rasûlullah Efendimize olan sevgisi her müminin dilindedir; fakat o bile Sahabe efendilerimizin kendi aralarındaki derece bakımından en altta olan, en aşağıda olanından daha alttadır. Çünkü Sahabî, Rasûlullah Efendimizi görmüş, gözleriyle ona bakmış, onun nur cemalini görmüş, onu tasdik etmiş ve bu tasdik üzere de Hazret-i Allah’a ruhunu teslim etmiş olan insandır. Üzerinde bu vasıflar olmayan hiçbir insan bu nimete kavuşamaz. O yüzden sohbetin büyük bereketi vardır. Bu rahmet sohbetlerde dökülür, sohbetlerde açılır. Kalben iştiyakla Allah’ın zikrinin yapıldığı bu yerlere katılmakla insan büyük bir rahmet deryasına kendisini katmış olur. Bundan sonraki iş istidadın ve kavrayışın genişlemesine bağlıdır. Allah’ım, yakınlığının ilmini, sevginin hakikatini kavrayacak istidatlar bahşeyle!
Zikrullâhın Kuvveti
Titizlikle devam etmemiz gereken bir diğer husus Allah’ın zikridir. Allah’ın zikri büyük bir ameldir. Cenâb-ı Hakk’ın zikri için Kur’ân-ı Mübîn’de ‘Allah’ın zikri en büyüktür.’ buyurulmaktadır. Cenâb-ı Hakk’ın isimleri, O’nu yâd etmek, O’nu hatırlamak ve bu isimleri defalarca söylemek suretiyle lisan, Yaratan’ını zikretmeye alışır.
Bundaki süreklilik, hakiki sevginin kalbe nüfuz etmesine yol açar. Allah’ın zikrinde devamlı ve iştiyaklı olmak lazımdır. Cenâb-ı Hakk da Kur’ân-ı Mübîn’de “Fezkurûnî ezkurkum/Beni zikredin ki, ben de sizi anayım.’ buyuruyor. “Ya eyyuhellezîne âmenuzkurullahe zikran kesîra, ve sebbihuhu bukraten ve esîlâ.” Sadakallâhul azîm ilâ ahiri’l-âyeh. “Ey iman edenler! Allah’ı zikredin. Sabah ve akşam devamlı olarak O’nu zikredin.” buyurmakta.
Zikrullah büyük bir ibadettir. Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.)’e: “Kıyamet günü Allah katında derece bakımından kulların hangisi daha üstündür?” diye soruldu. (Rasûlullah): “Allah’ı çokça zikreden erkek ve kadınlardır.” buyurdu. Dedim ki: “Yâ Rasûlallah! Allah yolunda harbedenden de mi üstündür?” dedim. (Rasûlullah): “Kılıcıyla kırılıncaya kadar ve her tarafı kana bulanıncaya kadar kâfirler ve müşriklere vursa dahi, Allah’ı çokça zikredenler derece bakımından ondan daha üstündür.” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 5)
Allah’ın zikri olmayan cihad da cihad değildir zaten. Yani Allah yolunda canını vermek, bu fedakârlığı göstermek, ancak bunun Allah için olmasıyla cihad sayılır ve Allah’ın nezdinde kıymet bulur. Vahid, Ehad, Samed olan Hazret-i Allah... Kalplerde, O’nun bu vahdaniyyetinin hâsıl olmasına engel olan bütün sevgiler bâtıldır, bütün meşguliyetler bâtıldır. Bir mümin, ‘Allah’ dediği zaman nasıl ki, gündüzün karanlığında güneş, ortaya çıktığı vakit bütün yıldızların parlaklığını söndürür, gözlerin takatini kesen bir hâl ile yükselince ondan başka bir şey kalmaz ise; müminin kalbinde de ‘Allah’ denildiği zaman O’nun isminin, vahdaniyyetinin güneşi öyle bir parlamalı ki, O’nun dışındaki hiçbir şey hatıra zorlamayla dahi olsa gelmemeli. Bizler ise Allah’ı hatırlamak için kendimizi zorluyoruz. O’nu hatırlamanın önünde kalbimizi ihata eden, saran o kadar çok şey var ki, Hazret-i Allah’ı hatırlamaya gayret ediyor ve zorluyoruz. Hâlbuki benim efendim buyuruyor ki; ‘Bir an kalbimi Allah’tan gafil görsem, kendimi kâfir addederim.’ buyuruyor. O yüzdendir ki zikrullah, işte bu nimetin elde edilmesinde Cenâb-ı Hakk’ın açtığı büyük bir vuslat yoludur elhamdülillah.
Sohbetlere iştirak, zikrullaha devamlılık ve mürşidin nazarını celbetmek kalbin kuvvetini artırır, sâlikin seyr-u sülûkteki nefisten kaynaklı tıkanan yollarını Rabbim’in lütuf ve inayetiyle açar ve vuslata giden yolun önleri de böylelikle açılmış olur. Bir sâlik mürşidin nazarını, zikrullahın kuvvetini, sohbetin bereketini kalbinde bulmalı ki yol alabilsin, seyr-u sülûku kemâl vasıflarla devam edebilsin.
Cenâb-ı Hakk Habîbi hürmetine kendi Zât’ından ve sevgisinden bizi alıkoyan bütün engelleri üzerimizden kaldırsın...
Sübhâne Rabbike Rabbi’l-İzzeti ammâ yesıfûn ve selâmün ale’l-mürselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-Âlemîn...
Vuslat Yolunda Engelleri Kaldırmak
Özlenen Rehber Dergisi 65. Sayı
sa. sitenizle bugun tanıştım çok sevdim .gerçekten insanların bu zamanda çok ihtiyacı var bu yazıları okumaya Allah cc. razı olsun sizden
s.a gözden ırak olan gönülden uzak olur yaradan mevlanın huzurundan uzaklık kendisine yakınlığı bitirir.şeytanın gafletine kapılıp bir testi misali yok oluruz ve tamiri mümkün olmayan bir yola düşeriz. ALLAH C.C. hepimizi bu hakikat yolundan ayırmasın inşaallah.s.a
efendim uzaklardayım sizin yanınızdayken o feyizinizi alıyorduk orası alev alev yanarken ben dışarda kaldım korkuyorum soğursam diye yazılarınız sohbetleriniz öyle gözümde tütüyorki her şeyi bırakıp ben geldim sultanım diyebilsem ama...
vuslat yolunda engelleri kaldırmak hakikatende öyle efendim.bende önce ismimi kaldırdım fatma zehra koydum kendimce inşallah bundan sonra sö veriyorum önce ALLAH,A SONRADA SİZE ANNEMİZE LAYIK EFENDİMİZİN YOLUNDAN AYRILMAYACAM..
sa. efendim rabbim sizden sonsuz razı olsun ve bu yolda size layık evlat olmayı nasip etsin. vuslata giden yolda bu kirli nefislerimizle baş edemiyoruz her an günahlara dalıyoruz belki ama bu yolda olmak bile haz veriyor insana. hele ki rabbim bizlere faruk sultanım ve sizin gibi gönül dostlarını ikram ve yoldaş etti ya bizlere bunun tadı daha bir ayrı. engellere karşı hep beraber olmak ve engelleri beraber aşmak duasıyla. selametle.
sitenizle dün tanıştım.Hocam,Allah razı olsun.yazınızı gönül diliyle de okudum.nur kokuyordu...
efendim ağzına kalbine feyizine kuvvet sen böyle yazdıkça biz uzaktakiler ve sohbete ve zikrullaha katılamayanlar bunlardan haz alıyoruz ALLAH razı olsun hepıinizden