Özlenen Rehber Dergisi

65.Sayı

Silsile-i Fârûkiyye...

Dr. Celal Emanet Özlenen Rehber Dergisi 65. Sayı
MANEVİ DÜNYASINDAN TABLOLAR

Bâyezîd-i Bistâmî bir sene hac dönüşünde Hemedan’a uğrayıp, oradan bir miktar tohum satın aldılar. Bistâm’a gelip, Hemedan’dan aldığı tohum torbasını açınca, içinde bir kaç karınca bulunduğunu gördü. Bunları yuvalarından ayırmanın münasip olmayacağını düşünüp, tekrar Hemedan’a gitti. Tohumu aldığı yere bırakıp, ondan sonra Bistâm’a döndü.

*

Bâyezîd-i Bistâmî bir gece, talebelerinden bir kısmı ile bir yere misafir oldular. Ev sahibi, evin aydınlanması için bir kandil yaktı. Bâyezîd-i Bistâmî yanında bulunanlara; ’Bu kandilde bir gariplik görüyorum. Yanıyor ama ışık vermiyor. Hikmeti nedir?’ diye sordu. Ev sahibi; ’Efendim, biz bu kandili komşumuzdan bir geceliğine yakmak için emanet almıştık. Bu akşam ikinci kez yakıyoruz’ deyince, Bâyezîd, kandili söndürdü ve hemen kandili sahibine götürüp teslim edin.

“Arzu ederseniz, bir gece daha yakmak için izin isteyin” buyurdu. Ev sahibi kandili alıp komşusuna götürdü. Olanları anlattı ve tekrar izin alıp geri getirdi. Eve gelince kandili yaktılar ve oda aydınlandı. Bâyezîd-i Bistâmî buyurdu ki: ’İşte şimdi ışığını görüyorum.’

*

Bâyezîd-i Bistâmî bir gün yanlışlıkla bir karıncayı öldürdü. Haberi olunca, çok pişman olup üzüldü. Ölü karıncayı avucuna alıp, şefkat, merhamet ve hüzün ve kırık kalbi ile karıncaya üfürünce, Allah Teâlâ’nın izni ile karınca canlanıp yürümeye başladı.

*

Bir gün yolda yürürken, bir gencin kendisini takip etmekte olduğunu fark edip döndü ve gence; ’Niçin beni takip ediyorsun, istediğin nedir?’ dedi. Genç edeple; ’Efendim, sizin gibi olmak, yolunuzda bulunmak istiyorum. Lütuf elinizi uzatıp himmet buyurun da ben de kazanayım’ dedi. Cevabında; ’Benim yaptıklarımı yapmadıkça, benim derimin içine girsen istifade edemezsin. Bu, Allah Teâlâ’nın bir lütfudur’ buyurdu.

*

Bâyezîd-i Bistâmî bir gün talebeleriyle giderken delilerin bulunduğu bir tımarhânenin önünden geçiyorlardı. Talebelerinden birisi, orada delilerin tedavileri için bir şeyler yapmaya çalışan baştabibe yaklaşıp; ’Günah hastalığı ile hasta olanlar için bir ilacınız var mıdır?’ diye sordu. Baştabib cevap veremeyip susunca, ayağı zincirle bağlı delilerden biri, Bâyezîd’in teveccühü ile şöyle dedi: ’O derdin ilâcı şöyledir: Tövbe kökünü istigfâr yaprağıyla karıştırıp, kalp havanına koyarak, tevhîd tokmağıyla iyice dövmeli. Sonra insaf eleğinden eleyip, gözyaşıyle hamur etmeli. Daha sonra Aşkullah ateşinde pişirip, muhabbet-i Muhammediyye balından katarak, gece gündüz kanâat kaşığıyla yemelidir.’

*

Bâyezîd-i Bistâmî bir gün yolda giderken yanından geçen bir köpeği gördü. Köpeğe değip necâset bulaşmasın diye eteklerini topladı. O anda köpek dile gelip, şöyle dedi: ’Benden sana bulaşacak kir, üç defa yıkamakla temiz olur. Ama senin nefsindeki kibir kiri yedi deryâda yıkansa temiz olmaz.’

Bunun üzerine Bâyezîd-i Bistâmî, köpeğe: ’Senin dışın pis, benim ise içim. Gel beraber olalım da belki birbirimize faydamız olur’ dedi.

Köpek de: ’Sen benimle yoldaş ve arkadaş olamazsın. Zîrâ halk beni horlar, sana tâzim eder. Beni gören taşlar, seni gören ise iltifâta başlar ve ’Ârifler sultanına selâm olsun!’ der. Benim yarına yiyecek bir kemiğim bile yok, ama senin bir ambar buğdayın var’ cevâbını verdi. Bâyezîd-i Bistâmî bu cevaptan kederlendi, bir köpeğin yol arkadaşı olmaya bile lâyık değilim, diye üzüldü.

*

Bâyezîd-i Bistâmî namaz kılmak için mescide gelince kapıda biraz durur ve ağlardı. Sebebini soranlara: ’Camiyi, vücûdumla kirletmekten korkuyorum. Tövbe edip Allah’a yalvarıyorum, ondan sonra giriyorum’ dedi.

*

Bâyezîd-i Bistâmî’ye; ’Nefsine verdiğin en hafif cezâ nedir?’ diye sordular. Cevabında; ’Bir defâsında nefsim, bir itâatsizlikte bulundu. Buna ceza olarak bir yıl boyunca hiç su içmedim’ buyurdu.

*

Bir defâsında Bâyezîd hazretlerinin kalbine şöyle ilhâm olundu: ’Ey Bâyezîd! Hazînelerim, başkaları tarafından yapılan ibadetlerle ve güzel hizmetlerle doludur. Sen bize öyle bir şeyle gel ki, o bizde olmasın.’

Bâyezîd; ’Yâ Rabbî! Hazînende bulunmayan şey nedir?’ dedi.

Kalbime ilhâm olundu ki: ’Âcizlik, zavallılık, çâresizlik, zillet ve ihtiyaç.’

*

Bâyezîd-i Bistâmî bir defâsında şöyle anlattı: Bizim ruhumuzu, semalara götürdüler. Cennet’i, Cehennem’i gösterdiler. Hiçbir şeye bakmadım. Hep Allah’ı düşünüyordum. Nice makamlardan geçirdiler. Nihayet ezeliyyet ağacını gördüm. Sonra; ’Yâ Rabbî! Sana gelebilmem için beni benliğimden kurtar’ diye yalvardım. Bana bildirildi ki:’Ey Bâyezîd! Benliğinden kurtulup bana yaklaşman, Sevgili Peygamberime tâbi olmana bağlıdır. O’nun ayağının tozunu, gözüne sürme yap. O’nun bildirdiği hükümlere uymaya devâm et. (Tasavvuf ehli arasında bu menkıbeye Bâyezîd’in mîrâcı denir.)

*

Bir gün Bâyezîd’e:’Peygamberler hakkında ne buyurursunuz?’ diye sordular. Cevabında buyurdu ki: ’Biz onlar hakkında bir şey söyleyemeyiz ve onları anlayamayız. Hallerini anlamaktan âciziz. Onlar, bizim anlayabildiğimizden çok daha yüksektirler. Diğer insanlar, büyük velîleri ne kadar anlıyabilirse, velîler de Peygamberleri ancak o kadar tanıyabilirler.’

*

Bâyezîd-i Bistâmî, yanında bulunanlara: ’Allah Teâlâ, kendilerinden râzı olduğu kimseleri Cennet’ine koyuyor değil mi?’ diye sordu.

Onlar: ’Evet efendim, öyledir’ diye cevap verdiler.
Bunun üzerine: ’Bir kimse, Allah’ın rızâsına kavuştuktan sonra, bir anlık duyduğu zevk ve saâdet, Cennet’teki bin köşkten daha fazladır’ buyurdular.

*

Bâyezîd-i Bistâmî bir defasında bir imamın arkasında namaz kıldı. Namazdan sonra imam, Bâyezîd’e: ’Siz bir yerde çalışıp para kazanmıyorsunuz. Başkalarından da bir şey istemiyorsunuz. O halde siz, nafakanızı nereden temin ediyorsunuz?’ dedi.

Bâyezîd Bistâmî bunu duyunca: ’Ben hemen namazımı iâde edeyim. Zîrâ rızıkları kimin verdiğini bilmeyen birinin arkasında namaz kılmışım, bu ise câiz değildir’ buyurdu.

*

Bâyezîd-i Bistâmî’ye bir gün bir kimse gelip; ’Efendim! Ben otuz senedir, gündüzleri oruç tutup, geceleri namaz kılıyorum. Ama kendimde hiç bir ilerleme göremiyorum. Hâlbuki îtikâdım da düzgündür’ dedi.

Sultânu’l-Ârifîn: ’Sen bu hâlde üç yüz sene daha devam etsen bir şeye kavuşamazsın. Çünkü nefis engelin var’ buyurdu.

O kimse: ’Efendim! Bunun bir çaresi yok mu?’ diye sordu.

Bâyezîd-i Bistâmî: ’Var ama sen kabul etmezsin.’ buyurdu.

O kimse ısrar edip: ’Aman efendim, lütfen bildiriniz ve beni talebeliğe kabul ediniz. Ne emrederseniz yaparım.’ dedi.

Sultânu’l-Ârifîn dedi ki: ’Öyle ise şimdi evine git. Bu kıymetli elbiseleri çıkarıp, âdî ve eski bir elbise giy. Boynuna bir torba asıp içine ceviz doldur. Seni en iyi tanıyanların bulundukları sokağa git. Çocukları başına topla, ‘Bana bir tokat vurana bir ceviz, iki tokat vurana iki ceviz veriyorum’ de.’

O kimse bunları duyunca: ’Sübhânallah, Lâ ilâhe illallah. Ben bunları yapamayacağım. Bana başka bir şey emretseniz’ dedi.

Bâyezîd-i Bistâmî: ’Senin ilacın ancak budur ve biz de baştan; ’Sen bunları kabul etmezsin!’ diye söylemiştik. Yolumuzun esası nefsi terbiye etmektir’ buyurdu.

*

Bâyezîd-i Bistâmî’nin mecûsî olan bir komşusu ve süt emme çağında bir de çocuğu vardı. Bu mecûsî sefere çıktı. Evlerini aydınlatacak bir şeyi bulunmadığı için çocuk ağlıyordu. Bâyezîd-i Bistâmî her gün bir çıra alıp, komşusunun evine götürüyordu. Mecûsî seferden dönünce durumu haber alıp, kendisinde değişiklikler hissetti. Bâyezîd’e karşı kalbinde bir sevgi hâsıl olduğu halde; ’O zâtın aydınlığı varken bizim karanlıkta bulunmamız hiç uygun değildir’ dedi ve hemen Bâyezîd-i Bistâmî’nin huzuruna gidip müslüman oldu.

*

Bir gün sohbetinde bulunanlara: ’Kalkınız, Allah’ın velî kullarından birini karşılamaya çıkalım’ buyurup, kalktılar. Yola çıktıklarında, İbrâhim b. Şeybe-i Hirevî ile karşılaştılar. Bâyezîd Bistâmî ona: ’Hatırıma, seni karşılamak ve Allah katında sana şefâat etmek geldi’ buyurdu.

O da, ’Efendim siz bütün mahlûkâta şefâat etseniz yine fazla sayılmaz’ dedi.

SPOTLAR

Bir gün yolda yürürken, bir gencin kendisini takip etmekte olduğunu fark edip döndü ve gence; ’Niçin beni takip ediyorsun, istediğin nedir?’ dedi. Genç edeple; ’Efendim, sizin gibi olmak, yolunuzda bulunmak istiyorum. Lütuf elinizi uzatıp himmet buyurun da ben de kazanayım’ dedi. Cevabında; ’Benim yaptıklarımı yapmadıkça, benim derimin içine girsen istifade edemezsin. Bu, Allah Teâlâ’nın bir lütfudur’ buyurdu.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • fatma

    böyle velilerimizi yapmış olduğu sünnetleri öğrettiğiniz için teşşekkürler ALLAH razı olsunnn

1 kişi yorum yazdı.