Özlenen Rehber Dergisi

6.Sayı

Vahiy Kültüründe Sünnetin Merkeziyetçi Yapısı

Mehmet DAĞ Özlenen Rehber Dergisi 6. Sayı
Asr-ı Saadetten günümüze, Kur’an’ı anlamaya yönelik yorumlama faaliyetleri, Vahyi açıklayıcı fonksiyon icra eden Sünnet’in hakemliğine her zaman ihtiyaç duymuştur. Sünnetin beyan vasfına sahip olması, Allah’ın muradını anlama noktasında bir açılım getirece?i muhakkaktır. Bu anlamda Sahabe’nin Sünnet’e bakı? açıları ve onu meselelere takdim etme a?amasında hangi konumda de?erlendirdikleri, sa?lıklı bir Sünnet Anlayı?ı kazanmamızda bizler için çok önemlidir.

Anlama ve anlayı?, insan ile ilgili bir olgudur. Bu sebeple Sahabe’den bu yana Kur’an ve Sünnet, ümmetin mü?terek referansları olmasına ra?men, toplumun ve ona ait kültürün etkisiyle ifrat ve tefrite varan anlayı? farklılıkları, sünneti bir kez daha yorumlamaya ve onun anayasal niteli?inin sınırlarını belirleme konusunda bir kez daha dü?ünmeye sevk etmi?tir.

Vahyin dinamik yönünü temsil eden sünnetin; “O, konu?tu?u zaman vahiyle konu?ur.” ?eklindeki ilkesi etrafında, hadis usulüne dair, mücmelini tafsil müphemini tavzih ve mutlakını takyit gibi kavramlarıyla sünnetin merkeziyetçi yapısının, ahkamı beyan etme noktasında önemli bir düzlem üzerinde oldu?u, “Biz sana bu kur’an’ı insanlara açıklayasın diye indirdik.” hitabının ilahî bir tavır ile tescillendi?ine ?ahit oluyoruz.

Bu meyanda, sünnetle gelen her hüküm, ilahî vahyi anlama hususundaki mü?küllerimizi izale ederken, nasların ruhuna ba?lı kalınarak yapılan aklî çabalar için de bir ilham kayna?ı olma özelli?ini muhafaza etmi?tir. Kur’an, bir anlamda kendisine destekçi olarak gördü?ü sünnete önemle vurgu yaparken, ittiba konusunda herhangi bir tasnif yapmadan; “Rasûl size neyi getirdiyse onu alın, neyi yasaklamı?sa ondan sakının.” tarzındaki ifadesiyle bütün dikkatleri bu husus üzerinde toplamı?tır.

Konuyu daha da anla?ılır kılmak maksadıyla, vahyin ini?ine tanıklık eden sahabenin sünnet anlayı?ı, -birkaç anekdotu hatırlamak suretiyle- müminin nasıl, tevhidî bir zemin üzerinde olması gerekti?inin en güzel örneklerini bizlere sunacaktır. Sünneti bir hayat modeli veya vahyin ifade edili? biçimi olarak telakki eden sahabenin, peygamberî bir tavırla tezahür eden, sünneti algılayı?ları noktasında, Peygamber Efendimizle olan birlikteli?i, musâhabeti/sohbet etme, kültür seviyesi ve bunun gibi birtakım gerekçelerle farklı anlayı?lara açılan birer kapı olmaları, onların hayatlarının her zerresinde sünneti birer dayanak ve meselelerin rızay-ı ilahi’ye uygunluk ili?kisi açısından halledilmesi yolunda hüccet olarak kabul etmeleri için bir mânî te?kil etmemi?tir.
Sahabenin, sünnete yakla?ım konusunda iki ayrı fikri benimsedikleri, onlardan bize naklen gelen rivayetler do?rultusunda anla?ılması mümkündür.

Rivayetlerin ?ahitli?iyle, Allah Rasûlü ne söyledi, nasıl söyledi ve bunun gibi soru cümleleri kullanarak anlayı?larını temellendiren sahabe arasında, bunun en büyük mümessili olarak Abdullah ibn-i Ömer ve Ebu Hureyre (r.anhum)’un izlerine rastlamak mümkündür. Di?er bir yandan, Allah Rasûlü hangi illeti gözeterek bunu söyledi ve bunu söylerken neyi murad etti, tarzındaki yakla?ımının altına imza atan isimlerin ba?ında da Hz. Âi?e ve Abdullah ibn-i Abbas gibi sahabelerin geldi?i dikkatimizden kaçmıyor.

Hele Hz. Âi?e validemizin hadis rivayeti konusunda Peygamber Efendimizin e?i olması, di?er annelerimizden ve sahabeden daha fazla özel vakit geçirmelerinden aldı?ı kuvvetle sahabeye yöneltti?i ele?tirilerin ve bu anlamdaki tashihlerin hepsi, dini ya?ama hususunda Rasûlullah’tan bize miras olarak kalan sünnetin yanlı? ve eksik anla?ılmaması içindi.

Rasûlullah’ın mizacına a?ina olan sahabe, bazen bir rivayetin sünnet olarak te?ekkül etmesini, lafızcı bir yakla?ım sergileyerek ortaya koymaya çalı?mı?lardır. Mesela, Mikdad b. Esved’in Rasûlullah’ın: “(İnsanları yüzlerine kar?ı öven) meddahlarla kar?ıla?tı?ınız zaman yüzlerine toprak serpin!” buyru?undan hareketle Hz. Osman’ı yüzüne kar?ı öven bir adamın yüzüne toprak atmaya ba?ladı?ını görmekteyiz. Lafzı anlamaya ili?kin di?er bir misali de Hz. Ai?e (r.anha) anlatır: “Rasûlullah’ın hanımları bir gün ona, kendisine içlerinden hangisinin en önce kavu?aca?ını sorunca; O:

“Kolu en uzun olanınız.” cevabını verdi. Bunun üzerine onlar, bir kamı? parçasıyla kollarını ölçmeye ba?ladılar. Halbuki Rasûlullah’ın muradına göre bizim kolu en uzun olanımız Zeynep idi. Çünkü o çe?itli el i?leri yapar ve kazancını sadaka olarak da?ıtırdı.

İlk hadiste Hz. Osman’ın toprak atma ifadesini “Mahrum etme.” olarak anlaması mümkün iken hadisin zahiri ile hüküm vermesi, ashabın Rasûlullah Efendimize ittiba konusundaki anlayı?ının farklı bir örne?ini ortaya koymu?tur. İkinci hadiste ise Peygamberimize en yakın olan bazı annelerimizin dahi bu anlayı?ın temsilcisi oldu?unu görüyoruz.

Di?er bir yandan da illet ve maksatları gözeterek ?eriatın gayesini ve genel ilkelerini göz önünde bulunduruyorlardı. Nitekim Rasûlullah (s.a.v), Muaz b. Cebel’i Yemene vali olarak gönderdi?i zaman, ona zekat toplama görevini de yüklemi?, bu hususta gerekli talimatı da vermi?ti. Bunlar arasında, Rasûlullah’ın “Tahıldan tahıl, davardan koyun, develerden deve, sı?ırdan da inek al!” Emrini verdi?i de rivayet edilmektedir. Fakat helal ve haramı en iyi bilen Muaz (r.anh) hadisin zahir manasında kalmamı? ve zekat almadaki gaye ve maksatları gözeterek zekat mallarının kıymetini almakta bir beis görmemi?tir. İstifadenize sundu?umuz bu misaller sünnet sahası üzerinde akıl yürüten sahabenin anlayı?ı konusunda birer vesika olma özelli?ini ta?ıyor.

Bunun yanında alı?ılagelmi? günlük i?lerinde dahi, özellikle me?hur hurma a?ılama hadisesinde oldu?u gibi her zaman yapmı? olduklarının aksine Rasûlullah’ın tavsiyelerine göre hareket etmeleri, hayatlarını sünnet ile tayin etme konusunda çok titiz davrandıklarına ayrı bir örnek te?kil etmektedir.

Vahyin aynası olarak gördükleri sünnetle, hayat tarzlarını ?ekillendiren sahabe, Peygamber Efendimizin sözlerini ve fiillerini vahiyle tasdik edilmi? bir be?er olarak de?erlendirmesi, vahyin merkezine konan sünneti, ya?am alanına ta?ımaları için yeterli bir sebepti. Tıpkı bir babanın o?luna ö?retti?i gibi ö?reten Rasûlullah Efendimizin, gökyüzündeki yıldızlar mesabesinde tuttu?u Sahabe-i Güzin’in din hususundaki anlayı?ları yolumuzu aydınlatan kandillerdir.

Bu sebeple yaptı?ımız nakillerin konuya mutabık dü?mesi açısından ?unu söyleyebiliriz. İç ve dı? aleme Rasûlullah’ın baktı?ı açıdan bakan ve hayatlarının her zerresinde ondan bir parça bulunduran sahabenin, uhrevî konularda gösterdi?i dikkatin ve ihtimamın aynısını dünyevî ili?kilerine de yansıtması ve bu hususta nebevî ahlakın yorumuna dair gösterdikleri takdire ?ayan davranı?ları, onlar nezdinde sünnetin öneminin ne kadar da yüksek bir ?erefe sahip oldu?unu göstermektedir. Sahabenin, bir ahlak olarak ya?adı?ı, sünnet hakkındaki anlayı?ları ve onun yorumuna dair farklı kanaatlere sahip olmaları, ya?amlarınca kar?ıla?tıkları (ahiret’e müteallik veya sosyal hayatta insanî ili?kilere dair) meselelerde sünnetin otoritesinden istifade etme, bu yöndeki e?ilimlerini perçinlemi? ve bu anlayı?ın bereketi ile onlara güzellikle tabi olan nesillere bir numune-i imtisal olu?turmu?tur.

Hakkında ciltlerce kitap yazılmaya müsait olan bu konuyu bir iki sayfayla anlatmak elbette mümkün de?il; fakat bir fikir ve anlayı? vermesi açısından sahabenin bir iki misalle ifade etmeye çalı?tı?ımız sünnet anlayı?ı, tıpkı bir aya?ı merkeze konmu? ancak di?er aya?ıyla bütün açıları kapsayan bir pergele benzedi?ini görmekteyiz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.