Özlenen Rehber Dergisi

5.Sayı

Hidayet ve Rahmetten Yoksun Bir Zümre; Müşrikler

Dr. Celal Emanet Özlenen Rehber Dergisi 5. Sayı
İçinde bulunduğumuz yüzyılda, dîn’i yaşama hassasiyeti olan veya olmayan birçok insan, Allah’a ?irk ko?manın büyük bir sapkınlık oldu?unun farkındadır; ama böyle bir durumun kendisiyle uzaktan ya da yakından ilgisinin olabilece?ini hiç dü?ünmez. Mü?riklerin, yani ?irk ko?anların, sadece ta?tan ya da tahtadan oyulmu? totemlere secde eden insanlar olduklarını zannetmektedirler.

Bu kimselere göre mü?rikler, sadece Peygamber (s.a.v)’den önce Kabe’deki putlara tapan cahilice Arapları ve onlara benzer ilkel putperestlerdir. Oysa ?irk, sadece tahtadan ve ta?tan oyularak yapılmı? olan putlara tapmakla gerçekle?tirilen bir ibadet tarzıyla sınırlı olan bir kavram de?ildir ve sanılanın aksine ?irkin birden fazla ?ubeleri vardır. İnsanın, Allah’ın rızasına muhalif olarak kendisine hayat amacı olarak belirledi?i, kendisinden medet umdu?u, rızasını aradı?ı her varlık, Allah’ın rızasına tercih etti?i her ?ey, Allah’tan ba?ka edindi?i birer ilahtır aslında. Bu nedenle ?irki uzak görmemek, onu, insanın çok yakınında olabilece?ine ihtimal vermek gerekir.

Allah’a imanda ve O’na kullukta gaflet içerisinde olan bir toplumda büyüyen bir insan, o toplumun Allah yerine benimsedi?i ilahları benimseyecek ve onları memnun edebilmenin gayreti içerisinde olacaktır.

Bundan dolayı yapmı? oldu?u hal ve hareketlerin Allah’a kar?ı bir isyan oldu?unu ve kendisini büyük bir cezaya müstahak kılaca?ını da pek dü?ünmeyecektir. Dahası, kendisini Allah’a hiç ?irk ko?madan iman etmeye ça?ıran bir insana da garip bir gözle bakacak; söylediklerini çok ?a?ırtıcı ve anla?ılmaz bulacaktır. Peygamber (s.a.v) dönemindeki Mekkeli mü?rikler de aynı tepkiyi vermi?lerdi. Onlar da tüm ilahların üstünde tek bir ilahın var oldu?una, yani Allah’a inanıyorlardı; ancak dünyevî i?lerinin hemen hepsini küçük ilahlara temsil ettiriyorlardı.

Ticaret, sevgi, sava?, tarım ve daha bir çok i? ve olayların ayrı ayrı küçük ilahları vardı. İçinde bulundukları bu ?irk düzeni onlara göre çok normal ve çok mantıklıydı. Bu nedenle Peygamberimizin tüm ilahları reddedip, tek bir Allah’a iman etmeye davet etmesini çok garip bulmu?lardı:

“İçlerinden, kendilerine bir uyarıcının gelmesine ?a?tılar. Kâfirler dedi ki: ’Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür. İlahları bir tek ilah mı yaptı? Do?rusu bu, ?a?ırtıcı bir ?ey.’ Onlardan önde gelen bir grup: ’Yürüyün, ilahlarınıza kar?ı kararlı olun; çünkü asıl istenen budur’ diye çekip gitti. ’Biz bunu, di?er dinde i?itmedik, bu, içi bo? bir uydurmadan ba?kası de?ildir.’ (Sâd Suresi/ 4-7)

Peygamber (s.a.v)’in, tüm o sahte ilahların yerine, tek olan Allah’a davet etmesi mü?riklere çok anla?ılmaz gelmi?ti. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise; bu tür bir sistemin, yani tek bir ilaha kulluk edilen bir düzenin nasıl i?leyece?ini anlayamamalarıydı. Ticaret tanrısını bırakırlarsa, ticareti kim düzenlerdi? Ya da sava? tanrısını terk ederlerse sava?larında onlara kim yardımcı olurdu? Tarımla ilgili tanrı olmasa, ya?muru ve bereketi nasıl ve kimden talep ederlerdi? Onların içinde bulundukları körlük nedeniyle kavrayamadıkları gerçek, bu ilahların zaten hiçbir güçleri olmadı?ı idi.

Bugün de, buna benzer bir toplumda yeti?en bir kimse de, aynı ?ekilde, tek olan Allah’a iman etmeye davet edildi?i vakit, Kurey?liler’in dü?tü?ü sapkınlı?a dü?ebilir. İlah edindi?i di?er tüm kavram ve insanları bırakıp sadece Allah’a kulluk ederek nasıl ya?ayaca?ını anlayamayabilir. Oysa onu ?u an ya?atmakta ve rızıklandırmakta olan, onu koruyan ve gözeten sadece ve sadece Allah’tır. Kendisine maa? veren patronu de?il, o patronu kaderinde yaratan ve kendisine maa? vermeye mecbur eden Allah’tır.

Olaylar, ba?ıbo? ve tesadüfî bir biçimde, milyonlarca küçük ilahın müdahalesi ile de?il, sadece ve sadece Allah’ın diledi?i ?ekilde geli?mektedir. Allah dünyayı bir kader ile yaratmı?tır ve insanlar da, Allah’ın iradesine boyun e?mi?lerdir. Kuran’da haber verildi?i gibi, ’O’nun, alnından yakalayıp-denetlemedi?i hiçbir canlı yoktur’. (Hûd Suresi/ 56)

Allah (c.c) tarafından gönderilmi? tüm peygamberlerin en önemli vazifeleri; insanları, tevhit akidesine ve Allah’a kullu?a davet etmektir. Bu mesaj, Kur’ânî ifadeyle, ’La ilahe illallah’tır. Bu kelime-i tevhid’i diliyle söyleyip kalbiyle tasdik eden Müslümanların da bu konuyu çok iyi kavraması ve bu konu üzerinde derinlemesine dü?ünmeleri gerekir. Zira Cenâb-ı Hakk’ın, tek güç ve kudret in sahibi oldu?u, tek ilah oldu?u çok kesin bir gerçektir.

Allah’a ?irk ko?mak son derece tehlikeli, telafisi mümkün olmayan, sonu cehenneme varan bir günahtır. Bu nedenle Allah’tan korkan ve O’nun cennetini uman bir ki?inin bu tehlikeye kar?ı dikkatli olması gerekir; ancak dikkatli olabilmek için de öncelikle onu tanımak, nelerin ?irkin kapsamına girdi?ini bilmek gerekir. Bunu bilen insan bir parça dahi Allah korkusuna sahipse, bu günahı i?lemekten ?iddetle sakınacaktır.

Şirk kavramını Kur’ân’a göre geni? bir tanımını yapacak olursak ?u ?ekilde ifade edilebilece?i kanısındayım: “Herhangi bir ?eyi veya bir kimseyi ya da herhangi bir kavramı, de?erlendirme, tercih etme ya da ona önem ve kıymet verme veya onu üstün tutma bakımından Allah’la e?it veya daha ileri bir düzeyde görmek ve hayatını, o, yüceltti?i ?ahıs, nesne veya dü?ünceleri memnun edebilmek için harcamadır.

Kur’ân bize Allah’ı birçok sıfatıyla tanıtmı? ve O’ndan ba?ka ilah olmadı?ını bildirmi?tir. Buradan da anla?ılmaktadır ki ilah; Allah’ın Kur’an’da bildirilen bu sıfat ve özelliklerine sahip olan varlıktır. Dolayısıyla yegane ilah Allah’tır. Allah’ın sıfatlarına sahip olan ba?ka hiçbir varlık yoktur ve olamaz. Bu yüzden Allah’ın herhangi bir sıfatına ba?kasının sahip oldu?unu iddia etmek ’Allah’tan ba?ka ilahlar edinmek’, di?er deyimle ’?irk ko?mak’ anlamına gelir.

Burada ince bir ayrımı belirtmek yerinde olacaktır. Örne?in, Allah’ın sıfatlarından biri olan ’Ğanî’ yani ’Zengin’ terimi insanlar için de kullanılır. Elbette bu vasfı kullanmanın, bu ki?inin malî durumunu tarif etmek açısından hiçbir sakıncası yoktur; ancak, ?irke yol açan durum, bu zenginli?in ki?inin kendisinden kaynaklandı?ını zannetmektir. Durum böyle olunca zenginli?in gerçek sahibinin Allah oldu?u unutulur.

Bu ki?inin sahip oldu?u her ?eyi ona Allah’ın verdi?ini, her ?eyini dilerse bir anda geri alabilece?i göz ardı edilmi? olur. Dolayısıyla Allah’tan ba?ka herkesin mutlak fakir ve aciz oldu?u, ancak diledi?i kulları üzerinde diledi?i sıfatlarıyla tecelli edebilece?i dü?ünülmemi? olur. Bunun sonucunda o ki?i sahip oldu?u mal, mülk ve zenginli?in gerçek sahibi zannedilerek, onun kendili?inden böyle bir sıfata sahip oldu?u, zenginli?inin kendisinden kaynaklandı?ı sanılır. Bu çok cahilce bir yakla?ımdır ve bunun birkaç adım sonrası ?irktir.

Çünkü bu bakı? açısıyla hareket edildi?inde Allah tamamen unutulur ve o ki?iye hakkı olmayan bir ilahlık vasfı verilmi? olur. Do?ru olan tavır ise zenginli?in asıl sahibinin Allah oldu?unu bilmek, O’nun göklerin ve yerin mülkünün tek hakimi oldu?unu takdir etmek ve insana verdi?i bu zenginli?i Allah’ın diledi?i anda alabilece?inin de bilincinde olmaktır. Zenginlik verilen ki?iyi de?erlendirirken de onun zengin ya da fakir olması önemli olmamalı, onun Allah’ın bir kulu oldu?u dü?ünülmelidir.

Burada ?u nokta da çok önemlidir: Allah’a ortak ko?an birisinin, mutlaka ortak ko?tu?u ?ey için, ’bu da bir ilahtır’, ’ben bunu Allah’tan ba?ka bir ilah ediniyorum, buna da tapıyorum’ demesi veya bu ?ekilde dü?ünmesi gerekmez. Şirk, her ?eyden önce kalpte olur, daha sonra dü?ünce ve hareketlere yansır. Kur’an’dan anladı?ımıza göre bir ki?inin ?irke girmesinin temelinde, daha önce de belirtildi?i gibi Allah’tan ba?ka herhangi bir ?eyi Allah’a tercih etmesi yatar. Şirk ko?an insanlarda, genelde Allah’ın mutlak bir inkarı söz konusu de?ildir. Hatta mü?riklerin büyük bir bölümü kendilerinin mü?rik olduklarını açıkça kabullenmek ve kendilerine böyle bir vasfı kondurmak istemezler. Vicdanlarını örttükleri ve kendilerini kandırdıklarından ötürü ahirette bile ?irklerini inkar ederler. Onların bu durumları ayette ?öyle bildirilir:

“Onların tümünü toplayaca?ımız gün; sonra ?irk ko?anlara diyece?iz ki: ’Nerede (o bir ?ey) sanıp da ortak ko?tuklarınız?’ Sonra onların: ’Rabbimiz olan Allah’a and olsun ki, biz mü?riklerden de?ildik’ demelerinden ba?ka bir fitneleri olmadı. Bak, kendilerine kar?ı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden kaybolup-uzakla?tı. (En’âm Suresi/ 22-23)

Şeytan insana, ?irkten kurtulmayı çok zor ve karma?ık; tevhidi, ihlası ve imanı ise ya?anması imkansız gibi gösterebilir. Oysa bu, yalnızca ?eytanın verdi?i bir vesveseden ibarettir. Bilinmelidir ki, ?irkten kurtulmak için samimi bir niyet de?i?ikli?i yeterlidir. Bu niyet de?i?ikli?i ki?inin her ?eye, herkese ve tüm olaylara kar?ı olan bakı? açısını ?irkten tevhide çevirecektir. Yani siyah gözlük takan birisinin etrafını görebilmek için her yeri tek tek aydınlatmasına gerek yoktur. Gözlü?ünü çıkarması yeterlidir. Şirk de her yeri karartan bu gözlük gibidir. Gözlü?ü çıkarmadan zorlama yöntemlerle ?irkten arınmaya çalı?mak hem zor hem ümit kırıcı hem de imkansızdır. Bir hamlede gözlü?ü çıkarmak ise hem kolay hem de tek etkili çözümdür.

İ?te insanın ?irk boyutundan Allah’ın razı oldu?u iman ve ihlas boyutuna geçmesi de tek bir kararlılık hamlesi gerektirir. Bu da her ne durumda olursa olsun Allah’a güvenmek ve Kur’an’a harfiyen ve samimi olarak uymaya karar vermektir. Bu samimiyet ve kararlılık muhakkak ki beraberinde Allah’ın yardımını, hidayetini ve büyük bir nimetle ve rahmetini getirecektir

Şunu da unutmamak gerekir ki insan kendisine hidayet veremez, hidayeti ancak Allah verir. O halde insan hidayet, samimiyet ve ihlas için Allah’a sürekli dua etmeli ve Allah’ın, bu samimi ve halis ça?rıya mutlaka icabet edece?ini bilmelidir. ’Ben bu kadar i?in içinden nasıl çıkaca?ım; halis, katıksız imanı nasıl yakalayaca?ım’ gibi ?eytani bir ümitsizli?e asla kapılmamalı, gereken samimiyet ve kararlılı?ı gösterdikten sonra, Allah’ın mutlaka kendisini en do?ru yola iletece?inin, ?eytanın saptırmalarından koruyaca?ının bilincinde olmalı ve bunun ferahlı?ını ve sevincini ya?amalıdır.

Elbette ki ?eytan imanı ve ihlası çirkin, sıkıntılı ve ızdırap verici olarak göstermeye çalı?acaktır. Halbuki gerçek eziyet, sıkıntı ve ızdırap ?irktedir. Bu hal, dünyada da ahirette de böyledir.

Taptı?ı sahte ilahları bırakarak sadece Allah’a yönelen bir insan, ’bo?lukta’ ve ’sahipsiz’ kalmaz; aksine, tek gerçek ilah olan Allah’a sı?ınarak, olabilecek en büyük huzur, güven ve rahatlı?ı kazanır. Kur’an’da müminlere ?u müjde verilir:“Kim Allah’tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkı? yolu gösterir ve onu hesaba katmadı?ı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip-gerçekle?tirendir... (Talak Suresi, 2-3)

Bu nedenle ?irk içinde ya?adı?ını fark eden ve bundan pi?manlık duyan insan, bir an bile tereddüt etmeden putlarını terk etmelidir. Örne?in, daha önce sahip oldu?u malları, paraları, fabrikaları, mülkleri mutlak kendisinin sanan, rızkının bunlara ba?lı oldu?unu dü?ünen, bu büyük servetin kendisine ve soyuna yıllarca saltanat sürdürece?ini dü?ünen, tüm bunları kendisine verenin Allah oldu?unu dü?ünmeyen ve bunlarla kibirlenen bir insan, iyice dü?ünerek bakı? açısını ve tavrını de?i?tirmelidir. Bundan böyle mülkün tek sahibinin Allah oldu?unu, bütün bu zenginlikleri Allah’ın kendisini imtihan için verdi?ini ve bunları Allah’ın razı olaca?ı ?ekilde kullanması gerekti?ini dü?ünmelidir. İçindeki kibir ve sahiplik duygusundan acil olarak kurtulmalıdır.

Bunları yaptı?ında niyet olarak putlarını kırmı? olur, ancak elbette ki bunu fiili olarak ispatlaması gerekti?inde de aynı kararlı tavrı göstermelidir. Malını, parasını Allah rızası için harcaması gerekti?inde hiç tereddüt etmeden, gelecek ve rızık endi?esine dü?meden bunu yapabilmelidir. Bu konuda Allah’a tam güvenmeli, rızkı verenin Allah oldu?unu unutmamalı ve Allah’ın kar?ısındaki aczini bilmelidir.

Görüldü?ü gibi ?irkle tevhid arasındaki fark, ço?u zaman niyet ve bakı? açısı farkıdır. Peygamberimiz (a.s) Kabe’deki putları fiili olarak kırmı?, Hz. Musa da Yahudilerin edindi?i buza?ıyı yakıp küllerini denize savurmu?tur; ama bunlar sembolle?tirilen ?irklere kar?ı vurulan darbelerdir. Bugün de sembolle?tirilmi? ?irklere kar?ı aynı fiili müdahaleler yapılabilir; fakat önemli olan ise, ?irkin mantı?ını yıkmaktır ki, bu da niyetin ve bakı? açısının de?i?mesi ile mümkün olur.

Bu nedenle, ?irkten vazgeçip imana yönelen insanın ya?adı?ı büyük de?i?im, öncelikle zihninde meydana gelir. Dı? görünüm olarak belki eski ya?amının bazı ö?elerini devam ettirir; ama tamamen farklı bir bakı? açısına ve kavrayı?a sahip olur. Kısacası, eskiden gördü?ü yanlı?lıklara, kendi tutkularına, birtakım insanların fikirlerine göre düzenledi?i hayatını, ?imdi sadece Allah’ın kitabına göre ve sadece O’nun rızası için düzenler. Böylece binlerce küçük ilaha kulluk etmeyi, onları razı etmek için u?ra?mayı bırakarak, ’Birbirinden ayrı Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa Kahhâr olan bir tek Allah mı?’ (Yusuf Suresi, 39) diyen Hz. Yusuf gibi, sadece kendisini Yaratan’a teslim eder.

Hz. Yusuf (a.s)’in mü?rikler hakkında söylemi? oldu?u bir sözü Kur’an’da ?u ifadelerle yerini almı?tır: “Sizin Allah’tan ba?ka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmedi?i, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan ba?kası de?ildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır.

O, kendisinden ba?kasına kulluk etmemenizi emretmi?tir. Dosdo?ru olan din i?te budur; ancak insanların ço?u bilmezler.” (Yusuf Suresi/ 40)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.