Hiç şüphesiz ki hayatımız, bize verilen en büyük nimetlerden bir tanesidir. Böylesine büyük ve önemli bir nimetin, maksadı da kainat kadar büyük ve değerli olmalıdır. Oysa insano?lu, hayatı anlamlandırmaya çalı?ırken ço?u zaman gerçek maksadından uzakla?ır, farklı mecralara sapar.
İnsan, hayata olması gerekenden farklı anlamlar yüklemeye çalı?ırken bir de bakar ki; hayat denilen cevahir bitivermi?, ömür tükenip yerini pi?manlık ve ahu vah! almı?. Ya?arken kıymet verilmesi gereken bir çok ?eye hak etti?i de?erini vermeyen insan, hayata da ço?u zaman gerçek kıymetini veremeden onu kaybeder. Mesela elimize bir elmas geçse, onu hırsızlardan ve di?er tehlikelerden nasıl muhafaza edece?imizi dü?ünür ve bu u?urda uykularımızdan feragat eder, ona bekçilik yaparız; ama elmastan daha de?erli olan hayatımız için bu fedakarlıktan söz etmek mümkün mü?
Ne yazık ki, hayatımız adına fedakarlıktan anladı?ımız ?ey, leziz yemeklerden yiyip, yumu?ak dö?eklerde uyumak ve bu dünyanın rahatlıklarından istifade etmekten ibarettir. Bizim için en nadide mücevherâttan daha kıymetli olan ömrümüzü, kötülü?ü emretme adına mesaisine bir an olsun ara vermeyen nefsimize ve ?eytana çaldırıp, sonra da kabir kapısına vardı?ımızda pi?manlıklar içinde kıvranmak, ne elem verici bir nihayettir.
İnsan, e?ref’i-mahluksa e?er, farklıysa di?er yaratılmı?lardan, onu en ?erefli olmaya layık kılan bir vasfı olması gerekmez mi? Onu di?er varlıklardan ayıran, hayatın kendisine farklı manalar kattı?ı, kendinin de hayata farklı manalar katan bir tarafının olması gerekmez mi? İ?te, Yüce Yaratıcı, yalnız akıl sahiplerinin sorumlu oldu?u iman ve ihlâsı vermekle bu manayı ona bah?etmi?tir. Ne var ki, hayatını bu mana istikametinde aydınlatmayan insan için ise, akıl da beladır hayatta. Mesele, yüce yaratıcıyı tanımak, O’na kul olabilmek, emirlerine boyun e?ebilmektir. “Ben kul oldum, kul oldum! Her köle azad oldu?u zaman sevinir, mesrur olur. Ben ise sana kul oldu?um zaman sevinirim. Ya Rabbi!” diyen Sultan Mevlâna bu ?erefi ve zevki ne tatlı bir eda ile dile getirmi?tir.
Bal mumu gibi Hakk’ın rızasıyla ?ekillenmek, demirin demirciye teslim olu?u gibi, Allah’a teslim olabilmek, insanın ula?abilece?i en büyük mutluluktur. Gerçek manada Allah’a ba?lanan, O’na kul olan insanın üstesinden gelemeyece?i ?ey yoktur. Nice acizler, güçsüzler vardır ki, Hakk’a ba?lanmakla onlar, insanlar arasında en güçlü ve tekebbürlü olan kimseleri, mesela Nemrut’u geberten sinek..., Firavunun sarayını ba?ına yıkan karınca... misali kuvvet bulmu?lar ve Allah’a hasım olanları yerle bir etmi?lerdir.
Allah (c.c) Kur’an-ı Hakim’inde, kendi yolunda didinen, çırpınan, mücadele veren kullarına yollarını gösterece?ini vaat etmi?tir. Hayat nimetine ?ükür olarak kullu?u hakkıyla îfâ edemezsek, bir gün sonu pi?manlık olan bir son ile, ahiret alemde gözümüzü açtı?ımızda, “Dü?ünen kimsenin, dü?ünmek fırsatını bulabilece?i kadar sizi ya?atmadık mı? Üstelik sizi korkutan bir peygamber bile geldi.”(Fatır 35/37) ?u halde kullu?unuz nerede sorusuyla kar?ıla?aca?ız. Ve dünyada iken bize bildirilen gerçekleri hatırlayaca?ız.
“Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her ?eyi harcadınız onların zevkini sürdünüz.”(Ahkaf 46/20 ) buyurulunca da kahrolacak, bin pi?man olaca?ız. Rabbimizin bizi dünyaya tekrar göndermesi için yalvarıp yakaraca?ız, ama dönü? ne mümkün?
Geçmi?inden ders almayan ki?i, bulundu?u anı de?erlendiremeyece?i gibi gelece?inden de bir ?ey bekleyemez. Baharda ekilmeyen, yazın olgunla?mayaca?ı, güzün mahsül vermeyece?i gibi, dünya tarlasında ekilmeyen ibadet ve iyilik tohumları, kabirde filizlenmez, ahirette de meyve vermez. Hem dünya hem de ahirette nimetlere kavu?mak, e?siz lütuflar elde etmek istiyorsak e?er, bu yolda çile ve sıkıntılara katlanmalı, acı ve ızdırapları gö?üslemeliyiz ki arzumuza ula?abilelim. Nasıl ki toprak kazıldıkça, emek verildikçe verimi artar, hayat da böyledir; güçlüklerle olgunla?ır, meyvesini verir ve lezzete erer.
Hayat bütün sıkıntılara güçlüklere ra?men ancak bir hedefi, bir yönü bir disiplini oldu?u müddetçe de?erli olabilir. Bu hedef ve disiplinler ise yüce bir davaya adandı?ı taktirde gerçek mana da de?erli ve anlamlı olabilirler. İmanları kurtarmak ve kuvvetlendirmek için harcanan bu mukaddes çaba, insanların ebedi hayatını kurtarmaya yönelik bir hizmettir. Ana kitabı Kur’an olan bu yüce davanın, en büyük muallimi Rasûl-i Ekrem(s.a.v), hizmetçileri de Allah (c.c)’ın gerçek velileri ve alimleridir.
Bu yüce hedef ve disiplinlerin çizdi?i istikamette çalı?anlar hayatın gerçek maksadına ve zevkine eren, her iki dünyası da mamur olmu?, mesût kimselerdir. Bu dava o kadar yüce o kadar büyüktür ki, insanı, e?siz bir enerji ve ?evkle hayat meydanına sürükler, kendinden geçercesine yürütür, hem kendi kendini hem de içine dü?en her ?eyi yakan ate? misali, bu yolda çalı?anı da ebedi hayatı kurtarılmaya çalı?ılan insanları da yücelerin yücesine ula?tırır.
Bizler ahirette huzurlu bir sona nail olmak istiyorsak, yerine getirmemiz gereken bir takım sorumluluklarımızın oldu?unu bilmek zorundayız.
Bu sorumlulukları kısaca ifade edecek olursak: Dava, insanlı?a hizmet; maksat, insanların maddeten ve manen yükselmelerini sa?lamak; hedef, ebedi hayatın temel ta?ı olan, imanı kurtarmak; gaye, insanlı?ın ahlaken olgunla?ması, hayvanî duygulardan sıyrılıp insanî de?erlere ula?ması, adeta melekle?mesi; sonuç, dünyada ve ahirette saadet!
Bu güne kadar ya?adı?ımız hayat diliminden geriye do?ru dönüp baktı?ımızda acaba kendimizi bu sayılanların neresinde görüyoruz. Bu yüce gayelere ne kadar hizmet edebiliyoruz. Bize verilen hayat nimetini nerelerde harcadık, harcamaya devam ediyoruz. Ebediyete yolculukta bir u?rak yeri olan dünya hayatını, ebedi saadet için ne kadar verimli kullanabiliyoruz. İnsanı e?refi mahluk yapacak, ?erefli gaye için mukaddes çabaları gösterebiliyor muyuz?
Bütün bu soruların müspet veya menfi cevapları, hayatı gerçek maksadına uygun ya?ayıp ya?amadı?ımızın da cevabı olacaktır.
Hayatımızı Anlamlı Kılmak
Özlenen Rehber Dergisi 5. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.