Özlenen Rehber Dergisi

148.Sayı

Nefsi Bilmek ve Tanımak - 1.bölüm

Ömer Faruk EJDER Özlenen Rehber Dergisi 148. Sayı
Muhammed Şerif Batûmî’nin Hulâsatu’t Tasavvuf adlı eserinden naklettiğimiz tasavvufi yazılarımıza devam ediyoruz.

Üçüncü fasıl: Nefsi bilmek, tanımak hakkındadır
Bil ki hadis-i şerifte geçtiği şekilde nefsin hileleri, tuzak ve aldatmalarını bilmemiz gerekmektedir. Rivayette geçtiği şekilde: ’Nefsini en iyi bilen Rabbini en iyi bilendir.’1
Yine bir kudsî hadiste Allah, Davud (a.s.)’a vahyetti: ’Ey Âdemoğlu, her kim nefsini bilirse beni bilir, beni bilen de bana yönelir, bana yönelen de beni bulur, beni bulan ise tüm temenni ettiklerine ve daha ötesine nail olur ve benden başkasına yönelmez.’2
Salikin, zahirî ve batınî bütün düşmanları ile mücadele etmesi icap eder. Mü’min dört düşmandan hali kalmaz. Bunlar: Nefs, şeytan, münafık ve kâfir. Bunların ikisi zahirî, diğer ikisi ise batınîdir. En azılı düşman ise nefistir. Hadisi şerifte: ’En azılı düşmanın iki yakan arasındaki nefsindir.’3 buyrulmuştur. Nefisle mücadele devamlı ve zordur. Yine bir hadis-i şerifte: ’Küçük cihattan büyük cihada döndük’4 buyrulmuştur. Zira kâfirlerle cihad süreli ve daha az zararlı lakin daha faydalı, çünkü düşmanı öldürmesinde sevap vardır. Öldürüldüğünde ise şehit olur. Allah indinde hayattadır, ebedi mutlu bir hayat ile rızıklandırılır. Nefis ile cihad ömür boyudur, zira hile ve desiseleri gizli ve çoktur. Şeytan nefse yardımcıdır, onu süsleyendir. Nefsin meylini ve hevasını süsler. Her kim de hevasına tabi olursa helak olur ve her kim de hevasına muhalefet ederse kazanır ve kurtulur. Allah Teâlâ buyuruyor: ’Elbette nefsini temizleyip arındıran kurtuluşa, ebedî nimetlerle mutluluğa ermiştir. Nefsini korumayıp, günahlarla alçaltarak kirleten, fesada uğratan hilekâr kimseler zarar edip hüsrana uğradı.’5 Yine denildi ki: ’Nefse kölelik, kölelik zincirinden daha zillettir.’ Yüce yaratan diğer bir ayette buyurdular: ’İşte, azıp da dünya hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz cehennemdir. Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için ise şüphesiz cennet yegâne barınaktır.’6

Silku’l ayn kasidesinde nefsi vasfeden altı beyit
Nefsinden sakın, zira onun zehri cehennem hatta bütün zehirlerden daha tehlikelidir.
Zehrin gayesi adamı öldürmektir; nefsin zehiri (zehrin etkisine göre) ise çok çeşitli ölümlere ve hüsranlara yol açıyor.

Nefse ait sihirli zehrin Harut ve Marut’un sihrinden daha güçlü ve musibetli.
Yani tilki gibi hilekâr, sihrinin tesiri Harut ve Marut’un zehrinden daha tesirli ve musibetlerin başa inmesi daha şiddetlidir.

En azılı düşmanın desiselerinden sakın, lezzetlerin arasına zehrin karışması (gizlenmesi) ne çoktur.
Düşmandan sakınmak her fert için elzemdir. Kur’ân’da: ’Ey iman edenler, (düşmanlarınıza karşı) tedbirinizi alın.’7 Hadiste: ’Cennete kalpleri kuş kalbi gibi olan bir takım kavimler girecektir.’8 Çünkü kuşun kalbi düşmana karşı sağa ve sola bakarak sürekli korku ve endişededir. Ey akıl sahipleri ibret alın.

İnayet feyziyle donatılmayan nefsin takvasını elden alır ve ona galip gelir.
Yani nefse, Allah’ın inayeti ve yardımı olmazsa, takvalı insanla uğraşa uğraşa ta ki helak olması için ona ucup kapısı açar ve helak olur.

Çoban misali gibi, sürüyü toparlamazsan dağılıp başka yollara sapar.
Kişi nefsini, çoban misali, murakabe etmeli ve hesaba çekmelidir. Zira çoban sürüsünü güderken çok yorulur, onları her daim muhafaza etmede çok meşakkate katlanır. Bir taraftan onları toparlamaya çalışırken diğer taraftan helal otlak yeri olan şeriatın düz çizgisinden sapar.

Nefsini gücün yettiğince meşgul etmezsen, seni kuşatır, kuşatmalara karşı ayaklan.
Bu beytin manası ise: Nefsini Allah’a karşı ibadetle meşgul etmezsen o seni zalim ve cahilce masiyetlerle meşgul eder. Varit olmuştur ki: ’Meşguliyet olarak ibadet kâfidir.’ Yine denilmiştir ki: ’Nimetlerin en büyüğü nefisten çıkıp kurtuluş yoluna ermektir, zira seninle Allah arasında o bir hicaptır (perdedir).’
İbn-i Atâullâh es-Sekenderî, ’Hikem’inde şöyle demiştir: ’Her masiyetin, (günahın) gafletin ve şehvetin aslı nefsten razı olmaktır. Her itaatin, ayıklığın ve iffetin aslı ise nefsinden razı olmamandır.’ Yani nefsten razı olmak, bütün yerilmiş sıfatların kaynağı, nefsten razı olmamak ise bütün övülmüş sıfatların kaynağıdır. Hikem sahibi devamla: ’Nefsinden razı olmayan cahille arkadaşlık yapman, nefsinden razı olan âlimle arkadaşlık yapmandan daha hayırlıdır. Bu âlimin ilmi nasıldır ki kendi nefsinden razı olur? Bu cahilin cehli nedir ki kendi nefsinden razı olmaz? Bir hadisi şerifte: ’Sırtı yere gelmeyen gerçek pehlivan, güreşte rakiplerini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsini yenendir’ buyrulmuştur.9
Yine arzulanan her şeyde bu böyledir. Bu sebeptendir ki tarikat meşayihi, müridin ilk meşguliyetini; nefsine karşı mücahade, riyazat, hevasına muhalefet, alışkanlıklarından ve şehvetlerinden alakayı kesme kılmışlardır. Yine ondan sakınmayı, hilelerine karşı uyanık olmayı ve onu hesaba çekmeyi müritlerine emretmişlerdir. Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyurmuştur: ’Hesaba çekilmezden evvel kendi kendinizle hesaplaşın.’10
Bürde kasidesinde İmam Busayrî: ’Nefsin ibadetle meşgul olup salih amel işlerken de onu gözet ve kolla. Şayet yaylağını tatlı bulur, salih amelden zevklenir, kibir ve ucuba düşerse; terki caiz bir amel ise onu yaylağında yayılmaktan alıkoy ve otlatma. Yani o ameli terk ederek ona hak ettiği cevabı ver.’ Bu beyit bir yönden nefsin vasıflarına işaret ediyor, diğer yönden ise halini ortaya koyuyor. Zira insan, bineğe binen; nefsi ise binektir. Nefse atıfta bulunulduğunda bundan Emmâre’deki nefis kastedilmekte. Terbiye edilmemiş at gibi serbest dolaşır. Nefsini şeriatın gemi ile gemler, amellerini titizlikle gözetirsen şerrinden ve zararından selamette olursun, aksi takdirde seni tehlikeye atar, helak olursun.




(Endnotes)
1 Tasavvuf kitaplarında bu sözün hadis olduğu; Aclûnî’nin Keşfü’l-Hafâ’sında ise 2/262 aslının olmadığı geçmekte.
2 Ehlisünnet hadis kitaplarında böyle bir rivayete rastlamadık. (Çev.)
3 Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebîr.
4 Beyhakî, Zühd, 373.
5 eş-Şems, 91/9-10.
6 en-Nâziât, 79/37-41.
7 en-Nisâ, 4/71.
8 Müslim, Cennet, 27.
9 Buhâri, Edeb, 102.
10 Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme Ve’r-Rekâik Ve’l-Vera’, 25.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.