Özlenen Rehber Dergisi

148.Sayı

İftarlarımız İsrafla Heder Olmasın!

H. İbrahim ŞEN Özlenen Rehber Dergisi 148. Sayı
Ramazan ayının girmesiyle birlikte iftar davetleri de başlar. Dostlarımızı, yakınlarımızı iftara davet eder, bizler de onların davetlerine icabet ederiz. Özellikle büyükşehir hengâmesinde dünya meşguliyeti ve dünyevileşmenin de bir sonucu olarak sıla-i rahimin ve dostlarla görüşmelerin zayıfladığı bir dünyada bir araya gelmelere vesile olur. İnsanların birbirlerine yakınlaşmalarına katkı sağlar, yardımlaşma ve cömertlik duygularını canlandırır.
Davet deyince hemen, misafiri nasıl memnun ederim, telaşı başlar. Akla sofranın çeşitli ve mükellef olması gelir. Bu düşünce ile dostlarımızı davet edeceğimiz zaman imkânlarımızı zorladığımız, bütçemizi aşan masraflara girdiğimiz olur. Mali durumu iyi olanlar için sorun olmayabilir, ancak imkânı olmayanlar için ya iftar imkânsız hale gelir ya da sıkıntılara girilir.
İsraf ve sıkıntıya sebep olacak gereksiz harcamaya gitmeden de pekâlâ iftar verilebilir. İnsanın imkânı ne kadarına yetiyorsa, ona göre bir hazırlık yapar, ikram eder. Bunun için, iftar verecek imkânım yok, diyerek dost ve akraba ziyaretlerini ihmal etmemiş, oruçluya iftar açtırma ecri kazandıracak güzel bir sünneti de eda etmiş oluruz.
Ziyafet, mevcudumuzun en iyisini, evimizde nadiren yiyebildiğimizi misafire yedirmek, bu yolla onu en iyi şekilde ağırlamaktır. Fakat bu konuda bir yapmacığa, bir zorlamaya düşmek de hoş görülmemiştir. Unutmamalıyız ki neyimiz varsa, herhangi bir zorluğa düşmeden, onu ortaya koyabilirsek, gönül hoşluğu ile yapacağımız ikramlar bereketli ve devamlı olur. Rahmet iklimi Ramazan’da hanımları da bu günleri daha iyi değerlendirmeleri hususunda gün boyu mutfağa hapsetmekten kurtarır, kulluk adına fırsat vermiş oluruz.
Bilindiği üzere dinimizde israf, riya gibi davranışlar haramdır. Bir Müslüman, oturuşuyla, kalkışıyla, yemesi ve içmesiyle, giyimiyle, eviyle kısacası her hareketiyle kendini belli etmelidir. Bunlardan birisi de sofrasıdır. Bir Müslüman’ın sofrası da Yüce Rabbimizin buyurduğu gibi olmalıdır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sofrasına bakılmalıdır. Çünkü O, her yönüyle mükemmel bir rehber, en güzel örnektir.
İsraf hakkında Rabbimiz:
’Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.’ (el-A’râf, 7/31) ’O kimseler ki harcadıkları zaman ne israf, ne de cimrilik ederler. (Onların harcamaları), bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.’ (el-Furkân, 25/67) buyurmaktadır.
Efendimiz (s.a.v.) iftar ettirmeyi teşvik sadedinde şöyle buyururlar:
’Her kim bir oruçluya iftar (yemeği) verirse, kendisi için onun sevabının bir misli (sevap) vardır. Üstelik oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmez.’ (Tirmizî, Savm, 82)
Bir başka rivayette sahabeler, herkesin bir oruçluyu doyuracak kadar imkân bulamayacağını Efendimize arz etmişler, bunun üzerine:
’Allah bu sevabı, oruçluya bir hurma veya bir içim su yahut bir yudum süt karışığı ile iftar ettirene de verir.’ (Sahîh İbn-i Huzeyme, Sıyâm, 8, c.3, s.191, h.no:1887) buyurmuşlardır.
O halde sırf bir oruçluyu iftar ettirmek niyetiyle ve elde ne varsa onunla iftar ettirmek, oruçlu kadar sevap kazanmak için yeterli olmaktadır. Bu işte; lükse, israfa ve hele gösterişe ve reklama kaçmanın hiçbir anlamı yoktur. Öylesi davranışların vebalinden korkulur.
Ölçünün kaçırılmaması gerekir. Dünyada bu kadar insanın açlıktan öldüğünü, muhtaç insanların bulunduğunu bildiğimiz halde bunları görmezden gelip iftar sofralarında lüks tüketim yapmak dinimize göre yanlıştır. İftarlar kendi mütevazı hâlinde bir ziyafet olması gerekirken, son yıllarda özellikle büyük şehirlerde gerek otel, gerekse lüks mekânlarda iftar sofraları israf ve gösterişe sahne olmaktadır.
İslamiyet israf ve gösterişi yasakladığı halde iftarlarda bu kadar öne çıkması bir güç gösterisi midir? Bu ayda verilen iftar yemeklerinde çöpe atılan gıda maddeleri, az yenen veya hiç yenmeyen yiyecek tabaklarının bile döküldüğü bilinmektedir. Dünyada bir bardak temiz su bulamayan milyonlarca insan unutulmamalı. Bir israf sofrasına, çok daha fazla iftar sofraları kurmak mümkündür.
Ramazan orucunun temelinde iktisat ve nimetlerin kıymetini bilme ve anlama olması gerekirken, iftar sofraları bile israfa sebep olabilmektedir. Yılın hiçbir ayında ve gününde israf edilmez, ama Ramazan ayında biraz daha hassasiyet gerekir. Gel gör ki gerçekler, farklı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Şükür, nimeti ziyadeleştirdiği gibi, israf da nimetin bereketini götürür. İftar sofralarında sevap kazanmak mümkün iken, israf ile sevaptan da mahrum olabiliriz.
İnsanlık, nimetlerin kıymetini takdir edip israftan uzaklaştıkça huzura ve sükûna kavuşacaktır. Günümüzde maalesef birçok kavram, anlam kaybına uğramıştır. Onlardan birisi de iftar kavramıdır. İftar; tevazudur, acizlik ve fakirliğimizi Allah’a karşı bilmektir. İktisattır, nimetlerin kıymetini idrak etmektir, fakirlerin açlıklarını hissedip onlara merhamet duygusunun artmasıdır. Kısacası iftar, israf kavramına tamamen zıt bir anlama sahiptir. Ancak günümüzde birbirleriyle zıt olan bu iki kavram sanki yakın kavramlarmış gibi algılanmakta ve uygulanmaktadır. İsraf; Allah’ın nimetlerine karşı bir hürmetsizliktir. İsraf yapmış olmanın neticesinde vicdan azabı çekmeyen ve açlıkla kıvranan insanları düşünmeyen ve onlara en azından dua etmeyen bir insanın, Müslümanlığından ve insanlığından şüphe edilir. Rahmet Peygamberimiz: ’Komşusu aç olduğu halde doyan kimse (kâmil) mü’min değildir.’ (Buhârî, el-Edebu’l-Mufred, 61, c.1, s.60, h.no:112) buyurmuyor mu?
İftarla ilgili işin bir boyutu da yemede ölçüyü kaçırmaktır. İnsanın karnı doyar ama gözü doymazmış. Sahi bir insan en fazla ne kadar yiyebilir? Hem oruçla mide iyice küçülmüşken bu kadar çok yemek uygun mudur? Ama iftar sofrası dediğin zengin ve gösterişli olacak. Tıka basa yiyecek, ardından da biraz kaçırdık galiba diye hayıflanacaksın. ’Aslında bir tas çorba yeter, gerisi fazla!’ cümlesi de günlük tekrar edilen ama uygulamaya geçirilemeyen bir nakarat olacak.
Ramazan ayında, özellikle ev dışı mekânlarda iftar yemeği verenlerin israf konusuna daha çok duyarlı olmaları gerekiyor. Evlerde verilen iftar yemeklerinde israf dışarıya göre daha az yaşanmaktadır. Nedeni ise ev davetlerinde malum herkes yiyebileceğini tabağına aldığından dolayı israf olayı daha az yaşanıyor. Kalan yemekler de sonradan değerlendirilebiliyor. Orucunu dışarıda, davetli olduğu mekânlarda açanların tabağı zengin çeşit olduğundan dolayı acı ama gerçek, ikram edilenleri bitirmek pek mümkün olmayabiliyor.
Gerçekten, Ramazan’da iftar sofralarını süsleyen hurmalar, zeytinler, tatlılar, çeşitli lezzetteki yemekler, meyveler; tatları, kokuları ve görünüşleri ile bir başka güzellik arz eder. Bu sofralara davet edilen uzak-yakın, zengin-fakir misafirler ile beraber bulunmanın tadına ise doyum olmaz. İftar sofralarının bereketi ve zevki mutlaka misafirlerle paylaşılmak istenir. İftar sofralarımızda akraba ve dostlarımıza yer ayırmak kadar, tanıdık tanımadık fakirleri de bulundurmak İslam’ın bize bir emridir. Biz, misafir ile yenen yemeğin bereketleneceğini biliriz.
Efendimiz (s.a.v.): ’Yemeğin en şerlisi, gelecek olanın (fakirin, açın vb.) kendisinden menedildiği, gelmekten yüz çevirecek olanın (zenginin, tokun vb.) kendisine davet edildiği davet yemeğidir.’ (Müslim, Nikâh, 16) buyurmaktadır. Ramazanda verilen gösterişli iftar ziyafetleri sünnete aykırıdır. Efendimizin işaret buyurduğu şerli ziyafetlerdir. Çünkü özellikle resmi davetlerde; meşhurlar, tuzu kurular, ensesi kalınlar bulunurken içlerinde bir tek fakir görülmez.
İftarda fakir fukara gözetilmeli. İftarda israf kadar önemli ve dikkat edilmesi gereken diğer bir konu da, iftara çağrılı olanların çoğunun ihtiyacı olan insanlar olmadığıdır. Ziyafetlerde fakirler, öğrenciler de bulundurulmalıdır. Gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmanın yollarını bulmak lazımdır. Coğrafyamızda yaşanan savaşlar ve iç karışıklıklardan dolayı ülkemize sığınan muhtaç insanlar oldukça yoğun bulunmaktadır. Münferiden ya da yapılacak iftar organizasyonlarına destek vererek iftar ecri alabiliriz.
Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de mü’minlerin fakirleri doyurmalarını, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermelerini, aynı zamanda da başkalarını buna teşvik etmelerini, hatta bu hususta yarışmalarını ısrarla emretmiştir. Diğer taraftan da muhtaçlara yedirmek, imanın bir gereği olarak gösterilmiştir. Bir Müslüman, çevresiyle ilgilenen, başkalarına faydalı olma neşesiyle yaşayan insandır.
Müddessir suresinde açları doyurmamak; namazı terk etmekle, hatta âhireti inkâr etmekle aynı değerlendirilmiş ve cehenneme giriş sebebi olarak gösterilmiştir. Bu ayetler mealen şöyledir:
’Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: ’Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?’ (Onlar şöyle) derler: ’Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula yedirmezdik. Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık. (Hesap ve) ceza gününü de yalanlıyorduk. Nihayet ölüm bize gelip çattı.’ (el-Müddessir, 74/40-47)
Orucu bir hurma ya da bir yudum su ile açtıktan sonra hemen akşam namazını kılmak güzeldir. Doyduktan sonra tıka basa yemek sağlık bakımından da teravih namazı gibi amellerimizi sıkıntıya sokabileceğinden de uygun değildir. İftar ziyafetinde niyet, Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır. Sünnete uymayan bütün ameller kayıp işlerdir.
Ramazan’da sadece oruca odaklanılması, sadece iftar ve sahurun beklenilmesi, yeme-içme merkezli düşünülmesi, başka ibadetlerin ve kulluk görevlerinin bulunmaması Ramazan’ı değerlendirememek, adeta israf etmektir. Ramazan, içerisinde Kur’an, namaz, zekât, sadaka, itikâf ve oruç gibi birçok ibadetin bulunduğu bir ay olmasına rağmen maalesef günümüzde daha çok oruç ibadeti ile ön plana çıkıyor. Tüketim toplumunun getirdiği bir özellik sonucu olarak da oruç adeta yeme-içmeye odaklanmış durumda.
Bir yakınımızın, bir dostumuzun iftar davetine gidip yiyip içtikten sonra ona dua etmek de bir sünnettir. Peygamberimiz (s.a.v.) Sa’d b. Muâz’ın yanında iftar yapmış ve ardından: ’Eftara indekumu’s-sâimûn, ve ekele taâmekumu’l-ebrâr, ve sallet aleykumu’l-melâikeh/Yanınızda oruçlular iftar yaptı (veya yapsın). Yemeğinizi ebrâr (iyi ve sâlih kimseler) yedi (veya yesin). Ve melekler size dua (istiğfar) etti (veya etsin).’ diye dua etmiştir. (İbn-i Mâce, Sıyâm, 45)
İhtiyaç sahiplerinin darlığını gidermeden sırf ’desinler’ diye Ramazan paketi dağıtan bir kişi İslâm’ın infak anlayışını anlamamış demektir. Yoksulluk ve yoksunluğun sadece bir gıda paketiyle giderileceğini düşünmek, İslâm’ın yardımlaşma ve dayanışmasını henüz tam kavrayamadığımız anlamına gelir.
Netice olarak; iftarda fakirleri doyurmanın ve ziyafet vermenin önemi ortadadır. Peygamberimizin sade bir hayat yaşadığı hep hatırda tutularak gösterişten, riyakârlıktan uzak durulmalı. İftar sofraları israfla heder edilmemeli. Günümüzün şartları ve içinde bulunduğumuz muhit ve evlerimiz yemekli misafir davet etmemize imkân vermiyorsa bu takdirde, Müslüman ecdadımızın hayır ve hizmet anlayışlarına uygun olarak, vakıf, dernek, aşevleri ve her türlü hayır kurumları aracılığıyla ihtiyaç sahiplerinin imdadına koşmalı, bu hususta gerekli her türlü çaba ve gayreti göstermeliyiz ki rahmet ayını en verimli bir şekilde değerlendirmiş olalım. Rabbimiz, razı olacağı amellere karşı iştiyakımızı artırsın ve bizlere kolaylaştırsın.*

*Diyanet Dergisi 247. sayıdan yararlanılmıştır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.