Özlenen Rehber Dergisi

99.Sayı

Vahhabiliğin Tarihçesi, Vahhabilik -1-

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 99. Sayı
Vehhâbîliğin Kurucusu ve Kurulduğu Yer…
’Vehhâbîlik’ iki asır küsur sene önce şu an Suud-i Arabistan sınırları içerisinde bulunan ’Necd’ bölgesi dolaylarında Muhammed b. Abdülvehhâb tarafından kurulmuştur. Bu mezhep, kurucusu olan ’Abdülvehhâb’e nisbetle ’Vehhâbîlik’ diye isimlendirilmiştir. Halen Suud-i Arabistan’ın resmi mezhebi olarak da devam etmektedir. Vehhâbîlik, Suud-i Arabistan’ın yanı sıra Mısır, Hindistan, Afrika ve bazı İslam ülkelerinde yayılmıştır. Bizlerin yanında ’Vehhâbîlik’, itikatlarındaki benzerlik bakımından ’Hâricîliğin’ bir devamı olarak görülmüştür.
Vehhâbîlere göre Vehhâbîlik…
Vehhâbîler kendilerini dört mezhepten Hanbelî mezhebinin imamı olan Ahmed b. Hanbel’in mezhebini devam ettiren İbn-i Teymiyye’nin takipçisi sünnîler olarak niteler, kendilerini ’Muvahhidûn’ diye isimlendirir ve Vehhâbî adlandırmasını kabul etmezler. Vehhâbîler, Muhammed b. Abdülvehhâb’ı Hanbelî mezhebini yenileyen bir Şeyhülislam olarak görürler.
Muhammed b. Abdülvehhâb Kimdir?
Muhammed b. Abdülvehhâb miladi 1703 tarihinde Riyad şehrine yakın bir köy olan ’Uyeyne’de doğmuştur. İlk tahsilini aynı zamanda ’Uyeyne’ kadısı da olan babasının yanında yapmış, sonra Mekke ve Medine’de tahsiline devam edip buralarda İbn-i Teymiyye’nin fikirlerini benimsemiş ve buradan da Basra’ya gitmiştir. Basra’da, oradaki Ulema ile Tevhîd konusunda tartışmalara girmiş ve dinin doğrudan Kur’an ve Sünnet’ten öğrenilmesi gerektiğini savunmuştur.
Babasının 1740 yılında vefatıyla Riyad şehrine yakın bir yerde ’emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-münker’ kaidesinin gereğinin yapılmasını savunarak bu fikrini ’Necd’ bölgesinde yaymaya başlamış, daha sonra da tekrar doğum yeri olan ’Uyeyne’ye geri dönmüştür.
Muhammed b. Abdülvehhâb’ın İlk Defa Türbe Yıktırması…
Muhammed b. Abdülvehhâb ’Uyeyne’nin emîri Osman’ı kendi fikirlerine davet etmiş ve ona, ’eğer Allah’ın dinine ihlâsla yardım ederse Allah’ın onu Necd bölgesinin hâkimi kılacağını’ söylemiştir. Daha sonra emir Osman’a, el-Cebîle isimli köyde bulunan Zeyd b. Hattâb’ın (vefatı h. 12) türbesini yıkmayı teklif eder ve Osman’da bu teklifi kabul ederek türbeyi yerle bir eder. Muhammed b. Abdülvehhâb’ın bu türbenin yıkılmasındaki gerekçesi ise şudur; ’Zeyd b. Hattâb’ın mezarı Allah ve Rasûlü’nün emri haricinde türbe haline sokulmuş olup, insanlar tarafından da ziyaret edilir hale gelmiştir. İşte türbeler böylece insanların dinden çıkmalarına vesile olduğu için yıkılmaları gerektir.’
Vehhâbîlik Devletin Temellerinin Atılması…
Muhammed b. Abdülvehhâb’ın, herkesi fikirlerini kabul etmeye zorlaması insanlar arasında panik ve korkuya neden olmuştu. Bu nedenle insanlar Necd bölgesinin güçlü emirlerinden olan Üreyir’den, bu duruma çare bulmasını isterler. Bunun üzerine Ureyir, Abdülvehhâb’ın sürülmesini sağlar ve Abdülvehhâb Riyad’ın yakınında bulunan Der’iyye’ye gelir. Abdülvehhâb burada emir Muhammed b. Suud ile tanışır ve onunla birleşir. İşte böylece devletin temelleri atılmış olur. Zaten Muhammed b. Suud, nüfuzunu artırmak ve hâkimiyet bölgesini genişletmek için bir vesile arıyor, Muhammed b. Abdülvehhâb ise fikirlerini yaymak ve müdafaa etmek için maddi destek ve güç arıyordu. Böylece her iki taraf da istediğine kavuşmuş oldu. Yani âmiyâne tabirle tencere yuvarlanmış kapağını bulmuştu.
Vehhâbîlerce Hak Dine!!? Davet... İnanmayanların Kılıçtan Geçirilmesi… Tarikat Mensuplarının ve Türbe Ziyaret Edenlerin Kanlarının ve Mallarının Helal Sayılması…

Abdülvehhâb Der’iyye’de, ’Kitâbu’t-Tevhîd’ isimli kitabındaki görüşlerini yaymaya, insanları şirkten bidatlerden kurtularak hak dine!!? girmeye davet etmeye başlamıştı. İtaat etmeyenlerin kılıçla yola getirilmesi gerektiğini savunarak, kendisine inanmayanları öldürmeye/kılıçtan geçirmeye başladı. Abdülvehhâb, mezar ve türbe ziyaretleri, tarikatlara girme ve benzeri nedenlerle tevhîdin bozulduğunu, insanların dalalete düştüklerini ileri sürerek onların müşrikler olduğunu söylemiş ve bu nedenle de bu kimselerin mallarının ve kanlarının kendisine inanan muvahhîdlere helal olduğunu ilan etmiştir.
Metod şudur; malum olduğu üzere bir müslümanın malı ve canı haramdır. Öyleyse bir müslümanın malını ve canını almak istiyorsan, ilkönce onun şirke düştüğünü/şirk üzere olduğunu ispatlarsın, sonra da müşrik olan kimsenin hükmünü ona uygularsın.
Şunu da belirtelim ki, Abdülvehhâb, davetine başladığı andan itibaren gayr-i müslimlerle değil müslümanlarla uğraşmış ve hak dine!!? olan davetini müslümanlara yapmıştır.
Vehhâbîlik Neden Necd bölgesinde Kabul Gördü? Necd’lilerin Özellikleri…
Necd bölgesi halkı Rasûlullah (s.a.v) zamanında müslüman olmuşlardır. Müslüman olmalarından evvel, bu bölge halkı Yemen, İran, Hind, Irak ve Şam bölgelerinin îtikâdî tesirleri altında kalmışlardı. Rasûlullah (s.a.v)’den sonra Müseylemetü’l-Kezzâb, Secâh, Tuleyha ve Esvedu’l-Ansî gibi yalancı peygamberler Necd bölgesi halkından çıkmıştır. İslam tarihi sayfalarında görülen birçok batıl mezhep ve isyankârlar da yine bu bölgeden çıkmıştır. Kısaca Necdliler isyankâr ruhlu ve yağmacılığa meyilli olup, cehalet de yaygın idi. Bu ahlak ve tabiattaki insanlara Abdülvehhâb’ın ganimet vaat eden görüş ve fikirleri çok cazip gelmişti. Nasıl cazip gelmesin ki? Bir süre önce yağmacılık ve eşkıyalıkla ganimetler elde ediyorlar ve bu yaptıklarının da İslam’da yasak olduğunu biliyorlardı. Ancak Abdülvehhâb’ın sayesinde hem bu ganimetleri elde edecekler hem de yaptıkları yağmacılığı/eşkıyalığı ’Tevhîd dinini yaymak’ adına cihat kisvesi altında yapacaklarından dolayı yaptıkları meşruiyet ve bunun yanı sıra bir de kudsiyet kazanmış olacaktı. Bu tam onların arayıp da bulamadıkları bir şey idi. Böylece Necdliler Müslümanları hak dine!!! çağırıyorlar, kabul etmeyenleri kılıçtan geçiriyorlar ve Müslümanlardan ganimet olarak elde ettikleri malların da beşte birini devlet haznesine ayırdıktan sonra kendi aralarında paylaşıyorlardı.
’Bu konuda Rasûlullah (s.a.v)’in, üç defa Yemen ve Şam ahalisine dua buyurarak -orada Necdli bir kimsenin her seferinde Necd ahalisine de dua etmesini istemesine rağmen- Necd ahalisine dua etmemesi ve hadisin sonunda ’Necd’den şeytanın iki boynuzu çıkar’ buyurduğu hadisi şerifin şerhini irdelemek bu işin iç yüzü hakkında da tafsîlî bilgiler verecektir .’
Abdülvehhâb’ın Ölümü ve Bundan Sonra Hareketin Siyasi Kanadı Olan Âli Suud Tarafının Ağır Basması…
Abdülvehhâb’ın m.1792 yılında ölümünden sonra hareketin siyasi kanadını oluşturan Muhammed b. Suud tarafı daha ağır basmaya başlamıştır. Hâkim oldukları toprakları genişletme faaliyetleri Muhammed b. Suud zamanında başlamış ve onun ölümünden sonra ise yerine geçen oğlu Abdülaziz zamanında da devam etmiştir. Ancak şu var ki, Âli Suud’un topraklarını bu kadar hızlı genişletebilmelerindeki önemli sebep, Osmanlı devletinin Rus ve İran savaşları ile meşgul olmasıydı.
Vehhâbîlerin Şiilere Kerbela’da Katliam Yapması…
Devlet-i Aliyye’yi Osmaniye’nin zayıflığını fırsat bilen Vehhâbîler Basra körfezinde hâkimiyetlerini kurmuşlardı. Necef’te Şiilerle aralarında geçen bir tartışma sonucunda bazı Vehhâbî’lerin öldürülmesini bahane eden Abdülaziz b. Suud, 10 Muharrem 1802’de Kerbela törenlerine katılan binlerce Şiîyi kılıçtan geçirmiş ve Hz. Hüseyin’in türbesini yağmalattırmıştır.
Mekke ve Medine’de ’Atalarınız Şirk Üzere Öldüler’ ve ’Rasûlullah’a Salât-ü Selam Etmeden Ziyaret Ediniz’ Hitabı…

Kerbela’nın ardından hızını alamayan Abdülaziz b. Suud daha sonra Tâif, Mekke ve Medine’yi de 1806 yıllarında ele geçirir ve oraların halkına şöyle hitab eder; ’Sizin dininiz bugün kemale erdi. İslam nimetiyle şereflenip Cenâb-ı Hakkı bugün kendinizden razı ve hoşnut kıldınız. Artık âbâ ve ecdadınızın batıl inanışlarına meyil ve rağbetten, onları rahmetle yâd edip anmaktan korkun ve kaçının. Zira ecdadınız/atalarınız tamamen şirk üzere öldüler. Peygamberin mezarı karşısında önceleri olduğu gibi durarak tazim için salât-u selam getirmek mezhebimizce gayr-i meşrudur. Bu nedenle peygamberin mezarının önünden geçenler bir şey okumadan geçip sadece ’es-selamu alâ Muhammed’ diye selam vermelidirler.’
Böylece Vehhâbî devleti 1811 yılında kuzeyde Haleb’den Hind okyanusu, Basra körfezi ve Irak sınırına, doğuda ise Kızıl denizine kadar geniş bir toprak parçasında kurulmuş oldu.
-Okuyucularımıza bu hususta ’Medine Müdafası’ isimli kitabı okumalarını da tavsiye ederiz.-

Osmanlının, Vehhâbîleri Kavalalı Mehmet Ali Paşaya Havale Etmesi, İstanbul’da Âli Suud’un İdam Edilmesi ve İlk Vehhâbî Devletinin Son Bulması…
Vehhâbî devletinin kurulduğu sırada Osmanlı devletinin başında bulunan İkinci Mahmud, bu sıkıntıyı Mısır Valisi Mehmet Ali Paşaya havale emiştir. Kavalalı Mehmet Ali Paşa da oğlu Tosun Paşa komutasında bir ordu göndererek Medine, Mekke ve Tâif’i Vehhâbî’lerin elinden kurtarır. Daha sonra bizzat kendisi Abdülaziz b. Suud’un üzerine yürür ve İbn-i Suud dirense de aniden ölümüyle Vehhâbî’ler yenilgiye uğrarlar. Nihayet Kavalalı’nın kumandanı İbrahim Paşa 1818’de Abdülaziz’in yerine geçen oğlu Abdullah’ı çocukları ile birlikte esir ederek İstanbul’a gönderir ve 17.12.1819’da asılarak idam edilirler. Böylece Vehhâbî’liğin ilk dönemi bitmiş olur.
İkinci Vehhâbî Devletinin Kurulması… İngilizlerin Vehhâbîler’e Sonsuz Desteği…

İstanbul’daki idamdan kaçıp kurtulmayı başaran Âli Suud hanedanına mensup Türkî b. Abdullah, Necd bölgesinde tekrar faaliyetlerine başlar ve Riyad şehrini başkent yaparak 1821’de ikinci Vehhâbî devletini kurmayı başarır. Daha sonra tahta geçen Abdülaziz b. Suud İngiliz hükümetinin büyük desteğini almış ve yapılan antlaşmayla İngilizlerce Necd, Hasa, Katif, Cübeyl ve kendisine bağlı diğer bölgeler de dâhil, buraların mutlak hükümdarı olarak tanınmıştır. Yine bu antlaşmayla İbn-i Suud’un bu yerlerde mutlak hükümdarlığının kabul edilmesinin yanı sıra, bu yerlerin kendisinden sonra miras yoluyla oğul ve haleflerine geçeceği, Suud kralının İngiliz hükümetinin aleyhine iç bir iş yapmayacağı, İngiliz hükümetinin öğütlerine uyacağı gibi hususlar da teminat altına alınmıştır.
Birinci Dünya Savaşı ve Vehhâbî Devletinin Bugünkü Son Şeklini Alması…
Birinci Dünya savaşının malum neticesi ve İngilizlerin de hadsiz hudutsuz şekilde Vehhâbîler’e destekleriyle 1918 yılında Harameyn hizmetkârı olan Osmanlı, Mekke ve Medine’den çekilir. Böylece Vehhâbîler 1921-1925 yılları arasında Hâil, Tâif, Mekke, Medine ve Cidde’yi ele geçirirler. Abdülaziz b. Suud 1926’da ’Necd ve Hicaz Karalı’ olarak kabul edilir. 1927’de ise İngiltere ile yapılan antlaşma ile tamamen istiklalini ilan eder. 1932 yılında ise Abdülaziz b. Suud unvanını ’Arap Suudiyye Kralı’ olarak değiştirir ve 1953’deki ölümüne kadar Hicaz Araplarını kendi çatısı altında toplamayı başarır.
Yukarıda Vehhâbîliği tarihsel açıdan akademik çerçevede kısa ve öz bir bakışla anlatmaya çalıştık. Gelecek yazımızda ise inşallah Vehhâbîliği îtikâdî yönden sizlere sunmaya çalışcağız. Cenâb-ı Allah bizleri ve sizleri dalalet üzere olup da, hak üzere iyi işler yaptığını zannedenlerden kılmasın.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.