’İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıranlar, yardım edenler, işte gerçek mü’min olanlar bunlardır. Mağfiret ve uçsuz bucaksız rızık da onlarındır.’ (1)
’İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtulu?a erenler de i?te onlardır.’ (2)
Peygamber Efendimiz 16 temmuz 622 (1 Muharrem) günü, do?up büyüdü?ü Mekke’den Medine’ye hicret ederken bizlere de ibret alaca?ımız bir çok örnekler sunmu?lardır. Öncelikle, hicret Kur’anı Kerim’de te?vik edilmi? ve Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’le beraber hicret edenler müjdelenmi?lerdir.
Hicret gerçek manada itaatin, sadakatin, fedakarlı?ın, vefanın, karde?li?in, Allah (c.c) için candan ve maldan geçmenin imtihan edildi?i çileli bir olaydır.
Mekke’li mü?riklerin ?iddetli i?kencelerine maruz kalan Müslümanlar, Medine’li karde?lerinin davetlerini, Allah’ü Teâlâ’nın müsaadesi ile, kabul etmi?lerdir. Çünkü Medineli Müslümanlar Akabe biatinde “Rasûlullah’a, darlık ve bolluk günlerinde, ne?eli ve sıkıntılı anlarında sözlerini dinleyip emirlerine itaat edeceklerine, Onu kendilerine tercih edeceklerine, hiçbir konuda O’nunla münaka?a etmeyeceklerine, nerede olursa olsun hiçbir tahkir ve tehditten korkmayarak Allah için hakkı söyleyeceklerine söz verdiler.”(3)
Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, bir Mekke’li muhaciri Medine’li ensarla karde? tayin etti?i zaman, karde?lerini cân-ı gönülden kucaklamı? bütün varlıklarını onların hizmetine sunmu?lardır. Şöyle ki: Suffe Mektebi’nin güzide talebelerinden Hz. Ebu Hureyre (r.a.) açlıktan zayıflayıp tahammülü kalmamı?, durumunu Hz. Peygamber (s.a.v.)’e iletmi?ti. Efendimiz, Ebu Hureyre’yi doyurmaları için zevcelerine gönderdi. Fakat Hz. Peygamber’in evinde sudan ba?ka bir ?ey yoktu. Misafir, karnı doymadan ve bir ?ey yiyemeden geri dönüyordu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) meseleyi ashabına; ’Şu açı kim doyuracak?’ diye iletti. Ebu Talha (r.a.) -bir an için fakirli?ini unutarak- ’ben’ deyiverdi. Rasûlullah’ın ?erefli misafirine sahip çıkmak iste?i o zatı bu yola sürüklemi?ti. Eve gittiklerinde zevcesine ’Haydi Rasûlullah’ın misafirini a?ırla!’ dedi. Kadın ’Ancak çocukların yiyece?i kadar azık var, ba?ka yok!’ diyordu.
Ebu Talha (r.a) çocukları uyutmasını, ı?ı?ı yakıp onların yeme?ini misafire hazırlaması söyledi. Kadın da öyle yaptı. Yemek sofraya konuldu ve ı?ık söndürüldü. Ebu Talha ve hanımı yemek yer gibi yaptılar, aslında yemek yoktu. Fakat misafirin, kendisi yüzünden ev sahiplerinin aç kaldı?ını bilerek üzülmesine, incinmesine engel olmak istemi?lerdi.
Karı-koca aç gecelediler, çocukları da. Fakat misafirlerinin karnı doyurulmu? ve evin iç yüzü kendisine hissettirilmemi?ti. Sabah olup Rasûlullah’ın yanına geldiklerinde Ebu Talha (r.a.)’ya hitaben Efendimiz: ’Bu gece Allah sana tebessüm etti, karı-koca olarak sizin güzel hareketlerinizi be?endi ve ?öyle buyurdu: ’Ve (Ensar), kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi (göç eden yoksul kade?lerini) kendi canlarına tercih ederler.’(4) Böylece Akabe’de, Allah’ın Rasûlü’ne verdikleri sözü yerine getirmi?, Allah’u Teâla’dan da müjde almı? oldular.
Medineli Müslümanlar bu ve buna benzer yüzlerce imtihanlardan geçerken Mekkeli Müslümanlar da daha farklı imtihanlardan geçmekteydiler. Do?up büyüdükleri ata yurtlarından, mal ve mülklerini bırakarak, neyle kar?ıla?acaklarını bilmedikleri bir memlekete göç ediyorlardı. Ancak onların içinde hiçbir endi?e bulunmuyordu. Çünkü onlara hicret etmelerini Allah’ın Rasûlü emretmi?ti. Mesela Talha bin Ubeydullah (r.a) ile Süheyb bin Sinan er-Rumi (r.a) hazretleri hicret ediyorlardı. Hz. Süheyb (r.a) zengindi. Mü?rikler, onların hicret etti?ini duyunca, Hz. Süheyb (r.a)’ı öldürüp malını almak için pe?lerine dü?tüler. Kar?ı kar?ıya geldikleri zaman, Hz. Süheyb onlara ne istediklerini sordu. Onlar da malını bize bırak ondan sonra git dediler.
Hz. Süheyb, yanında bulunan bütün malını onlara verdi. Mekke’de olan servetinin yerini de bildirdi. Mü?rikler, Talha bin Ubeydullah (r.a) ile Süheyb bin Sinan er-Rumi (r.a) hazretlerini bırakarak Mekke’ye döndüler. Bunun üzerine ?u ayet nazil oldu. “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için, nefsini satın alır. Allah, kullarına kar?ı çok merhametlidir.”(5)
Hz. Ali (r.a) Efendimizin imtihanı ise çok daha ba?ka idi. Mekkeliler kıymetli e?yalarını saklayamamaktan korkarlarsa, Peygamber Efendimize teslim ederlerdi. Peygamberimiz, bu emanetleri sahiplerine da?ıtıncaya kadar, Mekke’de kalmasını, Hz. Ali (r.a)’a emretti. Peygamber Efendimizi öldürmeye gelenler yanlı?lıkla Hz. Ali Efendimizi öldürebilirlerdi veya Peygamber Efendimizi bulamamanın hıncını, Hz. Ali Efendimizden çıkarabilirlerdi. Ancak O, Peygamber Efendimizin “Korkma! Sana onlardan ho?lanmayaca?ın hiçbir ?ey eri?mez.” Sözünü kendisine destur edinmi?ti.
Hicrette en büyük mükafat ve fedakarlık ise Hz. Ebu Bekir (r.a) Efendimize nasip olmu?tu. Sahabeler, birer birer hicret ederken, Rasûlullah Efendimiz, O’na: “Acele etme belki Allah sana bir arkada? verir.” diyerek bekletiyordu da sonunda Rasûlullah Efendimize hicret arkada?ı oldu.
Evden Sevr ma?arasına gidilirken Hz. Ebu Bekir (r.a), Rasûlullah’ın bir önüne geçer bir ardına kalırdı. Efendimiz sebebini sorunca: ’Ya Rasûlallah! Mü?rikler arkamızdan takip ederler, diye aklıma geliyor, arkada kalıyorum. Pusuya yatmı? önden saldırırlar diye aklıma geliyor, ileri geçiyorum.’ cevabını verir. Gece karanlı?ında ma?araya yakla?tıklarında Hz. Ebu Bekir (r.a.) önce girer, herhangi bir vah?i hayvana kar?ı ilk hedefin Rasûlullah olmasını istemez. Dostlu?un, nezaketin, hassasiyetin, dava liderinin canı hesabına kendi canından geçi?in böylesine bir örne?ine tarihte rastlamak acaba mümkün müdür?
Hz. Ebu Bekr (r.a) anlatıyor: ’Biz ma?arada iken mü?riklerin ayaklarını görüyordum. Onlar bu sırada ba?larımızın üstünde idiler. ’Ey Allah’ın Rasûlü dedim, onlar ayaklarının a?a?ısına bir bakacak olsa bizi mutlaka görürler!’ dedim. Bunun üzerine: ’Ey Ebu Bekr! Üçüncüleri Allah olan iki ki?i hakkında ne zannediyorsun?’ buyurarak yine onu sakinle?tiriyordu.(6)
Her sahabe için derin manalar, mü?külatlar ve önem arz eden hicret, sonunda Müslümanların tarih ba?langıcı olmu?tur.
Sehl İbnu Sa’d (r.a) anlatıyor: ’Sahabîler İslâmî takvimin ba?langıcını tesbit ederken ne Rasûlullah (a.s)’ın bi’set zamanına, ne de vefat zamanına itibar ettiler. Fakat Medine’ye geli?ini önemsediler.’ (7)
Bir çok hikmetleri ve müjdeleri olan hicrette bulunmak bütün Müslümanların arzu ettikleri ve gıpta ettikleri bir durumdur ve bu hususta Peygamber Efendimiz bize ?u müjdeyi vermektedir.
“Küffârla kıtal edildi?i müddetçe, hicret sona ermeyecektir.”(8)
Kaynakça:
1- Enfal/74.
2- Tevbe/20.
3- İbn-i Hi?am,c. I, s. 311.
4- Ha?r/9.
5- Bakara/207.
6- Buhârî, Fezâilü’l-Ashâb/2, Menâkıb/ 45.
7- Buhari, Menakıbu’l-Ensar/ 48.
8- Nesâî, Bey’at/15.
Hicretin Anlam ve Önemi
Özlenen Rehber Dergisi 4. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.