Bismillâhirrahmânirrahîm
Rabbimize sonsuz hamd ü senâlar olsun, Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimize de salât ü selâmların en güzeli, en ekmeli olsun.
Cenâb-ı Hak (c.c.), günler içerisinde diğer günlere nazaran üstün kıldığı, hususi bir âyet-i celîlesiyle de faziletli kıldığı mübarek cuma gecesinde, Kendi Zât’ına itaat maksadıyla bizlere bir araya gelmeyi nasip etti. Rabbimiz Teâlâ Hazretleri, bizleri bu niyetlerimizde samimi kılsın ve bir araya gelmenin bereketiyle gönüllerimizi tezyin eylesin inşaalah.
Bu günkü sohbetimizde, Allah (c.c.)’ın izniyle, içinde bulunmuş olduğuz nefis terbiyesi yolunun üstadı, mürşidi, rehberi olan Hz. Abdullah Fârukî el-Müceddidî Hazretlerinin bizlere örnek olan güzel ahlâkını, kemâl hâlini hayatından bazı kesitlerle anlatmaya çalışacağım. ’Farukî Libası? diye isimlendirdiğim Mübarek Efendim’in ahlâkını cem ve muhafaza etme çabasının, nefis terbiyesine talip olan kardeşlerimizde büyük bir iştiyakla artması gayesiyle böyle bir sohbeti lüzumlu gördüm. Cenâb-ı Hak (c.c.), nefislerimizin, razı olduğu itidal hâle kavuşmasını cümlemize nasip etsin.
İnşallah biraz sonra göreceğiniz gibi, sizlere Rahmetli Üstad’ımı anlattığım zaman, bir şahsın anlatılmasından ziyade, Peygamber Efendimiz’in yaşadığı, telkin ve tavsiye ettiği ahlâkın anlatıldığını müşahede edeceksiniz. Zira terbiyenin aslı da hakikati de budur zaten. Aksi halde, şunu söylemeliyim ki; bizim yolumuz menkıbeler yolu değildir. Yani, dinin erkânlarıyla amel noktasında bir gayret içerisinde bulunmaksızın, geçmişte yaşamış büyüklerimizin hâllerini sürekli hikâye ederek oyalanma bizim yolumuzda bulunmamaktadır. Bizde, cehd ve gayret esastır. Yolumuz ’Sünnet-i Rasûlullah’ yoludur. Kur’an ve Sünnet’tir.
Terbiye yoluna giren kardeşlerimiz şunu iyi bilmelidirler: Hem Allah’a kulluk yolunda bir gayret göstereceğini vaad edip, söz verip sonra da kendi nefislerinin ahlâklarına tabi olarak, dünyevî ahlâk ve isteklerinden ödün vermeyerek, onlardan hiç bir feragatte bulunmayarak; Allah’ın dinine yardımda, itaate ve gayrette bir çaba göstermeden rahmete kavuşma zannı, bir gaflet hâlidir ve böyle kuru bir temenni de bulunmak büyük bir yanlış olur. Tabiî ki istek ve arzulardan meşru olup da içerisinde Allah’a itaat bulunanlara kimsenin bir sözü yoktur.
Bizler, talip olanız; önümüzdeki mürşidimizse, kendisine de talip olunandır. Talip olduğumuz o güzide insanın hayatına baktığımızda, bizlerin yaşantısından fevkalade güzel yaşantıya sahip olduğunu görürüz. Bizim ihtiyacımız daha çok olduğu halde, ondaki gayret ve itaatin daha fazla olduğunu müşahede ederiz. Mademki Cenâb-ı Hak bizlere bu kapıyı nasip etti, bu libası üzerimize giydik; talib-i sadık olan her kardeşimizde de ’Farukî Libası?nın nuru parlaması lazımdır. Tabiri caizse her bir kardeşimizde Hz. Abdullah Farukî el-Müceddidî’nin (k.s.) ahlâkı tezahür etmelidir.
Bu sohbet vesilesiyle, Rahmetli Efendim’in irşat edici hasletlerini siz kardeşlerim için gayet muhtasar sayılabilecek bir çerçevede sınıflandırmaya çalışacağım. Zira böylesine kısa bir zaman diliminde, hayat-ı şehaneleri Kur’an ve Sünnet’in aydınlığında kemâl bulan, etrafına sevgi ve itaat gülleri saçan bir veliyi bütün evsafıyla anlatabilmek çok zordur. Ama inşallah, niyetim odur ki, Üstad’ımızın hayatını bütün yönleriyle geniş ve ayrıntılı bir şekilde bir kitap haline getirmek istiyorum. Hem bu zamandaki kardeşlerimizin hem de daha sonraki nesillerin istifadesi için Mübarek Efendim’in ahlâkını, din ve tasavvuf anlayışını, cehdini, irşat metodunu ve kısaca tüm hayatını kayıt altına almayı arzu ediyorum. İnşallah Rabbim bizleri bu niyete kavuşturur.
* * *
Öncelikle Mübarek Efendim Hz. Abdullah Farukî el-Müceddidî’nin (k.s.) ibadet ahlâkından kısaca bahsetmek istiyorum:
Farzların İkmaline Olan Gayreti
Mübarek Efendim’de ilk göze çarpan güzellik; Allah’ın farz kıldığı ibadetlere son derece bağlılığıdır. İbadetlerin ifasına son derece dikkat ederdi. Namazı vaktinde ve cemaatle kılma hususundaki gayretine bütün kardeşlerimiz yakinen şahittir. Ezan okunmadan önce muhakkak namaz için hazırlanır, kıbleye yönelir ve büyük bir huşu ve tefekkürle namazı beklerdi. Ezan ’Allah’ü Ekber? dediği zamansa; ’Biz de hazırız ya Rabbi!? diyerek, tatlı bir üslupla hem secdeye olan iştiyakını sesli bir şekilde ifade eder, hem de son derece mükemmel bir irşat usulüyle nefislerimizin bu güzel ahlâktan istifade etmesine yardımcı olurdu.
Yolculuğa çıkmadan önce nasıl ki hazırlık yapıyorsak, ezan okunmadan önce de namaza hazırlanmak gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.): ’ اَلصَّلاَةُ لِوَقْتِهَا/es-salâtü livaktihâ? buyurarak, vaktinde kınan namazı amellerin en faziletlileri içinde saymıştır. Şu hâlde Mübarek Efendimizde gördüğümüz bu namaz hassasiyeti neyin eseridir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in tevdi ettiği ahlâk-ı hamidenin eseridir.
Mübarek Üstad’ım, yolculuklara çıkışını ve seferlerden dönüşünü hep namaz vakitlerine göre ayarlarlardı: Önceden pek vesait imkânımız yoktu. Rahmetli Efendimle yolculuklara ekseriyetle otobüsle çıkardık. Mübarek, bizzat kendisi muhakkak namaz vakitlerini hesaplar, sabah namazını gideceğimiz yerde, camide, imamın ardında kılacak şekilde yola çıkardık. Allah’a hamdolsun, daima vakitlice gideceğimiz yere ulaşırdık. Yolculuklarımızı hep böyle yapardık.
Mübarek Üstad’ım kulluk hassasiyeti yalnız namaz ibadetinde değil; zekât, oruç, hacc gibi diğer farz ibadetlerin ifasında da kendini gösterirlerdi. O, bütün yaşantısını Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine göre endekslemişti.
Allah’ın Haram Kıldığı Şeylerden Şiddetle Kaçınması
Kendileri hiçbir kulun eline bakmaz, rızkının temini için sünnet olan ticaretle uğraşırlardı. Bir kardeşimiz bana şöyle bir soru yöneltti:
’Rahmetli Efendi Hazretleri ticarî alışverişlerinde bankayı aracı olarak kullanıyor muydu? Şayet kullanmışsa bu alışverişlerine faizin karşıması söz konusu değil midir??
Mübarek Efendim, alışverişlerini peşin yapmaya gayret eder, ücreti daha sonra ödenmek üzere yaptığı alışverişlerde ise aldığı malın bedelini de daima güvenilir bir kişiyle elden göndermeye çalışırdı. Alacaklının durumu hasebiyle elden gönderebilme imkânı bulunmayan borçlarını ise, öncelikle alacaklıyı vaktinde telefonla arar ve (Temsilen diyelim ki o zaman saat 950 olsun.) şöyle der: ’Şimdi saat 950. 955’te bankaya paranı yatırıyorum, beş dakika işlemler sürer. 1000’da paranı çek.?
İçimizde ticaretle meşgul olan kardeşlerimiz vardır. Çok gerekmediği müddetçe hiç kimse alacaklı insanı arayıp da ’ben paranı yatırdım, çek’ demez. Parayı hesabına yatırır, alacaklı kişi ne zaman bankaya gelirse alır... Ama Üstad’ım bu konuda da harama düşmemek için elinden gelen bütün gayreti göstermiştir. Bu açık bir şekilde görülmekte ve bilinmektedir.
Allah’ın Haram Kıldığı Kötü ve Çirkin Meclislere Katılmaması
Rabbimizin haram kıldığı meclislere katılmamıştır. Bu tür ortamlara davet edildiğinde icabet de etmemiştir. Öyle ki, bulundukları meclislerin etrafında karşılaşılan yanlışlıklara da kayıtsız kalmayıp, bu olumsuzlukları ihya etme yönünde de gayret göstermişlerdir. Bir defasında Kırıkkale ilinde 50-60 araçlık bir konvoyla bazı kardeşlerimizin düğün merasimlerine katılmıştık. Misafir olduğumuz bu merasimlerin birinde, hemen yan komşusunun da düğünü oluyordu. Komşusu düğünlerini saz ve davul ile yaparken, kardeşimizin düğünü ise ilâhi ve mevlitler okunarak yapılıyordu. Rahmetli Efendim: ’Oğlum bir gidin bakalım, diğer düğünde içki içiliyor mu?? buyurdular. Baktılar ki içilmiyor. O zaman: ’Düğün sahibine söyleyin de, müsaade ederlerse bir hayırlı olsun demeye gelmek istiyoruz.? buyurdular. Allah razı olsun düğün sahibi de sazı durdurdu ve Mübarek Efendimi davet etti. Oraya geçtik. Orada kardeşlerimiz güzel ilâhiler söyledi ve o kadar güzel bir ortam meydana geldi ki, neticesinde biz oradan ayrıldıktan sonra o düğünde bir daha saz ve davul çalmadılar.?
Şunu da unutmayalım ki dinimizi yaşarken; eşimizle, dostumuzla, akrabalarımızla, annelerimiz ve babalarımızla zor durumlar yaşayabiliriz; ama bu zorluklardan hiçbirisi; bizi de kendileriyle zorluk çektiğimiz insanları da yaratan Hazreti Allah’ın huzurunda verilecek olan hesaptan daha zor değildir. İşte bu zorluklar karşısındaki gayretimize mücadele denir, cihad denir. Allah’ın emirlerini muhakkak yerine getirmeye çalışacağız inşallah; ama doğruları yaşayıp anlatırken de insanlara güzel muamelede bulunacağız. Nitekim Cenâb-ı Zülcelâl Hazretleri âyet-i kerimesinde Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’e hitaben: ’وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِي هِىَ اَحْسَنْ... اُدْعُ اِلى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ/ (Ey Habib’im!) Sen, Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.? buyurmaktadır.
Nafile İbadetleri Yapmaya Azami Gayret Göstermesi
Mübarek Efendi Hazretlerinin bir de hiç terk etmemiş olduğu nafile ibadetler var.
Örnek vermek gerekirse bunlar:
İşrak Namazı...
Tirmizî’de Hz. Enes (r.a.)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber (s.a.v) Efendimiz: ’Kim sabah namazını camide cemaatle kılar edâ ederse, sonra oturup zikrullahla meşgul olursa, sonra güneş doğduktan sonra kerahet vakti çıkınca kalkıp iki rekât namaz kılarsa; böyle yapmak onun için tam bir hac ve umre sevabı kazanmaya sebep olur, tam bir hac ve umre sevabı, tam bir hac ve umre sevabı!..’ diye üç defa buyurmuşlardır.
Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretleri Efendim, yolculukta olsun mescidinde olsun bu namazı kılmaya son derece dikkat ediyor, sabah namazından güneş doğuncaya kadar olan vakti daima ibadet halinde geçiriyor idi.
Duhâ Namazı...
Bu namaz, güneşin en parlak olduğu kuşluk yani duhâ vaktinde kılınır. Bu vakit, Hazreti Mûsâ (a.s.)’ın Tûr-i Sînâ’da Cenâb-ı Hak ile konuştuğu zamandır. Ayrıca Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz bu vakte kasem etmektedir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de, çok büyük kıymete haiz olan bu vakti, mutat olarak namaz kılmak suretiyle değerlendirmiştir.
Evvabin namazı...
Bu namaz da, akşam namazından sonra Efendimizin devam ettiği nafile ibadetlerden bir tanesidir. İki ila altı rekât kılınabilir. Hakkında, Taberanî’de rivayet edilen hadis-i şeriflerden bir tanesi şöyledir: ’Akşamdan sonra (devamlı olarak) altı rekat namaz kılanın, günahları deniz köpüğü kadar da olsa affedilir.?
Abdest Namazı...
Abdest aldıktan hemen sonra kılınan iki rekât bir namazdır. Bu da Peygamber Efendimizin uyguladığı ve bu namaza devam eden sahabe-i kiramdan Hz. Bilal (r.a.)’i, cennette ayaklarının sesini duymakla tebşir ettiği çok faziletli bir ibadettir. Hem fiilî hem de takrirî sünnete örneklik teşkil etmektedir.
Gece ve Teheccüd Namazı...
Yatmadan önce kılınan namaza, gece namazı; geceleyin kalkılarak kılınan ise teheccüd denmektedir. Teheccüd namazını kılmak Peygamber Efendimize farzdı. Ümmetine ise sünnet-i müekked olan bir namazdır. Efendimiz (a.s.) ile birlikte bu namazı kılan sahabeler Kur’an’da övülmüş, ayrıca bu namazın faziletine dairse birçok hadis-i şerif rivayet edilmiştir.
Mübarek Efendim’in bu husustaki genel tavrı, kendisiyle birlikte ramazanda itikâfa giren kardeşlerimizden işittiğimiz ve sık sık yolculuklarımızda müşahede ettiğimiz üzere şu şekildeydi:
Evlatlarının bu namazı ahlâk edinmeleri hususunda zaman zaman bu ibadete devam edip etmediklerini takip etmekle birlikte; hususi bir yöneliş olması hasebiyle ekseriyetle kendisi sessizce kalkar, bir başkasını uyandırmamak için azami gayret gösterir, abdestini alır uzun uzun secdelerle namazını kılar, yanındaki insan eğer işitir, uyanır, kalkar kılarsa ona da kalkma demez, yatana da çok gerekli olmadığı müddetçe kalk demezdi. Zira bunun diğer bir hikmeti de, Üstad’ımızın geceleri çok az uyumasından ötürü, yanındakilerin onunla birlikte erken bir vakitte kalkıp da geceyi ibadetle geçirmeye güç yetiremeyeceğinden kaynaklanmaktaydı. Bununla birlikte Kıymetli Efendim, irtihaline yakın tertip ettiği irşat sohbetlerinde evlatlarına nasihat olması babında, teheccüd namazını otuz yıldır hiç terk etmediğini söyler ve teheccüd namazına devam etmeyenlerin veli olamayacağını sözlerine eklerdi.
’Taşıma sular ile değirmen dönmez’ misali bu namaz, sürekli bir başkasının telkiniyle istikrar elde edilebilecek bir ibadet değildir. Bilakis bu ibadette müdavim olanlardan olabilmek için kişinin ciddi bir nefsî mücadele içinde olması şarttır. Lakin farz olan sabah namazına gelince Üstad’ımız, ’Hayyealessalâh/lâ İlâhe İllallah? der ve herkesi kaldırırdı; ama nafile bir ibadet olduğu zaman, insanları kendi gayretlerine bırakır, kendisi yaşayarak örnek olur, gösterir; tabi olmak, istidat, bunu görebilen kardeşimize aittir.
Evet, bir yandan bu çok önemli nebevî ahlâkları sayarken, bir yandan da kardeşlerimiz kendilerini kontrol etmelidir. Bunlar bizde mevcut mu değil mi? Varsa her gün devam ediyor muyuz, yoksa bir yapıp bir ay sonra aklımıza yeniden geliyor da bir daha mı yapıyoruz?.. Dikkat edelim...
Evrad ve Ezkârın Takibi
Peygamber Efendimiz (s.a.v) sabah namazından sonra ashabına döner, işrak vaktine kadar onlara nasihat, rüyası olanların rüyalarını dinler, rüya gören olmamışsa kendi gördüğü rüyalarını anlatır ve yorumlardı.
Mübarek Efendim de, Rasûlullah Efendimizin bu vakitte sahabesine yapmış olduğu sohbetin bereketinden istifade edebilmek ve bu husustaki sünneti ihya için sabah namazı ile işrak vakti arasında hadis-i şerifler okur, yer yer dinleyenlerin anlayacağı bir tarzda şerhler yapardı.
Tirmizî’de Ebû Berke (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (a.s.), bu vakitleri değerlendirmeye teşvik için ’Ya Rabbi, ümmetim için sabahın erken saatlerini bereketli kıl.? diye dua etmiştir. Kim ki Rasûlullah Efendimizin bu ahlâkına uyarsa, bu duanın bereketinden de elbette ki o kişi istifade edecektir.
Kardeşlerim! Yine Mübarek Efendim’in sabah saatlerinde terk etmeksizin yapmış olduğu ibadetlerinden birisi de Nakşî-Müceddidî kolun yani İmam-ı Rabbanî Hazretleri Efendimizin hatmesidir. Yapılış şekli Üstad’ımızın ’İslâm’da Zikir ve Rabıta? adlı eserlerinde tarif edilmektedir. Bilmeyen kardeşlerimiz oradan öğrenebilirler. Kıymetli Efendim, bu hatmenin ardından da işrak namazı vaktine kadar yolumuzun büyüklerinin virtlerini cem ettikleri ’Evrâd-ı Şerîfe-i Fârukiyye? adlı eseri okurlar, vakti girince işrak namazını kılarlar, daha sonra da hazır bulunanlar rızkını kazanmak için işlerine dağılırlar.
Bununla beraber muntazaman okumamız gereken bu evrad ve ezkârın yanı sıra dikkat etmemiz gereken hususlardan bir tanesiyse; nefislerimizin terbiye ve tezkiyesi için talip olduğumuz, üzerimize aldığımız derslerimizi yerin getirmektir. Belki sayı bakımından çok azdır; ama derslerimize devam etmemiz, kalbî bir bağlılığın ve ayıklık hâlinin tezahürünü meydana getirir. Günlük derlerimizi her gün yerine getirme hususunda büyük gayret sarf etmemiz gerekir. Çünkü dersimizden maksat Cenâb-ı Hakk’ın zikridir. Nedir bunlar? İstiğfar, salât ü selâmlar, ’Lâ İlâhe İllallah, Allah, Hû...’ zikirleri ve diğer tesbihât, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin lisanıyla yapmamızı emrettiği ettiği zikirleridir. Tevbe ve istiğfar yapmak suretiyle kalbî gafleti üzerimizden atma, onun yerine Allah’a itaatin ayıklığına kavuşmak gerekmektedir. Bu derslerimizi günde bir defa, bize en uygun olan bir saatte, işimize göre kendimizi ayarlayarak yapacağız.
Şayet kalp sürekli olarak derslerini yerine getirme duygusuyla meşgul olursa bu zikirleri yapmaktan zaten uzak kalamaz; ama derslerini yapmak hiç aklına bile gelmiyorsa, kalp gaflet Halide demektir.
Acaba Cenâb-ı Hakk’ı zikretmek insanın hatırına nasıl gelemez? Nasıl bir gaflet içindeyiz ki bizi yaratan ’Rabbimizi zikretmeyi unuttuk’ diyebiliyoruz. ’Dünya işlerimiz şöyle ağır oldu, şöyle geniş oldu da bu yüzden Cenâb-ı Hakk’ın zikirlerini geriye bıraktım’ diyebiliyoruz. Peki, şöyle bir şey sorsam: O dünya işlerinin en ağır olduğu bir zamanda ecel hâli üzerimize gelmiş olsaydı, ’Ya Rabbi, bu eceli biraz geciktir de şu anda biraz dünya işlerim var, onları yerine getiriyim!’ diyebilir miydik? Ecel geldikten sonra o çok önemli olan dünya işlerini ne yapsın! Dünya işleri bütün kıymetini, kuvvetini önemini kaybeder, bütün derdimiz o ecel olurdu. İnsan, Cenâb-ı Hakk’a ne zaman kavuşacağını bilmediğine göre her an Hazreti Allah’a emanetini teslim edecek hâlde kendisini muhafaza etmeye çalışmalıdır.
Mübarek Efendi Hazretlerinin ikindi namazlarından sonra takip etmiş olduğu ahlâklarından bir tanesiyse, namaza müteakip yine kendilerinin telif ettiği ’Salâvât-ı Şerîfe-i Farûkiyye? adlı kıymetli eserden ilgili güne ait bölümde yer alan salâ ü selâmları okumaktı. Peygamber Efendimize okuduğumuz bu salâvatların içinde yolumuzun büyülerine ve Mübarek Efendimiz’e ait salât ü selâmlar yer almaktadır. Bunları mutlaka okuyacağız kardeşlerim. Rabbimizin, ’Peygamberime salât ü selâm getirin’ emrini yolumuzun bir esası olarak yerine getirmek, aynı zamanda Peygamber Efendimize olan gönül ülfeti ve muhabbetimizi de muhafaza etmeye yardımcı olmaktadır. Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini yerine getireceğiz. Bunlar bizim en önemli işlerimizdir. Bir yavrumuzun, ailemizden herhangi birisinin hastalığı olduğu zaman bütün gayretimizle onun tedavisi için her türlü gayrete başvuruyoruz, işte Rabbimizin emirlerini gönülden yerine getirmek de bizim kalp hastalıklarımızın ilaçlarıdır, tedavisidir. Unutmayalım ki ne Cenâb-ı Hak bizim yapmış olduğumuz ibadetlere muhtaçtır, ne de Peygamber Efendimiz bizim getirdiğimiz salât ve selâmlara muhtaçtır. Allah (c.c.): ’اِنَّ اللهَ وَمَلۤئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ / Muhakkak ki Allah ve melekleri Nebî’ye çok çok salât ve selâm eder...? buyuruyor. Cenâb-ı Hak (c.c.) Peygamberimize bir defa değil hesapsız salât ve selâm etmektedir. Bütün kâinat ve içindekiler, dünyanın var olduğu günden batışına kadar Peygamberimize salât ve selâm getirse bile, Cenâb-ı Hakk’ın bir defa ettiği salât ü selâmı dahi karşılayamaz. Öyleyse Allah (c.c.) Habib’ini bizim gibi günahkâr ümmetin eline bırakmamıştır; ancak O’na salât ü selâm getirmek suretiyle bizim gibi günahkâr mü’minlerin günahlarının affına O’nu (s.a.v.) vesile kılmıştır. Efendimiz (s.a.v.) buyururlar ki: ’Beni en çok seven, bana en çok salât ü selâm getirenlerinizdir.? Salât ve selâm getirmekten murat nedir? Allah (c.c.) ve Habib’inin sevgi ve itaatini gönüllerimizde daimi muhafaza etmektir.
Biliyorsunuz cuma günü mü’minlerin bayramıdır. Mübarek Efendim’in Cuma gününü nasıl ihya ettikleri hususunda da bazı bilgiler vermek istiyorum. Belki birçok kardeşimiz, işleri dolayısıyla bu anlatacağım hususları yerine getirme imkânı bulamayabilir; ama bunları öğrenmekte fayda var. İmkân bulan kardeşlerimiz bu şekilde davransınlar inşallah.
Kıymetli Efendim, cuma günü özellikle gece namazından itibaren büyük bir hassasiyet içerisinde olur, o gün ibadet ve taalerine son derce titizlik gösterirlerdi. Sünnet olan cuma guslünü erkenden alır, gerekli temizliğini yapar, tertemiz elbiselerini giyip erkenden mescide inerlerdi. İki rekât tahiyyatü’l-Mescid namazı kılır, Kehf suresini tilavet eder, duhâ namazını kılar, günlük olarak okumuş olduğumuz salât ü selâm kitabının tamamını okur ve daha sonra da cuma ezanına kadar ki vakti salât ü selâm getirmek ve Peygamber Efendimizin hadis-i şeriflerini okuyarak geçirirlerdi. O gün cuma namazından sonraya kadar dünya işlerinin hepsini erteler, telefona dahi çıkmazlardı. Öyle ki çokça salât ü selâm getirebilmek için kahvaltı dahi yapmaz çoğu kez kendilerini meşgul etmemesi için bir bardak çayı dahi içmekten imtina ederlerdi. O gün ibadet ve taate apayrı bir önem verirlerdi.
Cuma günü gün batımında duaların kabul olunacağına dair nebevî müjdeleri hepimiz biliyoruz. Rahmetli Efendim Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretleri bu sünneti işlemeyi de hiç ihmal etmezlerdi. Bir defasında bir kardeşimiz cuma günü kendilerini evine davet etmişlerdi. Akşamüzeri olunca müsaade alıp daveti yarıda bırakarak akşam namazından önce dua vaktinde mescidde olacak şekilde oradan ayrıldık ve vaktinde mescide yetiştik ve hemen duaya oturduk. Cuma günü ezan okunmaya yakın zamanda Efendimiz (s.a.v.), ümmetine dua etmesini tavsiye etmiş, Hazreti Fatıma annemiz de bu sünnete çok dikkat ederler, güneşin batma vakitlerini izleyip vakti haber vermeleri için çocukları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i yüksek bir tepeye gönderirlerdi.
Yani Aziz Efendim’in bütün gidişi gelişi, oturması kalkması, ibadet hâlini muhafaza ederek idi. Bu defa da burayı geçiştirelim gibi bir ahlâkı yoktu asla. İbadet ve taat hassasiyetine dair anlatmak istediğim daha nice geniş bilgiler var; ama şimdilik bu kadarla iktifa edelim ve son olarak mürşidimizin güzel ahlâkına da kısaca bir değinmek istiyorum.
Mübarek Efendi Hazretlerinin ahlâkındaki kemâlatı, zahirde muhibbi olsun olmasın dışarıdan tanıyan herkes ondaki güzel ahlâkı hemen farkına varırdı. Onun yanına gelen her kesimden insanlar, güzel ahlâkından istifade edebilirlerdi. On yıl öncesindeki ahlâkındaki güzelliği on yıl sonrasında da aynı kemâlat üzere, hatta daha da ziyadeleşmiş bir şekilde bulmak mümkündü. Herhangi bir olay karşısındaki tavrı burada farklı başka bir yere gittiği zamansa orada farklı değildi. Eğer aynı şey gerekiyorsa orada da aynı ahlâkı gösteriyorlar idi. İnsanların cemiyet içerisindeki farklı durumlarına göre ahlâkında değişiklik göstermiyordu. Yaptığı şey o İslâm’ın güzel ahlâkını yaşamaktan ibaretti. Çünkü kulluk insanlara göre değil Allah’ın emirlerine göre şekillenir. Allah (c.c.) ise, kulun yalnızken de insanlar arasındayken de hâlinden haberdar olandır. Bu sebepledir ki onun ahlâkında şahıslara ve zenginliklere göre bir değişiklik olmaz, aksine şahıslar, zenginler hep onun ahlâkına göre şekillenirdi.
Temizliği çok severdi. Allah temizdir, temiz olanı sever. Allah dostunda bulunan ahlâk da odur. Hem zâhirde hem de bâtında hakikaten gönlünde günahların ağırlığı bulunan bir insan o ağırlıkla Mübarek Efendim’in huzuruna çıkmaya çekinir, sıkıntı duyardı. Çünkü günahlar, o Allah dostunun manevî kuvetti karşısında nefislerde sıkıntılar meydana getirmektedir.
İnsanlar arasındayken de kendi av halkının arasındayken de ahlâkında bir değişme olmazdı. Kardeşlerimizde hayırlı bir işlerinden dolayı nasıl dua ediyorsa, evinde hizmet eden hanımına, evlatlarına karşı da aynı içtenlikle dua buyururlardı.
Kendisi ibadete kalktığı zaman bütün ev halkını da ibadet ve taat için kaldırıyordu. Onun merhameti, ibadet zamanında insanları zâhirde bedenlerinin istirahatına serbest bırakmak değil; ailesine ve evlatlarına olan merhameti, Allah’ın emrine itaat zamanında, nefislerin içinde bıraktığı istirahat hâlinden Allah’ın emrine çekmek idi. Nefse zor gelse de işte merhamet budur.
Kendisini ziyaret eden insanlara, komşularına, muhtaçlara karşı son derece cömert olan, yakınlarının ve komşularının dertleriyle, sıkıntılarıyla, hastalarıyla yakından ilgilenen, akrabalık bağlarını muhafaza edip onlara da Allah’ın emirlerini anlatmaya gayret eden müşvik bir insandır Kıymetli Efendim...
Kulluğumuzdan razı olacak olan Hazreti Allah’tır. Bütün hâl ve davranışlarımızda bu hassasiyete dikkat edelim. Kendimizi kontrol ederek, sohbetin başından beri anlatmış olduğum hasletler hususunda noksanlıklarımızı ikmal edelim. Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretlerinden almış olduğumuz ahlâkı muhafaza edelim. Sohbetimiz yapıyor sonra dağılıyoruz. Dışarıda burayla hiçbir bağlantımız yokmuş gibi hareket ediyorsak çabalarımızın bir faydası olmaz. Öyleyse ’Farukî Libası?nın üzerimizde bulunması için yukarıda anlattığımız güzel hasletleri muhafaza edelim ki nefis terbiyesinde merhale kat edip etmediğimizi bilelim. Yani kulluk sadece buraya sohbete gelerek bitmiyor. Allah’ın zikrinin güzelliklerini ve güzel ahlâkı hayatımızın her bir safhasında Mübarek Efendim’den gördüğümüz gibi yerine getirmek gerekiyor. Ancak o zaman istifade edip edemediğimizi anlayabiliriz. Hocam zorlanıyoruz, sabah namazına kalkamıyoruz, işrak namazını kılamıyoruz, evrad ve ezkârımızı okuyamıyoruz... Niçin yapamıyoruz? Muhakkak bunun bir sebebi vardır. Maksat da zaten bu sebebi aşıp nihayetinde bunları yapacak ahlâkı ve kuvveti kazanabilmektir kardeşlerim. Çaba gerekiyor, gayret gerekiyor...
Gerek hanım gerek erkek bütün kardeşlerimiz, Mübarek Efendim’in ahlâklarından eksik olanları ikmal etmeli, tembellik yapmamalıdır.
Rabbimiz Teâlâ Hazretleri, Mübarek Efendim’in himmetini, nazarını ve teveccühünü bizim ve bütün kardeşlerimizin üzerinden eksik etmesin inşallah.
Ve selâmün alel mürselin ve’l hamdü lillâhi Rabbi’l âlemin...
Cuma Sohbetleri ? İ ( Farukî Libası )
Özlenen Rehber Dergisi 33. Sayı
allah sızdenrazı olsun hocam rabbımıze sukur farukıye yolunu buldurdu rabbım sıze layık murıd habıbıne layık ummet zatına layık kul eylesın efendım ınsallah tokat turhala gelırsınız
bismihi ve bi iznihi subhanehu geçde olsa böyle bir zatı bana tanıttığı için ALLAH[C.C]HAZRETLERİNE SONSUZ HAMD EDERİM böyle zatlara köle olmak şerefi ne büyük olsa gerek...
FİAV tarafından geçtiğimiz 11.12.2005 Pazar günü tertip edilen Abdullah Farukî El - Müceddidî Hazretlerini 6. ölüm yıl dönümünde anma programı gayet başarılı olmuş ve güzel bir atmosferde gerçekleşmiştir. Bu programa katkısı olan tüm kardeşlerimizden Allah sonsuz razı olsun. Özellikle Muzaffer Yalçın Efendimize içten teşekkürlerimi belirtirim. Allah kendilerinden sonsuz razı olsun ve kendilerini bu şekilde nice manevî programlar gerçekleştirmesine vesile kılsın. Üzerimize ölü toprağı serpilmiş sanki.... Bunu Üstad'ımızın bu yazısını okuduktan sonra tekrar anladım. Kendimize yazık ediyoruz, ölüm her an ensemizde ve noksan sıfatlardan münezzeh, kemâl sıfatlarla muttasıf olan, ilmi her şeyi kuşatıcı Allah bizleri sayısız nimetinden dolayı hesaba çekecek. Silkinip kendimize gelmemiz lâzım. Helâl belli, haram belli; farz belli, sünnet belli... Bildiklerimizle amel edersek, Şevkâtli, merhametli Allah bizlere bilmediklerimizi de öğretir. Günaha düşmemeye, imtihanlara, ibadetlerin zorluğuna göğüs gererek sabretmemiz gerekir. İşte o zaman korktuğumuzdan emin, umduğumuza da nail oluruz. Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun kardeşlerim. Selâm Kur'an ve sünnete tabi olanların üzerine olsun!...... Dua ile....
SLM.HOCAM EFENDİMİZİN HAYATINI OKUMAKLA BERABER RSBBİM HAYATIMIZA GEÇİRMEYİ NASİP ETSİN .ÇOK ZOR DURUMDAYIZ NEFSİMİZİ YENEMİYORUZ.NEOLUR DUA EDİN
ESSELAMÜ ALEYKÜM Allah cc evlada evlad olan Muzaffer efendimizden razı hoşnut ola inşaAllah.... unutmayalım ki dinimizi yaşarken; eşimizle, dostumuzla, akrabalarımızla, annelerimiz ve babalarımızla zor durumlar yaşayabiliriz; ama bu zorluklardan hiçbirisi; bizi de kendileriyle zorluk çektiğimiz insanları da yaratan Hazreti Allah?ın huzurunda verilecek olan hesaptan daha zor değildir. İşte bu zorluklar karşısındaki gayretimize mücadele denir, cihad denir. Allah?ın emirlerini muhakkak yerine getirmeye çalışacağız inşallah........... Büyük cihadın yasandığı bu çağda Rahman cc yarımiz yardımcımız olsun inşaAllah.. TEFEKKÜR VE TEVEKKÜL üzere Faruki evlatları ELHAMDÜLİLLAHİRABBİLALEMİN...
Ben de muzaffer hocamızın çalışmalarını canu gönülden desteklemekle beraber mübareğin hayatını hizmetlerini çok merak ediyorum aydınlatırsanız sevinirim
allahım razı olsun efendim den muzaffer efendimide bizlere olan önderligini daim etsin rabbim bu kadar güzel bir insana evlat etmişse bizi ne mutlu buna layık olmak için bütün çabamızı göstermek lazım yoksa sadece kendimizi kandırıp boşa çırpınırız eger çaba göstermiyosak layıkda degiliz elimizdeki hazinenin degerini bilmek lazım her insana nasip degil efendim bir hazinedir degeri hiç bir şeyle ölçülmeyen bir hazine allah onun şefaatine nail etsin çok özledik efendim
Allah cc o güzel Habibi hütmetine Mübarek şahımıza rahmet eylesin Muzaffer sultanımıza uzun ömür bizleride ayaklarımızı daim eylesin...
Allah'ım(cc.) bu mübarek Dost'una rahmet etsin.Allah'ım(cc.) bizleri de ,bu mübarek Hakdostlarının halleri üzere hallendirsin.Peygamber Efendimizin(sav.) , Kur'an-ı Kerim'in ahlakıyla ahlaklandırsın.Azrail bizden bir adım önde yürüyor ve her an ayağımıza çelmeyi takmayı bekliyorken ; bizler gafil olmayalım inşaallah.Rabbim bizi ve cümle inananları uyandırsın.Yoksa nasıl çıkarız Rabbimizin karşısına.Rabbim başımızı önümüze eğdirmesin iki dünyamızda da.Çok etkileyici bir yazı.Allah(cc.) yazan kardeşimizden ve cümle müslümanlardan razı olsun.Hizmetleriniz daim olsun inşaallah.
ne dıyebılırız kı bu guzel sadır'dan dokulen bu guzel sozlerın uzerıne sozmu olur. RABBIM,O GUZEL RESULUNUN HURMETINE MUBAREK ŞAHIMIZA RAHMET EYLESIN INSAALLAH.(AMİN)
s.a bnen o muberegı cemaatini cok merak edıyorum ve şu andaki muzaffer yalcın kimdir beni aydınlatırsanız sevinirim allahc.c. razı olsun
Muzaffer Efendimden Allah Razı olsun. Kendi heva ve heveslerine ve hoş görünmeye çalıştıkları insanların heva ve heveslerine göre fetva veren insanların kol gezdiği şu ahir zamanda Evladı Rasul,ömrünü Kur an ve Sünnetin yaşanmasına adayan Mubarek Abdullah Faruki Hazretlerini bize engüzel şekilde anlatıyor. Cena bı Hak Yar ve Yardımcısı olsun.
FİAV tarafından geçtiğimiz 11.12.2005 Pazar günü tertip edilen Abdullah Farukî El - Müceddidî Hazretlerini 6. ölüm yıl dönümünde anma programı gayet başarılı olmuş ve güzel bir atmosferde gerçekleşmiştir. Bu programa katkısı olan tüm kardeşlerimizden Allah sonsuz razı olsun. Özellikle Muzaffer Yalçın Efendimize içten teşekkürlerimi belirtirim. Allah kendilerinden sonsuz razı olsun ve kendilerini bu şekilde nice manevî programlar gerçekleştirmesine vesile kılsın. Üzerimize ölü toprağı serpilmiş sanki.... Bunu Üstad'ımızın bu yazısını okuduktan sonra tekrar anladım. Kendimize yazık ediyoruz, ölüm her an ensemizde ve noksan sıfatlardan münezzeh, kemâl sıfatlarla muttasıf olan, ilmi her şeyi kuşatıcı Allah bizleri sayısız nimetinden dolayı hesaba çekecek. Silkinip kendimize gelmemiz lâzım. Helâl belli, haram belli; farz belli, sünnet belli... Bildiklerimizle amel edersek, Şevkâtli, merhametli Allah bizlere bilmediklerimizi de öğretir. Günaha düşmemeye, imtihanlara, ibadetlerin zorluğuna göğüs gererek sabretmemiz gerekir. İşte o zaman korktuğumuzdan emin, umduğumuza da nail oluruz. Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun kardeşlerim. Selâm Kur'an ve sünnete tabi olanların üzerine olsun!...... Dua ile....
Faruki Efendimi,onun gönlünün tercümanı olan şahım, efendim, mürşidim ve faruki efendimin oğlu Muzaffer Efendimden daha iyi kim anlatabilirki zaten.Hem onu en iyi anlayan efendim bu yazısında Mübarek Efendimi en iyi şekilde anlatmışlar ve Faruki Efendimin ahlakının aslında Rasulüllahın ahlakı olduğunu belirtmişlerdir. Rabbim bizi bu yoldan ayırmasın. Muzaffer Efendimin gönlünde bir yerde bize nasip etsin. Amin
S.Aleyküm.Efendimden Allah razı olsun. Hayattayken anlayamadığımız ve kıymetini bilmediğimiz Mubarek Efendi Hazretlerini, gerek onun ahlaklarını bizzat yaşayarak ve güzel hitaplarıyla anlatarak masivalarla kararan kalplerimize ışık tutuyor. Cenabı Hak Bizlere ömrümüzün sonuna kadar Mubarek Efendimin bıraktığı bu güzel yola ve onun evladı olan Muzffer Efendimize hadim eylesin.Amin
şeytanın faruki efendimizden alamadığı intikamı bizden almaya çalıştığı bugünlerde ayık olmak gerektiğini efendidmizin ahlakını ve halini yaşamaktan geçtiğini ne güzel yazmış efendim.Allah razı olsun.Bizide dinleyen okuyan ve itaat edenlerden eylesin.Efendimizin himmet,nazar ve teveccühüyle buluşmak üzere.Rabbim sizin duanızı himmetinizi bizden de ayıklık ve gayreti eksik etmesin.AMİN.