Özlenen Rehber Dergisi

10.Sayı

Tevbe

Yakup YÜKSEL Özlenen Rehber Dergisi 10. Sayı
........................Tasavvufî Ahlâk ...............................


Sözlükte; pişmanlık, nedamet, dönme anlamlarına kullanılan bu kelime tasavvufî makamların ilki sayılır.1 Günahlara pi?man olmak ve bir daha i?lememek için Allah’a söz vermek demektir.


Tevbenin pek çok tanımı yapılmakla birlikte bu tanımlardaki ortak nokta; i?lenilen bir günaha tekrar dönmemek, kalpteki kötülükte ısrar düğümünü çözüp Rabb’in hukûkunu gözetmek, kötü ve günah i?lere pi?man olup Hakk’a yönelmektir.2


Ayrıca her türlü kötü halden, her türlü iyi hale yönelmek, nefsin duygularını giderip ilme uymak, kulun e?rilikten do?rulu?a yönelmesi, zayi edilmi? geçmi? zamanlara sürekli pi?manlık, i?lenilen aykırı davranı?ları düzeltmek, her türlü kötülükten dönmek ve dönü?ünde sebat etmek, ihmali telafiye çalı?mak, bozuklukları düzeltmektir,3 ?eklinde de tanımlanmaktadır.


Tevbe, Tasavvufî Vahdet Hayatının Kapısıdır: Ruhun selameti için günahın zararlı oldu?unu idrakten do?mu?tur. Zira günah, mümin’i gayesinden, yani Allah’ından ayırır. Tevbe ise Allah’la insan arasındaki perdelerin kalkmasına vesile olur. Bu anlamda tevbe, ruhî bir hadise olup, kulun kusurunu Hakk’a götürmesi, günahlarını itirafla pi?manlı?ını beyan edip O’na sı?ınmasıdır. Zira Allah-u Teâlâ’nın rahmet ve ma?firet kapısı her zaman açıktır. Geçmi? günahlardan pi?manlık duyup Allah’a sı?ınmak isteyen bir kimse mutlaka bu huzura kavu?ur. Rasûlullah (s.a.v.);

“Günahından tevbe eden hiç günah i?lememi? gibidir. Allah bir kulunu sevdi mi, günah ona zarar vermez (çünkü tevbe etmesini nasip eder)” buyurmaktadır. Bundan sonra Hz. Rasûlullah (s.a.v.); “Şüphesiz Allah, tevbe edenleri, tertemiz olanları sever”4 mealindeki ayet-i kerimeyi okudu. “Yâ Rasûlallah! Tevbenin alâmeti nedir?” Diye sorulunca da: “Pi?manlıktır.”5 buyurdu.


Enes b. Malik (r.a.), Nebi (s.a.v.)’in, “Allah’ın en çok sevdi?i kimse, tevbe eden gençtir”6 buyurdu?unu rivayet etmi?tir. Yine, “Ey insanlar! Allah’a tevbe edin ve O’ndan ma?firet dileyin. Çünkü ben günde yüz kere tevbe ederim.”7 Bir ba?ka rivayette de; “Kalbimi bir perde örter de, Allah ile arama girilen bu perde kalksın diye günde yetmi? kere Allah’tan ma?firet diliyor (esta?firullah diyorum)”8 buyrulmaktadır.


Tevbede Rücû Manası Vardır: Yani mümin’in kütü huylardan, İslam’ın ruhuna zıt davranı?lardan sıyrılmasına, samimiyetle güzel huy ve ahlaklara rücû etmesine tevbe denilmi?tir.9 Bu hususa delil olarak ?u ayet-i kerîme gösterilmektedir: “Ey iman edenler! Hepiniz Allah’a tevbe edin. Tâ ki korktu?unuzdan emin, umdu?unuza nâil olasınız.”10


Tevbe, İbadetten Önce Gelir: Nitekim müminler; “Allah ile bu alı?veri?i yapanlar, tevbe edenler, sırf Allah’a kulluk eden âbidler, hamd edenler, Allah yolunda sefere/geziye çıkanlar, rükua varanlar, secde edenler, iyili?i emrederek kötülükten sakındıranlar, Allah’ın koydu?u sınırları gözetenlerdir. Mü’minleri müjdele!”11 buyrulmaktadır.


Tevbe’nin vücûbu (gereklili?i), yukarıda da geçti?i üzere ayet ve hadislerde açık bir ?ekilde belirtilmi?tir. Kur’an-ı Kerim’de müminlerin kurtulu? sebebi sayılan ve dönü?ü olmayan nasuh tevbesine te?vik eden ve önce isti?farı, ardından tevbeyi emreden ayetler vardır: “Ey iman edenler! Allah’a dönü?ü olmayan bir tevbe (nasuh tevbesi) ile tevbe edin.”12, “Hem isti?far edin, Allah’ın ba?ı?lamasını dileyin. Sonra da O’na tevbe edin ki sizi belli bir zamana, yani ölüme kadar güzel bir ?ekilde ya?atsın ve âhirette her fazilet sahibine mükafatını versin.”13


İmâm-ı Gazâlî Hazretleri, Tevbe Hakkında Şunları Söylüyor: “Tevbe’nin tam anlamı, sadece günahları bırakmak de?il, geçmi?i de telafi etmektir. Cilalı aynanın kar?ısında duran insanın aynaya konan nefesi aynayı nasıl karartıyorsa, uydu?u ?ehvet ve i?ledi?i günahlardan da ki?inin kalbi öyle kararır ve bu günahlar kalp üzerine birikerek onu paslandırır. Bunun için yüce Allah: “Hayır! İ?ledikleri fiiller kalplerinin üzerinde pas olmu?tur.”14 Buyurmu?tur. Bu pas da kalbin üzerinde birikince bir tabaka olur ve kalbi kaplar.”15


İmâm-ı Gazâlî’nin bu sözü ?u hadis-i ?erîfi açıklar durumdadır: “Kul bir günah i?ledi?i zaman kalbine siyah bir leke çizilir. Bırakıp tevbe ederse kalbi temizlenir ve parlar.”16 İ?te tevbe hadiste i?aret edildi?i gibi kalp aynasını günahların kir pasından temizleme i?lemidir.17


Ehl-i Sünnet Âlimleri Sahih Bir Tevbenin Üç Şartı Vardır Demi?lerdir: Yani tevbe eden kimse geçmi?, ?imdiki zaman ve istikbal ile ilgili üç ?artı yerine getirmek durumundadır.18 Bunlar:


1- Geçmi? günahlardan dolayı pi?manlık duymak.

2- Hâli hazırda hatalı ve günah olan ?eyleri hemen terk etmek.

3- Eskiden i?lenen günahların benzerini bir daha yapmamaya azmetmek.19

Bazı âlimler, yukarıda zikredilenlerle birlikte tevbenin ?artlarını sekize çıkarmı?lardır. Bunlara göre di?er ?artlar ?unlardır:

a- İnsanların haklarını korumak

b- Onlara reva görülen haksızlı?ı önlemek

c- Geçmi? farzları kazâ etmek

d- Nefisle mücadeleye devam ederek haram olan ?eylerden kaçınmak e- Yiyecek ve giyece?i vs. helal yoldan temin etmek f- Kalbi tûl-i emelden, haset ve hileden temizlemek.20 Sıhhatli bir tevbe için hemen bu ?artların yerine getirilmesi gerekir.

Yukarıda geçen ?artlar dahilinde tevbe için pi?manlık önemlidir. Ehl-i Sünnet âlimlerine göre bir hadis-i ?erifte geçen “Nedâmet (pi?manlık), tevbedir”21 sözü “tevbenin büyük bir kısmını pi?manlık te?kil eder” ?eklinde yorumlanmı?tır. Tevbenin gerçekle?mesinde ise pi?manlık kafidir, çünkü di?er iki rükün nedâmetin pe?inden gelir.


Tevbe’nin Bir Takım Sebepleri, Dereceleri Ve Kısımları Vardır: Bunlardan ilki kalbin Gaflet uykusundan uyanması ve kulun içinde bulundu?u kötü hali görmesidir. “Allah bir kulunu sevdi mi, günah ona zarar vermez (çünkü tevbe etmesini nasip eder). 22 buyrulmaktadır. Kul, bunların hepsine ancak kalbe gelen yasaklayıcı emirleri can kula?ı ile dinleyerek Hakk Teala’nın yardımı ile ula?abilir. Bir hadis-i ?erifte “Her Müslüman ki?inin kalbinde Allah’ın bir vâizi mevcuttur.” “Şüphesiz bedende öyle bir et parçası vardır ki; o iyi olursa bütün beden iyi olur, o bozulursa bütün beden bozulur. Dikkat edin o et parçası kalptir.”23 buyrulmaktadır.

Böylece insan, yaptı?ı ?eyin kötü oldu?unu kalbi ile dü?ünür ve i?lemekte oldu?u kötü i?leri görürse; kalbine tevbe etme arzusu do?ar. O zaman da Allah-u Teâlâ insana tevbe sebepleri için hazırlıklı olmayı nasip eder. Bunun ilk ?artı da kötü insanlarla arkada?lı?ı terk etmektir. Sonra da, ki?ide sürekli korku ve ümit duyguları ço?alır, zararlı fiilleri yapmaktan vazgeçer.24

Tasavvuf kitaplarına baktı?ımızda ilk mutasavvıflar arasında tevbe farklı farklı anla?ılmı? gibi gözükmektedir. Örne?in Sehl b. Abdullah Tüsterî Tevbe’yi; “Günahı unutmamandır” diye tanımlarken, Cüneyd-i Ba?dâdî ise; “Günahını unutmandır” ?eklinde tarif etmektedir. Fakat birbiriyle çeli?kili gibi görülen bu tariflerden her biri ayrı ayrı dü?ünüldü?ünde do?rudur, gerçe?e uygundur. Çünkü birinci tarifte avam (halk), ikinci tarifte ise havas (nitelikli ki?iler) kastedilmi?tir. Öyleyse insanların bulundukları derecelere göre tevbeyi kısımlara ayırmak mümkündür:

1- Avamın tevbesi: İ?lenen günahlardan tevbe etmek.

2- Havasın tevbesi: Gaflet içinde geçen zamandan tevbe etmek.

3- Elhassu’l-havasın tevbesi: Hasenatı bir an terkten dolayı tevbe etmek.


Zunnün-i Mısrî (r.a.), bu üç hususu ?u ?ekilde açıklamaktadır: “Halkın tevbesi günahtan, evliyanın tevbesi gafletten, nebilerin tevbesi ba?kalarının nâil oldukları ?eye ula?maktan aciz olduklarını görmekten olur.”25


Tevbenin Derecelerine Gelince, Bunlar Da Kur’an’dan Alınan Tabirlerle Üç A?amada İncelenmektedir:


A- Tevbe: Allah’ın azabından korkarak günahı terk etmektir. Birinci basamaktır. “Ey iman edenler! Allah’a dönü?ü olmayan bir tevbe ile tevbe ediniz.” 26


B- İnâbe: Allah’ın sevap ve mükafatına bel ba?layarak O’na yönelmektir. İnabe’nin de kendi içinde üç derecesi vardır. Kul, Cenâb-ı Hakk’ın, fiillerin yaratıcısı oldu?unu bilir, O’nun kudreti kar?ısında aciz oldu?unun idraki içindedir. Benlik ve varlık iddiasında bulunmaz. 27 “Azap gelip çatmadan Rabbinize dönün.” 28


C- Evbe: Sevap ve ceza korkusu olmaksızın sırf emre uymak için Allah’a tevbe etmektir. Tevbenin en ileri derecesidir. Kur’an’da Davut, Süleyman ve Eyyüb (a.s.)’ın tevbedeki durumları bu ?ekilde bir tevbedir. 29
Tevbeden sonra yapılması gereken Allah’tan sakınmaktır:

Tevbe’nin sa?lamla?tırılması ise her zaman nefsi suçlayıp ona hiç yüz vermemekle olur. Çünkü nefis her zaman kötülü?ü emredicidir. 30 Ayrıca ki?ini amelini be?enmesi, ana güvenmesi de do?ru de?ildir. İnsanı kurtaracak olan, ancak Allah’ın lütuf ve keremidir. Yoksa ki?inin ameli ne kadar çok olsa da Allah’ın, kendisine verdi?i tek bir nimetin, bir nefesin bile kar?ılı?ı olmaz.31 Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu önemli hususu belirtirken: “Hiçbirinizi ameli kurtarmaz.” Seni de mi Yâ Rasûlallah? Denildi?inde: “Beni de kurtaramaz. Me?er ki Allah kendi rahmetiyle beni örtüp ku?atmasın.” 32 buyurmu?tur.


Öyle ise kul, birçok kez tevbesini bozmu? olsa dahi yine ümidini kırmadan Allah’a yönelmeli, O’nun rahmetine el açıp af ve ma?firet dilemelidir. Cenâb-ı Hakk: “Ey nefislerine kar?ı a?ırı haksızlık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Çünkü O, bütün günahları ba?ı?lar. Do?rusu O, çok ba?ı?layan ve esirgeyendir.” 33 buyurmaktadır.

İmam-ı Gazali’ye Göre “Tevbe Edenlerin” Dört Derecesi Vardır:34

1. Tevbe’de istikamet üzere duranlar: Bunlar ömürlerinin sonuna kadar tevbelerinde durur. Bir daha günaha dönmezler. Geçmi?te yaptıkları hataları da onarmaya çalı?ırlar.

2. Bütün büyük günahları bırakıp istikamet ile esas ibadetleri yapmaya ba?layanlardır; fakat henüz günahtan da tam ilgiyi kesememi?lerdir. Kasıtsız olarak bazı günahlar da i?lerler.

3. Bir süre istikamet üzere tevbesinde durup, sonra bazı günahlara duydu?u kuvvetli arzuya dayanamayarak giren, bununla beraber tâatlere de devam edenlerdir.

4. Bir süre istikamet üzere gidip sonra tekrar, tevbeyi dü?ünmeden, yaptı?ına da üzülmeden günaha dönenlerdir. Böylece gaflet içinde arzu ve isteklerinin pe?inde ko?arlar, günahta ısrar ederler.

TEVBE HAKKINDA BÜYÜKLERİN SÖZLERİNDEN SEÇMELER

“Tevbe öyle bir ?eydir ki, onu kitap sayfalarında bulamazsın. Amel olmadan sözle tevbe olmaz. Asıl tevbe odur ki, kötülü?ü bir daha yapmamaya söz vermektir” (İbrahim Dussukî).

“Tevbe ahlakı mümindendir. Zira ehl-i küfürde tevbe ve pi?manlık yoktur” (Hasan-ı Basrî).

“Tevbe, ‘ilerde yaparım’ sözünü terk etmektir. İster avamdan olsun ister havastan olsun, ister itaatkar, ister günahkar olsun her an tevbe etmek kulun üzerine farzdır” (Sehl b. Abdullah Tüsterî).

“Tevbe, Aziz ve Celil olan Allah hariç her ?eyden dönmektir” (Ebu’l-Huseyn Nûrî).

“Günahı kökünden söküp atmayan isti?far ve tevbe yalancıların tevbesidir” (Zunnûn-i Mısrî).

“Tevbe’nin hakikati, arzın bütün geni?li?i ile tâkâtın kalmayacak derecede ba?ına dar gelmesidir (Zunnûn-i Mısrî).

“Tevbe’den sonra i?lenen bir günah, tevbeden önce i?lenen yetmi? günahtan daha çirkindir (Yahya b. Muaz).

“Kulun Tevbe’de bir rolü yoktur. Tevbe Allah’tan kula bir vergidir, kuldan de?ildir” (Ebu Hafs).35


Allah Teâlâ i?enilen tüm günahlara ihlasla yapılan tevbeleri kabul eder. Ancak ?irki ba?ı?lamaz; zira onda Allah’a ortak ko?ma vardır. Nitekim Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’de; “Allah, ortak ko?mak müstesna diledi?i kimselerin diledi?i günahını affeder” 36 buyurmaktadır.

Bizler de bütün günahlarımıza tevbe ediyor ve Rabbimizden af diliyoruz...Amin

Kaynakça:
1. Sühreverdî, Avârifü’l-Maârif tercümesi, Dilaver SELVİ, s. 615 ; 2. Süleyman ULUDAĞ, Tasavvuf Terimleri Sözlü?ü, Tevbe maddesi / Kelâbâzî, Ta’arruf, Hazırlayan. S.ULUDAĞ s. 142 / Safer Baba Istlahat-ı Sufiyye fi Vatan-ı Asliye, Tasavvuf Terimleri, Tevbe maddesi ; 3. Süleyman ATEŞ, İslam Tasavvufu, s. 158 ; 4. Bakara Sûresi 2/222 ; 5. İbn-i Mâce, Kitâbü’z-Zühd 30 / Aclûnî, Ke?fu’l-Hafâ, c. I s. 351 ; 6. Suyûtî, Câmiu’s-Sa?îr, c. II, s.151 ; 7. Müslim, c. IV H.No: 2076 ; 8. Müslim, Kitâbü’z-Zikr 41 / Ebû Dâvûd, Kitâbü’l-Vitr 26 ; 9. Selçuk ERAYDIN, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 156 / Ku?eyrî Risalesi, Hazırlayan, S.ULUDAĞ, s. 227 ; 10. Nûr Sûresi 24/31 ; 11. Tevbe Sûresi 9/112 ; 12. Tahrim Sûresi 66/8 ; 13. Hûd Sûresi 11/113 ; 14. Mutaffifin Sûresi 83/14 ; 15. İmâm-ı GAZÂLÎ, İhyâ, 4/13 ; 16. Müslim, Kitâbü’l-Îman 231 / Tirmîzî, Kitâbü’t-Tefsîr, Mutaffifin Sûresi / İbn-i Mâce, Kitâbü’z-Zühd 39 ; 17. S. ATEŞ, a.g.e., s. 159 ; 18. Hasan Kamil YILMAZ, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 169 ; 19. Ku?eyrî Risalesi, aynı yer, s. 228 ; 20. Gümü?hanevî, Câmiu’l-Usûl, s. 173 ; 21. İbn-i Mâce, Kitâbü’z-Zühd 30 / İbn-i Hanbel, Müsned, c.I, s.376 ; 22. İbn-i Mâce, Kitâbü’z-Zühd 30 / Aclûnî a.g.e., c.I s.351 ; 23. Buhârî, Kitâbü’l-Îman 39 ; 24. Ku?eyrî Risalesi, aynı yer, s. 228-229 ; 25. Kelâbâzî, Ta’arruf Haz. S.ULUDAĞ, s. 142 / Ku?eyrî Risalesi, aynı yer, s. 231 / S. ERAYDIN, a.g.e., s. 158 ; 26. Tahrim Sûresi 66/8 ; 27. İsmail Ankaravî, Minhâcü’l-Fukara, s. 145 ; 28. Zümer Sûresi 39/54 ; 29. Bkz. Sâd Sûresi 38/17-19-44 ; 30. Yusuf Sûresi 12/53 ; 31. S. ATEŞ, a.g.e., s. 159 ; 32. Buhârî, Kitâbü’r-Rikak 18 / İbn-i Mâce, Kitâbü’z-Zühd 20 / Dârimî, Kitâbü’r-Rikak 24 ; 33. Zümer Sûresi 39/53 ; 34. İmâm-ı GAZÂLÎ, a.g.e., c.4, s.43 ; 35. Bkz. Tabâkat Eserleri ; 36. Nisa Sûresi 4/48.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.