“İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar”1
İçinde ya?adığımız yüzyılda pek çok insan, yaratılı? amacını dü?ünmeden, nefsinin arzularıyla oyalanıp bo? ve yararsız i?lerle u?ra?arak, ?uursuzca ya?amını sürdürmektedir.
Gününü gün etme mantı?ıyla, sadece dünyadaki nimetlerin en iyisine ve en fazlasına sahip olmayı hedefler. Bu ?ekilde dü?ünen kimseler için önemli olan; “dünyaya bir daha mı gelece?iz?” dü?üncesiyle kendine göre zamanını en iyi ?ekilde de?erlendirmektir. Bu yüzden de ya?adı?ı zaman dilimine sadece, kendince en fazla zevki ve e?lenceyi sı?dırmaya çalı?ır.
-Aslında gaflet hali ki?inin, Allah’ın ve ahiretin varlı?ından habersiz olması ya da haberi oldu?u halde bu bilginin gerektirdi?i bilinç ve sorumlulu?u, davranı? ?eklini göstermeyerek, kayıtsız ve umursamaz bir tutum içinde bulunmasıdır. Gaflet hali, kimi zaman iman eden bir kimse için kısa süreli, geçici bir unutkanlık ya da dalgınlık ?eklinde olabildi?i gibi, kimi zaman da tüm ya?amının büyük ço?unlu?unu kaplayacak derecede derin olabilir.
Öncelikle kendi halimizi, sonrasında da çevremizdekilerin hayat anlayı?larını gözlemledi?imizde nasıl bir sonuca varaca?ımızı tek bir cümleyle ifade edecek olursak; oldukça bo? ve yararsız, ahiret için hiç bir getirisi olmayan pek çok i?le geçirdi?imiz uzun zamanları “yo?unluk ve me?guliyet” olarak nitelendiririz. Bu “bo? yo?unluklarımız” nedeniyle de kendimizin her bakımdan yeterli oldu?umuzu hissederiz. Oysa bu yo?unlukların pek ço?u, gaflet içindeki bir insanın ?uursuzlu?unu körükleyen bo? bir oyalanmadan ba?ka bir ?ey de?ildir.
Unutmayalım ki insano?lunun dünyaya gönderili? amacı Allah’a kulluk etmek ve Rasûlullah Efendimiz’i tanıyıp, O’nun ahlak ve davranı?larını ö?renip hayatının her alanında bu güzel ahlakları gösterme gayreti içinde olmaktır. Ben, önce kendimden ba?layarak benimle beraber aynı havayı teneffüs eden tüm karde?lerimize sormak istiyorum:
- Zihinlerimiz ve gönüllerimiz ne ile me?gul!?
- Allah’a itaat ve Rasûlullah Efendimiz’in örnekli?inde bir hayat sürdürebilme kaygısı ile mi, yoksa Allah’ın ve ahiretin varlı?ını göz ardı eden, dünyada belli istek, beklenti ve tutkulara odaklanmı? ve bunların pe?inden adeta büyülenmi?çesine ko?an, kendince belirledi?i makam, mevki, mal-mülk sahibi olmak gibi amaçlar do?rultusunda çaba sarf eden bir insan konumunda mıyız?
- Sürekli olarak, kazandı?ımız ya da kazanaca?ımız bu dünyalıklarla yapabilece?imiz ?eyleri dü?ünerek, bunların hayallerini kurarak ve her fırsatta da bunlardan bahsederek mi geçiyor günlerimiz? Yoksa dünyalık ihtiraslarımız bizleri, müminin miracı, dinin dire?i diye hadislerle ifade olunan yani olmazsa olmaz diyebilece?imiz namazları kılmaktan veya onu vaktinde yerine getirmekten de alı koyacak hale mi getirdi?
- Allah’ın emir ve yasaklarını hayata geçirme ve Rasûlullah Efendimizin ahlaklarını ya?ama konusunda ne durumdayız!..
- Dünyanın pek çok yerinde yurtlarından haksızlıkla çıkarılan veya öldürülen insanları televizyondan hem de onlarca defa kuzu kuzu izleyip ve son haberlerde de yeni felaket haberlerini dinledikten sonra uykuya yatma alı?kanlı?ı edinmi? kimseler gibi miyiz?
- Yeryüzünde milyarlarca insan Allah’a imandan yoksun O’nun Rasûlünden habersiz heva ve hevesini kendine bir nevi ilah edinmi? vaziyette her ?eyi inkar ederken, bizler Allah’a ve Rasûlüne iman etmi? ve bunun neticesinde de Allah’ın rızasını ve ebedi alemde cenneti uman kimseler olarak imansızlık bata?ına saplanmı?, ?eytanın esiri haline gelmi? bu zavallı insanlar için neler yapabildik?
- Bırakın yeryüzündekileri etrafımızdaki hatta aile, akraba ve yakın çevredeki kom?ularımız Kur’an ve Sünnet ahlakından uzak bir ya?antı içerisindeyse yani onların hayatlarının bir çok alanını gaflet kaplamı?sa onlara kar?ı nasıl bir tutum sergilemekteyiz?
Müminler olarak bizler ?unu çok iyi bilmekteyiz ki; ‘Allah Rasûlü gece gündüz demeden Allah’tan aldı?ı vahyi insanlara tebli? ederek insanları İslam’a yani hidayet yoluna davet etme u?runa tüm ömrünü tüketmi?tir.’ O’nun yolunu takip eden Sahabe Efendilerimiz ve Allah’ın sâlih kulları da aynı yolda taviz vermeksizin ilerlemi? ve Allah’ın ho?nutlu?una kavu?mu?lardır.
Onlar, hem Allah’a kulluk etmede hem de O’nun Rasûl’ünü de takip etmede, ya?adıkları dönemin ilim ve teknolojisini de en iyi ?ekilde kullanmı?lardır. Çünkü hayatın her alanında fetihleri ve ke?ifleri İslam dünyasının yeti?tirdi?i ilim adamları gerçekle?tirmi?tir. (Asr-ı Saadet, Dört Halife dönemi ve Devlet-i Âliye-i Osmâniye en güzel örnektir).
-Aslında gaflet, Allah’ı ve ahiret gününü unutmu? insanları çepeçevre sarmı? sinsi bir hastalık gibidir. Bu, insanın zihnini uyu?turan, aklını örten bir hastalıktır. Bu uyu?ukluk ve ?uursuzluk içinde insan kendisini ku?atan ve bekleyen gerçeklerin farkına varamaz. Bu nedenle gaflet halindeki insanlar görebilme, duyabilme gibi duyulara sahip olmalarına ra?men, gördüklerini ve duyduklarını de?erlendirme, muhakeme etme yetene?ini kaybetmi?lerdir.
Çünkü kendilerini saran gaflet akıllarını örtmü?tür. Gaflet içindeki insanlar tüm zamanlarını nefislerinin sınırsız isteklerini tatmin etmek için sarf ederler, ba?ka bir ?ey dü?ünmezler. İstek ve tutkularını, tüm benliklerini adadıkları birer ilah edinmi?lerdir. Onların durumu Kur’an’da ?öyle bildirilir:
“Kendi istek ve hevâsını (tutkularını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona kar?ı sen mi vekil olacaksın?
Yoksa sen, onların ço?unu (söz) i?itir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; bilakis, onlar (yol bakımından daha ?a?kın ve) hayvandan da daha a?a?ıdırlar.”2
-İnsanın içinde bulundu?u gaflet halinin en kötü noktalarından birisidir heva heveslerin ilah olmasıdır. Ancak bugün modern dünyada puta tapıcılık denince akla gelen dü?ünce eski putperestlerin yaptıkları gibi ta?tan veya herhangi bir maddeden yapılmı? olan somut bir heykelin kar?ısına geçip tapınmak veya ondan medet ummak anla?ılmaktadır.
Oysa de?i?en dünya ?artlarıyla birlikte putperestlikte de?i?mi?tir. Yani putperestlikte gitgide incelmi? ve zamanla bu anlamda somut olmaktan çıkıp daha karma?ık ve soyut biçimlere dönü?mü?tür. Bunu ?u ?ekilde bir misal vererek daha net bir ?ekilde ifade edebiliriz kanısındayım:
Ya?adı?ımız yüzyılda kendi aklından ba?ka bir ?eye itibar etmeyen, yalnız ondan medet uman, ona sı?ınan ve ondan yardım dileyen, vahiy tanımayan, peygamberin sünnetlerini kendince mantıksız bulan ve bu tarz bir dü?ünceyi de modernlik diye ifade eden bu adamların geçmi? dönemlerdeki putperestlerden farkı nedir hiç dü?ündünüz mü?
Ama zihinlerde, puta tapıcılık denilince, sadece idol / put-figür-resim vs. kar?ısında tazim anla?ıldı?ından bu tarz bir fark gözden kaçabilmektedir. Asr-ı saadetteki puta tapıcıların ba?lıca kaygılarından biri de taptıkları putların, İslam dini tarafından rezil rüsva edilmesi noktasındaydı. Bir çok mü?rikin Rasûlullah (s.a.v.)’den talebi ?uydu: ‘Bize karı?ma da ne yaparsan yap.
’ Günümüzde de sinsi bir hastalık olan gaflet ve bunun sonucunda do?an bir çok manevî hastalıkta da durum böyle de?il midir? Kimsenin zevkine, heva ve hevesleri pe?inde ömrünü tüketmesine karı?mayıp tepki göstermedikten sonra, hiç bir kimse de senin dînî hayatında neler yaptı?ına karı?mamakta; ama ne zaman ki gaflette uyuyan bu kimseleri uyarıp Allah’a kullu?a davet ettin, tepkilerde ba?lamaktadır. Çünkü her kim bilerek veya bilmeyerek hayatında nelere kutsiyet kazandırmı?sa, dinin emirlerini dinledi?i takdirde bunların elinden çıkıp gidece?i kaygısını ta?ımaktadır.
Mü?riklerden biri putunu boynuna asarak Rasûlullah Efendimizin kar?ısına çıkar ve der ki: “Sen bize, “benim Rabbim bana ?ah damarımdan daha yakındır” diyorsun. İ?te benim Rabbim. Onu herkes görebiliyor.
Senin Rabbin hani? Onu da görelim?” Bu mü?rikin mugalatası bugünkü modern putperestler diyebilece?imiz kimseler bakımından da geçerlili?ini koruyor. İçinde bulundu?u gaflet halinin farkında olmadı?ı gibi üstelik, hayatında ma‘bud haline dönü?türdü?ü ?eyler (ki bu gafil insanlar müteferrik anlamda ma‘bud olarak; akl’ı, bilm’i, nefs-i emmâreyi, ?ehvet’i veya dünya hırsı’nı tercih etmi?lerdir.) boynuna asılı olarak dinin emirlerine ve nehiylerine itiraz etmekte ve onlarla amel etmemek için çe?itli mazeretler altında kendilerini oyalamaktadırlar.
İ?in en tuhaf yanı ise hiç kimse kendi hayatında mabudu haline gelmi? olan ?eylerin hesabını vermeye kalkı?mıyor, herkes kendi putunu hesap sorulamaz olarak kabul ediyor ve üstelik kendisi de dinden hesap soruyor.
Eski dönemlerde bir insanın taptı?ı bir tahta parçasının put oldu?unu ona gösterebilmek daha kolaydı. Günümüzdeyse otomobil, mobilya, makine haline dönü?mü? olan bu tahta ve metal parçalarının bilim ve teknoloji adları altında Allah ve Râsûlullah sevgisine engel olup kalbin gizli putu haline geldi?ini ve gizli ?irkin gönlün içerisinde yuvalandı?ını fark etmek daha da zor haldedir.
Tabi ki Müminlerin dünya hayatına bakı?ı böyle de?ildir, çünkü müminler; “Öyle kimselerdir ki, ne ticaret ne alı?veri?, onları Allah’ı zikretmekten, dosdo?ru namaz kılmaktan ve zekatı vermekten tutkuya kaptırıp alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba u?rayaca?ı (deh?etten allak bullak olaca?ı) günden korkarlar.”3
Bu ayette bildirildi?i gibi, müminler hiçbir zaman arzularını tutku haline getirip, hırsla onların pe?inden ko?maz, Allah’ı anmaktan ve O’nun emirlerini yerine getirmekten yüz çevirmezler. Ne var ki, müminlerin aksine gaflet içindeki insanların kalpleri dünya malına sahip olma hırsıyla doludur.
Bu hırsla, ne durumda olurlarsa olsunlar, hep daha fazlasını kazanmak ve daha iyi ya?amak için çalı?ırlar. Para ile güç ve ki?ilik kazanarak, mutlu olabileceklerini dü?ünürler. Önce kazanmaya çalı?ır, sonra da kazandıklarını yı?ıp-biriktirmeye ba?larlar. Bu hırslarını me?ru ve makul göstermek için de çe?itli bahaneler öne sürerler. Mal ve mülk hırsı nedeniyle, kendini bekleyen bu sondan gafil olan insanın zihnini, para kazanma ve harcama tutkusu sürekli me?gul eder. Para kazanıyorsa, parasıyla elde edebileceklerini dü?ünür, e?er kazanamıyorsa da gıpta edip imrendi?i ?eylere sahip olmanın yollarını arar.
Bu dü?üncelerinin sebep oldu?u gaflet onu, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alı koyar. Oysa kalbi yalnızca Allah’ın rızasını kazanma arzusuyla dolu bir mümin kazandı?ı parayı, elde etti?i mal ve mülkü yalnızca Allah’ın verdi?ini ve bütün bunları O’nun rızasını kazanmak için harcaması gerekti?ini hiç unutmaz. Sadece Allah’ın rızasını ve rahmetini dü?ünerek, dine katkıda bulunmak amacıyla i?ine sarılır. Bu durumda müminin samimi bir çabanın dı?ında hırs ve tutkuya kapılması söz konusu de?ildir.
Bu durumu ise, günün her saatinde Allah’ı anmasına, O’na yönelerek dua etmesine ve her ?eyin Rabbimizden geldi?ini bilerek, sahip olduklarının tümünü ancak bir ?ükür ve zikir vesilesi olarak görmesine sebep olur.
-İnsanın kendi ölüm anını bilmemesi onu gaflet içinde ya?amaya götüren sebeplerden biridir. Çünkü, ahretteki azabı bilen ve dü?ünen bir insan, ne zaman ölece?ini bilse Allah’ın emirlerine kar?ı kayıtsız kalmaz, dünya hayatına dalarak ahireti ve hesap verece?ini unutmaz. Ölüm vaktinin bilinmemesi insanın dünyadaki imtihanının bir sırrıdır. Bunun bilincinde olan mümin her an ölecekmi? gibi ahiret yurdu için hazırlık yapar. Allah’ın tüm emir ve yasaklarını samimi bir ?ekilde hayatının her anında yerine getirir. İman etmeyen bir insan ise, Allah rızasının de?il, nefsinin istekleri do?rultusunda ya?ar.
Ölece?ini bilir ancak ölümün ahirette ya sonsuz cehennem ya da sonsuz cennet yurdunda bir uyanı? oldu?unu kavrayamaz. Ölüm gaflet içindeki insanın zihninde sadece her ?eyinden ve tüm sevdiklerinden uzakla?arak, ebediyen onlardan ayrılmak dü?üncesinden ibarettir. Bu nedenle de sevdiklerine tutkuyla ba?lanır. Ölümün konusunun geçmesinden bile rahatsız olur. Ölüm aklına geldi?inde ise ba?ka ?eyler dü?ünerek unutmaya çalı?ır.
Ölümü biraz dü?ünse bunalıma girece?i ve hayatının de?i?ece?i endi?esine kapılır. Ancak, her an hayatının sona erece?ini dü?ünmedi?i, ölüm üstünde tefekkür etmedi?i için, Allah’ın emir ve yasaklarını göz ardı eder ya da erteler. İbadet etmek için daha vakti oldu?unu, ya?ı ilerleyince yapaca?ını dü?ünür.
Oysa ne kadar ömrü kaldı?ı konusunda hiçbir fikri yoktur. Ölümün her an gelebilece?ini dü?ünmeden sürdürdü?ü bu gaflet hali içinde Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmeye zaman bulamadan, ölüm ansızın gelip çatar.
-İnsanın gaflete dü?tü?ü konulardan bir di?eri de, ahirette Allah’ın huzurunda yalnız hesaba çekilece?ini unutmasıdır. Bir insanın ölümü ne kadar kalabalık bir ortamda olursa olsun, ölüm mele?i ruhunu alırken dünya ile ve o anda yanında olan di?er ki?ilerle ili?i?i kesilir. Ahirette diriltilip hesap vermeye ko?arken mah?er kalabalı?ı içinde de yalnızdır.
Çünkü, orada kimse kimseyle ilgilenecek durumda de?ildir. Bu yalnızlık dünyadakine de benzemez. Hesaba çekilme anı, dünyada gafil ya?amı? bir insan için yaratılı?ından itibaren o zamana kadar içine dü?tü?ü en zor andır. O anda hissetti?i yalnızlık, yaptı?ı her ?eyin tek tek hesabını verece?i, bu anda hiç kimsenin olmadı?ını ve Allah’ın huzurunda son derece aciz oldu?unu anlamanın verdi?i bir yalnızlıktır. Bütün gücünden, malından, unvânından, mevkiinden, ?öhretinden, de?er verdi?i, yakınlık duydu?u bütün insanlardan uzakla?mı? bir ?ekilde maddî ve manevî olarak yalın haldedir. İnsanlara Allah’ın huzurunda yalnız olacakları Kur’an’da ?öyle haber verilmektedir:
“Ve onların hepsi, kıyamet günü O’na, ’yapayalnız, tek ba?larına’ geleceklerdir”4
Dünyada yaptıklarının kar?ılı?ını hemen görmeyen, kendisine süre verilen gaflet içindeki insanlar ahirette de böyle olaca?ını zannederler. Bu dü?ünceleri sebebiyle Allah’ın rızasına uygun olmayan bir davranı?ı yaparken de yanlarına yanda?lar ararlar. Hatta dostlarına ’dünyaya bir kere gelinir’, ’bo? ver’, ’günahın boynuma’ gibi sözler söyleyerek, onları da Allah’ın emir ve yasaklarını göz ardı etmeye ya da ertelemeye te?vik ederler.
Bu tür, ?uursuzca söylenen sözlerin gaflet halinin bir sonucu oldu?u açıktır. Çünkü bir insan dünyaya nasıl bir kez geliyorsa, cehenneme de bir kez gidecektir ve sonsuz bir azapla kar?ıla?acaktır. İ?te bu insanlar Allah’ın Kur’an’da bildirdi?i bu gerçekten gafildirler. Cehennemde sonsuza kadar kalma ihtimalini hiç dü?ünmemektedirler. Söz konusu insanların, Allah’ın azabını hafife alarak ba?kalarının günahını üstlenmeleri ise Allah’ın üstün ilim ve kudretini kavramaktan ne kadar uzak olduklarının bir göstergesidir.
Rabbimiz bizleri böyle bir gaflet haline dü?mekten muhafaza buyursun ve İslam’ın emir ve yasaklarını ya?ama hususunda yardımını üzerimizden eksik etmesin. AMİN.
Kaynakça:
1. Enbiyâ Sûresi, 21/1-2.
2. Furkan Sûresi, 25/43-44.
3. Nûr Sûresi, 24/37.
4. Meryem Sûresi, 19/95.
Yüzyılın Bela Hastalığı 'Gaflet'
Özlenen Rehber Dergisi 10. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.