Günümüzde Resulullah (S.A.V) ve sünnet gerek bilerek ve art niyetli olarak veya sünnetin dinimizde ki yeri ve önemini bilmeden sünnet Kuran’dan ayrı bir unsurmuş gibi gösterilip, insanlar nazarından düşürülmeye çalışılıyor. Bu yazımızda sünnet ve Kuran’ın nasıl ayrılmaz bir bütün olduğunu sünnet olmadan Kuran’ın tam olarak anlaşılmayacağını ayet ve hadisler ışığında anlatacağız.
Bir hadisi şerifinde Peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyuruyor:
“Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah’ın kitabı ve Resulü’ nün sünneti.”
Başka bir rivayette efendimiz (S.A.V) şöyle der:
“Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah’ın kitabıdır. Semadan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (diğeri de) kendi neslim, Ehli Beytim’ dir. Bu iki şey cennette Kevser havuzunun başında bana gelip hakkınızda bilgi verinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün.”
İki hadiste Kuran’dan sonraki ikinci emanetin birinde sünnet, birinde Ehli-Beyt olduğu söyleniyor. Bu iki unsur sayısız hadisi şerifte bizlere övülmüş ve kıymetlerinin bilinmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ehli-Beyte saygı duymamız gerektiğini, onlara değer vermemiz gerektiğini bu hadisten de apaçık anlıyoruz.
Peygamberimizin (S.A.V) bize Kuran’dan sonra bıraktığı ikinci emaneti olan sünnetin bu hadislerle Kuran’dan ayrılmaz bir bütün olduğunu Kuran ile bunların ikiz kardeş olduğunu anlatılmıştır. Bu hadislerde ve tekiyle değil, yani sadece kuran ile değil ikisiyle de amel edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bugün sadece kuran bize yeter diyenlere bu hadisler çok güzel bir cevaptır. bunu bir ayetle destekleyecek olursak; rabbimiz Al-i İmran 31. ayette;
“Eğer Allah’ı seviyorsanız, Resulullah’a uyun ki, Allah’ta sizi sevsin.” buyurmaktadır.
Ve Rabbimizin Resulullah efendimize (S.A.V) uyulmasını, ona itaat edilmesini emreden bir çok ayet vardır.
İşte Kuran ve sünneti ayırmanın hata olacağını ayet ve hadiseler böyle vurgulamıştır. Sünnet dinin kalkanı, örtüsüdür. Bunu İslam dinine karşı art niyetli ideolojik fikir ve amaçları olanlar, bu amaçlarına kuran ve sünneti ayırmakla başaracaklarına inanırlar. Biliyoruz ki Sünnet, Kuran’ın açıklayıcısıdır. Sünneti kabul etmemekle Kuran-ı istedikleri gibi yorumlayıp, menfaat ve nefislerine uygun hüküm çıkarıp daha doğrusu İslam’ı istedikleri gibi tahrif etmek (bozmak) amacındadırlar. Allah’a insanlar arasında en yakın olan Resulullah’tı ve Allah’ın o sözlerden neyi murat ettiğini en iyi o bilirdir.
Eğer kuran ile sünnet birbirinden ayırılır, insanlar kuran ayetlerine Resullulah’ın hadis ve sünnetlerinden ayrı yorumlarlarsa herkesin kendine göre farklı hükümleri olan bir İslam’ı olur. Oysa İslam ayet ve hadislerde belirtilen şekliyle hüküm ve kaideleri belli son dindir.
Resulullah’ın hayatı Kuran’ın açıklamasıdır. O gelen vahiyleri ezberlemiş sahabeye ezberletmiş ve yazdırmış, bilhassa kendisi yaşayarak insanlara tebliğ etmiştir. Sonuçta Kuran Allah’ın Cebrail (A.S) ile peygamberimize (S.A.V) vahy ettiği ve Resulullah’ın okuduklarından dökülerek bize gelen Allah’ın sözleridir.
Sünnet ve hadis; günümüze çok sıkı ve temiz bir çalışmayla gelmiştir. Sahabe; Resulullah’ın hadis ve sünnetini aktarırken o kadar dikkat etmiştir ki “sözlerini olduğu gibi nakletmekte ve hadis imamları bu hadisleri kaydederken adeta ince eleyip sık dokumuşlardır. Bu hadisler günümüze gelirken tahrif olmuştur diyenlere cevap içindir. Sahabe bildiği hadisleri bile söylerken korkmuşlardır, aman Resululluh’ın söylediğinden fazla bir kelime söyleriz diye.”
Yine bir hadiste Resulullah Efendimiz şöyle buyuruyor;“Ey insanlar bilesiniz ki: ben bir beşerim. Rabbimin elçisinin (Azrail A.S) gelmesine ve davetine icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli şey bırakıyorum. Birincisi Kitabullah’tır. İçerisi nur ve hidayet doludur. Allah’ın kitabını alın ve ona dört elle sarılın.” Ve devamla “Ehli-Beytim hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum.”
Burada şu noktaya da dikkat çekiliyor, dinimizde her konuda ifrat ve tefritten uzak durmalıyız. Yani uç noktalarda bulunmamalıyız. Hadisi şeriften de anlaşıldığı gibi Resulullah Efendimiz (S.A.V) Allah’ın elçisi, Resulüdür. Yani Allah’a açılan kapımızdır. Amaç Allah’ın rızası ve sevgisidir. Ama rabbimizin Resulullah’a verdiği değer, ona itaat etmemizi söyleyen ayetler gözden çıkarılmamalıdır. Allah’a giden yol Resulullah’tan geçer.Nitekim Peygamberimiz (S.A.V) bir hadiste;
“Öyle bir zaman gelecek ki rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığında kişinin; benimle sizin aranızda Allah’ın kitabı vardır. Onda neler helal denmişse onları helal biliriz. Nelere haram denmişse onları haram adlederiz.” Diyeceği zaman yakındır. Bilin ki Resulullah (S.A.V)’in haram kıldığı da tıpkı Allah’ın haram ettikleri gibidir.”
Bu hadisle Peygamberimiz yakın zamanda çıkacak olan bir fitneye dikkat çekmiş. Sanki kendi söyledikleriyle Kuran’ın söyledikleri farklıymış gibi algılayan insanların çıkacağını ta o zamandan haber vermiştir.
Hakikaten bugün bazı insanlar hadisleri kabul etmiyor, namazın sünnetlerini terk ediyor, bize kuran yeter anlamını taşıyor. Halbuki bu fikrin ne kadar yanlış, dine, imana zarar veren bir düşünce olduğunu Resulullah Efendimiz bize haber veriyor
Hz. Aişe (RA)’ye Resulullah’ın ahlakı sorulduğu zaman, onun ahlakı kuran ahlakıdır. demiştir.
Yine bir ayeti kerimede
“O hevadan söylemiyor” “söylediği şey bildirilen bir vahiyden başka bir şey değildir.”
Yani Resulullah Efendimiz yapıp ettikleri de Rabbimizin gözetimi altındaydı. Bir problemle karşılaşıldığı zaman sahabe devrinde ilk önce Resulullah Efendimiz bu konudaki ayeti bekliyor yoksa kendisi müdahale ediyordu. Ve bu müdahalesi Allah’ı (c.c) tarafından gözetiliyordu.
Ve günümüz problemi olarak söyleyebileceğimiz bir konuda şudur; nafile ibadetlerin ve duaların dine sonradan giren bidatler olduğu iddiasında olanlar bulunmaktadır.
Bu konuda bir hadisi Kutsi de Rabbimiz “kişi farzlarla bana yaklaştığı kadar hiçbir şeyle bana yaklaşmaz. Kişi nafile ibadet eder nihayet ben onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Artık o benimle görür, benimle yürür.”buyuruyor.
Açıkçası farzlar insanın mutlaka yapması gereken ödevi, mecburiyetidir. Kulluk vazifesidir. Ama hadisten anladığımız gibi Rabbimizin yakın merhametine affına, sevgisine, rızasına kavuşmak istiyorsak farz ibadetlerimizi nafilelerle süslemeli, farzlardan sonra nafilelere de önem vermeliyiz. Ve Resulullah Efendimizin yaptığı nafile ibadetlerle ilgili sayısız hadis vardır. Bu konuda Peygamberimizin şu hadisi dahi yeter.
Ab. İbn Sad’dan rivayet edilmiştir. Demiştir ki; Resulullah (S.A.V)’dan nafile namazları evimde mi, mescit de mi kılayım? Diye sordum.
Cevaben buyurdular ki; “görmüyor musun, evim mescide yakın,(nafile namazı) ben evimde kılıyorum. (Bu bana) mescide kılmaktan daha hoş gelir.Farzlar zaruri bir sebep olmadıkça, mescitte kılınması gereklidir.”
Bir Müslüman’ın farzlardan ayrı nafile ve duaları olmalıdır. Nitekim Resulullah Efendimiz hayatının her kademesinde işlerini dua ile yapmış, uykuya dua ile yatmış, dua ile kalkmıştır.Bu konuda yaptığı ve tavsiye ettiği duaları genişçe Nevevi’nin Ezkar adlı eserinde ve Nesei’nin Amelül Yevm Velleyle isimli eserinde bulabiliriz. Anlaşıldığı üzere sünnet olan dualar dine sonradan giren bidatler değildir. Ve Resulullah (S.A.V) nafilelerde ölçüsü, sebat ve devamlılıktı.
Allah Resulullah Efendimizin de bize daha önce haber verdiği imanını etkileyen, insanın akidesini zedeleyen her türlü aşırılık ve fitneden bizleri uzak tutsun. Kurana uymayı sünnet sarılmayı, Ehli Beyte sahip çıkmayı onları örnek edinmeyi bizlere nasip etsin.(amin)
[1] Kütübi Site (Muvatta Kades)
[2] Kütübi Site (Tirimizi, Menakıb)
[3] Kütübi Site (Müslim)
[4] Kütübi Site (İbni Mace, Mukaddime)
[5] Necm Suresi 3-4. Ayetler
[6] İmamı Tirmizi
Resulullah'ı ve Sünneti Anlamada Günümüz Problemleri
Özlenen Rehber Dergisi 1. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.