Yıl 1950...
İstanbul’un kaşları çatık sanki. Yüzünde bir somurtkanlık mı var ne?! Bir umutsuzluğa gebeymiş gibi yedi tepe yıkılıyordu yıllardır. Susuzlukçasına yakıyordu boğazını ezansızlık Ayasofya’nın. Hey gidi Ayasofya! Onun da taşlarına bir Müslüman, ayak izi bırakacak mıydı? Bir müezzin Bilal-i Habeşî edasıyla ezan okuyamayacak mıydı yoksa? Ayasofya’nın eskimeyen taşlarını, eskitiyordu korkular. Tıpkı şimdi olduğu gibi korkusundan yerini terk ediyordu taşlar!!!
Bilecik dağlarında bir Şeyh Edebali öksüz mü kalacaktı? Ruhu bir Müslüman Fatiha’sına hasret! Toprağa eriyen bedeni Hıristiyan ayinleriyle toza dumana mı karışacaktı?
Yıl 1451...
Hani umut sönüktü... Ne hırçın cengâverler koyulmuştu yola oysa! Ne Yıldırımlar ne Muratlar... O mavi gözlü yâra, Yedi Tepe kumral saçlarına kaç padişah sahip olmaya çalışmıştı... Bu cengâverler yanında benim mavi gözlerim, kumral Yedi Tepe’m, bu on sekizinde tahta oturmuş, Hacı Bayram Veli tabiriyle, ’Bu velede mi kalacak?’ diyordu, İstanbul. Yanıldın ey inançsızlığında cüretkâr İstanbul!
Yıl 1452...
Dünyada yapmadığı icat kaldı mı? Eşi olmayan toplar dökülüyordu gümbür gümbür... Hazırlıklar tamamlanmaya çalışılırken Ayasofya’ya bir mektup geliyor: ’Üzülme, gelecekler!’ diyor mektupta. O an umutsuzluk, çocuğunu düşürüyor; Ayasofya ’Muhammed’ sesi her bir tuğlasında işitilecek diye seviniyor.
Yıl 1453...
Her kılıç kınını terk ediyor. Haramdır onu almadan geri dönmek sanki! İyi ki Akşemseddin yetişiyor imdada... Fatih’in yıkık kaşlarını yumuşatıyor. Hırsını, inadını pansuman ediyor Akşemseddin! Ayak seslerini duyuyor İstanbul! ’MEHMED’ geliyor. Muhammet ümmeti gönlünü fethetmek istiyor Allah’ın sevgilisinin.
Ayasofya bir ’oh’ çekiyor, Hıristiyan ’eyvah’ larına inat. ’Korkacak ne var, serbestsiniz.’ diyor, gönlünü hoşgörünün fethettiği Fetihler Sultanı.
Yıl 29 Mayıs 1453..
ALLAH’IN EMRİYLE PEYGAMBER KAVLİ GERÇEKLEŞİYOR !!!
Ve Yıl 1935...
İslâm âleminin en büyük camii... Suskun! Büyük bir ayrılık darbesi yemiş. Hani neredeydi kıt’aların Fatihi’nin vasiyeti? Hani Fatih öyle demişti! ’Sonsuza dek ezan sesi ’duyulmalı’ ydı buradan.
SUSKUNLUK... AYASOFYA... KEMİKLERİ SIZLAYAN BİR ATA!
Yıl 29 Mayıs 2005
Ne bir ezan sesi ne bir ’Muhammed’ kelimesi. Hâlâ terkedilmişlik, hâlâ vurdumduymazlık cirit atıyor. Böyle İnciller mi dağıtılmalıydı senin etrafında? Tarihi geçmiş anayasalar misali dinler mi anlatılmalıydı insanlara ?! Yok, yook!... Haklısın sen her sene kederinden intihar teşebbüsü yapmaya... Ayasofya...
FATİH’İN DUL VASİYETİ, AYASOFYA!...
Dul Vasiyet
Özlenen Rehber Dergisi 28. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.