İslam’ı teneffüs eden bir aile ortamında dünyaya geldim. Çok küçük yaşta yüce kitabımız Kur’ân’ı okumayı öğrendim. İlkokula başlamadan önce Peygamberimizin hayatı, Siyer-i Nebi’yi okumak nasip oldu. Bütün bunları yapmamda rahmetli babamın gayreti ve çabaları önemli bir rol oynadı.
Bu günkü gibi hatırlıyorum. Bir gün sabah namazından gelince yanıma yattı ve:
’Oğul! İmam Hatip Lisesi’nin temeli atıldı, seni oraya göndereceğim.’ dedi.
’Tamam, baba!’ dedim.
Aradan yıllar geçti. İlkokul son sınıfa geldim. Okulun son günleri, sınıf öğretmenimiz başarılı öğrencilere şu soruyu yöneltti:
’Mezun oluyorsun, buradan sonra hangi okula gideceksin ve ne olmak istiyorsun?’
Bir kaç arkadaştan sonra sıra bana geldi.
’Salih, sen hangi okula gideceksin?’
Ben adını asla unutmadığım, babamın söylediği okulun adını söyledim.
’İmam Hatip Okulu’na!’ dedim.
Öğretmenin rengi değişti, sesini yükseltti.
’Ölü yıkayıcı mı olacaksın?’ dedi.
Aslına bakılırsa onun ne dediği umurumda değildi. Cevap vermedim. O yıl okula başladım. Ve sınıfımı geçtim. Bir gün okul dönüşünde gazete aldım, minibüse bindim, eve geleceğim. Biraz ilerdeki bir durakta ilkokul öğretmenleri de bindi. O zamanlar öğretmenlerimizden çekinir, pek konuşmaya cesaret edemezdik. Gazeteyi açarak yüzümü kapadım, onların beni görmesini istemiyordum. Fakat ilkokul beşinci sınıf öğretmenim beni tanıdı ve gazeteyi eliyle uzaklaştırarak biraz da alaylı bir tavırla:
’Sınıfı geçebildin mi?’ dedi.
’Evet!’ dedim, zoru başarmanın verdiği öz güvenle. O başka bir şey sormadı, ben de gazeteme tekrar döndüm.
İmam Hatip Okulu, o zamanlar yedi yıl eğitim veren lise dengi bir okuldu. Ama üniversiteye girme hakkı yoktu. Dört yıl orta kısım, üç yıl da lise idi. Orta kısmı bitirenler sınavla imam veya müezzin olabiliyordu.
İmam Hatip müfredatında Kur’an, Arapça, Fıkıh, Hadis, Tefsir vd. önemli dersler vardı. Dinî ilimleri öğrenen insanların Arapçayı iyi bilmesi gerektiğini gördüm. Çünkü Kur’an ve Hadis Arapçadır. Arapçaya ayrı bir önem verdim elimden geldiği kadar. İslam Enstitüsüne giriş sınavı da Arapça ve Kur’ân-ı Kerim’den yapılıyordu.
Öğretmen olduktan sonra da Arapçayı öğrenmeye devam ettim. Devlet Lisan Okulu’na her yıl Arapça kursu için müracaat ettim. O hayalim de gerçekleşti. Dokuz aylık kursun sonunda yapılan sınavda en yüksek puanı almıştım ve çok mutlu olmuştum. O yıl yurt dışı öğretmenlik sınavını kazanmak da nasip oldu. Burada Almanca öğrenip ders anlatmamız gerektiği için ağırlığı Almancaya verdik. Tabi ki Arapçayı ihmal ettik. Almancayı yeterli derecede öğrenince tekrar Arapçayı kuvvetlendirmek için bir Arap ülkesine gitmek istedim. Yaptığım araştırmadan sonra bir aylık bir süre için plan yaptım ve Fas’a gitmeye karar verdim.
Okullar tatile girdi, zaman gelmişti. Hazırlıklarımı yaptım, oğlumla birlikte Münih hava alanına hareket ettik. Yolda bir şey unuttuğumu düşünerek geri döndük, tekrar hava alanına hareket ettik ama geç kalmıştık. Uçağı kaçırdım. Geri döndük. Uçak bileti yanmıştı. Gitmekte kararlıydım. Yeniden bilet alıp ertesi gün önce Portekiz’in başkenti Lizbon’a uçtum. Kazablanka’ya gitmek için bir kaç saat hava alanında beklemek zorunda idim. Zaman geçireyim derken bekleme salonunda ileri geri gidip gelmeye başladım. Bu arada gözüme Arap kıyafetleri içinde bir Avrupalı çarptı. Yanına gittim.
’Selamün aleyküm!’ dedim.
’Ve aleyküm selam!’ dedi?
’Müslüman mısın?’ diye sordum.
’Evet!’ dedi. Merakla, nasıl Müslüman olduğunu sordum. Anlatmaya başladı.
’Haberlerde Filistinlilerle ilgili haberleri seyredip okuyunca onların dinini merak ettim. İlk önce Norveç dilinde okudum, onu yeterli bulmadım. İngilizce mealini okudum. Sonra Almanca meal okudum.’
O bunları söylerken kendi kendime:
’Kaç Müslüman bu hassasiyete sahip. Kaç din görevlisi Kur’ân’ı anlamak için bu gayreti gösterdi?’ diye düşündüm.
’Mesleğin ne?’ diye sordum.
’Engelliler için öğretmenim.’ dedi.
’Peki, nereye gidiyorsun?’ diye sordum.
’Moritanya’ya!’ dedi.
’Niçin? dedim.
’Arapça öğrenmek ve Kur’ân’ı Norveç diline en güzel şekilde tercüme etmek, insanların hizmetine sunmak için.’ dedi.
Bunlar olup biterken zaman su gibi akıp gitmiş ve uçağın kalkış saati gelmişti. Norveçli Abdurrahman’ı tanımanın mutluluğu içinde uçağa doğru yürüdük.
Fas Seyahatinden - Norveçli Abdurrahman
Özlenen Rehber Dergisi 153. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.