Özlenen Rehber Dergisi

52.Sayı

Gönül Dili...kalpler Hastalanmadan

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 52. Sayı
Her şeyi ’kûn’ emriyle yoktan var eden Allah (c.c)’ya sonsuz hamd-ü senalar olsun! Salât ve selam, ins ve cinnin önderi, kâinatın Efendisi Ahmed-i Muhtar (s.a.v) Efendimizin, âlinin, ashabının ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun!

İnsanı diğer varlıklardan ayıran özellikleri, onu farklı kılmanın yanı sıra diğer yaratıklara nispeten daha sorumlu kılmaktadır. Akıl, ruh, kalp ve ilâhî emre muhatap olma vasıfları, yaşam esnasında insana hayatı anlamlandırma, aynı zamanda Allah’ın istediği doğrultuda şekillendirme görevi yüklemektedir. İnsanın bu sorumluluk ve görevlerini yerine getirebilme noktasında “kalp/gönül”e daha çok ve özel vazife düşmektedir. Çünkü kalp, bedeni yönetme ve yönlendirme organıdır. Kalp, yeryüzünde Allah’ın halifesi olma vasfı ve statüsünü yüklenen ve Yüce Yaratıcı’nın kulu üzerinde tek itibar ettiği kutlu mekândır. (Müslim, Birr 33)

Allah Teâlâ, hayatın merkezine insanı, insanın merkezine de ruh ve kalbi koymuştur. Kalp, hayatın rotasını belirleyen pusula ve yol gösterici rehber konumundadır. Kalp, ilmin, bilginin, sevginin, hikmetin ve imanın merkezidir. Hayatı anlamlı ve güzel kılan kalbin durumudur. Kalbin meyli neye ise insanın hayatı da o yöne doğru akar. İşte bunun içindir ki, kalbin zapt edilmesi gerekir. Onu nefsin fani sevgi ve zevklerinin eline bırakmak en büyük zulümdür. Kalp, Yaratan’ı ve yaradılış gayesi öğretilerek hakiki manada zapt edilmiş ve kurtarılmış olup gerçek mahiyet ve önemini kavramış olur. Kalbin huzurlu ve mutlu olabilmesi için, fıtrat itibariyle meyyal olduğu Allah ve Rasûlü’ne doğru yol alması, Allah’ı bilmesi, O’nu sevmesi, O’nu zikretmesi lazımdır. (Ra’d sûresi, 13/28)

Allah’ı sevmenin hakikati, O’nun haricinde var olan her şeyden uzak durmak, yüz çevirmektedir. Kalbin Allah’tan gayrisine ilgi duyması ve sevmesi kalp hastalığı olarak adlandırılmaktadır. Özellikle insanın kendi nefsine olan düşkünlüğü, ilgi ve alâkası, kişide var olan kalp hastalığının en belirgin özelliklerindendir. Kalbi hasta iken, insan sevdiğini nefsi için sever. Dünya malına olan arzu ve iştiyakı, makam-mevki ve baş olma sevdası hep terbiye olmamış nefsin tutku ve ahlâklarıdır.

Tul-i Emel

Kalbi, fıtratı olan Hakk’a kulluktan uzaklaştırabilecek hastalıkların başında sorgu ve sual kaygısı taşımadan insanı peşi sıra götüren tul-i emel gelmektedir. Asılsız, gayesiz, Hakk’ın rıza ve hoşnutluğuna uygun düşmeyen ve hayal ürünü olan emeller ve ümitler, tıpkı kemiklerin köpekleri meşgul edip oyalaması gibi insanı meşgul eder. Nefsânî duygu ve isteklerden kaynaklanan boş ümitler nefsin insanı kandırmada kullandığı sermayelerdendir.

Nefsin hile ve desiseleri karşısında uyanık olmayan insanlar bu boş ve hayal unsuru emellerin peşinden sürüklenirler. Kalbin, nefsin istek ve arzuları olan bu gayelerle ilişkili olması, insanın, bitmez tükenmez emeller edinip bu emelleri kazanma hayal ve gayretiyle zamanlarını insanî değer ve yargılardan uzak bir şekilde heba etmesine sebep olmaktadır. Hâlbuki insanın emel ve idealleri, marifet ve hikmeti elde etmek için olmalıdır. Çünkü marifetsiz emel ve hikmetsiz ideal insanı boş heyecanların peşinden sürükleyip ucuz kahramanlıklara sevk eder. Oysa marifet ve hikmet yönünde bir ideal ve emel insana asıl ulaşmak istediği hedefe yöneltir.

Tul-i emel sonucunda insan, nefsinin arzu ve isteklerini kendisine putlaştıracak bir hale gelir. Her şeyin hâlıkı ve mâliki olan Cenâb-ı Zülcelal Hazretleri harici başka şeylere bel bağlayan, nefsinin hevâ ve heveslerini putlaştırmış demektir. (el-Furkan, 25/43; el-Câsiye, 45/23) Bu ise kalbin içerisinde bulunduğu gaflet ve dalalet halinin en üst basmağıdır. Bu durumda olan, yani Hakk dışı fani şeylere bel bağlayan insanı, Allah da ona havale eder. O kula olan yardım ve desteğini keser. O kul da başarısızlıklara ve sıkıntılara duçar olur. Zihni karmaşa, kalbi hüzün ve keder ile dolar. Kalp, safiyet ve hassasiyetini kaybeder.

Haram-Helal Hassasiyeti

Kalbin aslını muhafaza edebilmesi ve hastalıklara yakalanmaması için dikkat etmesi gereken hususlardan birisi de haram ve helallere olan hassasiyetidir. Ağza giren her lokma ve ağızdan çıkan her söz, kalbi yakından ilgilendirir. Haram ve şüpheliler kalpte iz bırakır ve gönlü karartır. (Mutaffifîn Sûresi, 83/14) Haramlarla iştigal etmek kalbi zayıf ve çaresiz bırakırken nefsi kuvvetlendirir. Kalbi sarıp çevreleyen nefis, onun hakikatleri görme ve kavrama zaafına uğramasına sebep olur. İşte o zaman insan, gözleri görse dahi kör, kulakları işitse dahi sağır konumunu alır.

Sadece haram ve şüpheliler değil, mubah ve helal olanlardan bile sınır tanımaz bir şekilde istifade etmek yine kalbi bozan ve şeytan ile nefse nüfuz yollarını açan unsurlardır. Nefsin ve şeytanın nüfuz ettiği kalp ise, dünya sevgisi, mal ve evlat kaygısıyla dolar. Nefsin esiri olan kalp ve bu kalbi taşıyan insan, yaratılış ve dünyaya gönderiliş gayesi olan kulluk vazifesini (Zâriyât sûresi, 51/56) unutur ve Hakk’a karşı isyana sürüklenir. Nefsin bitmek tükenmek bilmeyen isteklerine boyun eğer. Oysaki nefis, onun hakkında iyilikler değil daima kötülük ister. (Yûsuf sûresi, 12/53)

İnsan toplum içerisinde diğer insanlarla birlikte yaşamaktadır. Sosyal hayat, insan için vazgeçilmezlerden birisidir. İnsanı toplumsal yaşamdan soyutlamak asla mümkün değildir. İnsanlarla olan beşerî ilişkilerde de yine kalp faktörü ön plana çıkmaktadır. Kalp, güzellikler açısından imanın, sevginin, aşkın merkezi olduğu gibi kinin, öfkenin ve küfrün de merkezi olabilecek konum ve özelliğe sahiptir. Bedene hükmedebilme mevkisinde olan kalbin sağlıklı olmaması diğer uzuvların yapacağı işlerinde sağlıksız ve Hakk’tan uzak olmasına neden olur. “...Dikkat edin, vücutta bir çiğnemlik et parçası vardır. Eğer o düzgün/sağlam olursa bütün vücut sağlam olur. Şayet o bozuk olursa vücudun tamamı bozuk olur. İşte o et paçası kalptir.” (Buhârî, İman 39) hadisi de işte bu hakikate işaret buyurmaktadır.

Kalbin düzgün olmaması, kulluk namına yapılan ve yapılacak şeylerin bozuk olmasına, bunların bozuk olması da ilâhî huzurda makbul bulunmayıp değersiz görülmelerine, bu ise Hakk katında kişinin müflis (Müslim, Birr 59) konumuna düşmesine sebep teşkil eder. En kötü olanı ise korkmayan ürpermeyen bir kalptir ki (Tirmizî, Daavât 69) bu, gerçekten kul adına çok vahim ve korkunç bir durumdur.

Allah Korkusu

Allah’tan korkma ve kuldan hayâ etme, insanın kemal vasıflarındandır. Bu kemalattan uzak olan kalbin nasıl bir şekil alacağı, neleri yapıp neleri yapmayacağı ifade ve izahtan çok uzak kalmaktadır. Kalp, korkuyu atıp yok saydığı zaman aslında kendisini haramlara düşmekten engelleyen kuvveti, o gizli sırrı yok saymış demektir. Bu ise insanın her an günah çukuruna dalabileceğini, haram bataklığına düşebileceğini ifade eder. (Buhârî, İman 39) Korkunun kalpten silinmesi, helal dairesinin dışına çıkılması ve Hakk’ın kullarına çizdiği sınırların ihlal edilmesine sebep olur. Bu sadece itikadî ve amelî alanda değil, insanı yakın veya uzak, doğrudan ve de dolaylı olarak etkileyen bütün alanlarda kendini gösterir. İnsanı insan yapan ahlâkî ve insanî değerlerin tümünü kapsar. Kalbinde Allah korkusu olmayan sadece kendi nefsî arzularını düşünür ve bunlara ulaşmak için her yolu dener. Başkalarına zarar vermek onun için hiçbir şey ifade etmez. O kalbi taşıyan kişinin, cana kıyma, hırsızlık, fuhuş, sahtekârlık, kul hakkı ihlali, gasp ve sair fenalık ve kötülüklerin yapılması gerektiğine kanaat getirmesi ve bu günahları işlemesi işten bile değildir. Çünkü insanı insan yapan olgular birer birer yok olmuştur. Allah’tan korkmayan kalp, maddede, makam sevdasında, dahası fani dünyanın geçici zevk ve eğlencelerinde mutluluk ve tatmin arar, nefsi doymazlık içerisinde devamlı kazanma, ama sadece kendisinin kazanması hırsıyla dolar. Bu haldeki insana dünyayı ve içindeki her şeyi versen yine tatmin olmaz.

Muhasebe

Kalbi kirleten hastalıkların en başında ucup, haset, şehvet, mal ve baş olma sevdası, haramlar, tul-i emel, gazap, gurur, kibir, riya gibi nefsanî duygular gelir. Bunlardan kurtulmanın ve kalbi temizlemenin bir yolu ise kalbi sorguya çekmek ve muhasebe yapmaktır. Bugün Allah için ne yaptın, yaptığın işlerin ne kadarını nefsin için yaptın, işlerinin içine ne kadar ’görsünler ve desinler’ kaygısıyla gizli şirk denilen riya kattın, kalbin acaba dünya ve dünyalıklar için mi atıyor, yoksa Allah için mi? Kalbin, onu eline alıp insanların içine çıkabileceğin saflıkta mı? Bir Allah dostunun ifade ettiği gibi; ’Eğer Allah Teâlâ, Settâr (ayıp ve kusurları örten) isminin tecellisini senden kaldırsa, insanların, dostlarının, sevdiklerinin yüzüne bakabilecek saflıkta ve temizlikte misin? Bütün bunlar bir tarafa, Allah’ın sana verdiği onca nimeti; ömrü, bedeni, malı, mülkü kimin için ve niye harcadın gibi yüzlerce soruyu her gün kendimize sorup hayatımızı ona göre şekillendirmemiz gerekir. Hastalıklar sinsice bulaşır. Eğer ilk teşhis ve tedavi kaçırılırsa hastalığın yıkıcı ve tahrip edici özelliği karşısında durabilmek gerçekten zor olabilir.

Allah’ım, bize hakikati görecek ve onu hak üzere kabul edecek kalpler ver, kalplerimizi rızandan tarafa çevir, bizi kalpsizleşenlerden eyleme!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.