Özlenen Rehber Dergisi

52.Sayı

Ticaret Ahlâkı

osman şen Özlenen Rehber Dergisi 52. Sayı
Muaz b. Cebel (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
’En temiz helal kazanç, ticaret yapanların kazancıdır. Onlar ki, konuştuğunda yalan söylemez, müşterilerine hainlik etmez, vaatlerini yerine getirir, sözünden dönmez. Satmak için aldığı malı daha ucuza alayım diye kötülemez. Satarken daha pahalıya satayım diye de malını övmez. Borçlarını zamanında öder, bekletmez; alacakları hususunda borçlusunu sıkıştırıp zora koşmazlar’. (Münziri, et-Tergib ve’t-Terhib, 2/586. )

Son ve mükemmel olan dinimiz insanlardan imkân ve kabiliyetleri ölçüsünde çalışıp kazanmalarını ve ihtiyaçları doğrultusunda harcama yapmalarını, ancak bu konuda bazı temel ölçü ve ilkeler getirerek iş ve ticaret hayatlarının düzen ve güven içinde, haksızlık ve suistimalden uzak bir şekilde olmasını istemiştir. Kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmesi maksadıyla meşru yoldan çalışıp kazanması gereğine vurgu yapılmıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın geceyi istirahat, gündüzü de geçim temini için yarattığı (Kasas sûresi 28/73), insan için çalışıp çabalamaktan başka bir kazanç ve başarı yolu olmadığı (Necm sûresi 53/39) belirtilmiş, Hz. Peygamber (s.a.v.) de, “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yemiş değildir” (Buhârî, Büyû, 15) “Dağdan odun toplama olsa bile, bir iş tutmanın başkalarına el avuç açmaktan daha iyi olduğunu” söylemiştir. (Buhârî, Zekât, 50). Kendisine en temiz kazancın ne olduğu sorulduğunda da, “Kişinin kendi elinin emeği, bir de dürüst ticaretin kazancı” (Müsned, IV, 141) cevabını vermiştir. Yine Rasûlullah (s.a.v.), Tebük seferi dönüşünde Sa‘d b. Muâz ile karşılaşıp tokalaşmış, ellerinin nasırlaşmış olduğunu görünce bunun sebebini sormuş, o da “Çoluk çocuğumun nafakasını temin için hurma bahçemde çalışıyorum” cevabını verince Hz. Peygamber (s.a.v.), Sa‘d b. Muâz’ın elini öpmüş ve “İşte bu eller Allah’ın sevdiği ellerdir” buyurmuştur. (Serahsî, Mebsut, c. 30, s. 245)

İslâm’da çalışıp kazanma bu şekilde teşvik edilmekle birlikte, kazanç yolları kişilerin ve toplumların şart ve imkânlarına, ihtiyaç ve kabiliyetlerine bırakılarak kendi tabii seyri içinde şekillenmesi istenmiştir. İş ve ticaret hayatıyla ilgili karşılıklı rıza ve gönül hoşnutluğunu temel ilke olarak ortaya koymuş, akitlere ve verilen söze bağlılığı emretmiş, aldatma, yalan beyanda bulunma, hırsızlık, rüşvet, ölçü ve tartıda hile, gasp, faiz, zina, kumar, rüşvet, zorlama, karaborsacılık, içki satımı, karşı tarafın sıkıntıda olmasından yararlanma, belirsizlik ve risk sömürüsü yoluyla kazancı yasaklamıştır.

Hatta, şehre dışarıdan mal getiren kimselerin bilgisizliğinden yararlanarak ellerinden malı ucuza alma, elde edilmesi kesin olmayan mahsul ve meyveyi önceden satma, el altında bulunmayan veya teslimi zayıf bir ihtimal olan malı satma, bir başkasının pazarlığı devam ederken fiyat verme, müşteri kızıştırma gibi bir taraf için risk ve aldanma unsuru taşıyan ticaret de, karşılıklı rızâ bulunsa bile, câiz görülmemiştir.

Kur’ân-ı Kerim’de, doğru ölçüp tartmanın önemi ifade edilerek (Bkz. Bkz. En’âm sûresi, 6/152; Hûd sûresi, 11/85; İsra sûresi, 17/35) bir şeyi ölçerek aldıklarında tam tartan, verdiklerinde ise ölçü ve tartıyı kendi çıkarlarına kullanan kimseler hakkında Yüce Allah’ın: “Vay onların haline (Mutaffifin sûresi, 83/1-3) diye buyurması ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in de; geçmiş milletlerin helakine sebep olan günahlardan birinin eksik ölçüp tartmaları olduğunu beyan etmiş olması (Tirmizi, Büyu’, 9) konunun önemini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Alış-verişte malın durumunu olduğu gibi söylemek, varsa kusurlarını gizlememek veya yalan beyanda bulunmamak temel ilkedir. Doğru sözlülük, ticarette ve kazançta bereket vesilesidir. Aksi ise, alış-verişte hayır ve bereket bırakmaz. Kazanma sadece rakamla ifade edilecek bir konu değildir. Onda bir de “bereket ve hayırlılık yönü” yani “meşrûiyet” tarafı vardır. Bu da dürüstlük ile sağlanabilmektedir. Yalan söyleyerek veya malın ayıbını gizleyerek, daha doğrusu karşısındakini aldatarak para kazanmak mümkün ise de bu, İslam’a uygun bir tavır değildir. Aynı zamanda ticârî reklâmlarda da yalan olmaması gerekmektedir. Ölçü ve tartıda, alım ve satımda, ürün tanıtımlarında dürüstlük imanla da doğrudan ilgilidir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ticaret ahlâkı ile ilgili prensipleri ortaya koyarken, ticarette haksız rekabeti, satışı kızıştırmak için alıcıymış gibi davranmayı, hileli artırımda bulunmayı yasaklamış; (Buhari Büyu’, 58,64,70) gerçeği gizleyip yalan söyleyerek yapılan alışverişin bereketini, Allah’ın yok edeceğini (Buhari Büyu’, 26) bildirmiştir. Ayrıca müşterinin bilgisizliğinden faydalanıp, onu aldatmanın ticaret ahlakına uygun olmadığını “Bizi aldatan bizden değildir” (Müslim, İman 164) ikazıyla ifade etmiştir.

Alış veriş esnasında esnafın ve tüccarın malını satmak için veya kendi malının daha kıymetli olduğunu isbat etmek için başvurduğu yollardan biri yemin etmektir. Doğru bile olsa yemin etmek dinimizde mekruh kabul edilir. Yalan yere yemin etmenin günah olduğunu ise bilmeyenimiz yoktur. Alıcının en çok kandığı şeylerden biri satıcının malı ile ilgili yaptığı yemindir. Dolayısıyla yalan yere yemin ederek malını satan ve sürümünü artıran kimse karşısındakini kandırmış olmaktadır. İnsanları kandırmak ise büyük günahlardan ve haram olan davranışlardandır. Efendimiz (s.a.v.) ’Yemin, malın sürümünü artırır; fakat kazancın bereketini giderir.’ (Buhârî, Büyû‘ 26) buyurmuştur.

Dolayısıyla tüccar, müşteriye mal satarken; işçi, tezgâhının başında çalışırken; işveren, işçisinin hakkını ve emeğinin karşılığını hesap ederken, doğruluk ve dürüstlükten asla ayrılmamalıdır. Her şeyden önce tüccar, dürüstlüğü ve sözüne güvenilirliği ile müşterisine güven telkin etmelidir. Hangi konumda bulunursa bulunsun, Müslüman; alacağı parayı helal ettirmeye çalışırken, üzerine bilhassa “kul hakkı”nın geçmemesi için titiz davranmak mecburiyetini duymalıdır.

Ticaretini doğru ve dürüst olarak yapan kişinin her zaman yüzü ak, kazancı da helaldir. O hem dünyada, hem de ahirette kazananların safında yer alacaktır. Nitekim Peygamberimiz, doğru sözlü ve güvenilir tüccarın ahirette, Peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olacağını müjdelemiştir (Tirmizi, Büyu’, 4)
Rabbimiz bizleri ibadet hayatımızda, aile hayatımızda, iş ve ticaret hayatımızda bizleri dinimizin emirlerinden ayırmasın.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.