Özlenen Rehber Dergisi

152.Sayı

Dini Anlamada Kilit Kuşak Sahabe (r.anhüm) - 2.bölüm

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 152. Sayı
’İslam Eğer Bir Ev İse, Kapısı Sahabe’dir.’
İmam Nesâî (rh.a.)1

Ehlisünnet’in Sahabe Anlayışı
Burada detaylı bir şekilde Ehlisünnet’in Sahabe algısı ve anlayışı üzerinde durmak bu çalışmamızın sınırlarını zorlamak olur. Ama meselenin kavranabilmesi ve bütünlüğün sağlanması adına ana hatları ile Ehlisünnet’in Sahabe anlayışına değinmekte fayda var.
Ehlisünnet’e göre Sahabe, bu muazzez dini ve onun kaynaklarını naklederken yalan, hıyanet, desise, saptırma türünden herhangi bir tahrif ve tahrip faaliyeti içine girmemiştir. Güvenilirlik vasfına halel getirici nakisalardan uzaktırlar. Onlar tıpkı Kur’ân’ı bize naklederken olduğu gibi, Hadisi/Sünnet’i naklederken de emin/güvenilirdirler.
Ehlisünnet, derece ve fazilet bakımından Sahabe’nin hepsinin aynı olmadığını kabul eder. Onlar arasında İslam’a ilk girenler, hicret edenler, Ehl-i Bedir, Efendimiz (s.a.v.)’in ev halkı, cennetle müjdelenenler… gibi diğerlerinden daha üstün olanlar vardır.
İbn-i Sa’d, Sahabe’yi 5 tabakaya, Hâkim en-Nîsâbûrî 12, Abdulkâhir el-Bağdâdî ise 17 tabakaya ayırarak vermiştir.
Hâkim en-Nîsâbûrî’ye ait olan şöyledir:
1. Mekke’de Müslüman olanlar.
2. Dâru’n-Nedve’de bulunanlar. [Hz. Ömer (r.a.) Müslüman olduğu zaman Efendimiz (s.a.v.)’i Dâru’n-Nedve’ye götürmüş ve burada bulunanlar İslam’a girmişti.]
3. Habeşistan muhacirleri.
4. Birinci Akabe biatinde bulunanlar.
5. İkinci Akabe biatinde bulunanlar.
6. Hicret esnasında Hz. Peygamber (s.a.v.) Küba’da iken hicret edip O’na burada katılanlar.
7. Bedir savaşına katılanlar.
8. Bedir ile Hudeybiye arasında hicret edenler.
9. Rıdvan biatine katılanlar.
10. Hudeybiye ile Mekke’nin fethi arasında hicret edenler.
11. Mekke’nin fethi günü Müslüman olanlar.
12. Mekke’nin fethi esnasında, Veda Haccı’nda veya daha sonraki bir zamanda Hz. Peygamber (s.a.v.)’i gören çocuklar.2
Bundan daha detaylı bir taksime, Abdülkâhir el-Bağdâdî’de rastlıyoruz:
1. İslam’a ilk girenler.
2. Hz. Ömer (r.a.) Müslüman olduğu zaman İslam’a girenler.
3. Habeşistan’a ilk hicret edenler.
4. Birinci Akabe biatinde bulunanlar.
5. İkinci Akabe biatinde bulunanlar.
6. Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte Medine’ye hicret edenler ve Medine’ye girmeden önce Küba’da iken O’na yetişenler.
7. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Medine’ye girmesinden Bedir savaşına kadar geçen sürede hicret edenler.
8. Bedir savaşına katılanlar.
9. Uhud savaşında bulunanlar.
10. Hendek savaşında bulunanlar.
11. Hendek savaşı ile Hudeybiye musalahası arasında hicret edenler.
12. Rıdvan biatinde bulunanlar.
13. Hudeybiye ile Mekke’nin fethi arasında hicret edenler.
14. Mekke’nin fethi günü Müslüman olanlar.
15. Mekke’nin fethinden sonra grup grup İslam’a girenler.
16. Efendimiz dönemine yetişen ve O’ndan az bir miktar (hadis dinleyip) rivayette bulunan çocuklar.
17. Veda Haccı esnasında Efendimiz (s.a.v.)’e getirilen çocuklar. Bunların doğrudan Efendimiz (s.a.v.)’den rivayetleri sahih değildir (arada vasıta vardır).3
Ehlisünnet, Sahabe’nin masum ve hatadan beri olduğunu iddia etmez. Onlar da beşerdir; hata yapar, kusur işlerler. Sahabîlik faziletine sahip olmak ayrı, masum/günahsız-hatasız olmak ayrıdır. ’Sohbet’ şerefine nail olması Sahabe’yi günahsız kılmayacağı gibi, aralarından –nadiren de olsa– içki içmiş, zina etmiş… kimselerin çıkması da onları sıradan insanların seviyesine indirmez. Onları farklı kılan, ’sohbet-i canan’a nailiyetleri, teslimiyet, fedakârlık ve feragatleri, sabır ve gayretleri, en önemlisi de Kur’an ve Sünnet tarafından methedilmiş olmalarıdır.
Ehlisünnet, Sahabe arasında cereyan eden üzücü olaylar hakkında dili tutmayı ve Kur’ân’ın öğrettiği gibi, ’Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş mümin kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen Raûf’sun, Rahîm’sin!’4 demeyi esas alır.
Ehlisünnet ulema, Muaviye (r.a.)’ın hak halife olan Hz. Ali (k.v.)’ye biat etmemekte ve onunla mukatelede haklı olmadığını söylemekten geri durmamıştır. Ancak onları başkalarından ayıran en önemli nokta, ona ya da Sahabe’den herhangi birisine karşı saygısızlık anlamına gelecek, onların manevi şahsiyetlerini rencide edecek tavırlardan uzak durma hassasiyetini daima gözetmiş olmalarıdır.5
Kur’an ve Sünnet tarafından övülmüş olmalarına, Din’in naklinde, anlaşılmasında ve yaşanmasında sahip olduğu kritik konum da eklendiğinde Sahabe neslinin var olan önemi bir kat daha artıyor. Bu noktanın zihinlerde daha berrak bir yer edinmesi sadedinde bu noktaların altının çizilmesi büyük bir önem arz etmektedir. Hepimiz Kur’ân’ın ’ilahî koruma/garanti’ altında olduğunu sık sık dile getiririz ama nedense bu korumanın/garantinin tarihi süreç içerisinde nasıl gerçekleştiği üzerinde pek kafa yormayız. İşte tam da burada Sahabe nesli Kur’ân’ı bir yandan cem ve teksir, diğer yandan da ezberlemek ve ezberletmek suretiyle sonraki kuşaklara aktarmış olması hasebiyle hiç şüphesiz zincirin en kritik halkasını oluşturuyor. Sahabe nesli Kur’ân’ın inşa ettiği ilk nesil ve dini nakleden ilk kuşak olmaları hasebiyle İslam evinin kapısı ya da İslam kapısının kilidi konumundadır.

Sebb-i Sahabe Meselesi ve Âlimlerin Bakışı
Hz. Ömer (r.a.) Efendimizin oğlu Abdullah b. Ömer (r.anhümâ) şöyle der: ’Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ashabına küfretmeyin. Onlardan birinin Hz. Peygamber (s.a.v.)’le geçirdikleri bir an (vakit); sizden birinin 40 (kırk) yıllık ibadetinden daha hayırlıdır.’6
İslam âlimleri, Peygamberimiz (s.a.v.)’in dostlarına küfredenlere karşı sert mukabelede bulunmuşlardı. Çünkü edep ve saygıdan uzak sergilenen bu tarz davranışların onulmaz yaralar açacağını biliyorlardı. Mesela bu meyanda Hanefî ulemasından İmam Serahsî (rh.a.) Sahabe’ye hakaret edenin dinden çıktığını söyler.7 Büyük muhaddis Ebû Zur’a er-Râzî (rh.a.), Sahabe’ye küfredenlere ’zındık’ sıfatını uygun bulur.8
Yine büyük âlim İmam Malik (rh.a.) şöyle der: ’Sahabeden birine küfreden veya onlardan birini küçümseyen Sünnet üzerine değildir. Ona her Müslüman’a verilen fe’y (devlet yardımı) verilmez.’
İmam Kurtubî (rh.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesinden birine kalbinde buğz besleyenin Fetih suresinin 29. ayetini inkar ettiğini ve Allah’ı yalanladığını söyler.9
Allame Tahâvî: ’Sahabe’yi sevmek imanın gereğidir. Onlara buğz etmek münafıklığın ve azgınlığın işaretidir.’ der.10
Büyük müfessir Âlûsî (rh.a.) ise bu noktada Hz. Ebû Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.)’e küfredenin dinden çıktığını söyler. Bunu söyleyen Âlûsî daha sonra şöyle der: ’Hanefî âlimlerinin genelinin görüşü budur.’11

Sahabe ’Özel’ Bir Nesildir
Sahabe kadrosuna dâhil herkes mutlak manada adildir. Yalan ya da yanlış onların hayatında ne bin ne de bir şubesiyle vardır. Hayatları Allah Teâlâ’nın rızasına ayarlı ve de o rıza ile çepeçevre kuşatılmıştır. Hudeybiye’de ’Semure’ ağacının altında akdedilen ’Rıdvan Biati’ Rıza-i İlahi’nin onların üzerinde tahakkuk ettiğini bizzat bildirmektedir: ’Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, müminlerden razı olmuştur.’12 O’nun razı olduklarına yalan isnat edilir mi ya da yalanla hemhal olan birisinden Cenâb-ı Hakk’ın razı olması düşünülebilir mi? Allah Rasûlü (s.a.v.) Efendimiz buyuruyor ki: ’Bedir (harbine) ve Hudeybiye (seferin)e katılan (Sahabe’den) hiçbir kimse cehenneme girmeyecek.’13
’Siz, insanlar(ın iyiliği) için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız…’14
’(İslam’a girme hususunda) öne geçen ilk Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikte tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.’15
Cenâb-ı Hakk’ın razı olduğu ve bu rızanın gereği olarak cenneti hazırladığı Ashab-ı Kiram’ın adaletini sorgulamak, Kur’ân’ın beyanına itibar etmemek anlamına gelir. Hangi mümin böyle bir ameliyeye cüret edebilir?! Ya da İslamî hassasiyet böyle bir ameliyenin neresinde duracaktır?
’İman edip de Allah yolunda hicret ve cihat edenler; (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.’16
Allah Teâlâ hicret ve dinine yardım ederek imanlarını ispat eden Ashab’ı cennetle müjdeleyerek imanlarını onayladığını belirtmiştir.17
’Allah uğrunda O’na yaraşacak şekilde cihat edin. Sizi O seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim’in dini(nde olduğu gibi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek bundan önce(ki kitaplarda) gerekse bu (Kur’ân’)da size Müslümanlar adını verdi.’18
Allah Teâlâ, Ashab’ı, uğrunda cihat etmek için seçti. Rasûllerden sonra insanlık tarihinin en faziletlileri oldular. Allah’ı tek mabut olarak tanıdılar. Dilleri, kalpleri, aşkları, iradeleri hâsılı topyekun mevcudiyetleriyle O’na yaklaştılar. Allah, onları kul, dost ve sevgili edindiği gibi onlar da Allah’ı bütün mevcudata tercih ettiler. Aşırı sevgi ve merhametinden dolayı Allah onlara dinde hiçbir zorluk çıkarmadı.19
Hakkı yüceltmeleri için seçilen Ashab’ın adaletini tartışmaya açmak -haşa- Cenâb-ı Hakk’ın seçimde isabet edemediğini gösterir ki, böyle bir yaklaşımın temelinde Kur’ânî bakışa itiraz vardır. İmanın alameti Ensar’ı sevmek; nifakın ki ise ona buğz etmektir.’20

Sahabe ’Hayırlı’ Bir Nesildir
Allah Rasûlü (s.a.v.), bütün zamanların en hayırlı kuşağının ’ashabı’ olduğunu belirtmiştir.21
’Ashabıma sövmeyin. Zira muhakkak ki sizden bi­ri, şayet Uhud (Dağı) kadar altın infak etse onlardan (yani ashabımdan) birinin ne bir müddüne (yani iki avuç sadakasına) ne de bunun yarısına ulaşamaz.’22
Abdullah b. Muğaffel (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Ashâbım hakkında Allah’tan korkun! Ashâbım hakkında Allah’tan korkun! Benden sonra onları hedef edinmeyin. Her kim onları severse, bana olan sevgisi (veya benim onlara olan sevgim) sebebiyle onları sever. Her kim de onlara buğz ederse, bana olan buğzu sebebiyle onlara buğz eder. Her kim onlara eza verirse muhakkak bana eza vermiş olur. Her kim bana eza verirse muhakkak Allah’a eza vermiş olur. Her kim de Allah’a eza verirse, (Allah’ın dünya ve âhirette azabıyla) onu yakalaması yakındır.’23
Allah Rasûlü (s.a.v.) ’Semure’ ağacının altında kendisine biat edenleri kastederek buyurdular ki: ’(Hudeybiye’de) ağacın altında (bana) biat edenlerden hiçbir kimse cehenneme girmeyecek.’24

Netice:
Bütün bu meselelerde ’öz’ mahiyetinde varacağımız kanaat şu ki; Sahabe, dini, tebliğden önce hayatları ile temsil etti. Bu temsiliyetin nihayetinde yaşadıklarını rivayet etti. Onlar halleriyle konuştular. ’Saadet Asrını’, kendine has hususi renkleriyle bozmadan, sonraki zamanlara müthiş bir özveri ve gayret ile taşıdılar. İnsanlar Allah Rasûlü’nü (s.a.v.) onlar vesilesiyle tanıdı. Fıkıh, Tefsir, Kelam gibi bütün İslamî ilimler Sahabe’nin rivayet ettiği Kur’an ve Sünnet’ten neşet etti.
Ebû Zür’a er-Râzî diyor ki: ’Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) ashabından herhangi birine kem gözle bakan bir adam gördüğünde anla ki o zındıktır. Zira Rasûl haktır. Kur’an haktır. Rasûl’ün getirdiği de haktır. Bunların tamamını bize ileten ise Ashab’tır. İşte bu zındıklar Kur’an ve Sünnet’i geçersiz kılabilmek için şahitlerimizi cerh etmek istiyorlar. Gerçekte ise sapık olduklarından dolayı cerh edilmek onlara yaraşır.’25
İslam’ı emredilen pencereden gör(e)meyip heva ve hevese zebun olmuş bayağı akılları ile ideolojik okuma hastalığına müptela olanlar tarih boyu Peygamber (s.a.v.) Efendimizi reddetmeye cesaret edemediklerinden Sahabe’ye yönelmişlerdir. Bu eskiden beri hep böyle olagelmiştir. Nitekim İslam düşünce tarihine bakıldığında Sahabe’yi en sert tenkit edenlerin başında Ehlisünnet ve’l-Cemaat anlayışına muhalif mezhep ya da kişiler gelmektedir.
Ehlisünnet karşıtları savundukları görüşlere, Peygamber Efendimizden rivayet ettikleri hadislerle karşı duran Sahabe’yi ta’n ederek hezimet çukuruna doğru gidecekleri yolda önlerini açmaya çalışmışlardır. Dün olduğu gibi bugün dahi İslam ile alakalı her meseleyi ’yeniden’ ele almayı asıl dava kabul eden modernistler önünde de hala en büyük ve en sağlam engel Sahabe’dir. Sahabe’nin cerh edilmesi, pervasızca eleştirilmesi İslamî literatürde telafisi pek de mümkün olmayan öylesine büyük gedikler açacaktır ki, sağlam senetlerle rivayet edilen birçok hadis reddedilecek, onlar üzerine bina edilen Fıkıh, Kelam gibi İslamî disiplinler arşive kaldırılacaktır.
Bugün gelinen noktada içte ve dışta sayısız insanın zahirde hedef tahtasına Sahabe’yi koymuş gibi görünerek gerçekte Sahabe’yi yetiştiren Efendimiz (s.a.v.)’e ve oradan da Allah’ın dinine büyük bir densizlik ile saldırmalarının altında yatan hakikat de bu olsa gerek.
Çünkü en başta dediğimiz gibi; İslam bir evse Sahabe o evin kapısıdır. Sahabe’ye şüphe ile bakmak bugün hadise/Sünnete şüphe ile bakmak gibi görünse de yarın ise bu iş Kur’ân’ı değişik kişilerin ellerinde yazılı bulunan nüshaları toplayarak kitap olarak bir araya getiren Sahabe’nin ta’n edilebilirliğinden hareketle Kur’ân’ın korunmuşluğuna halel getirmek olur. Neden mi? Çünkü bugün ellerimizde var olan mushafı/Kur’ân’ı Efendimiz (s.a.v.)’in dudaklarından duyan, yazan, ezberleyen, bir araya getiren Sahabe Efendilerimizdir. Tıbkı Sünnet’i/Hadis’i olduğu gibi.

(Endnotes)
1 Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Kâbisî’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ebû Ali el-Hasen b. Ebî Hilâl’i şöyle derken işittim: Ebû Abdirrahmân en-Nesâî’ye, Rasûlullah (s.a.v.)’in sahabîsi Muâviye b. Ebî Süfyân hakkında soruldu da şöyle dedi: ’İslâm, ancak kapısı olan bir ev gibidir. İslâm’ın kapısı da Sahabe’dir. Şu halde her kim Sahabe’ye eza verirse (o) ancak İslâm’a kastetmiştir. (Tıpkı) kapıyı çalan kimsenin (bununla) ancak eve girmek istemesi gibi.’ (Nesâî devamla şöyle) dedi: ’Şu halde her kim Muâviye’ye kastederse (o) ancak İslâm’a kastetmiştir.’ (Hâfız el-Müzenî, Tehzîbu’l-Kemâl Fî Esmâi’r-Ricâl, c.1, s.339, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1983)
2 Hâkim en-Nîsâbûrî, Ma’rifetu Ulûmi’l-Hadîs, 22 vd.
3 Ebû Mansûr Abdülkâhir el-Bağdâdî, Usûlu’d-Dîn, 298 vd.
4 el-Haşr, 59/10.
5 Dr. Ebûbekir Sifil, Ehlisünnetin Sahabe Telakkisi, Milli Gazete, 24 Ocak 2011.
6 Ahmed, Müsned, 1/57-58; Şerhu Tahâviyye, 531.
7 Usûlu’s-Serahsî, 2/134.
8 Hatip Bağdâdî, Kifâye, 97.
9 Kurtubî, el-Câmî, 12, 297; bk. İyâde, Sahâbetü Rasûlillâh.
10 Akîdetü’t-Tahâviyye, 528.
11 el-Ecvibetu’l-Irâkiyye, 596.
12 el-Fetih, 48/18.
13 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.23, s.410, h.no:15262, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997.
14 Âl-i İmrân, 3/110.
15 et-Tevbe, 9/100.
16 el-Enfâl 8/74.
17 Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed Kurtubî, el-Câmiu’ Li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2000, VIII, 38.
18 el-Hac, 22/78.
19 İbn-i Kayyım, İ’lâmu’l-Muvakki’în An Rabbi’l-Âlemîn, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, 1996, IV, 116.
20 Bedruddîn Ebû Muhammed Mahmûd el-Aynî, Umdetu’l-Kâri Şerh-u Sahîhi’l-Buhârî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2001, I, 244.
21 Buhârî, Fedâilu’s-Sahâbe, 1; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 52.
22 Buhârî, Fedâilu’s-Sahâbe, 5.
23 Tirmizî, Menâkıb, 58.
24 Ebû Dâvûd, Sünnet, 9; Tirmizî, Menâkıb, 58.
Daha geniş bilgi için bkz: http://ihsansenocak.com/Content.aspx?ID=61
25 İzzuddîn b. Esîr Ebi’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Cezerî, Üsdü’l-Ğâbe Fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, (Mukaddime), Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, ty., I, 23.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.