Özlenen Rehber Dergisi

99.Sayı

Hz. Peygamber (s.a.v) ile Nurlanan Şehir; Medine-i Münevvere

Embiya KIMIŞOĞLU Özlenen Rehber Dergisi 99. Sayı
Eski adıyla Yesrib, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in gelişi ile Medinetü’n-Nebi, sonraları da Medine olarak adlandırılan bu şehrin ilk sakinleri, rivayete göre Amelika (Amalekler)lılardır.
Amaleklerin reisi Yesrib bin Ubeyl, kabilesi ile buraya gelmiş ve burada meydana getirilen siteye onun adına izafeten Yesrib denilmişti. (Ülkü Hayati, Başlangıçtan Günümüze İslam Tarihi, Cilt 1, Sayfa 153)
Şehrinin iklimi elverişli olduğu için Yesriblilerin ekserisi çiftçilik yaparak geçiniyorlardı.
Efendimiz (s.a.v.)’in peygamber olduğu yıllarda Medine’de Beni Kurayza, Beni Kaynuka ve Beni Nadir kabilelerinden oluşan Yahudiler ile Yemen kökenli Evs ve Hazreç kabilelerine mensup insanlar yaşıyorlardı. Medine Yahudileri ticaret ve kuyumculukla uğraşırken; Evs ve Hazrec kabileleri mensupları çitçilik ile uğraşıyorlardı. Şehrin bütün geliri ve kaynakları, Yahudilerin elinde olduğundan, Evs ve Hazrec kabileleri mensupları, zaman zaman Yahudilerden borç para alıp onlara müthiş faiz ödüyorlardı. Yesripli bütün Araplar, Yahudilere iktisaden bağlı bulunuyordu. Yahudilerin de kışkırtmasıyla Evs ve Hazrec kabileleri arasında şiddetli çatışmalar oluyordu.
Yesriblilerin ahlakı zamanla bozulmuştu. Yahudiler ise kendi dinlerine ait gelenekleri nispeten ayakta tutmaya çalışıyordu. Arapların bir kısmı Hıristiyanlığa inanırdı. Bir kısmı da Yıldızlara tapardı. Bunların dışında kalan Araplar ise putperest idiler. Bu itibarla onlara müşrik deniliyordu. Medine İslâma’la tanışıncaya kadar dini anlamda hiçbir öneme sahip değildi.
İslam tarihinde Medine’nin ismi karşımıza ilk olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in muhterem babaları Hz. Abdullah ile muhterem valideleri Hz. Âmine’nin vefat yerleri olarak çıkmaktadır.
Bi’set’in on birinci yılında, Medine’den Mekke’ye gelen, içlerinde Es’ad bin Zürare’nin de bulunduğu altı kişi Efendimiz (s.a.v.)’in kendilerine İslam dinini tebliğ etmesiyle Müslüman oldular. Bu altı kişinin Müslüman olmasıyla Medine İslam ile şereflenmiş, Müslümanlar için ise yeni bir ufuk, yeni bir yurt açılmıştı. Birinci Akabe biatının ardından Mus’ab bin Umeyr, Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından İslam’ı öğretmesi ve anlatması için Medine’ye gönderildi. İslamiyet Medine’de günden güne yayıldı. 2. Akabe biatı yapıldı. Evs ve Hazrec’ten neredeyse Müslüman olmayan kalmamıştı. Mekke’de ise Müslümanlara yapılan işkenceler had safhaya ulaşmıştı.
Müslümanlar bu dayanılmaz işkencelerden dolayı Mekke’de oturamayacak hale geldikleri zaman, durumlarını Peygamberimiz (a.s.)’a arz ettiler ve hicret için Peygamberimiz (a.s.)’dan izin istediler. Peygamberimiz (a.s.): ’Sizin hicret edeceğiniz yurt bana gösterildi. Orasının, iki kara taşlık arasında, hurmalık, çorak bir yer olduğunu gördüm. Orası, Yesrib (Medine)’dir. Gitmek isteyen oraya gitsin! Orası yakın bir beldedir. Siz orayı biliyorsunuz. Orası, Şam’a giderken, ticaret kervanınızın yoludur’ buyurdu. (Köksal Asım, İslam Tarihi, 2. Akabe Biatı Bölümü)
MEDİNE’NİN HZ. MUHAMMED (s.a.v.) İLE ŞEREFLENMESİ

Medine-i Münevvere büyük şerefini Rasûlullah (s.a.v.) sebebiyle kazanmıştır. Son devrin büyük İslam âlimlerinden Yusuf en-Nebhanî Şevahidü’l-Hakk adlı eserinde şöyle söylemektedir: Peygamber (s.a.v.) ile eşya şereflenir. Yoksa Efendimiz eşya ile şereflenecek değildir. Ne zaman ki Allah Teâlâ kullarına Peygamber (s.a.v.)’in yaratılmışların faziletçe en üstünü olduğunu açıklamak diledi; Efendimiz (s.a.v.)’in Medine’ye hicreti vaki oldu ve Medine onunla şereflendi. Peygamber Efendimiz Medine hakkında ’toprağı şifadır’ buyurmuştur. Peygamber (s.a.v.)’in Medine’deki mescidinde yürümesi, başka yerde dolaşmasından daha fazla faziletli oldu. Bu sebeple, o mescidin şerefi yüceldi ve Mescid-i Nebevi’de kılınacak bir namaz, bin namaza denk oldu. Peygamber (s.a.v.)’in evi ile minberi arasında gezinmesi, mescidin diğer taraflarında dolaşmasından daha çok olduğu için orası cennet bahçelerinden bir bahçe olarak değer kazandı. (en-Nebhani Yusuf, Şevahidu’l Hak, Fazilet Neşr., s.75-76)
MEDİNE’NİN FAZİLETİNE DAİR HADİS-İ ŞERİFLER

’Kim benim kabrimi ziyaret ederse şefaatim ona vacip olur’ (Dârakutnî) (Ziyaretçinin Medine’ye girmeden önce boy abdesti alması ve en temiz elbisesini giymesi müstehabtır. Medine’ye girerken oranın şerefinin bilincinde olmak gerekir. Medine bazı âlimler katında Mekke’den sonra faziletçe dünyanın en üstün yeridir. Bazı âlimlerin kanaatine göre Medine, yaratılmışların tamamının hayırlısı bulunan Rasûlullah Efendimiz ile şereflenmiş bulunduğundan, mutlaka fazilette dünyanın en üstün yeridir. )
’Kabrim ile minberim arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberimde havzımın üzerindedir.’ (Buhârî, Müslim)
’Kuba mescidinde namaz, umre gibi (büyük bir ecre vesile) ’dir.’ (Tirmizî)
’Rasûlullah (s.a.v.) binekli veyahut yürüyerek Kuba Mescidine gelir ve orada iki rek’at namaz kılardı.’ (Buhârî, Müslim)
’Her belde kılıç ile fetholunmuştur. Ancak Medine, Kur’ân ile feth olunmuştur.’ (Beyhakî, Şuabu’l-Îman; Bezzâr)
Medine’ye gidenlerin onun ayak bastığı yere ne zaman tesadüf edeceğim, diye kalbi uyanık bulunmalıdır. Bundan dolayı, İmam Malik (rah.) Medine içinde hayvana binmemiş, şöyle demiştir: ’İçinde, Allah Rasûlünün yatmakta bulunduğu bir toprağa hayvanın ayağı ile basmaya haya ediyorum.’ (en-Nebhani Yusuf, Şevahidu’l Hak, Fazilet Neşr., s.95)
’Uhud bizi sever, biz de onu severiz.’
İbni Ömer (r.a.)’den rivayet olunmaktadır ki, Rasûlullah (s.a.v.) Mus’ab b. Umeyr’in kabrine uğradı. Onun üzerine dikildi ve şöyle buyurdu: ’Ben şahitlik ediyorum ki, sizler Allah katında dirilersiniz.’ Ashabına hitaben: ’Onları ziyaret ediniz ve kendilerine selam veriniz. Canım (kudret) elinde olan (Allah)’a andolsun ki, bir kimse onlara selam vermeye dursun onun selamına mukabele ederler. Ta ki kıyamete kadar bu böyle devam eder.’
’Ey Allah’ım, Mekke için yarattığın bereketin bir kat fazlasını Medine için de halk eyle’ (Buharî, Ahmed b. Hanbel)
’İbrahim (a.s.) Beytullah-ı harem ve (Belde-i) emin kıldı. Ben de Medine’yi, iki kara taşlık (dağın) arasını, harem kıldım. Oranın dikeni koparılmaz, avı avlanmaz.’ (Müslim)
’Allah’ım bize Medine’yi sevdir. Tıpkı Mekke’yi sevdiğimiz gibi, hatta fazlasıyla! Allah’ım onun havasını sıhhatli kıl. Onun müddünü, sa’ını hakkımızda mubarek eyle. Onun hummasını al, Cuhfe’ye koy!’ (Buharî, Müslim)
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) bir seferden dönünce, Medine’nin duvarlarına bakar, develerini hızlandırırdı. Eğer bir bineğin üzerinde ise, onu tahrik ederdi. Bu davranışı Medine’ye sevgisinden ileri gelirdi. (Buharî, Tirmizî)
’Şu benim mescidimde kılınacak bir vakit namaz, Mescid-i Haram müstesna, başka yerde kılınacak bin namazdan daha faziletlidir. Mescid-i Haram’da kılınacak bir namaz da şu benim mescidimde kılınan yüz namazdan efdaldir.’ (Ahmed b. Hanbel)
’Kim Medine halkına bir kötülük (eriştirmeyi) dilerse Allah da onu, suda tuzun eridiği gibi eritir.’ (Ahmed b. Hanbel; Müslim)
İşte bir zamanlar cahiliye adetlerinin hâkim olduğu, kan davaların eksik olmadığı sıradan bir şehir olan Yesrib, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in teşrifleriyle şeref bulmuş, medeniyetin beşiği olmuş ve Medine ismini almıştır. Darekutnî’nin tahriç ettiği bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
’Kim ziyaretçi olarak bana gelir, bu (yolculuğu)nu bir hacet için değil de ancak beni ziyaret maksadı ile yaparsa, kıyamet günü ona şefaatçi olmaklığım benim üzerime bir haktır.’
Rabbim o güzel şehre edeple, boynu bükük varmayı, Rasûlullah Efendimizi ve onun güzide sahabelerini ziyaret etmeyi, onlardan istifadeyi, Allah Rasûlüne (s.a.v.) itaati ve şefaatine nail olmayı cümlemize nasip eylesin.
MEDİNE-İ MÜNEVVERE

Eski adıyla Yesrib, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in gelişi ile Medinetü’n-Nebi, sonraları da Medine olarak adlandırılan bu şehrin ilk sakinleri, rivayete göre Amelika (Amalekler)lılardır.
Amaleklerin reisi Yesrib bin Ubeyl, kabilesi ile buraya gelmiş ve burada meydana getirilen siteye onun adına izafeten Yesrib denilmişti. (Ülkü Hayati, Başlangıçtan Günümüze İslam Tarihi, Cilt 1, Sayfa 153)
Şehrinin iklimi elverişli olduğu için Yesriblilerin ekserisi çiftçilik yaparak geçiniyorlardı.
Efendimiz (s.a.v.)’in peygamber olduğu yıllarda Medine’de Beni Kurayza, Beni Kaynuka ve Beni Nadir kabilelerinden oluşan Yahudiler ile Yemen kökenli Evs ve Hazreç kabilelerine mensup insanlar yaşıyorlardı. Medine Yahudileri ticaret ve kuyumculukla uğraşırken; Evs ve Hazrec kabileleri mensupları çitçilik ile uğraşıyorlardı. Şehrin bütün geliri ve kaynakları, Yahudilerin elinde olduğundan, Evs ve Hazrec kabileleri mensupları, zaman zaman Yahudilerden borç para alıp onlara müthiş faiz ödüyorlardı. Yesripli bütün Araplar, Yahudilere iktisaden bağlı bulunuyordu. Yahudilerin de kışkırtmasıyla Evs ve Hazrec kabileleri arasında şiddetli çatışmalar oluyordu.
Yesriblilerin ahlakı zamanla bozulmuştu. Yahudiler ise kendi dinlerine ait gelenekleri nispeten ayakta tutmaya çalışıyordu. Arapların bir kısmı Hıristiyanlığa inanırdı. Bir kısmı da Yıldızlara tapardı. Bunların dışında kalan Araplar ise putperest idiler. Bu itibarla onlara müşrik deniliyordu. Medine İslâma’la tanışıncaya kadar dini anlamda hiçbir öneme sahip değildi.
İslam tarihinde Medine’nin ismi karşımıza ilk olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in muhterem babaları Hz. Abdullah ile muhterem valideleri Hz. Âmine’nin vefat yerleri olarak çıkmaktadır.
Bi’set’in on birinci yılında, Medine’den Mekke’ye gelen, içlerinde Es’ad bin Zürare’nin de bulunduğu altı kişi Efendimiz (s.a.v.)’in kendilerine İslam dinini tebliğ etmesiyle Müslüman oldular. Bu altı kişinin Müslüman olmasıyla Medine İslam ile şereflenmiş, Müslümanlar için ise yeni bir ufuk, yeni bir yurt açılmıştı. Birinci Akabe biatının ardından Mus’ab bin Umeyr, Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından İslam’ı öğretmesi ve anlatması için Medine’ye gönderildi. İslamiyet Medine’de günden güne yayıldı. 2. Akabe biatı yapıldı. Evs ve Hazrec’ten neredeyse Müslüman olmayan kalmamıştı. Mekke’de ise Müslümanlara yapılan işkenceler had safhaya ulaşmıştı.
Müslümanlar bu dayanılmaz işkencelerden dolayı Mekke’de oturamayacak hale geldikleri zaman, durumlarını Peygamberimiz (a.s.)’a arz ettiler ve hicret için Peygamberimiz (a.s.)’dan izin istediler. Peygamberimiz (a.s.): ’Sizin hicret edeceğiniz yurt bana gösterildi. Orasının, iki kara taşlık arasında, hurmalık, çorak bir yer olduğunu gördüm. Orası, Yesrib (Medine)’dir. Gitmek isteyen oraya gitsin! Orası yakın bir beldedir. Siz orayı biliyorsunuz. Orası, Şam’a giderken, ticaret kervanınızın yoludur’ buyurdu. (Köksal Asım, İslam Tarihi, 2. Akabe Biatı Bölümü)
MEDİNE’NİN HZ. MUHAMMED (s.a.v.) İLE ŞEREFLENMESİ

Medine-i Münevvere büyük şerefini Rasûlullah (s.a.v.) sebebiyle kazanmıştır. Son devrin büyük İslam âlimlerinden Yusuf en-Nebhanî Şevahidü’l-Hakk adlı eserinde şöyle söylemektedir: Peygamber (s.a.v.) ile eşya şereflenir. Yoksa Efendimiz eşya ile şereflenecek değildir. Ne zaman ki Allah Teâlâ kullarına Peygamber (s.a.v.)’in yaratılmışların faziletçe en üstünü olduğunu açıklamak diledi; Efendimiz (s.a.v.)’in Medine’ye hicreti vaki oldu ve Medine onunla şereflendi. Peygamber Efendimiz Medine hakkında ’toprağı şifadır’ buyurmuştur. Peygamber (s.a.v.)’in Medine’deki mescidinde yürümesi, başka yerde dolaşmasından daha fazla faziletli oldu. Bu sebeple, o mescidin şerefi yüceldi ve Mescid-i Nebevi’de kılınacak bir namaz, bin namaza denk oldu. Peygamber (s.a.v.)’in evi ile minberi arasında gezinmesi, mescidin diğer taraflarında dolaşmasından daha çok olduğu için orası cennet bahçelerinden bir bahçe olarak değer kazandı. (en-Nebhani Yusuf, Şevahidu’l Hak, Fazilet Neşr., s.75-76)
MEDİNE’NİN FAZİLETİNE DAİR HADİS-İ ŞERİFLER
’Kim benim kabrimi ziyaret ederse şefaatim ona vacip olur’ (Dârakutnî) (Ziyaretçinin Medine’ye girmeden önce boy abdesti alması ve en temiz elbisesini giymesi müstehabtır. Medine’ye girerken oranın şerefinin bilincinde olmak gerekir. Medine bazı âlimler katında Mekke’den sonra faziletçe dünyanın en üstün yeridir. Bazı âlimlerin kanaatine göre Medine, yaratılmışların tamamının hayırlısı bulunan Rasûlullah Efendimiz ile şereflenmiş bulunduğundan, mutlaka fazilette dünyanın en üstün yeridir. )
’Kabrim ile minberim arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberimde havzımın üzerindedir.’ (Buhârî, Müslim)
’Kuba mescidinde namaz, umre gibi (büyük bir ecre vesile) ’dir.’ (Tirmizî)
’Rasûlullah (s.a.v.) binekli veyahut yürüyerek Kuba Mescidine gelir ve orada iki rek’at namaz kılardı.’ (Buhârî, Müslim)
’Her belde kılıç ile fetholunmuştur. Ancak Medine, Kur’ân ile feth olunmuştur.’ (Beyhakî, Şuabu’l-Îman; Bezzâr)
Medine’ye gidenlerin onun ayak bastığı yere ne zaman tesadüf edeceğim, diye kalbi uyanık bulunmalıdır. Bundan dolayı, İmam Malik (rah.) Medine içinde hayvana binmemiş, şöyle demiştir: ’İçinde, Allah Rasûlünün yatmakta bulunduğu bir toprağa hayvanın ayağı ile basmaya haya ediyorum.’ (en-Nebhani Yusuf, Şevahidu’l Hak, Fazilet Neşr., s.95)
’Uhud bizi sever, biz de onu severiz.’
İbni Ömer (r.a.)’den rivayet olunmaktadır ki, Rasûlullah (s.a.v.) Mus’ab b. Umeyr’in kabrine uğradı. Onun üzerine dikildi ve şöyle buyurdu: ’Ben şahitlik ediyorum ki, sizler Allah katında dirilersiniz.’ Ashabına hitaben: ’Onları ziyaret ediniz ve kendilerine selam veriniz. Canım (kudret) elinde olan (Allah)’a andolsun ki, bir kimse onlara selam vermeye dursun onun selamına mukabele ederler. Ta ki kıyamete kadar bu böyle devam eder.’
’Ey Allah’ım, Mekke için yarattığın bereketin bir kat fazlasını Medine için de halk eyle’ (Buharî, Ahmed b. Hanbel)
’İbrahim (a.s.) Beytullah-ı harem ve (Belde-i) emin kıldı. Ben de Medine’yi, iki kara taşlık (dağın) arasını, harem kıldım. Oranın dikeni koparılmaz, avı avlanmaz.’ (Müslim)
’Allah’ım bize Medine’yi sevdir. Tıpkı Mekke’yi sevdiğimiz gibi, hatta fazlasıyla! Allah’ım onun havasını sıhhatli kıl. Onun müddünü, sa’ını hakkımızda mubarek eyle. Onun hummasını al, Cuhfe’ye koy!’ (Buharî, Müslim)
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) bir seferden dönünce, Medine’nin duvarlarına bakar, develerini hızlandırırdı. Eğer bir bineğin üzerinde ise, onu tahrik ederdi. Bu davranışı Medine’ye sevgisinden ileri gelirdi. (Buharî, Tirmizî)
’Şu benim mescidimde kılınacak bir vakit namaz, Mescid-i Haram müstesna, başka yerde kılınacak bin namazdan daha faziletlidir. Mescid-i Haram’da kılınacak bir namaz da şu benim mescidimde kılınan yüz namazdan efdaldir.’ (Ahmed b. Hanbel)
’Kim Medine halkına bir kötülük (eriştirmeyi) dilerse Allah da onu, suda tuzun eridiği gibi eritir.’ (Ahmed b. Hanbel; Müslim)
İşte bir zamanlar cahiliye adetlerinin hâkim olduğu, kan davaların eksik olmadığı sıradan bir şehir olan Yesrib, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in teşrifleriyle şeref bulmuş, medeniyetin beşiği olmuş ve Medine ismini almıştır. Darekutnî’nin tahriç ettiği bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
’Kim ziyaretçi olarak bana gelir, bu (yolculuğu)nu bir hacet için değil de ancak beni ziyaret maksadı ile yaparsa, kıyamet günü ona şefaatçi olmaklığım benim üzerime bir haktır.’
Rabbim o güzel şehre edeple, boynu bükük varmayı, Rasûlullah Efendimizi ve onun güzide sahabelerini ziyaret etmeyi, onlardan istifadeyi, Allah Rasûlüne (s.a.v.) itaati ve şefaatine nail olmayı cümlemize nasip eylesin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.