Özlenen Rehber Dergisi

85.Sayı

Emr-i Bi'l-ma'ruf, Nehy-i Ani'l-münker (iyiliğe, Hayra Davet Kötülükten Sakındırma)

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 85. Sayı
Muaz b. Cebel (r.a.)’den rivayet edildi ki,
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
’Sizler, cehalet (bilgisizlik) ve dünya sevgisi denilen iki sarhoşluğa düşmediğiniz, emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker (iyiliği emredip kötülükten menetme) görevinizi hakkıyla yerine getirip Allah yolunda cihada da devam ettiğiniz sürece Allah’ın apaçık ve dosdoğru yolu üzerindesinizdir. Aşırı dünya sevgisine yakalandığınızda iyiliği emredip kötülükten menetme görevini yapmayacağınız gibi Allah yolunda da cihat etmezsiniz. İşte o gün Kur’an ve sünnete tâbi olup bunlarla amel edenler tıpkı bana tâbi olan Muhacir ve Ensar’ın ilkleri gibidirler.’
(Heysemî, VII/271)

emr-i bi’l-ma’ruf / iyiliğe, hayra davet
nehy-i ani’l-münker / kötülükten sakındır-ma


Rabbimize sonsuz hamd ü senâlar, Habibi’ne de salât ve selâmların en güzeli olsun.
Cehalet insanlar arasında her geçen gün yayılıyor. Nereden anlıyoruz? Günahlara olan rağbetin artmasından dolayı anlıyoruz. Günahlara olan rağbet artıyor. Ve bugün, ’emri bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker’ gibi güzel bir nimet ve hasleti terk eden Müslümanlar, hem kendilerinin hem de içinde yaşadıkları toplumun helak olmasına sebep oluyorlar. O yüzden kim Allah’ın dinindeki hayır ve güzelliklerden bir şey biliyorsa bunu bilmeyen başka bir insana anlatmakla mükelleftir. Namaz kılmak nasıl farz ise, namazı bir başkasına alıştırmak, anlatmak, sevdirmeye gayret etmek de her Müslüman erkek ve kadına bu hâl üzere farzdır! Şu da unutulmamalıdır ki, ’emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker’ sahih bir itikadın akabinde yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüktür.
Rasûlullah Efendimiz’in, dinimizin asıl unsurlarından biri olarak ümmetine tevdi ettiği, emir olarak bildirdiği, emri bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker ahlâkını her Müslüman yerine getirecek. Kendisi namazını kılıp, ibadet ve taatını yapıp karşıdaki komşusu Allah’a isyan hâlinde iken rahat uyuyan, Cenâb-ı Hakk karşısında sorumludur. Muhakkak, bahaneler çıkacak: ’Söylediğimiz zaman kabul etmez. Bu türlü konular konuşulmaz.’ gibi. Bu türlü saymış olduğumuz engeller, ya bizim nefsimizden kaynaklanan ya da karşıdaki insanın Allah’a isyanının kuvvetinden dolayı önümüze çıkan engellerdir. Ama üzerimize düşen vazife diğer bir Müslümana Allah’a itaat yollarını alıştırmaya gayret etmektir. Tesirini halk edecek olan Hz. Allah (c.c.)’tır.
Bakın, bugün bir insana ’etrafında fakir bir komşun var, ona hayır ve hasenatta bulun, infakta bulun!’ desek, bu, çoğu insana zor gelmez. Muhakkak, elinden gelen gayreti gösterir ve yapar. Fakat; ’bir komşun var ki faize boğulmuş, bir komşun var ki alkol bağımlısı olmuş, bir komşun var ki kumar illetine dalmış, bir komşun var ki namaz kılmıyor, secdeyi terk etmiş...’ Bir Müslümana: ’Git de komşuna, Allah’a itaat yolunu anlat’ dediğimiz zaman bu, Müslümana daha zor, daha ağır geliyor. Çünkü gittiği zaman sözünün dinlenip dinlenmemesinden korkuyor. O insanların kendisini farklı şekillerde karşılayacağı korkusundan, kınanma endişesinden dolayı böyle bir işe talip olmuyor. Ama, ’git de ona para ver!’ desen, verir. Bunu yapar, bu kolay; fakat iyiliği emredip hayra davet etmek, Yaratan’a isyan olan kötülüklerin terkini de tebliğ etmek her Müslümana farzdır kardeşlerim.
Toplumdaki cehalet Allah’ı ve Rasûlü’nü bilmemekten kaynaklanır. Cehaletin ortadan kalkması ise Allah’ın ve Rasûlü’nün emirlerinin yayılmasıyla gerçekleşir. Allah’tan korkan, Allah korkusu nedeniyle haramdan yüz çeviren, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine tutunan bir mümin olarak bu güzellikleri diğer Müslüman kardeşlerine taşımak, bir kulluk vazifesidir. Her Müslüman muhakkak bu vazifeyi yerine getirmeye gayret etmelidir kardeşlerim.
Emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker… İyiliği emretme (hayra çağırma) kötülükten men etme (şerden sakındırma)… Bir Müslümanın bu sorumluluğu dini adına doğru bir şekilde yerine getirebilmesi için çok büyük bir âlim olmasına gerek yoktur. Hani: ’Ben bilmiyorum ki karşıdakine ne anlatayım?’ gibi. Namaz kılmayı biliyor musun? Evet, biliyorsun. Öyleyse namazı sevdir-mek adına, namazı kılmasını sağlamak adına yapacağın şey her ne ise onu yapmak her Müslümanın üzerine bir vazifedir. Toplumumuzda bu kopukluğun meydana gelmesi, insanlar arasındaki birbirlerine karşı olması gereken İslâmî ünsiyet bağlarının zayıflığından dolayıdır. Bu nedenle de iyiliği emir ve kötülüğü nehyetme gibi dinimizin temel yükümlüklerinden olan bu vazife gereği gibi yerine getirilememektedir.
Bizi Peygamberimize itaatten alıkoyan, O’nun ümmeti olmamıza rağmen, bizi birbirimize düşüren farklı anlayışları Kur’ân ve Sünnet’e arz etmemiz lazımdır. ’Ben bir fikir, bir düşünce taşıyorum; acaba Kur’ân ve Sünnet’in bu husustaki hükmü nasıldır?’ diye insanın bir sorması lazım. Sahip olduğu bu anlayış ve fikir Ku’ran ve Sünnet’e muhalefet ediyorsa bundan derhal kaçınması gerekir. Aksi halde ’اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ / Ey Habibim, sen heva ve hevesini kendisine rab edineni gördün mü?..’ (Casiye sûresi, 45/23) ayet-i kerimesinin muhatabı olmuş olur. Allah’ın emrini bırakmış, Cenâb-ı Rasûlullah Efendimiz’in emrini bırakmış, istek ve arzularını Allah ve Rasûlü’nün önüne geçirmiş olan yanlış bir ahlâkın sahibi olmuş olur. Allah muhafaza! Ve yarın huzur u mahşerde Cenâb-ı Hakk bizi yaşantılarımızdan suale çektiği zaman, Cenâb-ı Hakk’ın emirleri yerine dünyadaki istek ve arzularımızın, meşgalelerimizin, dini anlayışlarımızın önüne geçmesinin azabına ve sıkıntısına duçar oluruz.

İLMİN ORTADAN KALKTIĞI BİR TOPLUM...
Cenâb-ı Rasûlullah Efendimiz ve Güzide Ashabı’nın yaşadığı döneme Asrı-ı Saadet denmiştir. Çünkü o dönem Cenâb-ı Hakk’ın Habibi’nin dünya hayatını şereflendirdiği bir zaman dilimidir. Ve o dönem, daha dünyada iken cennetle müjdelenen Sahabe-i Kiram efendilerimizin yaşadığı dönemdir. Ve yine o dönem, şirkin ve küfrün karanlığının ortadan kalktığı, iman ve hidayet nurunun en ziyade parladığı bir dönemdir. Ne zaman ki iman ve imana taalluk eden amel, ilim, haşyetullah, muhabbetullah ve itaat-ı Rasûlullah gibi güzellikler toplumdan kalkmaya başladı, cehalet ortalığı yeniden sardı.
Cehalet nedir? Allah’ı bilmemektir. Allah’tan korkmamaktır. Kulluktan uzak olmaktır. Hz. Peygamber’e tabi olmayı terk etmektir. Âlimler, arifler, veliler, bunların hepsi, Allah’ın kulları içerisinde Cenâb-ı Hakk’ın güzel vasıflar lutfettiği, yakınlık nimetlerini açmış olduğu güzide insanlardır. Bu insanları diğer insanlardan farklı kılan hususiyet, Hz. Allah’ı diğer insanlardan daha iyi bilip daha güzel itaat etmeleridir.
Cehaletin olduğu ve ilmin ortadan kalktığı bir toplum... Al-lah’ın rahmeti de o toplumun üzerinden kalkar. Bir topluma helak geleceği zaman, önce o insanlar içerisindeki Allah’ı bilen insanlar Cenâb-ı Hakk tarafından birer birer alınır. Allah’tan korkan ilim sahipleri birer birer çekilir. Ve geriye ahlâkları nefis kaynaklı, amelleri zulüm olan insanların olduğu, din adına çapulcuların konuştuğu, halkın da bu ahlâk üzere olan insanlara rağbet ettiği bir toplum meydana gelmiş olur. Cenâb-ı Hakk, Allah’tan korkan o Rabbânî âlimlerin sözlerinin tesirini kaldırır. Sana hayrı söylese de, Cenâb-ı Hakk’ın bu azabı sebebiyle insanlar artık o hayra tutunacak ne bir istek bulabilirler ne de bir kuvvet. Bu sefer itikatları ve gittikleri istikametleri dalalet olan insanların sözlerine itibar edilir. Din adına dine ait olmayan işler, bidatler ihdas edilir, onlar çoğalır ve topluluk artık üzerlerine Allah’ın rahmetinin değil, azabının indiği bir toplum hâline gelir. Buna sebep nedir? Cenâb-ı Hakk’a ve Rasûlullah Efendimiz’e olan itaatin ortadan kalkmasıdır.

MÂLAYÂNÎYE KAPILARI KAPAMAK...
Her müslüman kardeşimiz, kendi evinden başlamak suretiyle bu vazifeyi yerine getirecek. Önce şunu bilecek: ’Benim evimde Hz. Allah’ı bilme noktasında ne kadar nimet var, bu hususta ne kadar kapı açılmış?’ ’Benim ailem çoluk ve çocuğum kendilerini yaratan Hz. Allah’ı ne kadar biliyorlar?’ bunu alıştırmak lazımdır. ’Namaz bizim evimizin şiarı mı olmuştur; yoksa baba bir tarafta namaz kılarken annenin ve çocukların namazdan hiç haberleri yok da farklı bir dünyada mı yaşıyorlar?’ Yoksa bütün evin, ne namazla bir bağlantısı var ne de niyazla, öyle mi? Evimizden başlamak suretiyle etrafımızdaki insanlara, en yakın komşularımıza, en yakın akrabalarımıza, Hz. Allah’ı bilme, O’nun yasakladıklarından kaçma, emrettiklerini yerine getirme hususunda herkes üzerine düşen vazifeyi yapmalıdır. Bu, kalbimizdeki imanın bir gayretidir kardeşlerim. Çünkü emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker Allah’ın emridir.
’Ya Rabbi!’ diyerek ellerimizi açtığımız zaman, bir sıkıntı veya bir isteğimizden dolayı Yaratanımıza yöneldiğimiz zaman, dualarımızın Cenâb-ı Hakk’ın katında kabul görmesi, bizim şu kalbimizdeki Cenâb-ı Hakk’a karşı olan cehaletimizin ancak biz-den uzaklaşmasıyla olur. Bu kalp, haşyetullâhı ne kadar muhafaza eder, Allah’tan ne kadar korkar, haram olan şeylerden de yüz çevirirse ve Cenâb-ı Hakk’a olan sevgisi ve itaatı sebebiyle emirlerine ne kadar tutunursa, o zaman Cenâb-ı Hakk’ın nezdindeki kul olarak kıymeti de o nisbette artacaktır, kardeşlerim.
Kıyametin kopmasının alâmetlerinden bir tanesi de nemelazımcılıktır. Yani etrafta cereyan eden yanlışlıkları sanki hiç yapılmıyormuş gibi görmektir. Hâlbuki yapılan bir amel-ahlâk, Allah’ın bir hükmünü kapatıyorsa, Rasûlullah Efendimiz’in bir ahlâkını ortadan kaldırıyorsa, Müslüman buna bakarak evinde rahat edemez kardeşlerim.
Cenâb-ı Hakk’ın emirleri, yasakları ve ibadet ve taata yönelik olan ilimlerin Müslümanların arasında kuvvet bulması ve artması lazım. Bir araya geldiğiniz zaman, bir vesileyle komşu ziyaretlerine gittiğiniz zaman, konuştuğunuz şeylerin malayani, kalpleri gaflet ve cehalete sürükleyen şeyler değil; birbirimize konuştuğumuz zaman, dünya ve ahiret saadetimizi temin eden, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine uygun meşru şeyler olmasına dikkat etmek lazımdır. Çünkü alışverişlerimiz eğer ki hayır olursa o zaman o bir araya gelmelerden fayda hâsıl olur. Değilse o bir araya geldiğiniz şeyler ancak nefsî istek ve arzuların yerine gelmesi, yeme içme gibi basit istekler için olmuş olur. Yeme içme haram değil, bunlar helaldir; fakat bunu boş kılan şey, oraya geliş gidiş maksadımızın mâlâyani olmasıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): ’مِن حُسْنِ إِسْلَامِ الْمَرْءِ تَرْكُهُ مَا لَا يَعْنِيهِ /Kişinin malâyaniyi (boş ve faydasız şeyleri) terk etmesi onun İslâm’ının güzelliğindendir.’ buyuruyor.
Öyleyse her Müslüman hem itikadını sahih bir yol üzere kıla-cak, hem emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münkere dikkat ede-cek, hem de toplumda Allah ve Rasûlü’ne itaat olan işlerin, emirlerin, bilgilerin yayılmasına yardımcı olacak. Bu üç maddeyi inşallah bu gün bu şekilde söylemiş olalım.
Ve’s-Selâmü alâ men ittebea’l-Hüdâ

YAKINLIK KAPISINDA YAKARIŞ...
Hamd; varlığında, zatında, sıfatlarında, fiillerinde eşsiz olan, ezel ve ebed olan, bütün noksan sıfatlardan münezzeh, bü-tün kemal sıfatlarla muttasıf olan Rabbim, ancak Sanadır ya Rabbi! Salât ve selamların en güzeli; kendi nurundan halk ettiğin Habibin, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin, Rasûl-i Kibriyâ (s.a.v.) Efendimiz’e, âl ve ashâbına ve O’na ittiba eden muttakî kullarının üzerine olsun ya Rabbi!
Güzel Allah’ım, yâ Rabbi!..
Bize itaat yollarını aç ve kolaylaştır. Allah’ım kalbimizden gafleti ve cehaleti kaldır ya Rabbi. ’Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.’ buyuruyorsun Al-lah’ım, bu muradının üzerlerinde tecelli ettiği, nimetlerini üzerlerinde izhar ettiğin kullarının arasına bizleri de ilhak eyle ya Rabbi! Allah’ım! Sana âsî olmaktan bizleri muhafaza ey-le. Allah’ım! Bizleri ve bütün ümmet-i Muhammed’i Cenâb-ı Pey-gamber Efendimizin o güzel ahlâklarıyla tezyin eyle. Allah’ım! Emirlerini yerine getirmede, yasaklarından kaçınmada kalplerimizin iştiyakını ve hırsını artır ya Rabbi! Bizleri yakınlığınla, rahmetinle, hidayetinle takviye eyle ya Rabbe’l-âlemîn. Sevip razı olduğun kullarının kalplerine nasıl ki sevgini açtın, onlara güzel ameller ve kulluklar nasip ettin, bizleri de onların yolu üzere kıl ya Rabbi. Hayat emarelerinin üzerlerimizde bulunduğu bütün zamanlar içerisinde bizleri zatına karşı gaflete düşürme ya Rabbi. Ve bizleri bu türlü hale sokacak yollardan da muhafaza eyle ya Rabbi.
Allah’ım! Cenâb-ı Rasûlullah Efendimizin yapmış olduğu o güzel dualarında ümmeti için neler dilediyse bizleri onlara kavuştur; ümmeti için Sen’den nelere sığındıysa bizleri de onlardan hıfz u emân eyle ya Rabbi. Kabrin fitnesinden, azabından, darlığından, elem yurdu cehennemin azabından Sana sığındık Allah’ım! Gazabından affına, rahmetine sığındık ya Rabbi! ’Allah’ım sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle.’ Habîb’in (s.a.v.) hürmetine, affına mazhar olanların arasına bizleri de ilhak eyle ya Rabbi...
Sübhane Rabbike Rabbi’l-İzzeti ammâ yesıfûn ve selâmün ale’l-Mürselîn ve’l-Hamdü Lillâhi Rabbi’l-Âlemîn.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • enes

    Rabbim sorunlarımızın çözümü olan,bu yazıdaki, manevi eczaneyi kübranın reçetesini,uygulamayı ve ziyadesiyle hissedar olmayı bana ve bütün kardeşlerimize nasibeylesin. amin

1 kişi yorum yazdı.